Arif Hasan Tahsin, 30 Ağustos 1936’da Kıbrıs’ın Dillirga yöresindeki Aytotoro
köyünde doğdu. Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji’ni 1961’de bitirdi ve emekli olduğu
1983 yılına kadar ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. TMT’de görev yaptı. 1971
ile 1985 yılları arasında kurucuları arasında bulunduğu Kıbrıs Türk Öğretmenler
Sendikası’nda yöneticilik yaptı. Genel Sekreter iken, Türkiye’ye hakaret ettiği
gerekçesiyle Askeri Mahkeme tarafından 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
1974’deki savaş sırasında hapisten çıkarıldı.
Gazete yazarlığına, ilk sayısı 23 Ocak 1978’de yayımlanmaya başlanan Söz gazetesinde
başladı. Arif Hasan Tahsin, ilk önce günlük, birkaç hafta sonra da haftalık
çıkmaya başlayan Söz'ü, 18 Şubat 1994’de “Geçmişi Bilmeden Geleceğe Bakmak”
başlıklı kitabının tanıtım gecesinde söz aldığı zaman şöyle anlatmıştı:
“28 günlük grevimizde sesimizi çıkarmak istedik. İsmet Kotak UBP’den
ayrılmıştı ve bize yardımcı oldu. Gazete çıkarken, bir gün Kotak Londra’ya
gitti. İlk başyazıyı ve bir yazı daha yazdım. Haberlerle gazeteyi doldurdum.”
Arif Hasan Tahsin, aynı gece TMT ile ilgili olarak şöyle demişti:
“TMT’de olan herkes, bütün TMT’yi bilmiyor. Benim bilip de sakladığım, bu
topluma lazım olan bir bilgi yoktur. Örneğin ben, 24 Aralık 1963 gecesi, Kıbrıs
Türk siyasi liderliğinin, askeri liderliğin önerisiyle, Şemsi Kâzım’ın evinde
nasıl teslim olacaklarını tartıştıklarını araştırıyorum.” (Kendi notlarımdan-A.
An)
15 Ekim 1979 (Sayı:95)’dan başlayarak Yarın Gazetecilik ve Matbaacılık Ltd
Şirketine devredilen Söz gazetesi, yayınını bazı dönemler haftalık olmak
kaydıyla, çoğunlukla günlük olarak 24 Temmuz 1985’e kadar 1426 sayı sürdürdü.
Bu dönem içinde Söz gazetesi, Kıbrıs
Türk basınının ilgi ile izlenen ve gündem belirleyen bir yayın organı haline
geldi. Arif Hasan Tahsin, “Başyazı” ve “Olaylar ve Gerçekler” köşelerinde yazarken,
takma adlar kullanan Neriman Cahit, Kutlu Adalı, Haşmet Gürkan gibi demokratlar
da köşe yazılarıyla Kıbrıs Türk liderliğinin politik uygulamalarına eleştiriler
getiriyorlardı.
Söz gazetesinde özellikle Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne soldan yoğun bir
ideolojik saldırı söz konusuydu. Söz gazetesinin “Başyazı”larından
alıntılayacak olursak:
“CTP, UBP’nin destekçisidir. Tıpkı AKEL’in güney Kıbrıs’ta yaptığı gibi.”
(Sayı: 32)… “Kuzey Kıbrıs Solu içerisinde bazı gruplar, Kıbrıs sorununda ciddi
yanılgı içerisindedirler… Kıbrıs olaylarının yaratıcısı Türk halkı değildir.
Kıbrıs Türk halkı özgürlüğü için savaşmıştır.” (Sayı: 36)”
O dönemin faal örgütlerinden Halk-Der’in bazı üyeleri de, Söz gazetesinde
yazıyordu ve CTP’nin AKEL’den alıp benimsediği “Kıbrıs halkı” deyimi yerine,
“Kıbrıs halkları” deyimini kullanılmaktaydı.
Örneğin 19 Eylül 1979 tarihli Söz’ün Başyazı’sında şöyle denmekteydi:
“Kıbrıs’ta tek halk vardır demek, Türk halkına söz hakkı tanımamak
demektir. TKP’nin bunu gözden kaçırıp, geçtiğimiz Pazar günü yapılan
kurultayında programına almayışı üzücüdür.”
Gazete aynı gün, “AKEL sözle değil, eylemle güvence vermelidir… Temsilciler
Meclisi’nin Enosis kararı hâlâ geçerliliğini koruyor” diye yayın yapmıştı.
Söz gazetesi 20 Eylül 1979 tarihli nüshasında da “Yayınımızdan bir gün
sonra Rum Meclisi enosis kararını kaldırdı” başlığını kullanarak, şunları
yazdı:
“AKEL, daha aktif olmak ve eski hatalarını düzeltmek zorundadır… Bugün AKEL
samimi olarak Enosise karşı çıkıyorsa, geçmişte yapılan hatalarını anlamış
demektir”
Ülkeye döndükten sonra Söz gazetesinde arada bir yazmaya başlayan Şener
Levent, 27 Şubat 1980’den itibaren “Açı” başlıklı köşesinde makalelerini günlük
olarak yazmaya başlar. 12 Temmuz 1980 günü yayımlanan “AKEL’in melekleri”
başlıklı makalesinde “AKEL’i savunmak, Enosis’i savunmak demektir” görüşünü
dile getirir.
21 Haziran 1980’de “Ş.Bedreddin”
imzasını kullanan Doğan Harman’ın yazısının başlığı “Sizi gidi sahte Marksistler
sizi”dir ve eleştiriler yine CTP ve AKEL’e yöneliktir. Harman şöyle yazmaktadır:
“Özellikle 1974’den sonra sosyalizm için mücadele vermeye hazır birçok genç
ve aydın, AKEL sorununu, Enosis sorununu tartışmak, aydınlatmak için çaba
harcamış, fakat herkesin bildiği bazı adamlar, bu konuları kapalı kapılar
ardında bile konuşmaktan kaçmışlar, bu konuda ısrar edenleri ajan, polis,
provokatör, satılmış, “anti-manti” diye damgalayıp bir kenara itmişlerdir. Bir
kere daha tekrarlayalım ki gerçekler iftiralarla (saklanamaz), gerçekler
kitlelere er geç ulaşır ve maddi güç halini alır… Marksistler körü körüne
değil, bilerek yürürler.”
5 Ağustos 1981 tarihli Söz’de yer
alan “1 Ağustos’un anımsattıkları ve Arnavut oğlan” başlıklı Başyazı’da ise şöyle
denmektedir:
“Herşeyi bir yana bıraksak da, 1
Ağustos 1958’den önce bir “komünist avı” sürdürülmüştür TMT adı altında. O av
ki, TMT’nin ilk Bayraktarı merhum Rıza Vuruşkan’a, “Vicdan huzuru içindeyim ki,
benim dönemimde hiç bir kimse fikirleri nedeniyle öldürülmemiştir” dedirten…
Ama konuşmadan iş yapma yöntemini benimseyen Kemal Şemi, “böl ve yönet”
yönteminin kurbanı edilerek safdışı edilmesinden sonra, egemen güçler rahat bir
nefes almışlar ve kısa sürede yönetime yeniden hakim olmuşlardır…”
Anlaşılacağı gibi burada hedef
alınan kişi Rauf Denktaş’tır ve 19 Ağustos 1981 tarihli Söz’de Kerem Adlı
tarafından da şu şekilde suçlanacaktır:
“Rumların eline düştükten sonra ihanet içinde bir komutan gibi hareket etmeği
çıkar yol gören Denktaş, Ankara’dan habersiz, Hariciye’nin bilgisi dışında ve
Kıbrıs Türklerinin onayı olmaksızın düşman bilinen Rum liderliği ile saatler
süren görüşmelere oturur, pazarlıklar yapar ve bol keseden ödünler verir.”
Aynı gazetede yer alan “Büyük
Milliyetçiler”in Anglo-Amerikan torunları ve anımsattıkları” başlıklı ve “Söz”
imzalı başyazıda da günümüze ışık tutan ilginç bir anektoddan söz edilmektedir:
“İsmet Paşa’nın Başbakanlığı
günlerindeydi. Cumhurbaşkanı Muavini Sn. Küçük belli ki birşeyler istiyordu her
zamanki gibi. Ve İsmet Paşadan bir yanıt gelmişti Sn. Küçük’e. İsmet Paşa
Küçük’e “Sen kendini Hitler mi sanıyorsun?” diye yanıt vermişti. Ve bu mesaj
çılgına çevirmişti Sn Dr Küçük’ü. “Aziz dostum ben halkımı kestirmem.
Bıraksınlar alıp başka ülkeye gideyim” şeklinde konuşmaları böyle başlamıştı Sn
Küçük’ün… Sn Küçük 1963-1968 döneminde ve efkârlı gecelerinden birinde,
“Cumhuriyet kurulunca, Amerika İçişleri Bakanı, Yorgacis’in emrine, her yıl
komünistleri takip ve komünizme karşı kullanmak üzere 200,000 (iki yüz bin)
Kıbrıs lirası veriyordu. Bir gün Amerikan elçisini çağırdım. ‘Bana 20,000
(yirmi bin) Kıbrıs lirası ver, sana yirmi dört saatta bütün komünistleri
temizleyim’ dedim” diyordu. Amerikan elçisi Sn Küçük’e bu parayı verdi mi,
vermedi mi? bilmiyoruz.”
Arif
Hasan Tahsin’in Söz gazetesindeki köşesinde, 16 Ağustos 1982 ile 17 Kasım 1982
tarihleri arasında 75 yazı şeklinde yayımladığı ve Kıbrıs Türk toplumunun
geçmişi ve o günlerini irdeleyen
yazıları, “Aynı yolu yürüyenler farklı yerlere varamazlar” başlığı altında
Ağustos 1988’de kitaplaştırdı. Onun basılan bu ilk kitabı, Kıbrıs Türk Gazeteciler
Cemiyeti’nin Özel Ödülünü aldı. Toplam 163 yazılık bu dizinin ikinci cildi, 18
Kasım 1982 ile 2 Mart 1983 arasındaki yazıları içeriyordu ve Ocak 1989’da
basıldı. Orbay Deliceırmak, 2. Cildin arka kapağında “Arif Hasan Tahsin, yakın
tarihimizin sadece tanığı değil, farklı düşünmenin ve düşündüğünü söylemenin
bedeli olarak zaman zaman sanığıydı da” diye yazmıştı.
Ben de bu kitapla ilgili olarak “Siyasal
Anıların Önemi“ başlığı altında Kıbrıs Postası gazetesinde bir değerlendirme
yazısı yayımlamış (18 ve 19 Ekim 1988) ve şunları yazmıştım:
“Bugün emekli olmuş bir öğretmen
olan Arif Hasan Tahsin gibi bir yurtsever demokratın kaleme aldığı anı ve
gözlemlerin bu ilk cildi, bu alanda büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Geriye
kalan yazıların da 2. ciltte toplanmasından sonra, dileğimiz, yazarın kalemini
yeniden eline alarak, sonraki yıllarda da aynı yolu yürüyenlerin niçin farklı
yerlere varamadıklarını bizlere kendi uslübuyla anlatmasıdır.”
Arif Hasan Tahsin’in bu anıları, Thanasis Haranas tarafından Rumcaya
çevrilerek, “Denktaş’ın Liderliğe Yükselişi” (İ Anodos tu Denktas stin korifi)
adı altında (220s.) Diafania Yayını olarak, Nisan 2001’de Lefkoşa’da basıldı.
Arif Hasan Tahsin, yukarıda anılan kitabının 2. Cildinde yer alan dizinin
109. yazısında, şöyle demekteydi:
“Basın günü nedeniyle karşılaşmak
olanağını bulduğumuz Sn Denktaş, olayları yazmakta olduğunu ve dolaplar dolusu
yazmış olduğunu söylemiştir… Sn Denktaş ne yazıyor, ne yazmıyor bilinmez
şimdilik… Ama önemli olan yazmış olması. Ve kuşkusuz, en önemlisi, hayatta iken
yazdıklarını yayınlayıp tartışmaya açmasıdır. Tartışmaya açmalıdır ki, diğer
yaşıyanlar da diyebileceklerse, “Hayır! Şu şöyle değil, böyle“ diyebilsinler.“
(agy, s.509)
Burada sözü edilen anılar, “Rauf
Denktaş’ın Hatıraları” başlığı altında, ancak 1964 ile 1974 yıllarını
kapsayacak şekilde ve ilk cildi Kasım 1996’da çıkmış ve Aralık 2000’de çıkan
10. Cilt (“Hatıralar-Toplayış”) ile tamamlanmıştır. (Bu anıların ilk 4 cildinin
değerlendirmesi için bkz. H. Karlıdağ, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi,
Eylül 1997, Sayı:20 ve Ekim 1997, Sayı:21)
Arif Hasan Tahsin, “Çirkef yatağının
ortasında gülistanlık olmaz” başlıklı yazısında yargı organlarını eleştirdiği
gerekçesiyle, 1983’de 2 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. KTFD Meclisinin 4
Kasım 1983 tarihinde çıkardığı “Özel Af Yasası” ile üç gün sonra affedilerek
serbest bırakıldı ve 15 Kasım 1983’deki KKTC’nin ilanını, “Türkiye’den de
bağımsız” bir devlet olma hedefi ile destekledi. 6 Aralık 1983’de oluşturulan
Kurucu Meclis’te de, KTÖS temsilcisi olarak, genel seçimlerin yapıldığı Haziran
1985’e kadar görev yaptı. 9 Haziran 1985’de yapılan KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanlığı
seçimine bağımsız aday olarak katıldı.
Ben, Söz gazetesi ile Arif Hasan
Tahsin’i ve onun çevresinde toplanan yazarların görüşlerini, 1982’de ülkeye
döndükten sonra da, yakından izlemeyi sürdürüyordum. 1983 yılının ilk
aylarından başlayarak Söz gazetesinde, kültürel ve siyasal geçmişimizle ilgili
makaleler ve yazı dizilerim yayımlanmaya başladı ve bunlar sonradan kitaplaştı.
Aşama dergisinde işbirliği yaptığım Sabahattin İsmail ve Ahmet Okan arkadaşlarım,
Söz gazetesinde yazıyorlardı ve Arif Hasan Tahsin ile tanışmam ve uzun yıllar
sürecek dostluğumuz bu dönemde başladı. Ancak ben, KKTC’nin ilanı kararına toptan
karşı olduğum için, bir süre Söz’de yazmamayı tercih ettim. 1984 ve 1985
yıllarında, Kemal Aktunç’un yönettiği Ortam gazetesinde yazdım. Ben, Arif Hasan
Tahsin’in aksine, “Farklı yolu yürüyenler, aynı yere varamazlar” görüşündeydim
ve adanın taksimini kalıcılaştıracak olan ayrı devlet ilanına, teorik
gerekçelerle de karşıydım. 1958’de sindirilen taksim karşıtı Kıbrıs Türk
solunun birikimine sahip çıkmaktaydım.
Arif Hasan Tahsin, 18 Ekim 1985 ile 9 Ocak 1987 tarihleri arasında Söz’ü bu
kez haftalık haber dergisi olarak 64 sayı çıkardı. Benim o dergide, farklı
imzalarla 100’e yakın yazım çıktı. Sabahattin İsmail ve Ahmet Okan’ın
katkılarıyla hazırlanan Söz, 3 aylık bir aradan sonra, 10 Nisan 1987’de yeniden
haftalık gazete olarak yayımlanmaya başladı ve Başyazar Arif Hasan Tahsin ile
birlikte yine yazarları arasında yer aldım.
Arif Hasan Tahsin, 24 Nisan 1987 tarihli Söz gazetesinde yer alan
“Gerçekler ve Efendilerin Son Sığınağı” başlıklı makalesinde şu önemli
saptamayı yapmıştı:
“KATAK’la başlayıp, Milli Birlik-Ulusal Birlik” tabelaları altında 44
yıldır Kıbrıs Türküne egemen kılınan ekibin karşısına dikilen her ekibin,
bugüne dek, Kıbrıs Türklerinin gasp edilen egemenlik hakkının iadesi
mücadelesinde başarısızlığa uğradığı bir gerçektir.”
Arif Hasan Tahsin, bu ekibin karşısında, bugüne dek başarısız kalma
nedenleri arasında en önemli noktanın, ekibin Türkiye’den tayinli olması
olduğunu vurgulamaktaydı. Ben ise, o günlerde konuya başka bir açıdan
yaklaşarak, 1940’lı yıllarda oluşturulmaya çalışılan “Kıbrıs Türk Liderliği”ne
karşı yürütülen emekçi halk muhalefetimizin geçmişine ışık tutmak için, yine
Söz gazetesinde “Emekçi Halk Muhalefetimizin Geçmişinden” başlığı altında, 22
hafta sürecek bir yazı dizisini “Kemal Cankat” takma adıyla başlattım. (Bu yazı
dizisi, 1996’da “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)” başlığıyla
kitaplaşacak ve 2005’de ikinci baskısını yapacaktır.)
Ben, bu dizinin ilk yazısında, başarısızlık nedenini şöyle özetlemiştim:
“Çünkü lider diye öne atılanlar, her zaman halkımızın gerçek çıkarlarını
savunmamışlar, çoğu kez halkı kurtaracaklarına, kendi kendilerini
kurtarmışlardır.”
Alternatif Yazın dergisinde, 1994 yılında yayımlanan “Geleneksel Kıbrıs
Türk Aydınının Çıkmazı” başlıklı yazımda, bu duruma değinerek şunları yazdım:
“1994 yılı başında kurulan Denktaş-DP-CTP Koalisyonu’nun toplumumuza ne
gibi yarar ve zararlar getirdiği elbette gelecekte yine tarihçiler tarafından
incelenecek ve yazılacaktır. Ama bizim bu günden söyleyebileceğimiz, 1987
yılındaki yargımızla uyuşmaktadır. Halen haftalık Yeni Çağ gazetesinde
yayımlanmakta olan “Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması” başlıklı yazı dizisini
hazırlarken de, yüzyılımızın ilk yarısında öne atılan muhaliflerin ve
aydınların yenilgilerini veya teslim olmaları hakkındaki bilgileri üzülerek
okumuştum.” (Temmuz-Ağustos 1994, Sayı:
8 ve Eylül-Ekim 1994, Sayı: 9)
Söz gazetesi, 22 Nisan 1988’de 10 yıllık yayın
hayatına 1464. sayısıyla son verene kadar makalelerimi orada yayımlatabildim.
Arif Hasan Tahsin, ekonomik
nedenlerle Söz gazetesinin yayınını durdurduktan sonra, gazetenin basıldığı
basımevinin sahibi olan Ergin Birinci’nin 5 Şubat 1986’dan beri haftalık olarak
yayımladığı “Demokrat” gazetesinde yazmaya başladı. (“Apaçiler”, 10 Ağustos 1988,
Sayı:127) Ben de, yazılarımı, 14 Aralık 1988 tarihinden başlayarak, haftalık
Demokrat gazetesinde yayımlamaya başladım.
Söz gazetesinde başlattığım “Kıbrıslılık bilincinin geliştirilmesi üzerine
notlar” başlıklı 46 yazılık dizimi, 4 Ocak 1989’dan başlayarak Demokrat’ta
sürdürdüm. 17 Ocak 1990 ile 25 Nisan 1990 tarihleri arasında da “AKEL’deki
perestroyka mücadelesi” başlıklı dizim yayımlandı.
Arif Hasan Tahsin’in Demokrat’ta
çıkan 7 Şubat 1990 tarihli son yazısının başlığı “Milliyetçilik”ti ve bu gazete
de 9 Mayıs 1990’da çıkan 209. sayısıyla kapandı.
Arif Hasan Tahsin’in Söz gazetesinde
çıkmış çeşitli yazılarından derlenen “Nice Vukuatlı Bayramlara ve Nigose Baba”
başlıklı 3. kitabı, Nisan 1990’da Söz Yayıncılık adı altında yayımlandı. O
sıralarda Kıbrıs Postası gazetesinde yazan Şener Levent “Tarihsiz yazılar”
başlıklı Önsöz’ünde “Gazete köşelerinde yayınlandığı halde, güncelliğin
sınırlarını aşıp evrenselliğe ulaşan, yalnız bugün değil, gelecekte de ilgiyle
okunacağına kuşku olmayan yazılar” diye yazmıştı.
Aralık 1993’de Işık Kitabevi
tarafından yayımlanan Arif Hasan Tahsin’in “Geçmişi unutmadan geleceğe bakmak”
adlı 4. kitabı, 9 Kasım 1988 ile 21 Haziran 1989 tarihleri arasında “Demokrat”
gazetesinde çıkmış 30 yazılık dizisini içerir. Hürrem Tulga’nın “Önsöz”ünden
sonra, benim yazdığım “Arif Hasan Tahsin Üzerine” başlıklı yazı, şöyle sonlanmaktaydı:
“Sol adına yola çıkmış olan Kıbrıs
Türk muhalefet partilerinin hatalı politikalarına yıllar önce parmak basmış
olan yazar, 1960-63 dönemi ve sonrasındaki Türk ve Rum toplumlarının
hatalarından, 1974’den sonra Kıbrıs’a nüfus aktarma ile başlatılan Kıbrıslı
Türklerin yok oluş sürecine kadar birçok önemli konuda görüşlerini ortaya
koymaktadır.
“Geçmişi bilmeyen toplumların,
geleceklerini sağlam temellere oturtmaları mümkün değildir” diyen Arif Hasan
Tahsin’in görüşüne tümüyle katıldığımız için, Kıbrıs Türk liderliğinin resmi
Kıbrıs politikası ve tarih yazımının dışına çıkmak, onu sorgulamak, unutturulan
geçmişimizi aydınlatmak ve bunları genç kuşaklara aktarmak zorundayız. Bu,
ayrıca Kıbrıslılığımızın, yurtseverliğimizin bir gereğidir.”
İşte bu Kıbrıslılık ve yurtseverlik
konusunu tartışmak üzere, 1958 yılından bu yana ilk kez bir grup Kıbrıslı Rum
ve Kıbrıslı Türk, bir başka bölünmüş kentte, Batı Berlin’de toplandı. Öneri,
Mart 1989’da, Kıbrıs’taki “Kadınlar Evlerine Yürüyor” eylemine katılan Alman
Yeşiller Partisi’nin Merkez Komite üyesi Bayan Marina Gross’tan gelmişti. Aylık
“Endos don Tihon” (Surların İçinde) dergisinin editörü Kostis Ahniotis, film
yönetmeni Panikos Hrisantu ve siyaset bilimci Niyazi Kızılyürek, her iki
toplumdan onar kişi belirledi. 13 ile 16 Mayıs 1989 tarihleri arasında Batı
Berlin’de yapılan toplantılarda yer alanlar arasında Arif Hasan Tahsin, ben ve
Kostis Ahniotis de vardı. Bu toplantının tutanaklarını döndükten sonra Ortam
gazetesinde (23 Haziran-3 Temmuz 1989) yayımlamıştım.
Arif Hasan Tahsin, Batı Berlin’deki
bu önemli toplantıda rahatsızlanmıştı. Aynı evde kaldığımız için onunla
ilgilenmiştim. Yıllar sonra şöyle yazacaktı:
“Kıbrıs’tan sağlıklı çıktım. Berlin’e hasta girdim. Toplantı boyunca
rahatsızlığım sürdü. Gene de toplantılara katıldım. İyi saatta olsun Dr.Ahmet
An, bana çok yardımcı oldu… Memlekete rahatsızlığı atlatamadan döndüm” (Afrika,
16 Ocak 2007)
Arif Hoca, Batı Berlin’deki bu toplantıya “Bir hop yapamadık gitti”
başlıklı bir başka makalesinde de değinir ve Yeşiller Partisi’nden bir Avrupa
Parlamentosu milletvekili ile yaptığımız bir görüşmeyi aktarır:
“Derdimiz Türkiye’den taşınan ve oy
kullandırılan nüfus idi. Anlattık. Bize şöyle dedi: ‘Bunun dünyada örneği var.
Yeni Kaledonya’ya Fransızlar yerli nüfustan daha fazla nüfus taşıdılar. Sonra
oy hakkı tanıdılar. Taşıdıkları nüfusu ve idareyi yerlilerin elinden aldılar.
Yerliler seslerini yükseltince, Fransa’dan gidenlerin oy kullanmaları
yasaklandı ve idare yerli topluma iade edildi.’
Demek uluslararası hukuka göre çalınan irademizi geri almamız mümkün idi.
Dünyaya sesimizi duyuracak bir destek bulduk.
Ertesi gün beni Kemal Aktunç’la Hasan Erçakıca aradı. Buluştuk. Bana “Yahu
hoca, düşündük taşındık da senden şunu istemeye karar verdik. Kıbrıs’a gidince
bu konuda sen sus. Bu işi bize bırak. Birimiz Özker Özgür ile birimiz Alpay
Durduran ile konuşsun. Çünkü bunlar senin için “Arif Hoca’yı dinleyin, ama
dediğini yapmayın” derler.
Söz verdim. Konuşmadım. Ama fırsat heba edildi. Neyse… Hak haktır. Eğer
almasını bilirsen. Baykuş bile avını, bir “hop” yaparak yakalar.” (Havadis, 9
Aralık 2011)
Batı Berlin toplantısından sonra, 23
ve 24 Eylül 1989’da Lefkoşa’daki Lidra Palas Otelinde, 25 Kıbrıslı Türk ve 36
Kıbrıslı Rumun katılımı ile “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun
ilk kuruluş toplantısını gerçekleştirdik. Aramızda Kıbrıs Komünist Partisi’nin
önderlerinden yaşlı Plutis Servas da vardı. Katılımcılar olarak amacımız,
Kıbrıs’ta iki toplum arasında yakınlaşma ve daha fazla temas yapılmasının
yollarını tartışmaktı. Toplantının ortak basın bildirisi, hem Kıbrıs Türk, hem
de Kıbrıs Rum basınında yayımlandı ve toplantı KRYK-TV’de birinci haber olarak
verildi.
Benim Kostis Ahniotis ile olan
temasım, önce “Özgürlük” dergisi ile işbirliği sonucu “Endos ton Tihon” dergisinde
ve daha sonra 1999 ile 2004 yılları arasında yayımlanan “Ex İbarhi” dergisinde
10 makalemin yayımlanması ile devam etti. Her iki derginin yayımlanmasında Yeni
Kıbrıs Derneği’nden Jus Bayada arkadaşımız Kostis’e yardımcı oluyordu. “Kıbrıs
Türk Solunun dünü ve bugününe kısa bir bakış” adlı yazı dizim, Kostis’in özel
isteği üzerine hazırlanmış ve büyük ilgi uyandırmıştı. Bu 5 yazılık dizinin tarafımdan
kısaltılmış bir özeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davamla ilgili
olarak Londra’ya gittiğim zaman 4 Ekim 1997’de orada tanıştığım ve sonradan
Kıbrıs’ta davanın kazanılması sonrası kapıların açılması ile yeniden temas
kurduğum Nikos Trimikliniotis arkadaşım tarafından, Politis gazetesinin
“Peripedies ideon” adlı ekinde 28 Ocak 2007 günü yayımlandı. Nikos da “Ex
İbarhi” dergisinin yazarları arasındaydı.
4
Nisan 2017’de Kostis’i kaybetmemizden önce, 24 Şubat 2017 günü, İki Toplumlu
Birleşik Kıbrıslı Öğretmenler Platformu’nun, Enosis Plebisiti’nin anılması
kararını protesto etmek için Temsilciler Meclisi önünde düzenlediği protesto
eyleminde birlikte olmuştuk.
Arif Hasan Tahsin, Kostis Ahniotis
ile yaptığı bir söyleşiyi haftalık Demokrat gazetesinin 29 Kasım 1989 tarihli
nüshasında yayımlamıştı. Kostis, taksim çizgisinin kuzeyine 1974’den sonra ilk
gelişinde, Denktaş’ın Rum gazetecileri Salamis Bay Oteli’nde kabul edeceği
için, diğerlerinin protesto olarak gelmemesi nedeniyle, tek kişiydi. İkinci
gelişinde, Çatalköy’de amcasının bahçesine gittiğinden söz etti ve şöyle dedi:
“Çocukluğumun çoğu bu bahçede geçti.
Gençliğimin hayallerine daldım. Bu ağaçlar yazda altlarında uyuduğum ağaçlardı.
Şoke oldum. Çünkü, bahçeye girmek için başkalarından izin almam
gerekirdi.”
Kostis Ahniotis devamla her iki
toplumda teması koruyanların sol kesimler olduğu gerçeğini vurgulayarak, şöyle
diyordu:
“İnşa etmemiz gereken evin sahibi
biziz. İki toplumun solcularının özel görevleri vardır… Gereken sorumluluğu
üstlenmelidir. Örneğin CTP’nin Denktaş’ı, AKEL’in Vasiliu’yu bir çözüm için
zorlarken, bu çözümü tanımlamamaları kabul edilemez… Aynı şekilde kardeşim
Arif, egemen sınıfların birine, ya da ötekine dolaylı, ya da direk çanak
tutmadan ortak bir anlayış ve mücadeleyi tanımlayamamak, benim ve senin için de
kabul edilemez.”
Arif Hasan Tahsin, Kıbrıs Türk
toplumundaki solcu partilerin politikalarını yetersiz bulduğu için
eleştirirken, genelde toplumumuz için 5 Ağustos 2003 tarihli Yeni Çağ
gazetesinde şu saptamayı da yapmaktaydı:
“Bir zamanlar “Çirkef Yatağının Ortasında Gülistanlık Olmaz” dedik de
başımız derde girdi. Her şeyin bozuk olduğu yerde trafik da düzelmez sevgili
Taylan... Salt, Denktaş’ın 46 yıl idareyi elde tutması, toplumun, ruh sağlığını
bozmaya yeterlidir. İyi, ya da kötü idare meselesi değildir bu sonuca bu
toplumu götüren. Bu toplumu hasta eden... 46 yıldır değişmeyen Denktaş-Asker
idaresinin, toplumun ruhsal yapısına yaptığı tahribattan kaynaklanan bir sorundur
bu... Ve, bu durum değişmeden, ne yaparsanız yapın, bu toplumun sağlığına
kavuşması mümkün değildir. “Denktaş-Asker” idaresi bitecek ki, Kıbrıs Türkü
kendine gelsin. Çirkef yatağını, kurutmadan, gülistanlığa çeviremezsiniz
çünkü...”
Arif Hasan Tahsin, 1983-85
yıllarında faaliyet gösteren Çalışan Halkın Partisi’nin de fikir babası olmakla
beraber, daha çok perde gerisinde durmayı yeğlemişti.
Arif
Hasan Tahsin’in Söz gazetesinde çıkan yazılarından yapılmış bir başka derlemeyi
içeren 5. kitabına, “Çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmaz” başlığı kondu
ve yukarıda sözü edilen dava konusu makalesini de içeren bu kitap, 1995 yılı
sonunda Işık Kitabevi yayını olarak çıktı.
Kıbrıslı
Türkler arasında tabu olarak bilinen ve açıktan konuşulup yazılmayan TMT
konusunun kamuoyu önünde ilk defa tartışılması, Türkiye’de yüksek öğrenim gören
Kıbrıslı Türk öğrencilerin oluşturduğu “Üniversite Temsilciler Konseyi”nin 1995
yılı etkinlikleri çerçevesinde, 4 Şubat 1995 akşamı Lefkoşa’daki Atatürk Kültür
Merkezi’nde düzenlediği “Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kıbrıs Sorunundaki Yeri”
konulu panelde gerçekleşmişti. Panele konuşmacı olarak ben, Arif Hasan Tahsin,
Halil Paşa ve İsmail Bozkurt katılmıştı. Arif Hasan Tahsin, konuşmasını 13
Şubat 1995 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesindeki köşesine alırken, ben de
kendi bildirimi o sıralar yazarları arasında bulunduğum aynı gazetede 5 hafta
süreyle (20 Şubat-30 Mart 1995) yayımladım ve yazdıklarım, çeşitli çevrelerde
büyük ilgi topladı. Hasan Kahvecioğlu, bu panelde en çok sorgulanmak istenen
noktanın “öldürülen Kıbrıslı Türkler” olduğuna dikkat çekerek, şöyle yazmıştı:
“Özellikle TMT konusunda
“tabu”ları yıkıp, kat edeceğimiz çok uzun bir yol olduğu yadsınamaz. Bu “ilk
adım”ın arkasının gelmesini ve özellikle TMT’de “Kurucu” olarak görev
yapanların da konuşmalarını dileriz.” (Ortam, 6 Şubat 1995)
Arif Hasan Tahsin’in “Olaylar ve Gerçekler” sütunu, 1997 yılında Şener
Levent’in Avrupa gazetesini çıkarmaya başlamasından sonra, orada devam etti. Rauf
Denktaş’ın Vatan gazetesinde “Zor Yıllar, Zor Yollar” dizisini başlatması
üzerine, Avrupa gazetesi de 29 Ocak 1998’den başlayarak Rauf Denktaş’ın 1967
yılında tutuklandıktan sonra Rum polisine verdiği ifadenin tam metnini
yayımlamaya başlar. (15 Şubat 1998’e kadar süren 18 yazılık dizi). Arif Hasan
Tahsin’in, bu diziye eşlik eden yazı dizisi, “Avrupa tarihimizin karanlıkta
kalmış dönemlerine ışık tutmaya devam ediyor” başlığı altında, 14 Mayıs 1998’e
kadar 79 yazı halinde yayımlanır.
Başta Arif Hasan Tahsin’in “Üç hata
ve Kurdun Kanunu” başlıklı yazısı olmak üzere, Şener Levent ve diğer bazı
Avrupa gazetesi yazarlarının makalelerine karşı Rauf Denktaş’ın açtığı toplam 5
dava birleştirilir ve gazeteden 125 milyar TL tazminat talep edilir. “Avrupa-Denktaş
Davaları” dizisi ise 25 Mayıs 1999’dan başlayarak gazetede yayımlanır.
20 Mayıs 2000 tarihinde “İki
Toplumlu Öğretmen Eğitim Merkezi” tarafından Lefkoşa’da ara bölgede düzenlenen
“Tarih: Nasıl Öğretiyoruz? Nasıl Öğretilmeli?” konulu seminerin konuşmacıları
arasında Arif Hasan Tahsin ve ben de vardım.
Avrupa gazetesi, 14 Aralık 2001
tarihinden başlayarak Afrika adı altında çıkmaya başlar. Arif Hasan Tahsin, bu
dönemde de günlük yazılarını burada yayımlamayı sürdürür.
Arif Hasan Tahsin, 7 Eylül 2003
tarihli Afrika gazetesinde çıkan makalesinde, benim “Kıbrıslılık Bilincinin
Geliştirilmesi” adlı kitabımdan alıntı yaparak, şunları yazıyordu:
“Kıbrıslılık Düşüncesi” gelişmeden, “Bağımsız Kıbrıs Düşüncesi” güçlenemez.
Kıbrıs’ta, Türkiye’nin sürdürdüğü politikanın temelinde yatan gerçek budur.
Kıbrıs Türkü, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne alışıp, bağımsızlığın tadına varmamalıydı. 1974’ün
sonunda da, ne Federe Devlet, ne de KKTC adı altında Kıbrıslı Türklere, kendi
kendilerini yönetme fırsatı verilmedi.
Özgür seçimlere izin verilmedi. Dış yardımlardan paylarına düşeni almalarına
izin verilmedi. Sürekli devalue edilen TL ile ceplerinden paraları alındı.
Banka hesapları çalındı. Üretime geçtikleri anda, dış ticaretin kapılarını kapattırdılar.
Gene da Kıbrıslı Türk yıkılmadı. ‘Kıbrıslılık Düşüncesi’ güç kazandı.”
Arif Hasan Tahsin, Kasım 2005’de
Radyo Mayıs’ta Hasan Kahvecioğlu’nun hazırladığı “Doğruya Doğru” programında,
benim “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar” ve Makarios Druşotis’in”EOKA’nın Karanlık
Yüzü” adlı kitapları çerçevesinde tartıştığımız konulara değinmiş ve 1931
isyanına ilişkin olarak “5 dakikalığına vali” adlı makalesini yazmıştı.
(Afrika, 18 Kasım 2005) Afrika gazetesinin 4 Aralık 2005 tarihli nüshasında yer
alan “Küçük Mehmet ve öncesi” başlıklı makalesinde de, kavganın temelinde yatan
nedenleri bilmeden, karşılıklı tartışmadan, tarafların birbirini ikna
edemeyeceğini vurgulamıştı.
Karşılıklı çevirilerini rahmetli Yücel Köseoğlu’nun yaptığı bu programa bir
defasında Druşotis’in rahatsızlığı yüzünden gelememesi üzerine, onun yerine Arif
Hasan Tahsin telefonla katılmış ve 1961’de Temsilciler Meclisi’nde Vergi
Yasası’nın görüşülmesi ile ilgili bir anısını şöyle aktarmıştı:
“O olayda “gidin bizim temsilcilerimiz Yasa’yı reddedecekler, olay çıkarsa
onları koruyun” dediler. Biz de gittiydik.” (Afrika, 2 Şubat 2006)
Afrika gazetesinde 26 Şubat 2010
günü çıkan makalesinde de şunları yazmıştı:
“Bir süre önce konu sıkıntısı
çektiğimi farkeden eski dost Ahmet An, sıkıntımı hafifletmek üzere bana
“Kıbrıslı Türklerin Siyasal Tarihi (1930-1960)”başlıklı kitabını getirdi. O
günden beridir bu kitabı şimdilik karıştırırım. 708 sayfalık bir kitabı baştan
başlayıp, sonuna kadar okuyana kadar, içinde olanı santim santim okuyup
bitirene kadar, merakımdan çatlarım. Gerçi o dönemin çoğunu biz yaşadık ama o
günkü akılla, bugünkü akıl arasında büyük fark vardır.”
Arif
Hasan Tahsin, 13 Temmuz 2011 tarihli Afrika’da çıkan “Kim bilir daha neleri
bilmeyik” başlıklı makalesinin başlattığı tartışmadan sonra, 24 Ağustos 2011
günü yayımlanan “Noktayı koydum, Bay Bay Yok… İnceldiği yerde kopar, kalan
kalır” başlıklı son yazısı ardından bu gazete ile ilişkisini kopardı. 7 Aralık
2011 ile 10 Nisan 2012 tarihleri arasında Havadis gazetesinde yazdıktan sonra,
oradan da ayrılmak zorunda kaldı. 33 yıl, zorunlu bazı ara vermeler dışında, hemen
hemen her gün yazan Arif Hasan Tahsin, sağlık durumunun da kötüleşmesi
sonrasında, 12 Aralık 2012 günü aramızdan ayrıldı. Bu yurtsever demokrat arkadaşımızın
yazdıkları üzerinde, daha çok konuşulması ve tartışılması gerekmektedir.
(Arif Hasan Tahsin
Kültür ve Tarih Vakfı tarafından 12 Aralık 2017 akşamı Lefkoşa’daki KTÖS
lokalinde düzenlenen anma toplantısında, bana ve Kıbrıslı Rum mücadele arkadaşım
müteveffa Kostis Ahniotis’e verilen “Arif Hasan Tahsin Barış Ödülü” münasebetiyle
yaptığım konuşmanın tam metni)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder