19 Ağustos 2015 Çarşamba

SAĞ VE SOL SOSYAL DEMOKRATLARIMIZIN ALTERNATİFSİZLİĞİ

          Kıbrıs sorununa demokratik bir çözüm bulunabilmesi için gerekli olan önkoşul hakkında Kıbrıs Türk muhalefet partilerinin açık ve kesin bir politikasının bulunmadığı bilinmektedir. Kıbrıs Türk liderliğinin izleyegeldiği iç ve dış politikada tayin edici güç, daima Denktaş ve onun hükümetleri olmuş, muhalefet partileri ne yazık ki ciddi alternatif politikalar üretememişlerdir. Nitekim Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin olarak resmen benimsenen federal Kıbrıs tezinden tarafların anladıkları, farklı şeyler olmakla beraber, muhalefet son çözümlemede Denktaş’ın belirttiği politikayı onaylamaktadır. Arada bir Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)’nin emperyalizme karşı çıkılmadı, İngiliz üslerinin varlığına değinilmedi gibisinden tepkileri ise, sol muhalefet yapmanın gereği olmalı. Aslında CTP Genel Sekreteri bir açık oturumda, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin kaldırılması için güçler dengesinin uygun olmadığını ve bunun bulunacak çözümden sonraya ertelenmesinden yana olduğunu açıklamış bulunuyor.
İlk önkoşul olarak belirlenen Ada’daki Türk askeri varlığına son verilmesi ve TC göçmenlerinin tamamen geriye dönmeleri konusunda sağ sosyal demokrat Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP)’nin politikası, liderliğin politikasıyla çakışmaktadır. Sol sosyal demokrat CTP ise, her konuda olduğu gibi, burada da çelişkili tavırlar ortaya koymuştur. Kaçak işçilere karşı çıkarken, adadaki nüfus yapısını değiştirmek için getirilenlere karşı çıkmamakta, sadece onların oy gücü olarak kullanıldığından yakınmaktadır. Dahası, bu partinin genel Başkanı, KKTC’nin başkanlığına aday olduğu günlerde yaptığı bir basın toplantısında, TC göçmenlerinin Cumhuriyet’in yurttaşları haline geldiğini ve Kıbrıs Türk toplumu tarafından geçen süre içinde hızla özümsendiklerini öne sürerek, Kıbrıs sorununun çözümü yolunda bir engel olmaması gerektiğine inandığını belirtmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’taki varlığı konusunda sorulan bir soruya da şu yanıtı vermişti: “Bu ülkede Türkiye ve Yunanistan’ın birer küçük askeri birliği bulunmasının bir çözüme uygun düşeceği kanısındayım ve bu tür garantörlüğün Cumhuriyet’in bağlantısızlık statüsüne ters düşmeyeceğine inanıyorum!”
CTP’nin şanındandır, gayrı resmi olarak savunur göründüğü bazı politikalar, liderliğin tepkisine yol açarsa, hemen ardından gerilemekte ve resmi çizgiye bağlılığını yinelemek ihtiyacını hissetmektedir. Münih’te yapılan bir seminerde söyledikleri konusunda yerel basında çıkan bir tartışmayla ilgili olarak Meclis’te söz alan parti Başkanı Özgür şöyle konuşmuştur: “Gelen göçmenler ve Kıbrıs Türkleri kaynaşmalıdır. (Hani aradan geçen süre içinde özümsenmişlerdi? M.S.) Kaynaşmalıdırlar, kendilerini bizden ayrı görmemelidirler, ayrı bir partide toplanmaları olumsuzdur.” (CTP’de toplanırlarsa herhalde olumlu olur! M.S.)
İkinci önkoşul olan üç temel özgürlüğün (mülkiyet, dolaşım ve yerleşme) kullanılması konusunda TKP ile CTP, resmi politikanın paralelindedir. Hatta CTP Genel Sekreteri, KKTC ilanı öncesinde yapılan bir açık oturumda “Kıbrıs Rum burjuvazisinin tüm Kıbrıs üzerinde egemenlik kurma iddiasında olduğunu” belirtmiş ve bunun Türk ve Rumların anti-emperyalist ortak cephesinin kurulmasını olanaksızlaştırdığını söylemişti. Oysa ki kuzeydeki bağımlı Kıbrıs Türk burjuvazisinin sözde egemenliğine soldan destek veren parlamentarist CTP’nin bizzat bu politikası, sözü edilen cephenin oluşmasını engellemektedir. Kendilerine yöneltilen bazı suçlamaları “AKEL çamuru atma” diye nitelendirenlerin ideolojik düzeyi belli olmuyor mu?
Üçüncü önkoşul olan “tek yanlı dış müdahale hakkını dışlayacak, sonuç alıcı uluslararası garantilerin sağlanması”nda da durum yukarıdaki gibidir, yani liderlikle çakışmaktadır. CTP de “Türkiye’nin etkin garantisinden yana”dır. Bir başka deyişle, Türkiye istediği anda bağımsız Kıbrıs devletinin içişlerine karışabilmeli, hem de adada üslendireceği askerleri aracılığıyla. CTP Genel Sekreteri, bu bağlamdaki Sovyet çözüm ilkelerini Kıbrıs Türklerinin güvenliği açısından yetersiz bulduğunu açıklamıştır.
Özetle, Kıbrıs sorununa bakışta TKP (bu partinin bir milletvekili olan Durduran’ın kişisel bazı çıkışları dışında) resmi çizgiyi savunmakta, CTP ise kendisinin en samimi federasyon savunucusu olduğunu belirtmesine rağmen, bu konuda liderlikle olan ayrımlarını kesin çizgilerle ortaya koymakta yetersiz kalmaktadır. Zaten CTP’nin ideolojik zafiyeti kendisini iç politikada da göstermektedir. Mecliste sandalyesi olmayan Atılımcı Halk Partisi’nin eski bakanlardan olan Başkanı Kotak, tek başına politika üretip öne geçerken, ana muhalefet partisi olduğunu öne süren CTP, “öğretmenler grevinde KTÖS kazanırsa, demokrasi kazanacaktır. KTÖS kaybederse halk kaybedecektir” diyerek, aczini dile getirmiştir. Kıbrıs’ın işgal altındaki kuzeyinde yer alan sosyal demokrat muhalefet, gerek iç, gerekse dış politikada açık ve alternatif politikalar üretmelidir. Son 1985 genel seçimlerinde halkın yüzde 54.47’sinin, oylarını sosyal demokratlara verdiği de unutulmamalıdır.

(Önce “Mehmet Sonuç” imzası ve “Sağ ve sol sosyal demokratların alternatifsizliği” başlığı ile, Söz gazetesi, Sayı:1463, 1 Nisan 1988’de yayımlanan metin, daha sonra açıklayıcı küçük bazı eklerle yine “Mehmet Sonuç” imzası ve "Kıbrıs'ın kuzeyinde sosyal demokratların açmazı" başlığı ile Ekonomi ve Politikada Görüş, aylık dergi, İstanbul, Sayı:29, Nisan 1989’da yayımlandı.) 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder