13 Aralık 2017 Çarşamba

KIBRIS’TAKİ DEMOKRASİ MÜCADELESİ VE ARİF HASAN TAHSİN’İN YAZARLIĞI

Arif Hasan Tahsin, 30 Ağustos 1936’da Kıbrıs’ın Dillirga yöresindeki Aytotoro köyünde doğdu. Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji’ni 1961’de bitirdi ve emekli olduğu 1983 yılına kadar ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. TMT’de görev yaptı. 1971 ile 1985 yılları arasında kurucuları arasında bulunduğu Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nda yöneticilik yaptı. Genel Sekreter iken, Türkiye’ye hakaret ettiği gerekçesiyle Askeri Mahkeme tarafından 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1974’deki savaş sırasında hapisten çıkarıldı.
Gazete yazarlığına, ilk sayısı 23 Ocak 1978’de yayımlanmaya başlanan Söz gazetesinde başladı. Arif Hasan Tahsin, ilk önce günlük, birkaç hafta sonra da haftalık çıkmaya başlayan Söz'ü, 18 Şubat 1994’de “Geçmişi Bilmeden Geleceğe Bakmak” başlıklı kitabının tanıtım gecesinde söz aldığı zaman şöyle anlatmıştı:
“28 günlük grevimizde sesimizi çıkarmak istedik. İsmet Kotak UBP’den ayrılmıştı ve bize yardımcı oldu. Gazete çıkarken, bir gün Kotak Londra’ya gitti. İlk başyazıyı ve bir yazı daha yazdım. Haberlerle gazeteyi doldurdum.”
Arif Hasan Tahsin, aynı gece TMT ile ilgili olarak şöyle demişti:
“TMT’de olan herkes, bütün TMT’yi bilmiyor. Benim bilip de sakladığım, bu topluma lazım olan bir bilgi yoktur. Örneğin ben, 24 Aralık 1963 gecesi, Kıbrıs Türk siyasi liderliğinin, askeri liderliğin önerisiyle, Şemsi Kâzım’ın evinde nasıl teslim olacaklarını tartıştıklarını araştırıyorum.” (Kendi notlarımdan-A. An)
15 Ekim 1979 (Sayı:95)’dan başlayarak Yarın Gazetecilik ve Matbaacılık Ltd Şirketine devredilen Söz gazetesi, yayınını bazı dönemler haftalık olmak kaydıyla, çoğunlukla günlük olarak 24 Temmuz 1985’e kadar 1426 sayı sürdürdü.
            Bu dönem içinde Söz gazetesi, Kıbrıs Türk basınının ilgi ile izlenen ve gündem belirleyen bir yayın organı haline geldi. Arif Hasan Tahsin, “Başyazı” ve “Olaylar ve Gerçekler” köşelerinde yazarken, takma adlar kullanan Neriman Cahit, Kutlu Adalı, Haşmet Gürkan gibi demokratlar da köşe yazılarıyla Kıbrıs Türk liderliğinin politik uygulamalarına eleştiriler getiriyorlardı.  
Söz gazetesinde özellikle Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne soldan yoğun bir ideolojik saldırı söz konusuydu. Söz gazetesinin “Başyazı”larından alıntılayacak olursak:
“CTP, UBP’nin destekçisidir. Tıpkı AKEL’in güney Kıbrıs’ta yaptığı gibi.” (Sayı: 32)… “Kuzey Kıbrıs Solu içerisinde bazı gruplar, Kıbrıs sorununda ciddi yanılgı içerisindedirler… Kıbrıs olaylarının yaratıcısı Türk halkı değildir. Kıbrıs Türk halkı özgürlüğü için savaşmıştır.” (Sayı: 36)”
O dönemin faal örgütlerinden Halk-Der’in bazı üyeleri de, Söz gazetesinde yazıyordu ve CTP’nin AKEL’den alıp benimsediği “Kıbrıs halkı” deyimi yerine, “Kıbrıs halkları” deyimini kullanılmaktaydı.
Örneğin 19 Eylül 1979 tarihli Söz’ün Başyazı’sında şöyle denmekteydi:
“Kıbrıs’ta tek halk vardır demek, Türk halkına söz hakkı tanımamak demektir. TKP’nin bunu gözden kaçırıp, geçtiğimiz Pazar günü yapılan kurultayında programına almayışı üzücüdür.”
Gazete aynı gün, “AKEL sözle değil, eylemle güvence vermelidir… Temsilciler Meclisi’nin Enosis kararı hâlâ geçerliliğini koruyor” diye yayın yapmıştı.
Söz gazetesi 20 Eylül 1979 tarihli nüshasında da “Yayınımızdan bir gün sonra Rum Meclisi enosis kararını kaldırdı” başlığını kullanarak, şunları yazdı:
“AKEL, daha aktif olmak ve eski hatalarını düzeltmek zorundadır… Bugün AKEL samimi olarak Enosise karşı çıkıyorsa, geçmişte yapılan hatalarını anlamış demektir”    
Ülkeye döndükten sonra Söz gazetesinde arada bir yazmaya başlayan Şener Levent, 27 Şubat 1980’den itibaren “Açı” başlıklı köşesinde makalelerini günlük olarak yazmaya başlar. 12 Temmuz 1980 günü yayımlanan “AKEL’in melekleri” başlıklı makalesinde “AKEL’i savunmak, Enosis’i savunmak demektir” görüşünü dile getirir.  
            21 Haziran 1980’de “Ş.Bedreddin” imzasını kullanan Doğan Harman’ın yazısının başlığı “Sizi gidi sahte Marksistler sizi”dir ve eleştiriler yine CTP ve AKEL’e yöneliktir. Harman şöyle yazmaktadır:
“Özellikle 1974’den sonra sosyalizm için mücadele vermeye hazır birçok genç ve aydın, AKEL sorununu, Enosis sorununu tartışmak, aydınlatmak için çaba harcamış, fakat herkesin bildiği bazı adamlar, bu konuları kapalı kapılar ardında bile konuşmaktan kaçmışlar, bu konuda ısrar edenleri ajan, polis, provokatör, satılmış, “anti-manti” diye damgalayıp bir kenara itmişlerdir. Bir kere daha tekrarlayalım ki gerçekler iftiralarla (saklanamaz), gerçekler kitlelere er geç ulaşır ve maddi güç halini alır… Marksistler körü körüne değil, bilerek yürürler.”
            5 Ağustos 1981 tarihli Söz’de yer alan “1 Ağustos’un anımsattıkları ve Arnavut oğlan” başlıklı Başyazı’da ise şöyle denmektedir:
            “Herşeyi bir yana bıraksak da, 1 Ağustos 1958’den önce bir “komünist avı” sürdürülmüştür TMT adı altında. O av ki, TMT’nin ilk Bayraktarı merhum Rıza Vuruşkan’a, “Vicdan huzuru içindeyim ki, benim dönemimde hiç bir kimse fikirleri nedeniyle öldürülmemiştir” dedirten… Ama konuşmadan iş yapma yöntemini benimseyen Kemal Şemi, “böl ve yönet” yönteminin kurbanı edilerek safdışı edilmesinden sonra, egemen güçler rahat bir nefes almışlar ve kısa sürede yönetime yeniden hakim olmuşlardır…”
            Anlaşılacağı gibi burada hedef alınan kişi Rauf Denktaş’tır ve 19 Ağustos 1981 tarihli Söz’de Kerem Adlı tarafından da şu şekilde suçlanacaktır:
“Rumların eline düştükten sonra ihanet içinde bir komutan gibi hareket etmeği çıkar yol gören Denktaş, Ankara’dan habersiz, Hariciye’nin bilgisi dışında ve Kıbrıs Türklerinin onayı olmaksızın düşman bilinen Rum liderliği ile saatler süren görüşmelere oturur, pazarlıklar yapar ve bol keseden ödünler verir.”
            Aynı gazetede yer alan “Büyük Milliyetçiler”in Anglo-Amerikan torunları ve anımsattıkları” başlıklı ve “Söz” imzalı başyazıda da günümüze ışık tutan ilginç bir anektoddan söz edilmektedir:
        “İsmet Paşa’nın Başbakanlığı günlerindeydi. Cumhurbaşkanı Muavini Sn. Küçük belli ki birşeyler istiyordu her zamanki gibi. Ve İsmet Paşadan bir yanıt gelmişti Sn. Küçük’e. İsmet Paşa Küçük’e “Sen kendini Hitler mi sanıyorsun?” diye yanıt vermişti. Ve bu mesaj çılgına çevirmişti Sn Dr Küçük’ü. “Aziz dostum ben halkımı kestirmem. Bıraksınlar alıp başka ülkeye gideyim” şeklinde konuşmaları böyle başlamıştı Sn Küçük’ün… Sn Küçük 1963-1968 döneminde ve efkârlı gecelerinden birinde, “Cumhuriyet kurulunca, Amerika İçişleri Bakanı, Yorgacis’in emrine, her yıl komünistleri takip ve komünizme karşı kullanmak üzere 200,000 (iki yüz bin) Kıbrıs lirası veriyordu. Bir gün Amerikan elçisini çağırdım. ‘Bana 20,000 (yirmi bin) Kıbrıs lirası ver, sana yirmi dört saatta bütün komünistleri temizleyim’ dedim” diyordu. Amerikan elçisi Sn Küçük’e bu parayı verdi mi, vermedi mi? bilmiyoruz.”
         Arif Hasan Tahsin’in Söz gazetesindeki köşesinde, 16 Ağustos 1982 ile 17 Kasım 1982 tarihleri arasında 75 yazı şeklinde yayımladığı ve Kıbrıs Türk toplumunun geçmişi ve  o günlerini irdeleyen yazıları, “Aynı yolu yürüyenler farklı yerlere varamazlar” başlığı altında Ağustos 1988’de kitaplaştırdı. Onun basılan bu ilk kitabı, Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti’nin Özel Ödülünü aldı. Toplam 163 yazılık bu dizinin ikinci cildi, 18 Kasım 1982 ile 2 Mart 1983 arasındaki yazıları içeriyordu ve Ocak 1989’da basıldı. Orbay Deliceırmak, 2. Cildin arka kapağında “Arif Hasan Tahsin, yakın tarihimizin sadece tanığı değil, farklı düşünmenin ve düşündüğünü söylemenin bedeli olarak zaman zaman sanığıydı da” diye yazmıştı.
      Ben de bu kitapla ilgili olarak “Siyasal Anıların Önemi“ başlığı altında Kıbrıs Postası gazetesinde bir değerlendirme yazısı yayımlamış (18 ve 19 Ekim 1988) ve şunları yazmıştım:
      “Bugün emekli olmuş bir öğretmen olan Arif Hasan Tahsin gibi bir yurtsever demokratın kaleme aldığı anı ve gözlemlerin bu ilk cildi, bu alanda büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Geriye kalan yazıların da 2. ciltte toplanmasından sonra, dileğimiz, yazarın kalemini yeniden eline alarak, sonraki yıllarda da aynı yolu yürüyenlerin niçin farklı yerlere varamadıklarını bizlere kendi uslübuyla anlatmasıdır.”
      Arif Hasan Tahsin’in bu anıları, Thanasis Haranas tarafından Rumcaya çevrilerek, “Denktaş’ın Liderliğe Yükselişi” (İ Anodos tu Denktas stin korifi) adı altında (220s.) Diafania Yayını olarak, Nisan 2001’de Lefkoşa’da basıldı.
      Arif Hasan Tahsin, yukarıda anılan kitabının 2. Cildinde yer alan dizinin 109. yazısında, şöyle demekteydi:
    “Basın günü nedeniyle karşılaşmak olanağını bulduğumuz Sn Denktaş, olayları yazmakta olduğunu ve dolaplar dolusu yazmış olduğunu söylemiştir… Sn Denktaş ne yazıyor, ne yazmıyor bilinmez şimdilik… Ama önemli olan yazmış olması. Ve kuşkusuz, en önemlisi, hayatta iken yazdıklarını yayınlayıp tartışmaya açmasıdır. Tartışmaya açmalıdır ki, diğer yaşıyanlar da diyebileceklerse, “Hayır! Şu şöyle değil, böyle“ diyebilsinler.“ (agy, s.509)    
            Burada sözü edilen anılar, “Rauf Denktaş’ın Hatıraları” başlığı altında, ancak 1964 ile 1974 yıllarını kapsayacak şekilde ve ilk cildi Kasım 1996’da çıkmış ve Aralık 2000’de çıkan 10. Cilt (“Hatıralar-Toplayış”) ile tamamlanmıştır. (Bu anıların ilk 4 cildinin değerlendirmesi için bkz. H. Karlıdağ, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek dergisi, Eylül 1997, Sayı:20 ve Ekim 1997, Sayı:21)    
            Arif Hasan Tahsin, “Çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmaz” başlıklı yazısında yargı organlarını eleştirdiği gerekçesiyle, 1983’de 2 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. KTFD Meclisinin 4 Kasım 1983 tarihinde çıkardığı “Özel Af Yasası” ile üç gün sonra affedilerek serbest bırakıldı ve 15 Kasım 1983’deki KKTC’nin ilanını, “Türkiye’den de bağımsız” bir devlet olma hedefi ile destekledi. 6 Aralık 1983’de oluşturulan Kurucu Meclis’te de, KTÖS temsilcisi olarak, genel seçimlerin yapıldığı Haziran 1985’e kadar görev yaptı. 9 Haziran 1985’de yapılan KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine bağımsız aday olarak katıldı.
           
            Ben, Söz gazetesi ile Arif Hasan Tahsin’i ve onun çevresinde toplanan yazarların görüşlerini, 1982’de ülkeye döndükten sonra da, yakından izlemeyi sürdürüyordum. 1983 yılının ilk aylarından başlayarak Söz gazetesinde, kültürel ve siyasal geçmişimizle ilgili makaleler ve yazı dizilerim yayımlanmaya başladı ve bunlar sonradan kitaplaştı.      
Aşama dergisinde işbirliği yaptığım Sabahattin İsmail ve Ahmet Okan arkadaşlarım, Söz gazetesinde yazıyorlardı ve Arif Hasan Tahsin ile tanışmam ve uzun yıllar sürecek dostluğumuz bu dönemde başladı. Ancak ben, KKTC’nin ilanı kararına toptan karşı olduğum için, bir süre Söz’de yazmamayı tercih ettim. 1984 ve 1985 yıllarında, Kemal Aktunç’un yönettiği Ortam gazetesinde yazdım. Ben, Arif Hasan Tahsin’in aksine, “Farklı yolu yürüyenler, aynı yere varamazlar” görüşündeydim ve adanın taksimini kalıcılaştıracak olan ayrı devlet ilanına, teorik gerekçelerle de karşıydım. 1958’de sindirilen taksim karşıtı Kıbrıs Türk solunun birikimine sahip çıkmaktaydım.    
Arif Hasan Tahsin, 18 Ekim 1985 ile 9 Ocak 1987 tarihleri arasında Söz’ü bu kez haftalık haber dergisi olarak 64 sayı çıkardı. Benim o dergide, farklı imzalarla 100’e yakın yazım çıktı. Sabahattin İsmail ve Ahmet Okan’ın katkılarıyla hazırlanan Söz, 3 aylık bir aradan sonra, 10 Nisan 1987’de yeniden haftalık gazete olarak yayımlanmaya başladı ve Başyazar Arif Hasan Tahsin ile birlikte yine yazarları arasında yer aldım.  
Arif Hasan Tahsin, 24 Nisan 1987 tarihli Söz gazetesinde yer alan “Gerçekler ve Efendilerin Son Sığınağı” başlıklı makalesinde şu önemli saptamayı yapmıştı:
“KATAK’la başlayıp, Milli Birlik-Ulusal Birlik” tabelaları altında 44 yıldır Kıbrıs Türküne egemen kılınan ekibin karşısına dikilen her ekibin, bugüne dek, Kıbrıs Türklerinin gasp edilen egemenlik hakkının iadesi mücadelesinde başarısızlığa uğradığı bir gerçektir.”
Arif Hasan Tahsin, bu ekibin karşısında, bugüne dek başarısız kalma nedenleri arasında en önemli noktanın, ekibin Türkiye’den tayinli olması olduğunu vurgulamaktaydı. Ben ise, o günlerde konuya başka bir açıdan yaklaşarak, 1940’lı yıllarda oluşturulmaya çalışılan “Kıbrıs Türk Liderliği”ne karşı yürütülen emekçi halk muhalefetimizin geçmişine ışık tutmak için, yine Söz gazetesinde “Emekçi Halk Muhalefetimizin Geçmişinden” başlığı altında, 22 hafta sürecek bir yazı dizisini “Kemal Cankat” takma adıyla başlattım. (Bu yazı dizisi, 1996’da “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962)” başlığıyla kitaplaşacak ve 2005’de ikinci baskısını yapacaktır.)  
Ben, bu dizinin ilk yazısında, başarısızlık nedenini şöyle özetlemiştim:
“Çünkü lider diye öne atılanlar, her zaman halkımızın gerçek çıkarlarını savunmamışlar, çoğu kez halkı kurtaracaklarına, kendi kendilerini kurtarmışlardır.”
Alternatif Yazın dergisinde, 1994 yılında yayımlanan “Geleneksel Kıbrıs Türk Aydınının Çıkmazı” başlıklı yazımda, bu duruma değinerek şunları yazdım:  
“1994 yılı başında kurulan Denktaş-DP-CTP Koalisyonu’nun toplumumuza ne gibi yarar ve zararlar getirdiği elbette gelecekte yine tarihçiler tarafından incelenecek ve yazılacaktır. Ama bizim bu günden söyleyebileceğimiz, 1987 yılındaki yargımızla uyuşmaktadır. Halen haftalık Yeni Çağ gazetesinde yayımlanmakta olan “Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması” başlıklı yazı dizisini hazırlarken de, yüzyılımızın ilk yarısında öne atılan muhaliflerin ve aydınların yenilgilerini veya teslim olmaları hakkındaki bilgileri üzülerek okumuştum.”  (Temmuz-Ağustos 1994, Sayı: 8 ve Eylül-Ekim 1994, Sayı: 9)
       Söz gazetesi, 22 Nisan 1988’de 10 yıllık yayın hayatına 1464. sayısıyla son verene kadar makalelerimi orada yayımlatabildim.

        Arif Hasan Tahsin, ekonomik nedenlerle Söz gazetesinin yayınını durdurduktan sonra, gazetenin basıldığı basımevinin sahibi olan Ergin Birinci’nin 5 Şubat 1986’dan beri haftalık olarak yayımladığı “Demokrat” gazetesinde yazmaya başladı. (“Apaçiler”, 10 Ağustos 1988, Sayı:127) Ben de, yazılarımı, 14 Aralık 1988 tarihinden başlayarak, haftalık Demokrat gazetesinde yayımlamaya başladım. 
Söz gazetesinde başlattığım “Kıbrıslılık bilincinin geliştirilmesi üzerine notlar” başlıklı 46 yazılık dizimi, 4 Ocak 1989’dan başlayarak Demokrat’ta sürdürdüm. 17 Ocak 1990 ile 25 Nisan 1990 tarihleri arasında da “AKEL’deki perestroyka mücadelesi” başlıklı dizim yayımlandı.  
     Arif Hasan Tahsin’in Demokrat’ta çıkan 7 Şubat 1990 tarihli son yazısının başlığı “Milliyetçilik”ti ve bu gazete de 9 Mayıs 1990’da çıkan 209. sayısıyla kapandı.
    Arif Hasan Tahsin’in Söz gazetesinde çıkmış çeşitli yazılarından derlenen “Nice Vukuatlı Bayramlara ve Nigose Baba” başlıklı 3. kitabı, Nisan 1990’da Söz Yayıncılık adı altında yayımlandı. O sıralarda Kıbrıs Postası gazetesinde yazan Şener Levent “Tarihsiz yazılar” başlıklı Önsöz’ünde “Gazete köşelerinde yayınlandığı halde, güncelliğin sınırlarını aşıp evrenselliğe ulaşan, yalnız bugün değil, gelecekte de ilgiyle okunacağına kuşku olmayan yazılar” diye yazmıştı.
         Aralık 1993’de Işık Kitabevi tarafından yayımlanan Arif Hasan Tahsin’in “Geçmişi unutmadan geleceğe bakmak” adlı 4. kitabı, 9 Kasım 1988 ile 21 Haziran 1989 tarihleri arasında “Demokrat” gazetesinde çıkmış 30 yazılık dizisini içerir. Hürrem Tulga’nın “Önsöz”ünden sonra, benim yazdığım “Arif Hasan Tahsin Üzerine” başlıklı yazı, şöyle sonlanmaktaydı:
         “Sol adına yola çıkmış olan Kıbrıs Türk muhalefet partilerinin hatalı politikalarına yıllar önce parmak basmış olan yazar, 1960-63 dönemi ve sonrasındaki Türk ve Rum toplumlarının hatalarından, 1974’den sonra Kıbrıs’a nüfus aktarma ile başlatılan Kıbrıslı Türklerin yok oluş sürecine kadar birçok önemli konuda görüşlerini ortaya koymaktadır.
         “Geçmişi bilmeyen toplumların, geleceklerini sağlam temellere oturtmaları mümkün değildir” diyen Arif Hasan Tahsin’in görüşüne tümüyle katıldığımız için, Kıbrıs Türk liderliğinin resmi Kıbrıs politikası ve tarih yazımının dışına çıkmak, onu sorgulamak, unutturulan geçmişimizi aydınlatmak ve bunları genç kuşaklara aktarmak zorundayız. Bu, ayrıca Kıbrıslılığımızın, yurtseverliğimizin bir gereğidir.”
           
            İşte bu Kıbrıslılık ve yurtseverlik konusunu tartışmak üzere, 1958 yılından bu yana ilk kez bir grup Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk, bir başka bölünmüş kentte, Batı Berlin’de toplandı. Öneri, Mart 1989’da, Kıbrıs’taki “Kadınlar Evlerine Yürüyor” eylemine katılan Alman Yeşiller Partisi’nin Merkez Komite üyesi Bayan Marina Gross’tan gelmişti. Aylık “Endos don Tihon” (Surların İçinde) dergisinin editörü Kostis Ahniotis, film yönetmeni Panikos Hrisantu ve siyaset bilimci Niyazi Kızılyürek, her iki toplumdan onar kişi belirledi. 13 ile 16 Mayıs 1989 tarihleri arasında Batı Berlin’de yapılan toplantılarda yer alanlar arasında Arif Hasan Tahsin, ben ve Kostis Ahniotis de vardı. Bu toplantının tutanaklarını döndükten sonra Ortam gazetesinde (23 Haziran-3 Temmuz 1989) yayımlamıştım.
       Arif Hasan Tahsin, Batı Berlin’deki bu önemli toplantıda rahatsızlanmıştı. Aynı evde kaldığımız için onunla ilgilenmiştim. Yıllar sonra şöyle yazacaktı:
      “Kıbrıs’tan sağlıklı çıktım. Berlin’e hasta girdim. Toplantı boyunca rahatsızlığım sürdü. Gene de toplantılara katıldım. İyi saatta olsun Dr.Ahmet An, bana çok yardımcı oldu… Memlekete rahatsızlığı atlatamadan döndüm” (Afrika, 16 Ocak 2007)
Arif Hoca, Batı Berlin’deki bu toplantıya “Bir hop yapamadık gitti” başlıklı bir başka makalesinde de değinir ve Yeşiller Partisi’nden bir Avrupa Parlamentosu milletvekili ile yaptığımız bir görüşmeyi aktarır:
           “Derdimiz Türkiye’den taşınan ve oy kullandırılan nüfus idi. Anlattık. Bize şöyle dedi: ‘Bunun dünyada örneği var. Yeni Kaledonya’ya Fransızlar yerli nüfustan daha fazla nüfus taşıdılar. Sonra oy hakkı tanıdılar. Taşıdıkları nüfusu ve idareyi yerlilerin elinden aldılar. Yerliler seslerini yükseltince, Fransa’dan gidenlerin oy kullanmaları yasaklandı ve idare yerli topluma iade edildi.’
Demek uluslararası hukuka göre çalınan irademizi geri almamız mümkün idi. Dünyaya sesimizi duyuracak bir destek bulduk.
Ertesi gün beni Kemal Aktunç’la Hasan Erçakıca aradı. Buluştuk. Bana “Yahu hoca, düşündük taşındık da senden şunu istemeye karar verdik. Kıbrıs’a gidince bu konuda sen sus. Bu işi bize bırak. Birimiz Özker Özgür ile birimiz Alpay Durduran ile konuşsun. Çünkü bunlar senin için “Arif Hoca’yı dinleyin, ama dediğini yapmayın” derler.
Söz verdim. Konuşmadım. Ama fırsat heba edildi. Neyse… Hak haktır. Eğer almasını bilirsen. Baykuş bile avını, bir “hop” yaparak yakalar.” (Havadis, 9 Aralık 2011)
            Batı Berlin toplantısından sonra, 23 ve 24 Eylül 1989’da Lefkoşa’daki Lidra Palas Otelinde, 25 Kıbrıslı Türk ve 36 Kıbrıslı Rumun katılımı ile “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun ilk kuruluş toplantısını gerçekleştirdik. Aramızda Kıbrıs Komünist Partisi’nin önderlerinden yaşlı Plutis Servas da vardı. Katılımcılar olarak amacımız, Kıbrıs’ta iki toplum arasında yakınlaşma ve daha fazla temas yapılmasının yollarını tartışmaktı. Toplantının ortak basın bildirisi, hem Kıbrıs Türk, hem de Kıbrıs Rum basınında yayımlandı ve toplantı KRYK-TV’de birinci haber olarak verildi.
            Benim Kostis Ahniotis ile olan temasım, önce “Özgürlük” dergisi ile işbirliği sonucu “Endos ton Tihon” dergisinde ve daha sonra 1999 ile 2004 yılları arasında yayımlanan “Ex İbarhi” dergisinde 10 makalemin yayımlanması ile devam etti. Her iki derginin yayımlanmasında Yeni Kıbrıs Derneği’nden Jus Bayada arkadaşımız Kostis’e yardımcı oluyordu. “Kıbrıs Türk Solunun dünü ve bugününe kısa bir bakış” adlı yazı dizim, Kostis’in özel isteği üzerine hazırlanmış ve büyük ilgi uyandırmıştı. Bu 5 yazılık dizinin tarafımdan kısaltılmış bir özeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davamla ilgili olarak Londra’ya gittiğim zaman 4 Ekim 1997’de orada tanıştığım ve sonradan Kıbrıs’ta davanın kazanılması sonrası kapıların açılması ile yeniden temas kurduğum Nikos Trimikliniotis arkadaşım tarafından, Politis gazetesinin “Peripedies ideon” adlı ekinde 28 Ocak 2007 günü yayımlandı. Nikos da “Ex İbarhi” dergisinin yazarları arasındaydı. 
            4 Nisan 2017’de Kostis’i kaybetmemizden önce, 24 Şubat 2017 günü, İki Toplumlu Birleşik Kıbrıslı Öğretmenler Platformu’nun, Enosis Plebisiti’nin anılması kararını protesto etmek için Temsilciler Meclisi önünde düzenlediği protesto eyleminde birlikte olmuştuk. 
            Arif Hasan Tahsin, Kostis Ahniotis ile yaptığı bir söyleşiyi haftalık Demokrat gazetesinin 29 Kasım 1989 tarihli nüshasında yayımlamıştı. Kostis, taksim çizgisinin kuzeyine 1974’den sonra ilk gelişinde, Denktaş’ın Rum gazetecileri Salamis Bay Oteli’nde kabul edeceği için, diğerlerinin protesto olarak gelmemesi nedeniyle, tek kişiydi. İkinci gelişinde, Çatalköy’de amcasının bahçesine gittiğinden söz etti ve şöyle dedi:
            “Çocukluğumun çoğu bu bahçede geçti. Gençliğimin hayallerine daldım. Bu ağaçlar yazda altlarında uyuduğum ağaçlardı. Şoke oldum. Çünkü, bahçeye girmek için başkalarından izin almam gerekirdi.”  
            Kostis Ahniotis devamla her iki toplumda teması koruyanların sol kesimler olduğu gerçeğini vurgulayarak, şöyle diyordu:
         “İnşa etmemiz gereken evin sahibi biziz. İki toplumun solcularının özel görevleri vardır… Gereken sorumluluğu üstlenmelidir. Örneğin CTP’nin Denktaş’ı, AKEL’in Vasiliu’yu bir çözüm için zorlarken, bu çözümü tanımlamamaları kabul edilemez… Aynı şekilde kardeşim Arif, egemen sınıfların birine, ya da ötekine dolaylı, ya da direk çanak tutmadan ortak bir anlayış ve mücadeleyi tanımlayamamak, benim ve senin için de kabul edilemez.”
            Arif Hasan Tahsin, Kıbrıs Türk toplumundaki solcu partilerin politikalarını yetersiz bulduğu için eleştirirken, genelde toplumumuz için 5 Ağustos 2003 tarihli Yeni Çağ gazetesinde şu saptamayı da yapmaktaydı: 
“Bir zamanlar “Çirkef Yatağının Ortasında Gülistanlık Olmaz” dedik de başımız derde girdi. Her şeyin bozuk olduğu yerde trafik da düzelmez sevgili Taylan... Salt, Denktaş’ın 46 yıl idareyi elde tutması, toplumun, ruh sağlığını bozmaya yeterlidir. İyi, ya da kötü idare meselesi değildir bu sonuca bu toplumu götüren. Bu toplumu hasta eden... 46 yıldır değişmeyen Denktaş-Asker idaresinin, toplumun ruhsal yapısına yaptığı tahribattan kaynaklanan bir sorundur bu... Ve, bu durum değişmeden, ne yaparsanız yapın, bu toplumun sağlığına kavuşması mümkün değildir. “Denktaş-Asker” idaresi bitecek ki, Kıbrıs Türkü kendine gelsin. Çirkef yatağını, kurutmadan, gülistanlığa çeviremezsiniz çünkü...”           
        Arif Hasan Tahsin, 1983-85 yıllarında faaliyet gösteren Çalışan Halkın Partisi’nin de fikir babası olmakla beraber, daha çok perde gerisinde durmayı yeğlemişti.
            Arif Hasan Tahsin’in Söz gazetesinde çıkan yazılarından yapılmış bir başka derlemeyi içeren 5. kitabına, “Çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmaz” başlığı kondu ve yukarıda sözü edilen dava konusu makalesini de içeren bu kitap, 1995 yılı sonunda Işık Kitabevi yayını olarak çıktı.
Kıbrıslı Türkler arasında tabu olarak bilinen ve açıktan konuşulup yazılmayan TMT konusunun kamuoyu önünde ilk defa tartışılması, Türkiye’de yüksek öğrenim gören Kıbrıslı Türk öğrencilerin oluşturduğu “Üniversite Temsilciler Konseyi”nin 1995 yılı etkinlikleri çerçevesinde, 4 Şubat 1995 akşamı Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kıbrıs Sorunundaki Yeri” konulu panelde gerçekleşmişti. Panele konuşmacı olarak ben, Arif Hasan Tahsin, Halil Paşa ve İsmail Bozkurt katılmıştı. Arif Hasan Tahsin, konuşmasını 13 Şubat 1995 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesindeki köşesine alırken, ben de kendi bildirimi o sıralar yazarları arasında bulunduğum aynı gazetede 5 hafta süreyle (20 Şubat-30 Mart 1995) yayımladım ve yazdıklarım, çeşitli çevrelerde büyük ilgi topladı. Hasan Kahvecioğlu, bu panelde en çok sorgulanmak istenen noktanın “öldürülen Kıbrıslı Türkler” olduğuna dikkat çekerek, şöyle yazmıştı:
  “Özellikle TMT konusunda “tabu”ları yıkıp, kat edeceğimiz çok uzun bir yol olduğu yadsınamaz. Bu “ilk adım”ın arkasının gelmesini ve özellikle TMT’de “Kurucu” olarak görev yapanların da konuşmalarını dileriz.” (Ortam, 6 Şubat 1995)
Arif Hasan Tahsin’in “Olaylar ve Gerçekler” sütunu, 1997 yılında Şener Levent’in Avrupa gazetesini çıkarmaya başlamasından sonra, orada devam etti. Rauf Denktaş’ın Vatan gazetesinde “Zor Yıllar, Zor Yollar” dizisini başlatması üzerine, Avrupa gazetesi de 29 Ocak 1998’den başlayarak Rauf Denktaş’ın 1967 yılında tutuklandıktan sonra Rum polisine verdiği ifadenin tam metnini yayımlamaya başlar. (15 Şubat 1998’e kadar süren 18 yazılık dizi). Arif Hasan Tahsin’in, bu diziye eşlik eden yazı dizisi, “Avrupa tarihimizin karanlıkta kalmış dönemlerine ışık tutmaya devam ediyor” başlığı altında, 14 Mayıs 1998’e kadar 79 yazı halinde yayımlanır.
            Başta Arif Hasan Tahsin’in “Üç hata ve Kurdun Kanunu” başlıklı yazısı olmak üzere, Şener Levent ve diğer bazı Avrupa gazetesi yazarlarının makalelerine karşı Rauf Denktaş’ın açtığı toplam 5 dava birleştirilir ve gazeteden 125 milyar TL tazminat talep edilir. “Avrupa-Denktaş Davaları” dizisi ise 25 Mayıs 1999’dan başlayarak gazetede yayımlanır. 
            20 Mayıs 2000 tarihinde “İki Toplumlu Öğretmen Eğitim Merkezi” tarafından Lefkoşa’da ara bölgede düzenlenen “Tarih: Nasıl Öğretiyoruz? Nasıl Öğretilmeli?” konulu seminerin konuşmacıları arasında Arif Hasan Tahsin ve ben de vardım.
            Avrupa gazetesi, 14 Aralık 2001 tarihinden başlayarak Afrika adı altında çıkmaya başlar. Arif Hasan Tahsin, bu dönemde de günlük yazılarını burada yayımlamayı sürdürür.
       Arif Hasan Tahsin, 7 Eylül 2003 tarihli Afrika gazetesinde çıkan makalesinde, benim “Kıbrıslılık Bilincinin Geliştirilmesi” adlı kitabımdan alıntı yaparak, şunları yazıyordu:
“Kıbrıslılık Düşüncesi” gelişmeden, “Bağımsız Kıbrıs Düşüncesi” güçlenemez. Kıbrıs’ta, Türkiye’nin sürdürdüğü politikanın temelinde yatan gerçek budur. Kıbrıs Türkü, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne alışıp, bağımsızlığın tadına varmamalıydı. 1974’ün sonunda da, ne Federe Devlet, ne de KKTC adı altında Kıbrıslı Türklere, kendi kendilerini yönetme fırsatı verilmedi.
Özgür seçimlere izin verilmedi. Dış yardımlardan paylarına düşeni almalarına izin verilmedi. Sürekli devalue edilen TL ile ceplerinden paraları alındı. Banka hesapları çalındı. Üretime geçtikleri anda, dış ticaretin kapılarını kapattırdılar. Gene da Kıbrıslı Türk yıkılmadı. ‘Kıbrıslılık Düşüncesi’ güç kazandı.”
            Arif Hasan Tahsin, Kasım 2005’de Radyo Mayıs’ta Hasan Kahvecioğlu’nun hazırladığı “Doğruya Doğru” programında, benim “Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar” ve Makarios Druşotis’in”EOKA’nın Karanlık Yüzü” adlı kitapları çerçevesinde tartıştığımız konulara değinmiş ve 1931 isyanına ilişkin olarak “5 dakikalığına vali” adlı makalesini yazmıştı. (Afrika, 18 Kasım 2005) Afrika gazetesinin 4 Aralık 2005 tarihli nüshasında yer alan “Küçük Mehmet ve öncesi” başlıklı makalesinde de, kavganın temelinde yatan nedenleri bilmeden, karşılıklı tartışmadan, tarafların birbirini ikna edemeyeceğini vurgulamıştı.
Karşılıklı çevirilerini rahmetli Yücel Köseoğlu’nun yaptığı bu programa bir defasında Druşotis’in rahatsızlığı yüzünden gelememesi üzerine, onun yerine Arif Hasan Tahsin telefonla katılmış ve 1961’de Temsilciler Meclisi’nde Vergi Yasası’nın görüşülmesi ile ilgili bir anısını şöyle aktarmıştı:
“O olayda “gidin bizim temsilcilerimiz Yasa’yı reddedecekler, olay çıkarsa onları koruyun” dediler. Biz de gittiydik.” (Afrika, 2 Şubat 2006)
            Afrika gazetesinde 26 Şubat 2010 günü çıkan makalesinde de şunları yazmıştı:
         “Bir süre önce konu sıkıntısı çektiğimi farkeden eski dost Ahmet An, sıkıntımı hafifletmek üzere bana “Kıbrıslı Türklerin Siyasal Tarihi (1930-1960)”başlıklı kitabını getirdi. O günden beridir bu kitabı şimdilik karıştırırım. 708 sayfalık bir kitabı baştan başlayıp, sonuna kadar okuyana kadar, içinde olanı santim santim okuyup bitirene kadar, merakımdan çatlarım. Gerçi o dönemin çoğunu biz yaşadık ama o günkü akılla, bugünkü akıl arasında büyük fark vardır.”
            Arif Hasan Tahsin, 13 Temmuz 2011 tarihli Afrika’da çıkan “Kim bilir daha neleri bilmeyik” başlıklı makalesinin başlattığı tartışmadan sonra, 24 Ağustos 2011 günü yayımlanan “Noktayı koydum, Bay Bay Yok… İnceldiği yerde kopar, kalan kalır” başlıklı son yazısı ardından bu gazete ile ilişkisini kopardı. 7 Aralık 2011 ile 10 Nisan 2012 tarihleri arasında Havadis gazetesinde yazdıktan sonra, oradan da ayrılmak zorunda kaldı. 33 yıl, zorunlu bazı ara vermeler dışında, hemen hemen her gün yazan Arif Hasan Tahsin, sağlık durumunun da kötüleşmesi sonrasında, 12 Aralık 2012 günü aramızdan ayrıldı. Bu yurtsever demokrat arkadaşımızın yazdıkları üzerinde, daha çok konuşulması ve tartışılması gerekmektedir.


(Arif Hasan Tahsin Kültür ve Tarih Vakfı tarafından 12 Aralık 2017 akşamı Lefkoşa’daki KTÖS lokalinde düzenlenen anma toplantısında, bana ve Kıbrıslı Rum mücadele arkadaşım müteveffa Kostis Ahniotis’e verilen “Arif Hasan Tahsin Barış Ödülü” münasebetiyle yaptığım konuşmanın tam metni)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder