Hatırlanacağı gibi 30
Eylül ve 1 Ekim 1989 akşamları, Lefkoşa’nın Rum kesiminde yer alan Haravgi
gazetesinin basın şenliğine 60 kadar Kıbrıslı Türk, yetkili makamlardan izin
alarak katılmıştı. Bu kişiler arasında yer alan milletvekili Alpay Durduran’ın
evi önünde şenliğin ertesi akşamı bir bomba patlatılmış, 3 Ekim sabahı da CTP
Genel Merkezi binasının önünde patlamamış bir bomba bulunmuştu.
Türk ve Rum
toplumlarının yakınlaşmasına katkıda bulunma çabasında olan politikacıları
korkutup, sindirmek için bilinen şoven çevrelerce başvurulan bu tedhiş
eylemleri, o günlerde toplumumuzun demokratik güçleri arasında nefret
uyandırmış ve şiddetle kınanmıştı. Aradan geçen süre zarfında her nedense
olayın suçluları bulunamamış, yetkililer tarafından bu konuda herhangi bir
açıklama da yapılmamıştır.
Toplumlararası dostluk
ve işbirliğine karşı olan faşist ve şoven çevreleri kınamak ve bir durum
değerlendirmesi yapmak için o günlerde başlatılan çalışmalar, önce bir
“Demokrasi Kurultay” toplanacağı şeklinde duyurulmuşsa da, daha sonra isim
değiştirerek, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul ediliş yıldönümü olan
10 Aralık günü, “Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları” konulu bir panel şeklinde
gerçekleştirildi. Paneli düzenleyen iki siyasal parti ile diğer demokratik
örgütler, Kıbrıs Rum kesiminde de 21 siyasal ve demokratik örgütün katılması
için düzenlemelere gitmişler, ama “izin makamı”nın kuzeye geçiş izni vermemesi
yüzünden toplantının iki toplumlu katılımla yapılması engellenmiştir. Gerçi
onar dakikalık konuşma süresi verilen panelde, 18 Kıbrıslı Türk örgüt yanında,
21 de Kıbrıslı Rum örgütün konuşması ve bunların Türkçe çevirilerinin yapılması
halinde, toplantının kaç saat süreceği ayrı bir teknik sorun olacaktı, ama
neyse ki dinleyicilere de söz hakkı verilmesi, örgütleyiciler tarafından 5 gün
sonraya, 15 Aralık akşamı KTÖS salonunda yapılacak foruma ertelenerek, her iki
halde de soruna bir çözüm yolu bulunmuş!
Panele katılan 18
örgütten 16’sı bildiri sunacağını duyurmuşken, 14’ü bunu gerçekleştirmiştir.
Bunlardan dördü ise (CTP, YKP, KTÖS ve GASAD) bildirilerini çoğaltarak,
dinleyicilere dağıtmışlardır. Keşke bildiri ve konuşmaların hepsi bir kitapçık
olarak yayınlanarak, daha geniş bir kitleye sunulabilse… “Geçiş izni”
verilmediği için toplantıya katılmayan 21 Kıbrıslı Rum örgüt adına divan
başkanlığına iletilen mesajda, benzeri bir buluşmanın en erken bir zamanda
gerçekleştirilmesi dileği belirtilmiştir.
Panele sunulan
bildirilerin hemen hemen hepsi de Kıbrıs’ın kuzeyinde bazı temel insan
haklarının uygulanmasındaki aksaklıkları eleştirmişler ve bundan da iktidar
partisi UBP’yi sorumlu tutmuşlardır. CTP Genel Başkanı Özker Özgür şöyle
konuşmuştur:
“Kıbrıs’ta
toplumlararası sorun, insan haklarının önünde bir engelse, daha çok
geciktirilmeden çözümlenmelidir… Geçmişin olumsuzlukları Kıbrıs’ta federal bir
çözüme yönelmemize ve Kıbrıs’ta yaşayan herkes için insan haklarını geçerli
kılmayı amaçlamamıza engel oluşturmamalıdır… Toplumsal haklar diye diye insan
hakları rafa kaldırılmıştır.”
Özker Özgür,
konuşmasının sonunda her zaman olduğu gibi, sorunun çözümlenmesini
çabuklaştırmanın yolunun “Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’ın ilerici, demokrat ve
devrimcilerinin güçbirliğini gerçekleştirmek” olduğunu yinelemiştir.
YKP Genel Başkanı Alpay
Durduran ise şu noktalara dikkat çekmiştir:
“Toplumun baskısı,
çevrenin baskısı ve temel insan hak ve özgürlüklerinin karşısında “görünen
hükümet” ve yasal güçlerden daha etkin gizli bir hükümet vardır… Devleti
yöneten meşru, gayrı meşru güçler, terörün destekleyicisidirler… Bu insan
hakları gününde herkesi …devlet terörünü yıkmak için savaş vermeye
çağırıyorum.”
DEV-İŞ ve BES temsilcilerinin
de vurguladığı gibi, panele katılan örgütlerin bir araya gelip, demokrasi,
barış ve insan hakları için mücadele vermeleri gerçekleşmezse, bu panelin de
sıradan bir kutlama toplantısından başka bir işleve sahip olmayacağı açıktır.
Kıbrıs üzerinde yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum arasında iletişim ve
seyahat özgürlüklerinin engellenmesini yığınsal eylemlerle değil de, sözle
protesto etmekte öte, bir şeyler yapılmalıdır. Halk-Der ve Özgürlük Grubu
temsilcilerinin de belirttikleri, insan haklarının her ülkedeki politik ve
ekonomik düzenden kopuk olarak düşünülemeyeceği gerçeği göz ardı edilmeden,
insan haklarının üretici sınıfların bir kazanımı olduğu ve geliştirilmesinin
onların mücadelesine bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Anayasada yazılı olan
birçok hakkın henüz hayat geçirilememiş olması, bu hakların kitlelerce alınmış
değil, egemenlerce verilmiş olmasına bağlıdır. Evrensel insan haklarına sahip
çıktığımız ve onlar için bilinçli olarak mücadele etmek üzere kitleleri
harekete geçirebildiğimiz oranda, bu hakları elde edebileceğiz. Gerisi,
şekilsel toplantılar olarak kalmaya mahkûmdur.
(Haftalık Demokrat
gazetesi, Sayı:189, 13 Aralık 1989)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder