Şubat ayı sonunda
yapılan Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Yorgo Vasiliyu’nun kazanmasından
sonra bir demeç veren Rauf Denktaş, Vasiliyu’nun yüzde yüz Rumlardan oluşan
seçmenler tarafından seçildiğini (güya yürürlükteki 1960 Anayasası ortak seçim
olanağı tanıyormuş gibi) söyleyerek, onun tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı olarak
seçilmesinin mümkün olmadığını (onay verdiği 29 Mart belgesinde de ayrı seçimler
öngörülmüyor mu?) öne sürdü.
1974 yazına kadar,
bugün varlığını görmezlikten geldiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkan Yardımcısı
unvanını kullanan Denktaş, gerçek niyetinin bağlantısız bir dış politika güden
bu devletin ortadan kaldırılması olduğunu gizleyebilmiş midir? 1963 Aralık’ında
enosisçilerle taksimciler elele vererek, devleti yıkmaya yöneldiklerinde, Dr.
Küçük, Türklerin adanın taksimini istediklerini ve hükümetteki görevlerine
dönmeyeceklerini açıklarken, daha sonra Temsilciler Meclisi çalışmalarına
katılmak istediklerinde, Rumların engellemeleriyle karşılaşılmamış mıydı?
Denktaş ise “adanın Doğu Akdeniz’in Kübası olma tehlikesi”ne karşı dış
müdahalelere gerekçe hazırlamakla meşgul değil miydi? 1974 yazında olanlar
da, gerek Yunanistan, gerekse Türkiye eliyle adanın bölünmesine yönelik
emperyalist planların uygulanmasından başka neydi ki?
Gelelim günümüzdeki
itirazlara: K. Atakol, Vasiliyu’nun “Kipriyanu yönetiminin mesnetsiz esasları
savunmaya başladığını” söylerken, iktidar organı Birlik gazetesi de yeni
Başkanın TC Başbakanı ile görüşme isteğini “küstahlık” olarak
nitelendirmektedir! Toprak bütünlüğünü garanti ettiği Kıbrıs devletinin
toprakları üzerinde, 14 yıldır 30 bin asker ve 50 binden fazla göçmen
bulunduran Türkiye’nin başbakanı muhatap kabul edilmemeliyse, barış nasıl
sağlanacaktır, anlaşmaya nasıl varılacaktır? Uluslararası hukuka göre
“mesnetli” olan esaslara bakacak olursak:
“1.
Geçici hükümet kurulmadan önce, Türk askerlerinin ve askeri malzemesinin,
istisnasız bütün göçmenlerin adadan çekilmesi.”
Görüşme süreci boyunca
taraflar üzerindeki askeri, politik ve manevi baskının kalkması için bu esasa
uyulmalıdır. Yeni federal devletin
toprakları üzerinde Türk, Yunan vd yabancı askerlerin üslenmesi durumunda egemenlik
ve bağımsızlık zedelenecektir. 1963 çatışmalarında ıslak kurşunları bile
değiştirmeyen Türk Alayı unutulmamıştır. Hem iki doruk görüşmesinde de adanın
askersizleştirilmesi kabul edilmemiş midir? TC göçmenleri ise varılacak
anlaşmanın onaylanmasında Kıbrıslı Türklerin özgür iradesinin yansımasında
olumsuz rol oynayacaklarından, Kıbrıslılar arasında yeniden düzenlenecek ortak
yaşamın unsurları olmamalıdırlar.
“2.
Bütün vatandaşların dolaşma, yerleşme ve mülk edinme temel özgürlüklerinin ve
özellikle bütün göçmenlerin evlerine dönme hakkının güvence altına alınması.”
İki bölge arasında,
öteki eyaletin yasalarına uymak koşuluyla, üç temel özgürlüğün kullanılması,
federal devletin vaz geçilmez bir özelliğidir. Geri dönecek olanların sayısının
her iki tarafta da sınırlı olacağı bilindiğine göre, bu haklar niçin
tanınmasın? Aksi takdirde federal devlet bütünlüğünden söz edilemeyecektir.
“3.
Tek yanlı müdahale hakkını dışlayacak, sonuç alıcı uluslararası garantilerin
sağlanması.”
Bu husus, mutlaka
uluslararası bir konferansta görüşülmelidir. “Türk askeri giderse, yine
katliamlar olur” korkutmacası ile taraflar arasında güven ortamını oluşmasına
hizmet edilmez. Güçlü merkezi federal yönetim, demokrat Kıbrıslıların elinde
bulunduğu sürece ve bunca yıldır çekilen acılar göz önünde bulundurulursa, yeni
saldırılar söz konusu olamaz. Hem 1968’de barikatlar kaldırıldığı zaman Rum
kesimine ilk geçenler, Türklerle Rumların bir arada artık yaşayamayacağı
propagandasını yapanlar değil miydi? Tek yanlı müdahale hakkı var olduğu
sürece, fesat güçleri, istedikleri an toplumlararası işbirliğini bozmaya
yeltenmeyecekler mi? Şoven ve faşist unsurların her iki eyalette de etkisiz
hale getirilmeleri, yeni federal devletin yaşama güvencelerinden biri, hem de
en önemlisi olacaktır. Yeter ki iyi niyet ve karşılıklı anlayış egemen
olabilsin.
Federal birliğin
önkoşullarını bu esaslar çerçevesinde olgunlaştırmak ise, her iki taraftaki
demokrat ve ilerici güçlerin boyun borcu olmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder