8 Nisan 2017 Cumartesi

KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI VE AYRILMA


Lenin, S. G. Şaumiyan’a yazdığı bir mektupta şöyle der: “Biz, bütün parçaların özerkliğinden yanayız, ayrılma hakkından yanayız (ama ayrılmak isteyen herkesten yana değiliz!) Özerklik, demokratik bir devletin kurulmasında bizim olanımızdır. Ayrılma, asla bizim planladığımız bir şey değildir. Biz, ayrılma için ajitasyon yapmıyoruz. Biz genel olarak, ayrılmaya karşıyız. Ama biz, serbest ayrılmadan sonra, bazen daha yakın bağların kurulacağını söyleyerek, ulusların birarada yaşaması fikrini böylece lekeleyen gerici Büyük-Rus milliyetçiliğinden dolayı, ayrılma hakkını savunuyoruz!” (Bütün Eserleri, Cilt:19, s.495)

Lenin, bu sözleriyle Çarlık Rusyasındaki milliyetler arasındaki ilişkilerin aşırı gerici karakterini vurgularken, gerçekten aşırı zor şartların gereği olarak serbestçe ayrılmanın sorumluluğu doğunca da, “ulusların birarada yaşaması”na öncelik vermişti.
Lenin, halkların ilkesel olarak kendi kaderlerini tayin hakkını talep etmesini, ulusal bağımsızlık isteyen bütün hareketlerin şartsız olarak desteklenmesiyle eş tutmadığını ve kendi kaderini tayin hakkının şu veya bu şekilde uygulanmasındaki amacın, proletaryanın sınıf mücadelesindeki genel çıkarlarına bağımlı olması gerektiğini vurgulamıştı.

Kendi kaderini tayin hakkı çoğu kez, yani sömürgeci çevreler tarafından veya milliyetçi liderlerin kendi durumlarını güçlendirmeleri amacıyla ortaya atılır. (Tıpkı bizde olduğu gibi.) Ayrılma her zaman ve her türlü araçla bir veya diğer halkın gerçek çıkarlarıyla bağdaşmaz. Bir ülkeyi küçük ve ekonomik yönden zayıf devletçiklere bölmekle, onun sosyal ve ekonomik gelişmesine gerçek bir engel konmuş olur. (Hele bu Kıbrıs gibi küçücük bir ada olursa.) Küçük, ekonomik ve politik yönden zayıf devletlerin varlığı ise, ancak bunu kendi çıkarlarına uygun gören emperyalist ve yeni sömürgeci çevrelere hizmet eder.

Kendi kaderini tayin hakkı, ayrılma yönünde kullanılırken, ana ve tayin edici şart, her zaman o ülke üzerinde yaşayan milliyetlerin ortak sosyal kurtuluş mücadelesinin objektif durumudur. Ayrılma ve bağımsız devletlerin kurulması aşırı bir tedbir olup, sadece halklar arasında dostça ilişkilerin kurulmasının imkânsız ve aşırı derecede güç olduğu durumlarda başvurulmalıdır.

Ayrı devlet kurma hakkının, her hal ve şartta gerçekleştirilmesi gerektiği anlamına gelmediğine birçok kereler dikkat çeken Lenin, şöyle demektedir:

“Kendi kaderini tayin etme özgürlüğünün savunucuları, yani ayrılma özgürlüğünü destekleyenler, kendilerini haklı göstermek için ayrılıkçılığı kayırırlar. Tıpkı, eşlerin boşanma özgürlüğünü haklı çıkarmak için, aile bağlarının yıkılmasını isteyenlerin ahmaklık ve ikiyüzlülüğü gibi.”  (Lenin, Bütün Eserleri, Cilt:20, s.426


(Bu yazı, KKTC’nin ilanı öncesinde kamuoyunda yapılan yoğun tartışmalar sırasında, Yeni Düzen gazetesine 24 Mayıs 1983 tarihinde ve “Osman Ergün/Haspolat” imzasıyla gönderilmiş, ama yayımlanması uygun görülmeyerek gazetede basılmamıştır. Ne var ki, bu metin, Ekim 1983 tarihli CTP Bülteni’nde, aynı konuyu işleyen ve imzasız çıkmış bir başka yazının sonunda (intihal olarak) kaynağı belirtilmeden aynen yayımlanmıştır.

Bu teorik metin, Lefkoşa’nın Rum kesiminde, Kostis Ahniotis’in de aralarında bulunduğu bir grup sosyalist aydın tarafından yayımlanmakta olan “Endos Ton Tihon” (Surlar İçinde) adlı dergide, yine “Osman Ergün” takma adıyla Rumca çevirisiyle “Apohorismos ke synyparhi” (Ayrılıkçılık ve birarada var olma) başlığı altında, derginin Ağustos-Eylül 1988 tarihli 29. sayısında yayımlanmıştır.

Lefkoşa’nın Türk kesiminde yayımlanmakta olan "Özgürlük" dergisinin Ağustos-Eylül 1989 tarihli 29. sayısında da “Osman Ergün” imzasıyla ilk kez Türkçe olarak yayımlanabilmiştir.)     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder