19 Haziran
1988 tarihli Kıbrıs Postası gazetesinde, aralarında şair Mehmet Yaşın’ın da
bulunduğu bir grup sanatçı tarafından hazırlanan “Edebiyatta Kıbrıslı Türk
Kimliği” adlı kitaba ilişkin görüşlerimizi özetlemiştik. Ne var ki aradan geçen
süre içinde meydana gelen bazı olaylar, bizi Mehmet Yaşın’ın “Siyasal ve
Sanatsal” etkinliklerine yeniden değinerek, görüşlerimizi ortaya koymamıza sevketmiştir.
Çünkü Mehmet Yaşın, adı çevresinde olaylar yaratmaya yönelik bazı girişimlerde
bulunurken, bundan yararlanmak isteyen bazı siyasal çevreler de, kendi
amaçlarına ulaşmak için Mehmet Yaşın’ı ve diğer bazı sanatçıları
kullanmışlardır. Biz olayların ardındaki gerçeğe parmak basmak isteriz.
OLMAYAN ÖRGÜTÜN ÜYELERİ
Önce geriye
giderek, 6 Mayıs 1988 günkü Yeni Düzen gazetesindeki bir haberi okuyalım:
“Cyprus
Mail gazetesinin bildirdiğine göre, nükleer savaşa karşı Uluslararası Sanatçılar
Birliği (PAND International) Kıbrıs’ın güneyinde 8-11 Mayıs tarihleri arasında
toplanıyor. Kıbrıs’ın güneyinde “Barış için Sanatçılar” örgütünce düzenlenen
toplantıya PAND’ın yürütme komitesinden sanatçılar katılacak. Türkiye’yi Ataol
Behramoğlu temsil edecek. Londra’da yaşayan Mehmet Yaşın’ın da toplantıya
katılacağı belirtiliyor. Toplantıyı düzenleyen örgüt başkanı Peonides, “PAND”ın
Türk bölümüne üye olan Kıbrıslı Türk sanatçıların toplantıya katılamayacağını,
bunun nedeninin son pasaport uygulamaları olduğunu söyledi.”
Oysa PAND’ın
Kıbrıs Türk kesiminde herhangi bir bölümünün kurulmamış olduğunu bu topraklarda
yaşayan ve barış sorunlarıyla ilgilenen herkes biliyordu. Kimdi PAND’ın Türk
Bölümüne üye olan bu Kıbrıslı Türk Sanatçılar ve Güney’e geçmek için nereye
başvurmuşlardı? Üstelik PAND adı İngilizcede “Performing Artists for Nuclear
Disarmament”in kısaltılmışı olup, sahne sanatçılarının nükleer silahsızlanma
için oluşturdukları bir örgüttü. Aralarında çeşitli ülkelerden uluslararası üne
sahip tiyatro ve film sanatçıları, yönetmenler, şarkıcılar ve besteciler vardı.
Ama nedense şairler yoktu.
Kıbrıs Barış Komitesi
yöneticisi olan Panikos Peonides, Kıbrıs “Barış için Sanatçılar Hareketi’nin de
başkanlığına getirilmişti. Ve eşi, şair Elli Peonides, Şair Mehmet Yaşın’ın
tanıdığıydı. Kendisinin ve çevresindeki üç-beş arkadaşının barış şiirlerini
Rumcaya çevirerek, “1974 kuşağı” genç şairlerinin ününe ün katmıştı. Bu nedenle
M. Yaşın’
ın
Türkiye’den bir arkadaşı olan şair Ataol Behramoğlu ile kendisi için PAND’ın
Kıbrıs’ta yapılacak Yürütme Kurulu toplantısına davetiye çıkarmsı bir sorun
olmamıştır. Gerçi kendileri sahne sanatçısı değillerdi, ama en azından sanatçı
dostları vardı ve kendilerinden bu olanağı esirgeyemezlerdi. (Yaşın’ı daha
sonra Türk kesiminde elinde mikrofonla sahneye “performing artist” olarak da
görmek bize nasip olacaktı.)
Kıbrıslı
Türk sanatçılar, şair dostların Güney Kıbrıs!a yaptıkları ziyaretle ilgili
haberi 16 Haziran 1988 tarihli Yeni Düzen!den okuyacaklardı. Kültür Servisi’nce
hazırlandığı belirtilen haberin, Mehmet Yaşın’ın kaleminden çıktığı belliydi.
Resimlerle süslenmiş haberde şöyle deniyordu:
“Kıbrıs
Barış Komitesi Sanat Bölümü Başkanı Panikos Peonides, PAND Yönetim Kurulu üyesi
olarak toplantıda yer aldı. Kıbrıs Rum tarafından şair Elli Peonides, Türk
tarafından Mehmet Yaşın, Yönetim Kurulu gözlemcisi sıfatıyla PAND
çalışmalarında yer aldılar.”
Oysa ki
Kıbrıs Türk tarafında PAND’ın herhangi bir örgütü yoktu ve Yönetim Kurulunda
sanatçıların da yer aldığı Kıbrıs Türk Barış Derneği, bu etkinlikten haberdar
bile değildi. Mehmet Yaşın, bir yolunu bulup, onlar adına konuşuyor; ama kendi
adına bazı taleplerde bulunuyordu:
“Kıbrıslı
Türk sanatçılara (yani kendisine ve beline doladığı 74 kuşağına- A.An)
uluslararası ilişkilerde olanaklar sağlanmalıdır. Kıbrıs’ta var olan durum
özellikle bizlere birçok güçlükler çıkarmaktadır. Uluslararası barış hareketine
ve sanat etkinliklerine sanatçılar arzu ettikleri şekilde katılamıyorlar.
Uluslararası
barış ve sanat örgütleri Kıbrıslı Türk sanatçıların durumunu anlamalı ve onlara
yardımcı olmalıdır. Kıbrıs Türk sanatçılarının en geniş kesimlerinin
uluslararası toplantılara çağrılıp temsil edilmeleri gerekir.”
Çağrı geniş
tutulmalı ki M. Yaşın, kendi kuşağı dışındakilere de çam sakızı dağıtabilsin.
Örneğin 1989 yazında Akdeniz’de yapılacak olan “Barış Yolculuğu” ile 1990’da
Finlandiya’da yapılacak büyük şenliğe mutlaka katılmalıydık.
OLMAYANI VAR GÖSTERMEK
PAND
etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen şiir geceleri ve seminerlerde M. Yaşın da
konuşmalar yapmış, ama anlaşılan bu konuşmalar ve şiir okumalar, şairin Rumca
bilmemesi yüzünden İngilizce yapılmış. Türkçe ve Yunanca şiirlerin okunduğu
gecelerde Mehmet Yaşın, büyük ilgi görmüş, ama kendisi basına demeç vermekten
kaçınmış. Çünkü “Kıbrıs’taki şövenist politikacılar sanatçıya, sanatından başka
bir yolla konuşma olanağı vermiyor, siyasal tabular bizi kuşatıyor ve istismar
ediyor.”
Aslında tabuları
M. Yaşın’ın kendisinin yarattığı ve daha sonra da Kıbrıs’ın Türk kesimindeki
etkinlikleriyle bu sözde kuşatmayı bizzat kendisinin kaldırdığına ve istismarın
sağdan değil, “sol”dan geldiğine tanık olacaktık.
PAND toplantısı
ardından, KRYK’nun Türkçe yayınlarındaki “Kıbrıs Türk Kültür Saati”nde
aktarılan M. Yaşın’ın “Çağdaş Kıbrıslı Türk Şiiri” konulu seminerinden
öğrendiğimize göre, eskiden Kıbrıslı Türk şairlere önem vermeyen Türkiyeli
edebiyatçılar, artık M. Yaşın’ın kişiliğinde Kıbrıs Türk şiirini önemsemeye
başlamıştı. Her ne kadar daha sonra söz alan Ataol Behramoğlu bu görüşe
katılmamışsa da 74 kuşağının “Sanat Emeği” dergisindeki meşhur “çıkış”ını
olumlu bulmuştu.
VASİLİU’NUN MESAJI
M. Yaşın’la
Ortam gazetesinde bir söyleşisi yayımlanan (23.8.1988) gazeteci Yaşar
Karadoğan, onun Güney Kıbrıs’taki şu izlenimini aktarıyordu:
“Yaşın’ın
deyimiyle Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Türkünün ayrı bir kimliği olduğunu öğrenince “şok”
olmuşlar... Trodoslardaki Vassa köyünde yapılan etkinliklerden sonra bir de
kokteyl verilmiş. Mehmet Yaşın, “Bu kokteyle Rum Cumhurbaşkanı Vasiliu da
katldı. Orada bana bir mesaj verdi. Bu üç ay önce oldu.”
Böylece
fırtına koparan “mesaj olayı”na gelmiş bulunuyoruz. Ama mesaj öncesindeki
olaylara kısaca bakalım. 8 Ağustos 1988 tarihli Cumhuriyet gazetesi, güney
Kıbrıs’ta yapılan PAND Internationl’ın toplantısında Türkiye’de de bir
temsilciliğin açılması için çağrıda bulunulduğunu haber veriyordu. Ama Kuzey
Kıbrıs’taki temsilcilik işi ne olacaktı? Olmayan örgüt adına M. Yaşın toplantıya
katılmıştı. Hatta olmayan örgütün olmayan üyelerinin pasaport uygulaması
nedeniyle Güney’e geçemeyeceği de açıklanmıştı. Bundan da önemlisi, PAND toplantısı
vesilesiyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliu ile görüşen M. Yaşın, ondan Kıbrıslı
Türk sanatçılara iletilmek üzere bir de mesaj almıştı. Y. Düzen gazetesine
imzasız olarak güney Kıbrıs izlenimlerini aktaran M.Yaşın, ertesi gün de
Vasiliu’nun mesajını basın yoluyla iletebilirdi. Ama o bunu yapmadı. Sonradan
duyulan söylentilere göre, “Rumcu” olmakla suçlanmamak için bu yolu seçmiş.
Yağmurdan kaçayım derken, doluya tutulacağını acaba önceden bilmiyor muydu?
BİRAZ ŞİİR, BİRAZ MÜZİK GECESİ
Yaşadığı Londra’dan Temmuz ayı
başında Kuzey Kıbrıs’a gelen M. Yaşın, önce bir gece düzenlemeyi planlamıştı.
Kıbrıs Türk sanat-kültür çevresi ile ve halkla herhangi bir bağı olmayan ve
hiçbir sanat-kültür örgütüne üye olmadığı için yapacağı etkinliğe kitle desteği
arayan şairimiz, CTP’li dostlarının yardımıyla CTP’ye yakınlığı bilinen Gençlik
Merkezi’ne başvurdu ve geceyi onların düzenlemesini sağladı. Haberi 15 Temmuz
tarihli Y. Düzen gazetesi şöyle verecekti:
“22 Temmuz
Cuma akşamı saat 20.30’da Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda “Biraz Şiir, Biraz
Müzik” adı altında düzenlenecek olan gecede ülkemizde, Türkiye’de ve Avrupa
ülkelerinde sanatsal çalışmalarıyla dikkati çeken, kendi alanlarında değerli
çalışmalar ortaya koyan CAN TUFAN ve MEHMET YAŞIN’ın ortak çalışması
sergilenecek.”
Aynı
gazete, günlük duyurularıyla gecenin reklamını yapıyor ve 22 Temmuz günkü haberinde
geceye konuk sanatçı olarak Neşe Yaşın’ın da katılacağını duyuruyordu.
YAŞIN VE CTP TABULARI NASIL
YIKTI?
“Biraz
Şiir, Biraz Müzik” adlı geceye gitarları ile katılan Can Tufan, Osman Cankoy ve
Niyazi Nasıfoğlu, müzik kalitesi yüksek bir konser verirken, Mehmet Yaşın da
elinde mikrofonuyla bir sahne sanatçısı gibi şiirlerini teatral bir havada
sunmuş ve geceye katılanların alkışlarına mazhar olmuştu.
CTP Genel
Başkanı Özker Özgür ile eşinin onur konuğu olduğu geceyle ilgili haberi veren
28 Temmuz tarihli Y. Düzen gazetesi “Muhteşem gece” başlığını kullanıyordu. M.
Yaşın’ın kendi kendine koyduğu tabular, yine kendi eliyle yıkılıyordu.
Gazetenin muhabiri Başaran Düzgün duygularını şöyle dile getiriyordu:
“İçimize
zorla yerleştirilen tabular bir bir yıkıldılar. Önümüzde duranlar kaldı sadece.
Ve kafamıza bir soru işareti çengel gibi asıldı. “Tabular yıkılıyor mu?”
1974
yazında Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri harekata açıkça karşı çıkmaktan
korkan, çekinen ve bu konuda görüş belirtmeyi kendi kendilerine tabu yapan CTP’liler,
ilk kez 14 yıl sonra şiirleri aracılığıyla bunu yapmış olan Mehmet Yaşın’ı
kullanarak “tabu”ları yıkıyorlardı. Dahası CTP Genel Başkanı ve eşi, “İki füze
istiyorum. Lefkoşa’daki iki Başbakanlık Sarayını yok edecek. Ben aşk istiyorum”
diyen şairi ayakta alkışlayabilecek kadar cesaretlenebilmişti. Gece gerçekten “muhteşem”di.
Gecenin
bitiminde söz alan şair M. Yaşın, katılanlara teşekkürlerini sunarken, onları 29
Temmuz akşamı düzenleyeceği “Eski Kıbrıs Şiiri” konferansına davet edecekti. 28
Temmuz günkü Y. Düzen’de konferansın yine CTP’ye yakın “Forum Kitabevi” nin bir
etkinliği olarak düzenleneceği ve “konferansta ayrıca 74 kuşağı olarak bilinen
Mustafa Azizoğlu, Aşık Mene, Neşe Yaşın’ın da hazır bulunacağı duyuruluyordu. Değil
mi ki Kıbrıs Türk şiiri denince akla gelen sadece M. Yaşın ve çevresi idi.
Öteki şairlerimize karşı bir ayrımcılık ve şiirsel geçmişimizi inkar yine
sürüdürülüyordu.
ESKİ KIBRIS ŞİİRİ KONFERANSI
Konferansın
girişinde “1974 sonrasında kendilerinin doğurduğu yeni şiir hareketinin herkesi
etkilemeye başladığını” iddia den M. Yaşın, şiir anlayışlarının da vulgarize
edilip sulandırıldığından şikayetçiydi. Tıpkı Türkiye’deki Garip Akımı’nın
başına gelen kendi başlarına da gelmişti ve kendisi de Orhan Veli gibi bir
açıklama yapma gereğini duyuyordu. Kendilerinden önce ilerici temalardan söz
eden şiirler yazılmıştı, ama estetik olarak, şiir olarak kendilerinin
yazdıkları henüz aşılamamıştı.
“Eski
Kıbrıs Şiiri” konulu konferansında “unutulmuş veya unutturulmuş Kıbrıs şiirine
döndüklerini” söyleyen M. Yaşın, Kıbrıs’ta eski Yunanca ve Finike dillerinde
yazılmış 3 bin yıl öncesine ait ilk çağ ve mitoloji, Ortaçağ ve Hıristiyanlık
şiirlerinden İngilizce üzerinden çevirdiği örnekleri okudu ve Kıbrıs’ın antik
tarihinden söz etti. Oysa konferansa gidenler, Y.Düzen’de duyurulduğu gibi, “Kıbrıslı
Rum, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıs anonim şiirlerinin inceleneceği”ni zannetmişlerdi.
Konferansını 1571’e kadar getirip, “Ve Türklerle birlikte Yunus Emre’nin
şiirleri Kıbrıs’a geldi” diye bitiren M. Yaşın’a yönelttiğimiz bir soruya
karşılık, aldığımız yanıt şu oluyordu:
“1571’den
sonrası tabu olduğu için o konuya girmeyeceğim. Yunus Emre şiirinin Kıbrıs’a
gelip gelmediği konusunda elimde somut kanıt yoktur, ama ben konferans şiirsel bitsin
diye öyle söyledim!”
Anlaşılan
şairimiz, konuşmak istemediği konuları “tabu” diye bir kenara ayırıyor ve
sonradan kendi tabularını kendi elleriyle yıkarak kahramanlık taslamak
istiyordu.
SANATÇI-POLİTİKACI İŞBİRLİĞİ
74 kuşağının
düğümü olan Mehmet Yaşın’ın Kuzey Kıbrıs’taki sanatsal etkinlikleri bunlarla
bitmiyordu. 26 Mayıs’ta Vasiliu’nun Kıbrıslı Türk sanatçılara iletilmek üzere
kendisine verdiği mesaj hâlâ daha cebindeydi, ama çevresindeki bazı
arkadaşlarına bu sırrından söz etmişti. Mesajı açıklarsa “Rum ajanı” olarak
suçlanabileceğinden çekindiği söyleniyordu. Herhangi bir örgüte üye değildi, böyle
bir örgüt filan kurmaya da niyetli değildi. Ama bu mesajı kullanarak kendi adı
çevresinde yeni bir “one man show” yapabilirdi.
Ne
var ki mesajın varlığı haberi yayılmaya başlıyordu. CTP’ye yakın sanatçı
grubunun, Vasiliu’nun önerdiği “her türlü olanaktan yararlanması” olasılığı,
TKP’ye yakın olan, ya da partisiz diğer bazı sanatçıları harekete geçirmişti.
Zaten CTP de “Federal Çözüm İçin İleri» kampanyasını açarak bir adım öne
geçmişti. Federasyondan yana çıkan sanatçıları örgütleme görevini üstlenen
kişi, TKP’nin yayın organı Ortam Sanat Eki’ni yöneten tiyatro oyuncusu Yaşar
Ersoy’du. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da TKP ile CTP arasında yine sidik
yarışı gündeme gelmişti. Kamuoyu görmeliydi, bakalım hangisi daha çok federasyoncu
ve barışçıydı. 74 Kuşağı mı, Ortam Sanat Çevresi mi?
CTP’NİN FEDERASYON KAMPANYASI
Ama
isterseniz önce CTP’nin açtığı federasyon kampanyasından biraz söz edelim: 6
Ağustos günkü Y. Düzen’in manşeti şöyle atılmıştı: “Federasyon yanlısı örgütler
imza kampanyası açtı. Federal çözüm için ileri.”
Haberde
imza kampanyasının takdim yazısına yer veriliyor, ama her nedense “Kıbrıs’ta
kalıcı barış ve federal Cumhuriyet olgusunu savunan çeşitli örgütler’in
hangileri olduğu açıklanmıyordu. Toplanacak olan imzalar, bir muhtıra ile
birlikte 23 Ağustos akşamı düzenlenecek bir açık hava toplantısında açıklanacak
ve iki toplum liderine sunulmak üzere BM Genel Sekreteri’ne iletilecekti.
CTP,
herkesten ne kadar çok federasyoncu olduğunu göstermek için bir adım öne
atılmk istemişti. Ama resmi makamların
da savunduğu federasyon tezinden ne anladığını halk önünde açıklamamıştı. Kuru
bir federasyonculuk ve barışçılık kampanyasının yaygarasından başka birşey
yoktu. İşbirliği, güçbirliği yapılacak örgütler önceden haberdar edilmemişti;
onların görüşleri bile alınmamıştı. “İstim arkadan gelsin” düşüncesi CTP’ye
yine egemendi. Yapılan bazı eleştiriler üzerine Parti Genel Sekreteri ertesi
gün telefonlara sarıldı ve tek tek bazı örgütlerle temasa geçildi. İstenen CTP’nin
bu girişiminin desteklendiğinin bir basın bildirisiyle açıklanmasıydı.
Nitekim
daha sonraki günlerde destek mesajları sökün edecekti. Y. Düzen’in 8 Ağustos
günkü sayısında Yurtsever Kadınlar Birliği (CTP’li milletvekillerinin hanımlarından
oluşmuştur) ile K. T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Okan, 10 Ağustos’ta
Yön-Sen Başkanı Niyazi Düzgün (CTP’li) ile Devrimci Gençlik Derneği Başkanı
Barış Burcu (CTP’li bir tabela derneği), 11 Ağustos’ta Güney Göçmenleri
Birleşme ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Fadıl Çağda (CTP’li
milletvekilinin varlığı-yokluğu bilinmeyen örgütü), 12 Ağustos’ta K. T.
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Bektaş Göze ile Dev-İş Başkanı Hasan
Sarıca (CTP’li milletvekili) imzalı bildiriler çıktı.
KENDİLİĞİNDEN VE SÜRATLE ÇÖZÜM
CTP Merkez
Yönetim Kurulu’nun hazırladığı “Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan halklarının
çıkarı: Federal Çözüm” başlıklı bir broşür elden dağıtılmaya başlanıyordu. CTP
bu broşürde, ana muhalefet partisi olarak federal çözümden ne anladığını,
federal devletin yapısı ve işleyişi hakkında neleri önerdiğini açıklayacak
yerde, yuvarlak laflar ve bir takım geçer akçe sloganlar ardına saklanıyor ve
açıkça görüş belirtmiyordu. Dahası “göç, işsizlik, askerlik gibi yakıcı
sorunlarımız, para biriminden ve enflasyondan kaynaklanan ekonomik ve sosyal
bunalımlar, kendiliğinden ve süratle çözüm bulacaktır” (s.8) denilerek,
federasyonun kurulmasıyla bütün sorunların ip gibi kesileceği hayalinde
olduklarını ortaya koyuyorlardı.
Bir başka
ilginç gelişme olarak CTP’nin federasyon kampanyasının Kıbrıs Rum basınında
yankı bulması, parti yöneticilerini heyecana garkediyor ve bu mücadeleyi
bayraklaştırdıkları (!) için sokakta gururla dolaşıyorlardı. 9 Ağustos tarihli
ve Rum basınının da aktardığı Y. Düzen’in manşetine göre, “Lefkoşa sokaklarında
kısa sürede yüzlerce imza toplayan muhabirlerimiz, halkın isteminin barış ve
federasyondan yana olduğunu” saptamışlardı. Fileleftheros gazetesi, CTP’lilerin
çıkardığı gürültüye bakarak şunları yazabiliyordu: “Kıbrıs Türk kitlelerinin
baskısı başlangıçtaki isteksizlik ve gevşek tutumuna rağmen, Denktaş’ın
görüşmelere gitmek için onay vermesine yol açmıştı.” (24.8.1988)
74 KUŞAĞI İLE ORTAM-SANATÇILARIN
YARIŞI
Tekrar barışçı
sanatçıların yarışına dönecek olursak: M. Yaşın’m barışçı sanatçılar adına bir
imza kampanyası açtığı haberi duyulunca, Yaşar Ersoy’un çağrısına uyan öteki
sanatçılar, 12 Ağustos akşamı Lefkoşa Belediye Tiyatrosu salonunda toplandılar.
M. Yaşın, toplantının başlamasından bir saat önce Y. Ersoy’a telefon ederek,
toplantının çağrılış biçimini onaylamadığını ve toplantıya katılmayacağını
bildirdi. Toplantıya katılan ve CTP’ye yakın, M. Yaşın’a uzak bir şair olan
Fikret Demirağ, bir an önce bir karar metninin kabul edilmesinde ısrar edip, “biz-onlar”
diye konuşunca, tarafsız sanatçılar da söz alarak, bu işin aceleye
getirilmemesini ve hep birlikte davranılması gerektiğini vurguladılar.
Belediye
Tiyatrosu’nda yapılan toplantıyı 14 Ağustos günkü Kıbrıs Postası gazetesi şöyle
duyurdu:
“Kıbrıslı
Türk Sanatçıların Barış Taarruzu: Öğrenildiğine göre Kıbrıslı Türk Sanatçılar
(katılanlann 20’ye yakın olduğu belirtiliyordu - A.An). Kıbrıs sorununun barış
sürecine girmesi ile Rum ve Türk toplumları arasında yumuşamaya katkıda
bulunmak için çalışacaklar. Bu amaçla sanatçıların bir program üzerinde
çalıştıkları belirtildi.”
Öte yandan
15 Ağustos tarihli gazeteler, sanat örgütleri dışında yeni bir barışçılar
grubunun “Kıbrıs’ta federal çözüm için Barışa Katılım Komitesi” adıyla
oluşturulduğunu ve komitenin sözcülüğüne K.T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı A.
Okanın getirildiğini açıkladılar. Açıklamada komiteyi oluşturduğu söylenen 5
örgütün adları yine verilmiyor ve şöyle deniyordu:
“Komitemizin
resmen hayata geçtiğini (demek ki 10 gün önce Y. Düzen’in manşetindeki komite,
gayrı resmi oluyordu - A.An) saygıdeğer kamuoyumuza duyururken, kendilerine
çeşitli nedenlerden ötürü ulaşamadığımız (?) örgütlere “Kıbrıs’ta federal çözüm
için katılım komitesinde yer almaları çağrısını da yapmayı öncelikli bir görev
addederiz.”
BARIŞ DERNEĞİ ÜVEY EVLAT
Gerek
siyasal, gerekse sanatsal çevrelerin barış adına oluşturacakları komitelerde
yer alması veya örgütleyici olması gereken, 6 yıllık geçmişe sahip ve 16
sayıdır bir de bülten çıkaran K.T. Barış Derneği, bütün bu etkinliklerden
dışlanmıştı. Buna içerleyen Dernek Yönetimi, 15 Ağustos günü Kıbrıs Postası’nda
tam metin olarak çıkan bildirisinde “bazı uyanlar”da bulunuyordu: “Barış ve
federasyon tezinin savunulması ve toplum katmanlarına mal edilmesi için
başlatılan mücadelede, K.T. Barış Derneği’nin muhatap olduğu bazı yanlış tavırlar,
barış güçlerini derinden yaralamış, ortak mücadelede kaçınılmaz olan saygı ve
güven temelini sarsmıştır.”
Bilinmeyen nedenlerle
bildirinin bu bölümünü sansür eden CTP’nin
Y. Düzen gazetesi, derneğin
barış ve federasyon mücadelesinde var gücü ile yer aldığını belirtmekle
yetiniyordu. Halbuki Banş Derneği’nin hem Başkanı, hem de bazı Yönetim Kurulu
üyeleri aynı zamanda CTP üyesiydiler. Ama partinin politikasızlığına,
ilkesizliğine eleştirel gözle baktıkları için, Komite girişiminden uzak
tutulmuşlardı. Öte yandan her iki sanatçı Barış Grubunun başını çekenler
arasında Barış Derneği’nin Yönetim Kurulu üyeleri de vardı. Ama her nedense
barışçı çabalarını, onlar da Barış Derneği’nin dışında sürdürmeyi
yeğlemişlerdi.
İKİ AYRI GİRİŞİMİN GENİŞLEME
ÇABALARI
CTP’nin
Komite çalışmaları dışında, 74 kuşağı olarak ayrı bir barış bildirisi
hazırlayan M. Yaşın, bu bildiriyi kızkardeşi Neşe Yaşın’a ve kuşak üyesi Barış
Derneği yöneticilerinden arkadaşı ressam Aşık Mene’ye imzalatabilmiş. İstanbul‘dan
Kıbrıs’a tatile gelen kuşak arkadaşı şair Hakkı Yücel de imzasını
esirgememişti. Ülkede olmamasına rağmen müzikçi Can Tufan’ın da “bizimle
beraber” olduğunu not etmişti. Yaptığı bazı görüşmeler sonunda 2. girişimin
öncülerinden Y. Ersoy ile A. Okan’ın da imzalarını alabilmişti.
17 Ağustos
günkü Kıbrıs Postası’nda 2. girişimle ilgili olarak haber vardı:
“Elde
ettiğimiz bilgilere göre Kıbrıslı Türk Sanatçılar Barış Grubu, sanatçılara
yönelik açtığı imza etkinliğini yaygınlaştırmak için çalışmalarını
hızlandırırken, önümüzdeki günlerde program çalışması üzerinde de
toplanılacağı ve en geniş sanatçı grubunun oluşturulmasına özen gösterileceği
öğrenilenler arasındadır.”
Ertesi gün
sonra aynı gazetede şu başlığı görecektik: “Sanatçılar Barış Yolunda.
Sanatçılar federasyon için atılacak her adımı destekleyecek. Siyasi eşitlik
önemle vurgulanıyor. Rum Sanatçılarla işbirliği isteniyor.”
Aralannda “araştırmacı-
yazar” sıfatlı 4 kişinin de yer aldığı “Kıbrıslı Türk Sanatçılar Barış Grubu”na
33 kişi imzasıyla katılmıştı ve 1. girişimi başlatan M. Yaşın ile arkadaşları
da bu gruba dahil olmuş görünüyordu. Yapılan duyuruda “Adamızın kalıcı barışı
için somut önerilerimizi içeren ayrı ve kapsamlı bir bildiri de Türk ve Rum
kamuoyuna en erken zamanda duyurulacaktır” denilmekteydi.
Duyurunun
altında yer alan notta çalışma programını görüşmek amacıyla 20 Ağustos 1988
Cumartesi günü yeni bir toplantı yapılacağı ve bildiride imzası bulunan veya
katılmak isteyen tüm kültür-sanat emekçilerine bunun duyurulduğu yazılıydı.
Anlaşılan Barışçılar Grubu, kapsamım daha da genişletmek çabasındaydı, ama
işler de karmaşıklaşacaktı.
KÜLTÜR DERNEKLERİ SAHNEDE
Aynı gün
(18 Ağustos) Y. Düzen gazetesinin ön sayfasında şu haber yer alıyordu:
“Tüm
sanatçı ve aydınlara açık olarak bugün KTÖS lokalinde düzenlenen toplantıda “Kıbrıs
Türk Toplumunda Kültür ve Sanatın Bugünü ve Yarını” tartışılacak. Has-Der, Gençlik
Merkezi, GASAD ve GÜSAD’ın girişimleri ile düzenlenen bugünkü toplantının saat
11.00’de başlaması bekleniyor.”
Barış ve
federasyon propagandası için yola çıkanların kişisel davrandıklarını öne süren
dernekler, bir yandan bu girişimlerin var olan örgütler temelinde yapılması ve
sadece sanatçıları değil, kültür derneklerini de kapsamına alması kaygusunu
güderek, bu toplantıyı yaparken, öte yandan da aslında Mehmet Yaşın’a örgüt
desteği sağlamayı
amaçlamaktaydı. Hatta Özker
Özgür bile işini gücünü bırakıp, kısa bir süre bu toplantıya katılmakta yarar
görmüştü. Ne var ki, M. Yaşın’ın Vasiliu’dan aldığı mesajı açıklamasından önce
salondan ayrılmayı yeğleyecekti.
Yaşın, bu
toplantıda söz alarak ülke dışındaki kişisel etkinliklerinden söz etmiş, ve
Güney Kıbrıs’taki te maslarından sonra aldığı mesajı toplantıya katılanlara
fotokopi olarak dağıtmıştı. 3 aya yakın bir süre geçtikten sonra, Kıbrıs Türk
Sanat çevrelerine iletilebilen bu mesajda yer alan Kıbrıs Cumhurbaşkanı
Vasiliu’nun şu ifadesi, sonradan çeşitli spekülasyonlara yol açacaktı:
“Kıbrıs
hükümeti, iki toplumun yeniden yakınlaşmasını sağlayacak çok yönlü arayışlar
içindedir, böylece Kıbrıslı Türk aydın ve sanatçıların, Kıbrıs hükümeti tarafından
kendilerine her türlü olanakların tanınacağını bilmeleri gerekir.”
POLİSİN ELİNE VERİLEN MEKTUP
M.Yaşın’ın
toplantıyı izlemekte olan güvenlik görevlilerinin de eline tutuşturduğu bu
mektup, ertesi gün Halkın Sesi gazetesinin manşetine oturmuştu ve konu istismar
ediliyordu. 19 Ağustos günkü Yeni Düzen gazetesi, duyurusunu kendisinin yaptığı
bu toplantıyla ilgili olarak hiçbir habere yer vermezken, bir gün önce Kıbrıs
Postası’nda açıklanan Barış Grubu’nun bildirisini üç-beş satırla geçiştiriyor
ve “öte yandan seçkin sanatçılarımızdan oluşan bir grup” diye söz ettiği,
kendisine yakın olan Yaşın grubunun yayınladığı “Adil ve kalıcı barış için”
çağrısına yer veriyordu. Bu kişiler, Mehmet ve Neşe Yaşın, Aşık Mene, adada
olmayan Can Tufan ve Has- Der Başkanı Mehmet Birinci idi. Y. Düzen bu kişileri “seçkin
sanatçılarımız” diye sunuyordu.
H. Sesi’nin
mesaj olayını bir casusluk havası içinde vermeye çalışması ardından 20 Ağustos
tarihli Y. Düzen bu haberine “çirkin yayın” başlığını koymuştu. 18 Ağustos’ta
kendisinin “K.T. Toplumunda kültür ve sanatın bugünü ve yarını” başlığı altında
bir tartışma toplantısı olarak duyurduğu dernekler toplantısını, bu kez
haberinde basın toplantısı olarak tanıtmaktaydı. Adı geçen toplantıdaki ilginç
bir başka gelişmeden de söz etmeliyiz:
EK BÖLÜMDE YAZILANLAR
Yaşınların
barış çağrısına bir dizi görüşmeden sonra Yaşar Ersoy ve Ahmet Okan da imza atmıştı.
Ama o günkü toplantıda açıklanan metinde, ikisinin de bilgisine getirilmemiş
bir bölüm daha yer alıyordu. Bu bölümde Vasiliu’ya “Kıbrıslı Türk Sanatçılar”
adına iletilen yanıt yer alıyordu. Okan ile Ersoy’a gösterilmeyen bu ek bölümün
ortaya çıkması üzerine, her ikisi de imzalarını geri çektiklerini o toplantıda
açıklamışlardı. Bu nedenle 7 kişilik bildiri, 5 kişinin imzasıyla açıklanmıştı.
Yeni Düzen’in isim vermeyerek “Vasiliu ile Sanatçılar arasında mesaj teatisi”
başlığıyla takdim ettiği bildiride şu cümleler yer alıyordu:
“Ancak
sayın Vasiliu’nun da takdir edeceği gibi, sınırlarında Yunan bayrakları olan,
Radyo-TV’sinde Yunan ulusal marşı çalınan, yasama-yürütme-yargı organlarında yalnızca
Kıbrıslı Rumları temsil eden Güney Kıbrıs hükümetini, kendi hükümetimiz olarak
göremiyoruz.”
O zaman M.
Yaşın’a sormak gerekmiyor mu? A şair efendi, madem ki adamı Kıbrıs
Cumhurbaşkanı olarak tanımıyorsun, niye çağrısını kabul edip, iki buçuk ay
cebinde taşıdın? Tanımadığın bu Kıbrıs hükümetinin tanımayı vaadettiği “her
türlü olanaktan” yararlanmaya niçin çalıştın?
Sorular ve
tartışmalar günlerce sürdü, ama barış ve federasyon yolunda bir arpa boyu yol
alınamadı. Barış Grubu da o sözünü ettiği “kalıcı barış için somut önerileri içeren
ayrı ve kapsamlı bildiri”sini hazırlayamadı. Ama en önemlisi, sanatçıların, CTP
gibi, federasyon, barış, siyasal eşitlik gibi kavramlardan neyi murat
ettikleri açıklığa çıkamadı.
KOMİTE ÜYELERİ AÇIKLANIYOR
20 Ağustos
günü basında yer alan “Federal Kıbrıs için Barışa Katılım Komitesi”nin kamu
oyuna açıklamasında, iki haftalık gecikme ile komiteyi oluşturan 15 örgütün
adları açıklanıyordu. 5’i dışında diğerlerinin kitle tabanı olmayan ve birer
tabela örgütü olan bu kuruluşlar yanında, imza kampanyasına siyasal partiler
olarak CTP, TKP ve AHP’nin de tam destek verdiği duyuruluyordu.
YENİ DÜZEN’İN HABERCİLİĞİ
22 Ağustos
tarihli gazetelerde birkaç ilginç haber yer aldı:
Y. Düzen’in
manşetinde “İşadamları Rumlarla rekabetten korkmuyor” deniyordu, ama aynı
gazetenin birkaç ay önce, Rumlarla rekabetten korktuğu için sınırların
korunması gerektiğini belirten aynı işadamlarının görüşlerini yansıttığı
unutulmuştu.
Bir başka
haberde Ö.Özgür, hem barışçı kesilmiş, hem de Denktaş’ın Cenevre’de işi ne?”
diye soruyordu. O halde kendisi niye Cenevre’ye gitmiyordu? Hazır Rum siyasal
partileri oradayken, yüzyüze Kıbns sorununu onlarla tartışma olanağını niye
kaçırmıştı? Yoksa onun parasını da devletin ödemesini mi bekliyordu?
Aynı günkü
Y. Düzen’in ön sayfasındaki 3. haber, 6 gün önce Demokrat gazetesinde Arif H.
Tahsin tarafından yazılan bir makaleden yapılan alıntıydı:
“Seçime
gidilsin ve sadece Kıbnslı Türkler oy kullansın.”
CTP’nin
huyudur, daima kendi söyleyemediğini, eğer başkası söylerse, hemen onu alır ve
kullanır. Yine öyle yaptı, ama bu defa çirkin bir sunuşla. A.H.Tahsin’in “K.T.
Öğretmen hareketinin önde gelen isimlerinden ve eski mücahit komutanlarından”
olduğunu özellikle vurguladı. Yani Rum tarafına şu mesajı vermek istiyordu:
“Dikkat
ediniz ha, bu adam eski TMT’cilerdendir. (Güya adam bunu saklıyormuş, ya da Rum
kimin ne olduğunu bilmiyormuş gibi). Söylediklerine biz de katılırız amma,
gerçek barışçı, federasyoncu bizleriz, siz bizim dışımızdakilere kulak
asmayınız.”
Söylendiğine
göre Y. Düzenciler, A.H.Tahsin’in mücahit kıyafetiyle çekilmiş bir resmini
bulmak için çok çalışmışlar, ama boşa çalmışlar. Aman yarabbi, bu ne biçim
solculuk, bu ne zihniyet, bu nasıl politikacılık. Pes doğrusu!
Vasiliu’nun
mesajının açıkça dağıtıldığından habersiz görünen Y. Düzen’in “Başaran Düzgün”
adındaki çiçeği burnunda CTP militanı yazarı, gazetenin 6. sayfasında
döktürüyordu:
“Ruhunu
şeytana satan sevgili köstebek. Hiç olmazsa kendini yurtsever sanatçı diye
yutturmaya kalkma. Çünkü yurtseverlik namus, sanatçılık da zeka ister. Bu
özellikler sende var mı? Sen köstebekliği, doğrusu dürüst yapacak kadar zekaya
bile sahip değilsin?”
Kraldan fazla
kralcı olan bu gazeteci, ne yazık ki ortada hiçbir köstebek yokken, hayal
gücünü çalıştırarak, kendi kendini tatmin ediyordu.
DENKTAŞ OLAYI KENDİNE YONTUYOR
22 Ağustos tarihli Kıbrıs Postası’nda TAK’a atfen
Denktaş’ın şu demeci yer aldı:
“Henüz kendisi ile el sıkışmadan Vasiliu’nun elini birkaç
gencimizin cebine para koyarken görüyoruz. Barış isteriz diyenler, her Türkü,
Vasiliu kendi adamı addetmeye başladı. Onların eline gizlice mesajlar verip,
içimizde dağıttırma yolunu tuttu. Bunları sözde Kıbrıs hükümeti olarak yapıyor.
Parayı ve mesajı alan kişiler ise kendisine “Kıbrıs hükümeti değilsiniz”
diyemiyor. Bunu diyecek bilinç ve inançta değiller.”
Denktaş, olayı
kendine göre yontup, yorumlarken, Yaşın Grubunun bildirisinde yer alan
ifadelerden habersiz görünüyordu. Onlar tam da onun istediklerini diyorlardı.
İÇ VE DIŞ SİYASİ TELKİN YOK
Yine Kıbrıs
Postası’nda K. T. Sanatçılar Barış Grubu’nun şu görüşleri yer alıyordu:
“Hiçbir
iç ve dış diyasi telkin altında kalmaksızın ve bu anlamda her türlü telkini
reddetmeyi ilke olarak benimseyen bir grup kültür ve sanat emekçisinin
12.8.1988 Cuma günü oluşturduğu Kıbrıslı Türk Sanatçılar Grubu, 20.8.1088 Cuma
günü yeniden toplanıp bir çalışma programı taslağı hazırlanması için bir
komisyon kurmaya karar vermiştir... Söz konusu toplantıda Yaşar Ersoy ve Fikret
Demirağ grup sözcülüğüne getirilmişlerdir. Grup sözcüleri 23.8.1988 akşamı
Lefkoşa’nın İnönü Meydanında gerçekleştirilecek olan Barış Etkinliklerine
isteyen sanatçıların bireyler olarak katılmaları çağrısı yapmayı uygun
görmüşlerdir. Bu konuda sanatçıların Barışa Katılım Komitesi ile ilişki
kurmaları önerilir.”
İKİ SÖZCÜLÜ BARIŞ GRUBU
Barış Grubu bir yandan Vasiliu’nun telkini ile
kurulmadığını vurgularken, öte yandan da iki tane sözcü atayarak TKP-CTP
eşitliğini sağlamayı amaçlıyordu. Bu iki sözcülü grup, sonunda CTP’lilerden
oluşan “Barışa Katılım Komitesi” ile bütünleşiyordu. Gerçi Komite 17 örgütü
temsilen kurulmuştu, ama hepsi de CTP’liydi. Komiteyi oluşturan kişiler ise,
sonradan belli olacaktı, çünkü bu da gizli tutulmuştu: CTP adına milletvekili
Ergün Vehbi, Dev-İş adına CTP milletvekili Hasan Sarıca, KTÖS adına CTP yanlısı
Ahmet Derya, Barış Derneği adına CTP’li Zeki Erkut, BES adına CTP’li Özay
Kalyoncu ve kendisine CTP’nin lütfu olarak komite sözcülüğü verilen K. T.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (eski CTP’li) Ahmet Okan.
OLAYLI GECE
Ve nihayet “Barış Etkinliği” 23 Ağustos gecesi İnönü
Meydanı’nda yapıldı. Ahmet Okan gitarıyla şarkılar söyledi, erkek-kadın şairler
barış şiirleri okudu, hatta çocuklara bile şiir ve şarkı sözü okutturuldu.
Taksit taksit açıklanan imzalarla, “federasyon için ileri” çağrısına toplam
15,264 kişinin katıldığı duyuruldu. Program, Komite’nin planladığı şekilde
seyretmişti. Sonunda Yön-Sen Başkanı ve CTP’li Niyazi Düzgün, kürsüye
yaklaşarak, barış şiirleri okuyan sanatçılara “işçi sınıfı adına” birer
karanfil vermek istediğini söyledi. Bu masum öneri yöneticilerce kabul edildi
ve “protokol” sırasına göre şairler mikrofona çağrılarak, kendilerine çiçekleri
verildi. Tabii ki kendisini ülkenin en büyük şairi olarak gören CTP yanlısı Fikret
Demirağ ilk sırada, ardından TKP yanlısı Yaşar Ersoy ve diğerleri geliyordu.
Ama en son çağrılan isim, o gece şiir okumamış olan Mehmet Yaşın’dı. Oysa ki
Komite, daha önce aldığı bir karar gereğince 23 Ağustos gecesi Mehmet Yaşın’a
yer vermemeyi kararlaştırmıştı. Ama M. Yaşın’ı sahneye sürüp, ille de “Barış
Harekâtı Aleyhtarı Şiir” okutmak isteyen CTP Genel Başkanı Ö. Özgür ile Gençlik
Merkezi üyesi CTP’li militanlar, bu oldu-bitti ile mikrofonu M. Yaşın’ın eline
veriyorlardı. Yapılan itirazlar, “genel istek üzerine” onun şiir okumasına
engel olamamıştı. Program boyunca yakındaki Forum Kitabevi’nde bekletilen
Mehmet Yaşın, son anda piyasaya sürülüyor ve iki şiirini okuyordu. “Bir daha”
diye bağıran militanlar ise susmak bilmiyordu. Ama A. Okan mikrofonu söndürmeyi
başarmıştı. CTP’nin çığırtkanlarının alkışları arasında mikrofonu geceyi
düzenleyenlere devretmek zorunda kalan Yaşın, “Sizi çok seviyorum”sözleriyle
“Mehmet Yaşın Hayranları Kulübü”nün üyelerine şükranlarını iletiyordu.
Komite’nin aldığı karara rağmen yapılan bu
“disiplinsizlik”, Komite’nin CTP’li üyelerini bile çileden çıkarmıştı.
Şiirlerini okurken Yaşın’ı, ayak parmakları üzerine kalkıp, arka sıralardan
merakla izleyen CTP Genel Sekreteri Naci Talat, bu komplonun hazırlayıcısı olan
Genel Başkan Özker Özgür’e toz kondurmazken, gecenin düzenleyicilerinden Ahmet
Okan ile Yaşar Ersoy’un sinirlenmemelerini öneriyordu. Olay, ertesi gün
Komite’de konuşulup tartışılacak, değerlendirme yapılacaktı. Her zaman olduğu
gibi, politika kurnazları bunda da bir çıkış yolu bulacaklardır. Nitekim Özker
Özgür, kendi komplosunu, yaptığı açıklamada “ortaya çıkan pürüz” olarak
nitelendirecekti. (Y. Düzen, 27.8.1988)
CTP, YAŞIN’I NİÇİN KULLANDI?
CTP içindeki Ö. Özgür kliği, bu oldu bitti ile neyi
amaçlamıştı? Her zaman açık görüş belirtmek yerine, kapalı kapılar ardından
kahramanlık yapan CTP’li yöneticiler, bu kez de öyle yapmışlar ve 1974 yılında
Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri müdahaleyi açıkça kınamak yerine, bunu
şiirleriyle yapmış olan şair Mehmet Yaşın’ı kullanarak, onun ardına saklanarak,
bu ucuz kahramanlığa soyunmuşlardı. Üstüne üstlük, kullanmak istedikleri kişi
de, kendi adı çevresinde olaylar yaratmak için can atan bir sanatçıydı. Tencere
devrilip, kapağını bulmuştu. Türkiye’de öğrenimini bitirdikten ve ikamet izni
dolduktan sonra, şiir kitabı yüzünden sınır dışı edileceği haberlerini Yeni
Düzen’i kullanarak yayan ve kahraman olmak isteyen Mehmet Yaşın, şimdi de
gazeteci Yaşar Karadoğan’ın belirttiğine göre şu hesaba yatmıştı:
“Ancak
kulak misafiri olduğum telefon konuşmalarından, tutuklanmayı, tutuklandıktan
sonra, konuyu uluslararası örgütler nezdinde girişim yapmayı bekliyor gibi bir
izlenim edindim.” (Ortam, 23.8.1988)
CTP Genel
başkanı Özker Özgür de, Devlet Başkanı Denktaş’a elinde hiçbir kanıt olmadan
“Mafya Babası” dediği için hakaret davası açılınca, uluslararası örgütleri
yanlış yere seferber etmemiş miydi?
OKAN’IN AÇIKLAMALARI
25 Ağustos günkü gazetelerde (Y. Düzen tabii ki yer
vermemişti) K. T. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Okan’ın 23 Ağustos gecesi
ile ilgili uzun bir açıklaması yer aldı. “CTP liderliğinin bazı senaryolar
düzdüğü ve birleşmeye çalışan örgütler arasında bölücü rol oynadığını” kaydeden
A. Okan, Barışa Katılım Komitesi’nden ve sözcülüğünden örgüt olarak çekildiklerini
belirtiyordu. “Tüm bu gelişen olaylardan CTP liderliği haberdar olup, olayların
seyrini yönlendirici durumda idi” diyen A. Okan, Cuellar’a gönderilecek muhtıra
metnini İngilizceye çeviren Özker Özgür’ün “iki halk” tanımlamasını metinden
çıkarıp, yerine “iki toplum” tanımlamasını ısrarla kullandığına dikkati
çekerek, CTP’nin davranışlarını “bir darbe” olarak nitelendiriyor ve CTP
liderliğinin de “Truva Atı” rolünü üstlendiğini vurguluyordu.
A. Okan
kendi sütununda yazdığı makalede ise, bizzat CTP Genel Sekreteri Naci Talat’ın
Vasiliu’dan gelen mesaj olayını ilk duyduğu anda “bu bir casusluktur” dediğini
aktarıyordu. CTP Genel Başkanı Ö. Özgür’ün destek verdiği bir şaire, aynı
partinin Genel Sekreteri böylesine bir tanımlamayı yakıştırırsa, gerisini siz
düşününüz.
BARIŞ GECESİ
Mehmet Yaşın’ın CTP’ye hizmeti henüz bitmemişti. Ona
verilen ek görev, 1 Eylül günü CTP’nin düzenleyeceği Barış Gecesi’ne katılmak
üzere, Türkiye’den sanatçı temin etmekti. Parası kalmadığı için geri Londra’ya
döneceğini söyleyen Yaşın’a CTP yöneticileri tarafından bir miktar da cep
harçlığı verildi ve CTP Genel Merkezi’nin telefonları emrine kondu. M. Yaşın,
öyle sıradan bir şair değildi, çevresindekilere, Londra’da okuduğu her şiir
başına 300 sterlin ücret aldığını söylüyordu. Bu değerli şairimiz, Yeni Türkü
grubu ile temaslar yaptı, ama ne olduysa, bir gün aniden Londra’ya uçtu. 1
Eylül gecesine katılacak sanatçı bulmak sorun olmuştu. Çünkü 23 Ağustos
gecesinden dili yananlar, bu kez yoğurdu
üfleyerek yiyecekti. Partili üç-beş kişiye barış şiirleri okutup, bir
slide gösterisiyle ve amatör Türkiyeli bir şarkıcı ile bu iş de kapatılıverdi.
ERÇAKICA’NIN BARDAK TAŞIRTAN
YAZISI
2 Eylül günü Ortam gazetesinde Yaşar Karadoğan “Mehmet Yaşın
Olayı” başlıklı bir makale yazarak, görüşlerini dile getirdi. Bunun üzerine
Yeni Düzen’in eski-yeni Yazı İşleri Müdürü Hasan Erçakıca, “işin boyutu küfür
sayılabilecek ve açıkça haksızlık olarak nitelenebilecek noktalara varınca”,
kalemi eline almak zorunluluğunu hissetti ve döktürüverdi. İlk yazıdan, Kültür
Derneklerinin 18 Ağustos’ta yaptıkları toplantının aynı gün Y. Düzen’in
duyurduğu konu altında, ya da sonradan belirtildiği gibi bir basın toplantısı
şeklinde değil de, “Kıbrıs Türk Sanatçılarının uluslararası ilişkileri”
konusunda olduğunu öğrendik. Erçakıca şöyle diyordu:
“Bu mesaj, Yaşın’ın isteği dışında oldu.
Denktaş da bugün yayınlamaya başladığımız röportajında mesajın nasıl alındığını
açıkladı. Dört (ay) mesaj Yaşın’ın yanında bekledi. (Halbuki Yaşın, mesajı 26
Mayıs’ta aldığını söyledi.) Yurt dışında açıklanmış olmasın, gizli-saklı
olmasın diye.”
Erçakıca’nın
yazdığının aksine Yaşın, mesaj olayını iki buçuk ay gizli-saklı tutmuştu. Güney
Kıbrıs gezisiyle ilgili izlenimlerini nasıl imzasız olarak aktarmışsa, bu
mesajı da Y. Düzen’de rahatlıkla açıklayabilirdi. M. Yaşın’ın karşıtı olan
grubu, “kendilerini de Barış güçlerinin safında görenler” diye tanımlayan
Erçakıca, barışçı olma tekelini de kendi eline alıyordu. Mesajın H. Sesi’ne
ulaştırılması işinde de yanılıyordu. Çünkü mesajı, basına ve polis de dahil
toplantıya katılan herkesin eline veren bizzat Mehmet Yaşın’ın kendisi olmuştu.
Yazısını “yarın devam edeceğiz diye bitiren H. Erçakıca, ertesi gün yazısını
yayımlayamadı. Ama dikkatli gözler, o günkü Y. Düzen’de “Genel Yönetmen: Ergün
Vehbi” yerine “Mehmet Civa”nın getirildiğini göreceklerdi. Yazının içeriğini
onaylamayan Ergün Vehbi’nin uyarılarına kulak tıkanmış, bunun üzerine Vehbi de
görevinden istifa etmişti. Erçakıca’nın seçkin ideolojik değerlendirmesinin
ikinci bölümü ancak bu değişen koşullar altında, Çarşamba günü
yayımlanabilecekti. Bu yazıda, CTP’yi ve M. Yaşın’ı savunma yazısı, daha
şenlikli hale bürünmüştü. M. Yaşın ya Komite’nin aldığı karara uyarak şiir
okumayıp yok olacakmış, ya da Komite kararına rağmen disiplinsizlik yapıp
şiirini okuyacak ve VAR OLACAKmış.
Doğaldı,
“one man show”larda ve kendi adı çerçevesinde papara kopartmak isteyenlerde, bu
tür ruh haliyle disiplinsizlik yapmak mübahtı. Çünkü adı, en disiplinli partiye
çıkmış olan CTP, bu disiplinsizliği “ideolojik zafer” adına sineye çekebilirdi,
bu tür pürüzler kolayca giderilebilirdi. Buna kılıf bulacak “1 Dakika”cılar da
olduktan sonra vız gelir, tırıs giderdi.
“Hangi aklı
başında kişi, kendinin kişilik sonrunu olmadığını söyleyebilir” diye yazabilen
H. Erçakıca, belli ki kendi kişisel sorunlarını, tıpkı M. Yaşın’ın “Edebiyatta
Kıbrıslı Türk Kimliği” kitabındaki bildirisinde yaptığı gibi, herkese mal etmek
istiyordu. Oysa ki bunun tek muhatabı kendi partisi CTP idi. Eğer bir siyasal
parti 18 yıldan beridir kişiliğini şekillendirememişse ve 14 yıldır Kıbrıs
düğümünün nasıl çözüleceğini görüp, gösterememişse, bundan sonra bu toplumsal
görevi hiç başaramazdı. Ancak bu “kişilik sorunu”nu kendisi dışındakilere de
aktararak, sorumluluktan kurtulmaya çalışabilirdi ve öyle yapmıştı.
SONUÇ
CTP Genel Başkanı, Mehmet Yaşın’ı kullanarak 74 Barış Harekâtı’na
karşı çıkmak isteyebilir. Şair Mehmet Yaşın da, CTP’yi kullanarak kendini
meşhur etmeye çalışabilir. Yeni Düzen gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Hasan
Erçakıca ise, Mehmet Yaşın olayını kullanarak, yerine geçmek istediği CTP’nin
Basın-Yayın ve Propaganda Sorumlusu Ergün Vehbi’ye rağmen, kraldan fazla kralcı
kesilebilir. Ama bütün bunlara, Kıbrıs Türk toplumunun geleceğine yönelik en
kritik bir aşamada yapılan barış-federasyon kampanyaları içinde yer olmamalıdır.
Hele bu ilkesizlik, ideolojisizlik, disiplinsizlik ve politikasızlığa “yaşama
hakkı” adı verilecekse, bu ülkenin namuslu demokratları onlara meydanı boş
bırakmayacaktır. Çünkü barış-federasyon mücadelesi bu gibi politika
cambazlarının komploları üzerine inşa edilemez, edilmemelidir.
(Kıbrıs Postası gazetesinde,
12-18 Eylül 1988 tarihlerinde, 7 ayrı yazı olarak yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder