21 Aralık 1963
tarihinde Kıbrıs’ta başlayan toplumlararası çarpışmalara ilişkin olarak 28
Aralık 1963 günkü SBKP Merkez Organı Pravda
gazetesinde “Sömürgeciliğin Yankısı”
başlıklı bir makale yayınlanmıştı. Makalede olayların çıkış nedenleri üzerinde
durulduktan sonra şöyle devam edilmekte idi:
“… NATO propaganda
organları, Kıbrıslılar için trajik olan bu günlerde Rum ve Türk asıllı
Kıbrıslılar arasında silahlı çarpışmaların nedeninin, Başkan Makarios’un
memleket için normal hayatı zorlaştıran Anayasa’nın çeşitli maddelerinin
değiştirilmesi ile ilgili son teklifleri olduğu hususunda okuyucularına ve
dinleyicilerine inanç verme çabasını hızlandırmışlardır.
… Bundan ötürü,
yukarıda belirtilen hesabın amacı, Kıbrıs’taki anormal durumun gerçek
nedenlerini gizlemektir. Bu nedenler, Şubat 1959’da emperyalizm ve NATO
yöneticileri tarafından Kıbrıslılara empoze edilen ve kabul olunan Londra ve
Zürih anlaşmalarından gelmektedir. Askeri üsler için Kıbrıs topraklarının bir
kısmının koparılması, Kıbrıs’a “garantilerini” yani müdahale haklarını, askeri
“işbirliği” empoze etmek ve bağımsız bir dış siyaset takip edilmemesi için Rum
ve Türk Kıbrıslılar arasındaki suni ayırımı pekiştirmek sureti ile bu
anlaşmalar Kıbrıs Cumhuriyeti için bir siyasi saatli bomba olup, Kıbrıs’ın
hükümranlık haklarına büyük ölçüde tecavüz etmektedir.”
Makalede devamla,
Kıbrıs’taki olayların çıkarılmasının asıl nedeninin garantör devletlerin,
Kıbrıs’ın içişlerine karışmk için yaratıldığı ileri sürülmekte ve 25 Aralık
1963 tarihinde Türk uçaklarının Kıbrıs semalarında uçmaların değinerek şöyle
denilmekte idi:
“Türk Hava
Kuvvetlerinin jet uçakları Kıbrıs üzerinde “ihtar uçuşları” yapmakta ve savaş
gemileri Kıbrıs yakınlarında seyretmektedir. Kıbrıs’ta savaş durumunda olan
Türk birlikleri de kullanılmakta ve Larnaka’daki İngiliz askeri üssünün
komutanları “asayişi sağlamak” bahanesi ile zırhlı arabalar kullanmaktadır.
NATO çevrelerinin Kıbrıs’taki olayları izlemekte ve demokrat ve vatansever
davranışları bastırmak için planlar hazırlamakta olduğu görülmektedir.”
30 Ocak 1964 günü TASS ajansı tarafından yayınlanan
bildiride ise Londra’da İngiltere’nin çağrısı üzerine toplanan Konferansın
amacının, Batılı devletlerce -özellikle İngiltere- Kıbrıs’ın hürriyet ve
bağımsızlığını tehdit ettiği belirtilerek,
şöyle denmekteydi:
“… Londra Konferansı,
Kıbrıs’ın hürriyet ve bağımsızlığına karşıdır. Sözde, Kıbrıslıları Kıbrıslılara
karşı koruyacak olan uluslararası bir kuvvetin kurulmasının planları
hazırlanmaktadır. Uluslararası diye gösterilen askerler, gerçekte saldırganın
askerleri, Kıbrıs’a asker gönderecek olan NATO’nun büyük devletleri, ulusal
kurtuluş hareketlerine karşı kuvvetlerini kullanma alışkanlığı olan, bu
harekete karşı olanlardır. Bu kuvvetlerin, Kıbrıs’a düzen ve asayişi geri
verip, Kıbrıslıyı Kıbrıslıdan koruyacağı iddia edilmektedir. Bazı Batılı
başkentler, dünyada yaşayan insanların bu çeşit askerlerin böyle bir amaca
hizmet edeceklerine inanacak kadar aptallaştığını mı sanıyor? Sağduyu, Kıbrıs’ı
yıllarca yönetimi altında tutan, halkını bastıran, orada bir askeri üs
bulunduran ve oradan komşu Arap ülkelerini tehdit eden ülkenin, Kıbrıs’ı
korumaya en az layık devlet olduğunu ispat eder. Geçmişte boyunduruk altında
tutma, dostluk kılığı ile yapılıyordu. Şimdi ise, Kıbrıslılar uzun ve
kahramanca bir uğraşmadan sonra, yine kandırma yolu ile köleliğe itilecektir.
Her ülke kendi savunmasından sorumludur. Kıbrıslılar kendi ülkelerinin
savunmasından neden sorumlu olmasınlar? Niye bunu başkalarının yapması
hususunda Kıbrıslılar zorunlu bırakılsınlar? Büyük NATO ülkeleri -İngiltere ve
Amerika Birleşik Devletleri- askerlerini Kıbrıs’a göndermek istemektedirler.
Aynı zamanda, küçük bir devletin bağrına süngüyü saplamak için bu yüz kızartıcı
ve tehlikeli işe, Kıbrıs’ı çevreleyen çeşitli ülkeleri de katmak istiyorlar. Bu
işe de “Kıbrıs problemini çözmek” diyorlar. Hükümran ve bağımsız bir ülkenin
hükümranlığına saygı nerede kalmıştır? İç sorunlar yüzünden, çarpışma olan
ülkeler diğer ülkelerin kışkırtması ile hareket edip, asker göndermeye
kalkışmaları ile ortaya çıkacak sonuçları kolayca kestirebilirler. Böyle
davranışlar, bu çeşit sorunların çözümüne hiçbir zaman yararlı olmamıştır ve
olamaz da. Buna karşılık, durumun önemini artırıp, uluslararası barış ve
güvenliği tehlikeye koyarlar.”
Bildiride devamla,
Kıbrıs’ın 1960 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, kendisini saldırgan
bir bloka karşı koruyarak, tarafsız kalabildiği, ancak bu bağımsızlık ve
hükümranlığını diğer ülkelerde olduğu gibi (Hindistan, Endonezya, Cezayir,
Gana, Mali, Burma, Seylan) korumaya hakkı olduğu belirtilerek, şöyle
denilmekteydi:
“Sovyet halkı, kendi
tecrübelerine dayanarak, bir ülkenin içişlerine karışmanın ve uluslar
arasındaki çatışmaların ne olduğunu çok iyi bilmektedir. Herhangi bir ülkenin
iç sorunları hakkında hüküm vermek, o ülkenin iç siyasetine aittir. Sovyetler
Birliği, Kıbrıs’ın bağımsızlık, hükümranlık ve toprak bütünlüğünü sağlamak
hususundaki meşru arzularını desteklemekte, nasıl ve ne şekilde olursa olsun,
Kıbrıs’ın iç sorunlarına karışma hususundaki dıştan gelen girişimleri
kınamaktadır. Kendi gelişmeleri hakkında karar almak, yalnız Kıbrıs halkına
aittir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sorunlarına herhangi bir karışma, BM yasasının
ve genel olarak kabul edilmiş olan Devletler Hukuku kurallarının kaba bir
bozulması olacaktır. Barışı ve uluslararası güvenliği sürdürme ile görevli bir
kuruluş olan Güvenlik Konseyi kayıtsız kalamaz, fikrini açıklamak ve bu
devletin bağımsızlığını korumalıdır.
TASS Haberler Ajansı,
Sovyetler Birliği’nin ileri gelen çevrelerinin, bu bölgede barışı tehlikeye
düşürebilecek uluslararası karışıklığın Kıbrıs üzerinde meydana gelemeyeceğini
ümit ettiğini açıklamakla görevlendirilmiştir. Şu veya bu nedenden ötürü,
Kıbrıs’ın ve ona komşu ülkelerin içişlerine karışmayı benimsemiş olan Batı’nın
bazı büyük devletlerince iyi niyet gösterilmelidir. Dünyanın bu kısmında,
durumu karmaşık bir hale sokmaktan çekinmelidirler.” (aktaran Aysel İ. Aziz, 1964’de Kıbrıs ve Sovyetler, A. Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, Eylül 1969, No.3, s. 170-173)
(“Kıbrıs sorununda
belgeler” köşesinde ve “Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla, haftalık Söz
dergisi, Sayı:25, 4 Nisan 1986)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder