Cumhuriyet gazetesi
muhabiri Yalçın Doğan’ın “10. Yıldönümünde Kıbrıs Barış Harekâtı’nı Ecevit
Anlatıyor” başlıklı söyleşisinde Bülent Ecevit’in açıklamaları da Türk görüşü
olarak federasyon tezine ışık tutmaktadır:
“Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz başından beri, çok eski yıllardan beri Kıbrıs için bir
federal çözüm öngörürdük. O sırada coğrafi temele dayanan bir federal çözüm
öngörmek zordu. Fakat coğrafi temele tam dayanmadan da bir federal çözüm
istenirse uygulanabilirdi.
… Bizim hükümete
gelişimizden önceki yıllarda Türkiye, belki de terimlerin önemini kavrayamamak
yüzünden, federasyon tezinin, federal devlet tezinin tam karşıtı olan “üniter
devlet” (birlikçi devlet) tezine, hiç değilse sözle angaje olmuş durumdaydı.
Yani, bir federal devlet değil, birlikçi bir devlet yapısı içinde Türklerin çok
sınırlı haklarla yer alacağı bir devlet.
Oysa biz, gerek 1969
seçim bildirgemizde, gerek “Akgünlere” başlıklı 1973 seçim bildirgemizde,
“federatif devlet” terimini kullanarak, federal çözümü benimsediğimizi
kesinlikle belirtmiştik.
1974 başında kurduğumuz
hükümet programına da bu ifade aynen konulmuştur. Dolayısıyla, bizim 1974
başında Milli Selâmet Partisi’yle birlikte bir koalisyon hükümetiyle iş başına
gelişimiz, Kıbrıs için federal çözümün resmen gündeme getirilmesi anlamını
taşıyordu.
1974 hükümet
programında bu konuda şu sözler yer almaktaydı:
“İki cemaatten oluşan
Kıbrıs’ta, Türk toplumunun eşit egemen statüsünün korunması ve devlet
yönetiminde iki cemaat arasında her yönü ile huzurlu bir işbirliğinin
sağlanması için en isabetli çözüm şeklinin federatif bir sistemde bulunacağına
inanıyoruz. Böyle bir çözüm yolunun, Kıbrıs’ın ülke bütünlüğünü ve
bağımsızlığını kuvvetlendirecek bir temel teşkil edeceği inancındayız.”
Bu sözler gösteriyor
ki, biz Kıbrıs’ta “ENOSİS” Ada’nın Yunanistan’a katılmasına veya “taksim”e,
yani Türkiye ile Yunanistan arasında bölüşülmesine karşı olduğumuz gibi,
“birlikçi” (üniter) devlete de karşı idik. Daha o dönemde biz Kıbrıs’ta iki
toplumun “eşit egemenlik statüsü”nü vurguluyorduk; ancak “birlik” devlet
kavramını reddederken, Kıbrıs’ın bütünlüğünü ve bağımsızlığını sürdürme
gereğini de savunuyorduk…
…Kısacası, Rumların ve
Yunanistan’ın davranışı, “Bu antlaşmalar işlemiyor. Bunları yok sayalım”
biçiminde özetlenebilir. Bizim tutumumuzsa, antlaşmaların özünü, o arada
Türkiye’ye, Yunanistan’a ve İngiltere’ye tanıdığı garantörlük haklarını
koruyarak, federatif devlet yapısı içinde işlerliğe kavuşturmaktı.
… Seçim bildirgelerimiz
herkesin gözleri önündeydi ve kuşkusuz bunları büyükelçiler de izliyordu.
… Yıllardan beri
Türkiye’de iş başına gelen hükümetler, Kıbrıs için federal çözümden söz
etmemişlerdi. Hatta en üst düzeydeki Türk yetkililerinin ağzından,
Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının çok işine gelen “üniter devlet” (birlikçi
devlet) sözü de maalesef alınmıştı. Anlaşılan bu, Yunanistan’da bir alışkanlık
yaratmıştı. Türklerin artık federasyondan söz etmeyeceklerini düşünüyor
olmalıydılar. Onun için, bizim Türk ve dünya kamuoyuna, federal çözüm tezini,
iktidara aday görünen bir büyük partinin seçim bildirgesiyle sunmuş olmamız,
anlaşılan onlarda tedirginlik uyandırmıştı.
Bizim hükümete
gelişimizden kısa bir süre sonra, 1974 Mart sonlarında, Sayın Rauf Denktaş,
Kıbrıs’la ilgili sorunları görüşmek üzere Ankara’ya geldi. O vesileyle hükümet
programımız doğrultusunda yaptığım açıklamada da ben, Kıbrıs için en geçerli
çözümün federasyon olduğunu söyledim. Buna Yunanistan’dan tepki geldiği gibi,
asıl sert tepki Makarios’tan geldi. Makarios, benim bu ifadeyi kullanmış olmamı
zaten uzun zamandır sürüncemede kalan, bir sonuç umudu vermeyen toplumlararası
görüşmeleri kesmek için bir gerekçe gibi kullandı. Yani Makarios, bizim federal
çözüm tezimizi toplumlararası görüşmeleri kesmek için bir bahane olarak
kullandı. (Bak. Cumhuriyet, sözkonusu söyleşi, 24 Temmuz 1984)
***
“Bilindiği gibi Kıbrıs
sorununa “bağımsız, egemen ve üniter devlet” esaslarına dayanan barışçı bir
çözüm yolu bulmak amacıyla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumları temsilcileri
arasında 24 Haziran 1968’de başlatılan toplumlararası ikili görüşmelerden bir
sonuç alınamamıştı. 3 Temmuz 1972 tarihinde yeniden ve genişletilmiş olarak
başlatılan beşli görüşmelere BM Genel Sekreteri Waldheim’ın özel temsilcisi
Osori Tafall ile birlikte Türk ve Yunan anayasa uzmanları da katılmışlardı.
Aradan geçen iki yıla yakın bir süre içinde taraflar, yasama, yürütme ve yargı
konularında anlaşmaya varmışlar, uzun tartışmalara yol açan bölgesel yönetim
konusunda bir çözüm bulunması için anayasa uzmanlarına görev verilmişti.
Anlaşmazlıklara yol açan polis ve mahkemeler konularında uzlaşmaya
varılmasından sonra, bir ara her iki taraf da iyimser bir tutum içine girmiş,
görüşmelerin hiç olmazsa 1974 yılında sona ereceği ve soruna bir çözüm yolu
bulunabileceğine dair ümitler belirmişti.
2 Nisan 1974 günü,
görüşmelerin kesilmesinin nedeni, siyasi gözlemcilere göre, yeni Türk
hükümetinin, Kıbrıs sorununa çözüm yolu olarak gördüğü “Federal Devlet”
konusundaki demeçleri ve Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş’ın ayrı bir
Türk devletinin ilan edileceği yolundaki konuşmalarıdır.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı
Makarios, “Türk yöneticileri, Kıbrıs sorununa federal bir çözüm bulunması
üzerinde ısrar ettiklerine göre, toplumlararası görüşmelere devam etme gereği
ortadan kalkmış olur” demiştir. Makarios, bununla beraber görüşmelere yeniden
başlanabilmesinin ihtimal dışı olmadığını söylemiş, fakat bunun tamamen Türk
tarafına bağlı olduğuna işaret ederek, “Görüşmelerin durdurulmasındaki bütün
sorumluluk, Ankara’ya aittir” demiştir. Rum tarafının görüşüne göre,
Türkiye’nin federatif çözüm istediğini resmen tekrarlaması, toplumlararası
görüşmelerin esasını yıkarak, başarısızlığa mahkûm etmiş
ve devamını da gereksiz kılmıştır. (Bak.
Ali Akansel, Kıbrıs: Kaynayan Kazan makalesi, İlke dergisi, Mayıs 1974,
İstanbul, s.7)
(“Kıbrıs Sorununda
Belgeler” köşesinde ve “Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla, haftalık Söz
dergisi, Sayı:19, 21 Şubat 1986)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder