Kıbrıs’ta İngiliz
sömürge yönetimi sırasında kaza komiserliği ve valilik sekreterliğinde 20
yıldan fazla bir süre görev yapmış ve halen Girne’de ikamet eden BM Cemiyeti
Başkan Yardımcısı John Reddaway, 25 Haziran (1987) akşamı Lefkoşa’daki Atatürk
Kültür Merkezi’nde Kıbrıs sorunu hakkında bir konferans verdi.
Geçen yıl “Burdened
With Cyprus – The British Connection” adlı bir kitap yayımlayarak, Kıbrısla
ilgili İngiliz politikasını aklamaya çalışan yazarın, Kıbrıs Türk Birleşmiş
Milletler Derneği tarafından düzenlenen toplantıda sunduğu Kıbrıs sorununun
çözümüne ilişkin önerilerini resmi makamlar tarafından onay görmediği için
kamuoyuna duyurulmadığı öğrenildi.
İngiliz BM Cemiyeti’nin
selamlarını aktardıktan sonra, BM Güvenlik Konseyi’nin bir acil oturum yaparak,
Kıbrıs sorununu dünya barışı için potansiyel bir tehlike olarak gördüğünü ve
soruna bir çözüm bulunması gerektiğini dünyaya duyurmasını isteyerek,
konuşmasına başlayan Reddaway, “kendini BM Genel Sekreterinin yerine koyarak,
arzu edilen değil, gerçekleşmesi mümkün olan bir çare şeklini önereceğim” demiş
ve şunları önermiştir:
1.
Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’’nin federal
başkanlık veya şansölyeliğine Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ortaklaşa
seçecekleri ve politika dışından gelecek birleştirici bir kişi getirilmelidir.
Federal Başkanının Yardımcısı da aynı özelliklere sahip bir kimse olmalı ve o
da ortak seçimle seçilmelidir. Yalnız başkan yardımcısının seçiminde Kıbrıslı
Türklerin oylarının belli bir ağırlığı olmalıdır.
2.
Her iki federal eyaleti ayrı ayrı
yönetecek olan iki tane toplumsal başkan olmalı ve bu başkanlar kendi
toplumlarınca ayrı ayrı seçilmelidir.
3.
Önemli bir toprak tavizi verilmesi
yanında, 60 bin kadar Kıbrıslı Rum Maraş’a, 10 bin de geri kuzey’e, 2 bin 5 yüz
Türk de güney’e dönmeli; evini, malını terk eden herkese mali tazminat
ödenmelidir. Bu amaç için 200 milyon dolar öngörülmüştür. Kıbrıs Türk tarafının
ekonomik yönden kalkınmasını sağlamak için BM Kalkınma Fonu’nun denetiminde 100
milyon dolarlık bir fon kurulmalıdır. Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasındaki
ilişkileri geliştirmek için ortak girişimler ve kuruluşlar oluşturulmalıdır.
4.
Kuzey Kıbrıs’taki Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bir yıl içinde tamamen geri çekilmesi sağlanacak ve Kuzey
Kıbrıs’a yerleştirilmiş olan Türkiyeli göçmenlerin hepsi de geri gönderilecek.
Aile bağları ile buraya bağlananlar kalabilecektir. Eğer Kıbrıslı Türkler
isterse, Kuzey Kıbrıs’ta 3 bin TC askeri kalabilecektir.
5. Varılacak anlaşma, ikili bir garanti
sistemine bağlanacaktır. Birinci aşamada, Kanada, Yugoslavya ve Avusturya
(İsveç de olabilir)’dan oluşacak 3 tarafsız ülke, Kıbrıs’ta toplumlararası bir
anlaşmazlık olursa, sorunu çözmek üzere hep birlikte müdahale edecekler. Eğer
bu 3 ülke çözmezse, ikinci aşamadaki garanti sistemi devreye girecek. Bu 2 ülke
ise Türkiye ile Yunanistan olacak ve bunlar Kıbrıslı Türklerin veya Rumların
haklarını korumak için ayrı ayrı müdahale etme haklarına sahip olacaklar.
Yukarıda
önerilen plan için BM denetiminde, hem kuzeyde, hem de güney Kıbrıs’taki
yönetimler birer plebisit yapacaktır. Plan reddedilirse BM Güvenlik Konseyi,
Genel Sekreterin Kıbrıs’la ilgili görevini iptal edecek ve BM Barış Gücü
askerleri Kıbrıs’tan tamamen geri çekilecektir. O zaman her iki toplum da birbiriyle başbaşa
kalacaklardır.
Eğer
Türk tarafı plana karşı olumlu, Rum tarafı olumsuz bir sonuç alırsa, BM
Güvenlik Konseyi Türk tarafındaki devleti resmen tanıyacak ve diğer ülkeler
tarafından da tanınması için çağrıda bulunacak ve BM Barış Gücü geri çekilecek.
Eğer
yapılacak plebisitte Türk tarafı plana karşı olumsuz, Rum tarafı ise olumlu bir
tavır ortaya koyarsa, halen olduğu gibi Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
temsilcisi olarak tanınması sürdürülecek ve BM Barış Gücü kalacak, Türk
tarafının da tanınmaması istenecek.”
“BM
çerçevesinde her istenileni elde etmek mümkün değildir” diyen John Reddaway,
konferansını Türkçe olarak söylediği “Eski dost, düşman olmaz” sözleriyle
bitirdi.
KKTC
Başkanı Rauf Denktaş, TC Büyükelçisi Kumcuoğlu, görüşmeci Münir Ertegün ve diğer
Cumhurbaşkanlığı Müsteşarları, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, yüksek
kademedeki devlet memurları ve bazı yabancı ülke diplomatlarının da ilgiyle
izlediği konferansta sunulan öneriler, bizim yöneticileri memnun etmemiş olacak
ki John Reddaway’in konferans metni gerek Radyo’dan, gerekse basından
ayrıntılarıyla kamuoyuna sunulmadı. TAK ise konferans haberini 3-5 satırlık
resimli bir haberle vererek, haber niteliği olan önerileri gizlemeye çalıştı.
Konferanstan
sonra izleyicilerin sorularına yanıt veren Reddaway, Kıbrıs Rum kesimindeki
halkın çoğunluğunun enosis’e karşı olduğunu, ancak bu politikayı öne çıkaracak
bir lidere ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerinin
geleceği ile ilgili bir soruya da “Üsleri işe karıştırmayalım. Onlar
İngiltere’ye ait egemen topraklardır. Çok önemli değildirler. Onlar da
görüşülecek olursa, Kıbrıs sorununun çözümlenmesi daha da zorlaşır. Üslerin
kapsamlı bir çözümde rolü olmamalıdır” şeklinde bir yanıt vermesi ilgiyle
izlendi.
Adanın
askersizleştirilmesi yerine asker sayısının azaltılması gerektiğine değinene
John Reddaway, eyalet askerlerinin bulunacağını söyledi. Bir soru üzerine
Cumhurbaşkanı Denktaş da söz alarak, doruk anlaşmalarında adanın
askersizleştirilmesi üzerinde anlaşılmadığını, ancak kapsamlı bir çözümde
anlaşıldığı takdirde, o zaman adanın askersizleştirilmesinin Türk tarafınca
görüşülebileceğinin belirtildiğini ve bunun doruk anlaşmalarına bu şekilde
kaydedildiğini açıklamak ihtiyacını hissetti.
John
Reddaway’in “dış baskılar olmazsa Kıbrıs sorunu çözümlenemez” görüşü üzerine
söz alan Cumhurbaşkanı Danışmanı ve Toplumlararası görüşmelerde Türk tarafını
temsil eden Münir Ertegün, dış baskılara karşı çıkarak, Türkler ile Rumların
yalnız bırakılmaları halinde, Pile örneğinde olduğu gibi, ticaret yoluyla ve
ileride gelişecek turizmdeki işbirliği yardımıyla anlaşabileceklerine
inandığını belirtti. O sırada Cumhurbaşkanı Denktaş’ın koltuğunda huzursuz
olduğu gözlerden kaçmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder