15 Ağustos 2015 Cumartesi

YENİ AÇIKLAMALAR IŞIĞINDA COĞRAFİ FEDERASYON, YA DA AYRI DEVLET TEZİ


Cumhuriyet gazetesi muhabiri Yalçın Doğan’ın “10. Yıldönümünde Kıbrıs Barış Harekâtı’nı Ecevit Anlatıyor” başlıklı söyleşisinde Bülent Ecevit’in açıklamaları da Türk görüşü olarak federasyon tezine ışık tutmaktadır:

“Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz başından beri, çok eski yıllardan beri Kıbrıs için bir federal çözüm öngörürdük. O sırada coğrafi temele dayanan bir federal çözüm öngörmek zordu. Fakat coğrafi temele tam dayanmadan da bir federal çözüm istenirse uygulanabilirdi.

… Bizim hükümete gelişimizden önceki yıllarda Türkiye, belki de terimlerin önemini kavrayamamak yüzünden, federasyon tezinin, federal devlet tezinin tam karşıtı olan “üniter devlet” (birlikçi devlet) tezine, hiç değilse sözle angaje olmuş durumdaydı. Yani, bir federal devlet değil, birlikçi bir devlet yapısı içinde Türklerin çok sınırlı haklarla yer alacağı bir devlet.

Oysa biz, gerek 1969 seçim bildirgemizde, gerek “Akgünlere” başlıklı 1973 seçim bildirgemizde, “federatif devlet” terimini kullanarak, federal çözümü benimsediğimizi kesinlikle belirtmiştik.

1974 başında kurduğumuz hükümet programına da bu ifade aynen konulmuştur. Dolayısıyla, bizim 1974 başında Milli Selâmet Partisi’yle birlikte bir koalisyon hükümetiyle iş başına gelişimiz, Kıbrıs için federal çözümün resmen gündeme getirilmesi anlamını taşıyordu.

1974 hükümet programında bu konuda şu sözler yer almaktaydı:
“İki cemaatten oluşan Kıbrıs’ta, Türk toplumunun eşit egemen statüsünün korunması ve devlet yönetiminde iki cemaat arasında her yönü ile huzurlu bir işbirliğinin sağlanması için en isabetli çözüm şeklinin federatif bir sistemde bulunacağına inanıyoruz. Böyle bir çözüm yolunun, Kıbrıs’ın ülke bütünlüğünü ve bağımsızlığını kuvvetlendirecek bir temel teşkil edeceği inancındayız.”

Bu sözler gösteriyor ki, biz Kıbrıs’ta “ENOSİS” Ada’nın Yunanistan’a katılmasına veya “taksim”e, yani Türkiye ile Yunanistan arasında bölüşülmesine karşı olduğumuz gibi, “birlikçi” (üniter) devlete de karşı idik. Daha o dönemde biz Kıbrıs’ta iki toplumun “eşit egemenlik statüsü”nü vurguluyorduk; ancak “birlik” devlet kavramını reddederken, Kıbrıs’ın bütünlüğünü ve bağımsızlığını sürdürme gereğini de savunuyorduk…

…Kısacası, Rumların ve Yunanistan’ın davranışı, “Bu antlaşmalar işlemiyor. Bunları yok sayalım” biçiminde özetlenebilir. Bizim tutumumuzsa, antlaşmaların özünü, o arada Türkiye’ye, Yunanistan’a ve İngiltere’ye tanıdığı garantörlük haklarını koruyarak, federatif devlet yapısı içinde işlerliğe kavuşturmaktı.

… Seçim bildirgelerimiz herkesin gözleri önündeydi ve kuşkusuz bunları büyükelçiler de izliyordu.

… Yıllardan beri Türkiye’de iş başına gelen hükümetler, Kıbrıs için federal çözümden söz etmemişlerdi. Hatta en üst düzeydeki Türk yetkililerinin ağzından, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının çok işine gelen “üniter devlet” (birlikçi devlet) sözü de maalesef alınmıştı. Anlaşılan bu, Yunanistan’da bir alışkanlık yaratmıştı. Türklerin artık federasyondan söz etmeyeceklerini düşünüyor olmalıydılar. Onun için, bizim Türk ve dünya kamuoyuna, federal çözüm tezini, iktidara aday görünen bir büyük partinin seçim bildirgesiyle sunmuş olmamız, anlaşılan onlarda tedirginlik uyandırmıştı.

Bizim hükümete gelişimizden kısa bir süre sonra, 1974 Mart sonlarında, Sayın Rauf Denktaş, Kıbrıs’la ilgili sorunları görüşmek üzere Ankara’ya geldi. O vesileyle hükümet programımız doğrultusunda yaptığım açıklamada da ben, Kıbrıs için en geçerli çözümün federasyon olduğunu söyledim. Buna Yunanistan’dan tepki geldiği gibi, asıl sert tepki Makarios’tan geldi. Makarios, benim bu ifadeyi kullanmış olmamı zaten uzun zamandır sürüncemede kalan, bir sonuç umudu vermeyen toplumlararası görüşmeleri kesmek için bir gerekçe gibi kullandı. Yani Makarios, bizim federal çözüm tezimizi toplumlararası görüşmeleri kesmek için bir bahane olarak kullandı. (Bak. Cumhuriyet, sözkonusu söyleşi, 24 Temmuz 1984)
***
“Bilindiği gibi Kıbrıs sorununa “bağımsız, egemen ve üniter devlet” esaslarına dayanan barışçı bir çözüm yolu bulmak amacıyla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumları temsilcileri arasında 24 Haziran 1968’de başlatılan toplumlararası ikili görüşmelerden bir sonuç alınamamıştı. 3 Temmuz 1972 tarihinde yeniden ve genişletilmiş olarak başlatılan beşli görüşmelere BM Genel Sekreteri Waldheim’ın özel temsilcisi Osori Tafall ile birlikte Türk ve Yunan anayasa uzmanları da katılmışlardı. Aradan geçen iki yıla yakın bir süre içinde taraflar, yasama, yürütme ve yargı konularında anlaşmaya varmışlar, uzun tartışmalara yol açan bölgesel yönetim konusunda bir çözüm bulunması için anayasa uzmanlarına görev verilmişti. Anlaşmazlıklara yol açan polis ve mahkemeler konularında uzlaşmaya varılmasından sonra, bir ara her iki taraf da iyimser bir tutum içine girmiş, görüşmelerin hiç olmazsa 1974 yılında sona ereceği ve soruna bir çözüm yolu bulunabileceğine dair ümitler belirmişti.

2 Nisan 1974 günü, görüşmelerin kesilmesinin nedeni, siyasi gözlemcilere göre, yeni Türk hükümetinin, Kıbrıs sorununa çözüm yolu olarak gördüğü “Federal Devlet” konusundaki demeçleri ve Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş’ın ayrı bir Türk devletinin ilan edileceği yolundaki konuşmalarıdır.

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, “Türk yöneticileri, Kıbrıs sorununa federal bir çözüm bulunması üzerinde ısrar ettiklerine göre, toplumlararası görüşmelere devam etme gereği ortadan kalkmış olur” demiştir. Makarios, bununla beraber görüşmelere yeniden başlanabilmesinin ihtimal dışı olmadığını söylemiş, fakat bunun tamamen Türk tarafına bağlı olduğuna işaret ederek, “Görüşmelerin durdurulmasındaki bütün sorumluluk, Ankara’ya aittir” demiştir. Rum tarafının görüşüne göre, Türkiye’nin federatif çözüm istediğini resmen tekrarlaması, toplumlararası görüşmelerin esasını yıkarak, başarısızlığa mahkûm etmiş ve devamını da gereksiz kılmıştır.  (Bak. Ali Akansel, Kıbrıs: Kaynayan Kazan makalesi, İlke dergisi, Mayıs 1974, İstanbul, s.7)  


(“Kıbrıs Sorununda Belgeler” köşesinde ve “Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla, haftalık Söz dergisi, Sayı:19, 21 Şubat 1986)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder