Girne Postası – Burcu Ece Yılmaz
Araştırmacı-Yazar Ahmet Cavit An, Kıbrıs sorununun
hidrokarbonlar konusu nedeniyle çözülebileceğini düşündüğünü söyledi. An,
“Çözüm, gerçek barıştan ve halkların dostluğundan yana olan insanların
sahiplenmesiyle kalıcı olacaktır. Çıkarcılara ve dış güçlerle işbirliği
yapanlara çözümü teslim etmemek gerekir” dedi. Arşivci özelliğiyle de tanınan
An, “Türkiye, şu an geldiğimiz durumda, 1956’da Nihat Erim’in oluşturduğu
politikanın, yani adanın taksimi noktasında durmaktadır. O zaman da üs
istemişti, şimdi de istiyor. Guterres’e bunu Crans Montana’da söylediler, o da
‘yazılı verin’ deyince ipler koptu” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs Postası TV’de Ulaş Barış’ın hazırlayıp sunduğu
gündem programına Araştırmacı-Yazar Ahmet Cavit An konuk oldu.
Kıbrıs sorunuyla ilgili 1974 konumuyla şimdiki konumun
aynı olduğunu söyleyen An, “O dönemlerde de anayasal uzmanlar ve profesörlerin
katılımıyla görüşmeler son noktaya gelmişti ve iş imzaya kalmıştı. Rum
tarafının talep ettiği noktaların hemen hemen hepsi kabul edilmişti. 1979’dan
beri gelinen süreçte, federal bir anayasanın olması için bütün hususlar
görüşülmüştür. Ancak hala daha güvenlik, garantiler, Türkiye’nin kuzeyde talep
ettiği egemen bir askeri üs meselesi var. Adaya getirilmiş olan 200-300 binden
fazla Türkiyeli nüfus ne olacak tartışması var” dedi. Hidrokarbonlar nedeniyle
bir çözüm olabileceğini belirten An, “Bir çözüm olacaksa sanırım geriye kalan
konuları da bir haftalık bir çalışmayla karara bağlayabilirler” dedi.
“TÜRKİYE KIBRIS KONUSUNDA 1956’DAKİ POLİTİKASINI
SÜRDÜRMEYE DEVAM EDİYOR”
Türkiye’nin 1956’daki politikasını sürdürmeye devam
ettiğini ileten An, “O dönemde Nihat Erim’in oluşturduğu politika adanın taksimi
doğrultusundaydı ve esas istek İngiltere’den gelmişti. Bugünkü politikaya
baktığımızda Türkiye’nin masada yapıcı olmadığını görürüz. Benim bilgime göre,
Crans-Montana’da yapılan görüşmede ve Guterres ile yapılan tartışmada, Türkiye
garantilerden vazgeçeceğini, onun karşılığında Kuzeyde egemen bir askeri üs
istediğini söylemiştir. Guterres, Türkiye’den bu açıklamayı yazılı olarak
istediğinde, Türkiye vermemiştir. Başka bir kaynaktan okuduğum bilgilere göre,
Türkiye bu askeri üs vasıtasıyla İsrail-Mısır-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya
gidecek olan petrol hattını koruyacaktır” ifadelerini aktardı. An sözlerine
şöyle devam etti:
“Geçici bir formülle, sırf hidrokarbonların yüzü suyu
hürmetine sorun çözülebilir. Çözmeseler bile bu hat güneyden çalışabilir. İlle
de Türkiye üzerinden gitmesi gerekmiyor. Türkiye’nin geleceği çok belirsiz.
Önce bir görelim bakalım, parsellerden neler çıkacak? Ondan sonra en olacağına
şirketler karar verecektir.”
“DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK KONUSUNDA AB’DEKİ BÜROKRATLARIN
ÇEKİNCELERİ VAR”
Anastasiadis hükümetinin Türkiye’nin ısrarcı olması
nedeniyle, 1500-2000 civarı bir uluslararası askeri güce evet dediğini anlatan
An, “Onun detayları konusunda anlaşmazlık çıktı. Askeri gücün içinde Türk
ordusundan insanlar olacak mı, olmayacak mı? AB komutanlığına mı bağlanacak? Bu
konularda belirsizlikler var. Eğer Türkiye bu konuda ikna edilirse, sanırım bir
çözüme varılabilir. Burada AB’nin bastırıcı güç olması gerekiyor. İşgal altında
ve özgürleşecek olan toprak, AB toprağıdır. Kuzeyde AB’ye üye olmayan bir
ülkenin asker ve nüfus bulundurması, AB’nin hoşuna gitmeyecektir. Dönüşümlü
başkanlık konusunda da AB’deki bürokratların çekinceleri vardır. Kıbrıslı bir
Türk’ün başkan olması halinde AB’de kararların alınamayacağı şeklinde bir kaygı
var. Kaygılarının nedeni de Kıbrıslı Türklerin devamlı Türkiye’nin idaresi
altında hareket ettiği ve uygulamada da Türkiye’nin politikasını savunmasıdır”
dedi.
Anastasiadis’in CTP çalışma grubu ile yaptığı görüşmede
‘Gazın Türkiye üzerinden gitmesine çok da soğuk bakmıyoruz’ şeklinde
açıklamalarının basına yansıması üzerine An, “İlke olarak daha ucuz bir yol
olduğu için tercih edilebilir. Gazın Güney’den Girit üzerinden gitmesi çok daha
pahalıdır. Ama sıkıntı çıkarabilecek bazı siyasi konular var. Türkiye BM deniz
hukukunda taraf olmadığı sürece, boru hattı konusu masaya gelemez” dedi.
“Bölgemizdeki dengelere baktığımız zaman, ABD’nin çok
güçlü olduğunu görüyoruz” diyen An, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin son dönemde
oluşturduğu ikili ittifaklara bakıldığında, ABD’nin yörüngesinde bir yönetime
girdiğini söyledi. ABD’nin yaptığı son ziyaretten sonra Anastasiadis’in BM
çerçevesinde adem-i merkeziyetçi federasyon konusunu öne çıkardığını dile
getiren An, “Anastasiadis, Amerikan tipi bir barışı bölgemize getirme çabası
içindedir” dedi.
“AMERİKAN TİPİ BİR ARA ANLAŞMA OLURSA MARAŞ AÇILABİLİR”
Derinya kapısının açılmasını değerlendiren An,
“Hidrokarbonlar nedeniyle Amerikan tipi bir ara anlaşma olursa Maraş
açılabilir. Bize ait olmayan Maraş toprağının geri Rumlara verilmesi ileri bir
adım olur. Benim kapıların açılmasından bu yana hep talep ettiğim, iki
taraftaki gerçek federalist ve demokratik güçlerin iş birliği yaparak Kıbrıs’ın
geleceğine birlikte karar vermesidir. Ne yazık ki, bu siyasi çalışmalar ileri
gitmedi” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta askeri güç bulundurmayı
ilelebet gördüğünü kaydeden An, “Rum tarafı, belli bir süre Türkiye’nin asker
bulundurmasını kabul ederiz ondan sonra iki taraf arasında güven oluşunca
askerin çekilmesini istiyoruz diyor. Eğer Türkiye bu konuda yapıcı davranmazsa,
asker gidecek demediği sürece Kıbrıs Rum tarafı çözüme evet diyemez” dedi.
“SİYASİ EŞİTLİK, KIBRIS CUMHURİYETİ İLE KKTC’NİN EŞİTLİĞİ
ANLAMINA GELMEZ”
Siyasi eşitlik kavramının iki toplumun siyasi eşit olması
anlamına geldiğini bildiren An, “Toplum olarak biz eşitiz, KKTC değil. KKTC
eşittir Kıbrıs Cumhuriyeti formülü öne atıldığı sürece, öylesi bir siyasi
eşitlik kabul edilmeyecektir. Çünkü KKTC varlık itibariyle BM’nin ve dünya
topluluğunun tanımadığı bir devlettir. Eğer kuzeyde federal bir eyalet
kurulacaksa, bu federal eyalet, merkezde Kıbrıs Türklerinin de olacağı Federal
bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin denetiminde oluşturulacak kuzey eyaleti ile
mümkündür. Siyasi eşitlikten kasıt, iki toplumun eşit olmasıdır. Bu Kıbrıs
Cumhuriyeti ile KKTC’nin eşitliği anlamına gelmez” sözlerini dile getirdi.
Güney ve Kuzey arasında siyasal birlik için ön
çalışmaların yapılması gerektiğini işaret eden An, “Geçmişi birlikte analiz
ederek, geleceğe yönelik bir perspektif oluşturulması lazım. Bu siyasi çalışma
henüz yapılmış değil. Henüz ortak bir siyasal yapı yok. Eğer federal bir yapı
olacaksa, bu, ancak federalist bir yapı üzerinde, bir parti üzerinde
ilerleyecek. Siyasal bir iş birliği gerekmektedir” dedi.
Varılacak olan çözümün NATO tarafından garanti
edilmesinin konuşulduğunu söyleyen An, “Dünyada terörizmi yaymış olan bir
NATO’nun, çözümü garanti etmesine şahsen karşıyım. Bu ciğeri kedinin boğazına
asmak gibi bir şey olur” ifadelerini kullandı.
“KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’Nİ BİR GECEDE KKTC’YE
ÇEVİRDİK”
Son günlerde KKTC’nin kuruluşunda yaşananların gündeme
gelmesi ile ilgili de konuşan An, o gün devlete hayır diyenlerin ‘evet’ oyu
kullanması yüzünden bu günlere gelindiğini anlattı.
An sözlerine şöyle devam etti:
“Biz gücümüzü askere dayandırarak bazı taleplerde
bulunuyoruz. Normalde bir devlet kurulduğunda, kendi askeri gücüne dayanır. Biz
bunu yabancı bir dış güce dayanarak kurduk. O nedenle BM’nin genel ilkesine de
uymuyor. Türkiye’nin kuzeye yaptığı işgale dayandırarak, önce Kıbrıs Türk
Federe Devleti’ni bir gecede operasyonla KKTC’ye çevirdik. Kuzeye olması
gerektiğinden fazla ekstra nüfus getirdik. Rumlara ait olan toprakları verdik.
Sonrada o toprakları satma yetkisi verdik. Önce bu adadan nüfus, sonra ordu
gidecek. Ardından adada Kıbrıs Türkü’nün kaç kişi olduğunu göreceğiz. Ekonomik
ve mali gücümüzü de göreceğiz. Ona göre bu yapıyı federal devlet içinde temsil
ederek sürdüreceğiz.
Hidrokarbonlar nedeniyle belki çözüm olur, ama olabilecek
her türlü çözüme ben evet derim. Annan Planı döneminde de evet demiştim. Çözüm
gerçek barıştan, halkların dostluğundan yana olan insanların sahiplenmesiyle
kalıcı olacaktır. Çıkarcılara ve dış güçlerle işbirliği yapanlara çözümü teslim
etmemek gerekir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder