Özet:
Bu makale, ilk olarak Kıbrıs'taki Osmanlı ve İngiliz egemenliği altındaki Kıbrıs Türk toplumu hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Daha sonra asıl vurgu, 1974'ten sonra adanın Türk Ordusu tarafından işgal edilen kuzey kesimindeki değişim üzerinedir. Bildiri, Anadolu'dan getirilen yerleşimciler tarafından sömürgeleştirme yoluyla demografik yapıdaki değişimlerden başlayarak, özellikle Türkiye'deki AKP hükümetlerinden sonra, insanlar arasında artan din propagandasını ve yerleşimcileri incelemektedir. Sonra, yabancı üniversite öğrencilerinin sayısındaki ve çeşitliliğindeki artıştan kaynaklanan sorunların ortaya çıkması var. Suç oranlarındaki artış, uyuşturucu kullanımı ve kumarhaneler ile seks turizmi ele alınan diğer konulardır.
Abstract:
The paper provides information about the factors that endanger the existence of the Turkish Cypriot community and its identity due to the continuous occupation of the northern part of Cyprus by the Turkish army. The main emphasis is on the changes that have been taking place since 1974. It starts with the demographic changes caused by the constant colonization and transfer of Turkish settlers and then deals with the consequent formation of settlers’ organizations and the increasing religious propaganda that rose especially after the AKP’s rise to power. In addition to this massive colonization process, we also observe the increase of the criminality rates, drug abuse and sex tourism.
I.TARİHSEL GERİ PLAN
Osmanlı Yönetimi
Kıbrıs Türk toplumunun kökenleri, 1570-71 yıllarında adanın Osmanlılar tarafından fethine kadar uzanır. Osmanlı ordusunun komutanı Lala Mustafa Paşa, adadan ayrılırken Kıbrıs'ta bir miktar asker bıraktı. Resmi Osmanlı kaynakları, daha sonra ailelerini Kıbrıs'a getiren toplam 3.779 askerden söz etmektedir. Bu askerlerden bazıları, adanın önceki yöneticileri olan ve savaşta ölmüş Latin soyluların dul eşleri veya kızlarıyla evlendi.
1572 tarihli Osmanlı Kayıt Defterine göre, 905 köy iskan edilmiş olup, 76 köy terk edilmişti ve kullanılmayan arazilerin de ekilmesi gerekiyordu. Adanın, emek için insan kaynağına ihtiyaç duyduğunu anlayan Sultan, aşağıdaki Anadolu illerinin kadılarına gönderilen bir ferman çıkardı: Karaman, İçel, Bozok, Alaiye (Alanya), Teke (Antalya) ve Manavgat. Bu illerde yaşayan her 10 aileden birinin, Kıbrıs adasına nakledilmesi emredildi ve bunlar toplam 5.720 aile idi. Sonunda Kıbrıs'a bunlardan sadece 1.689 aile yerleşti.
1581 sayılı bir başka Kayıt Defterine göre, 12.000 ailenin nakledilmesi planlanmıştı, ancak sadece 8.000 aile bunu gerçekleştirebildi. İlerleyen yıllarda Konya, Kırşehir, Çorum, Samsun, Çankırı, Eskişehir, Ankara, Darende ve Uşaklı’dan başka Türk aileleri, müstahkem duvarlarla çevrili, ya da kaleleri olan (Lefkoşa, Mağusa, Leymosun, Baf ve Girne) kazalara ve terkedilmiş olan Latin köylerine yerleştirildi.
Fetihten kısa bir süre sonra yapılan nüfus sayımı, 85.000 Rum, Ermeni ve Maronit ile kendilerine Lala Mustafa Paşa tarafından toprak verilen 20.000 Türk yerleşimciden oluşan vergilendirilebilir bir nüfusun olduğunu ortaya koydu.[1]
Kıbrıs Başpiskopluğu’nun arşivlerinde saklanan Osmanlı vergi listelerinden görülebileceği gibi, bazı köyler 1825-1832 yılları arasında Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçti.[2] Her iki dini de gizli Hristiyan (Lino-bambakian) olarak uygulayan bazıları da, İngiliz egemenliğinin başlamasından sonra Hıristiyan dinine geri döndü. 1908'de, Bunların sayısı, İngiliz işgali sonrasında azaldı ve 1908’de 1,200'ün altına düştü.[3]
Türk-İslam kültürünü Anadolu'dan Kıbrıs'a getiren Müslüman nüfus, Osmanlı döneminde, adanın Hristiyan nüfusu ile barış içinde yaşadı. Anadolu'lu yerleşimciler Kıbrıslı Rumlarla karışıp, onlarla yaşamın her alanında işbirliği yaptı. İki toplum, farklı dinlere mensup olmalarına ve diğer etnik ayırt edici özelliklere sahip olmalarına karşın, kırsal ve kentsel alanlarda yan yana çalıştıkları için birbirlerini etkileyerek, uyum içinde yaşadılar. Yeni bir Kıbrıs folklorunu, kırsal alanda ve kasabalarda birlikte yarattılar. Bazı ticaret, inşaat ve marangozluk alanlarında sadece Kıbrıslı Rumlar çalışırken, ebelik, yorgancılık ve dokumacılık alanlarına Kıbrıslı Türkler egemen oldu.
İngiliz Yönetimi
İngiliz Yönetiminin Kurulması
Adanın yönetimi, 1878'de İngilizler tarafından Osmanlılardan devralındığında ve ilk nüfus sayımı 1881'de yapıldığında, toplam nüfus 185.630 idi. Bunlar, 137,631 Hristiyan Kıbrıslı Rum, 45,458 Müslüman Kıbrıslı Türk ve 2,541 diğer milletlerden, yani Roma Katolikleri (1,275), Maronitler (830) ve Ermeni (174) idi.[4]
İngiliz yönetiminin başlamasından hemen sonra, Kıbrıs'ta ilk matbaa kuruldu ve Rumca ve Türkçe dillerinde gazeteler yayımlanmaya başladı. Kıraathane-i Osmani’nin sahibi olduğu matbaa, 1891'de haftalık “Zaman” gazetesini ve 1893'te Türk dilinde ilk kitap olan “Müsameretname”yi yayımladı. İngilizlerin Kıbrıs’ı Büyük Britanya’ya bağladıkları 1914'e kadar, Kıbrıs’ta yayımlanan kitapların sayısı 600’e ulaştı ve bunlardan 550’i Rumca idi.[5]
Türkiye, 1923'te, Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla, İngiltere’nin adayı kendine bağlamasını onayladı ve ada, 1924'te Taç Kolonisi olarak ilan edildi. Adada yaşayan Kıbrıs Türk toplumu aynı yıl, bazı toplumsal sorunları çözmek amacıyla, “Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslâmiyesi” adı altında bir örgüt kurdu ve 1931'de “Kıbrıs Türk Milli Kongresi”ni topladı. Her ikisi de, İngiliz sömürge yönetiminin kayıtsızlığı nedeniyle somut bir sonuç getirmedi.
Kıbrıslı Türk Kimliğini resmileştirme çabaları
İngiliz sömürge yönetimi, Kıbrıslı Rumların milliyetçi bir isyanının ardından, Ekim 1931'de parlamentoyu kaldırmıştı. Bundan önce, Kıbrıslı Türk Kavanin Meclisi üyesi Mehmet Necati Bey, Kıbrıslı Rum üyelerle Gümrük Kanunu'na karşı oy kullanmış, böylece, bir yanda Kıbrıslı Rum üyeler, öte yanda da atanmış İngiliz üyeler ve Kıbrıslı Türk üyelerin koalisyonu arasındaki kurulan sayısal denge bozulmuştu.
İngiliz Vali Palmer’in bu baskı yıllarında, adada, Yunanistan ve Türkiye'nin bütün ulusal sembolleri yasaklandı ve anakaralardan ders kitaplarının gelmesine izin verilmedi.[6] 1930’larda İngiliz sömürgecilerinin kabusu, Kıbrıslılık kavramının ön planda olacağı ve Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk milliyetçiliklerini geride bırakacağı idi. İngiliz Vali Palmer, “Enosis” (Yunanistan’a bağlanma) fikrinin unutulmasından sonra, onun yerini “Kıbrıs milliyetçiliği”nin alacağı kanısındaydı. Palmer'e göre, bu gelişmeyi durdurmanın veya ertelemenin tek yolu, bölgelerarası kimlik farkına neden olacak yeni bir yönetim yapısı oluşturmaktı. Vali Palmer, 23 Ekim 1936'da Londra'ya gönderilen gizli bir raporda şunları söylüyordu:
“Gelecekte adada rahatlamak için, kazalara dayanarak exceptis excipiendis (istisnalara yol açma) esasına göre yönetmeye devam etmeliyiz. Bu nedenle, Enosis aşınmış bir değer haline geldikten sonra, yeni bir kavram olarak ortaya çıkacak olan Kıbrıslı milliyetçilik kavramı mümkün olduğunca uzaklaştırılmalı ve karanlıkta bırakılmalıdır. Bu kavram, şimdi neredeyse yaşamıyor. Kıbrıslılar, ya kendi kazalarının “milliyetçileri”, ya da Rumlar veya Türklerdir.”[7]
Kıbrıslı Türklerin kimliği ile ilgili ilk makalelerden birini, bu dönemde görüyoruz. 24 Ağustos 1935 tarihli Kıbrıs Türk gazetesi “Ses”deki makalelerinden birinde Ulviye Mithat, o yıllarda Kıbrıslı Türklerin kültürel sorunlarının altını şöyle çizmekteydi:
“İşittiğime göre Kıbrıs tarihinin Rum cemaatına ait olan kültürel kısmı, tamamiyle mazbutmuş. Rumlar kültürel tarihlerini muhtelif eserlerle tesbit etmişler ve gelecek nesillerin istifadesi içim hazırlamışlardır. Buna mukabil, Türkler şimdiye kadar bu mevzuyu düşünmemişler bile! Zaten Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs tarihinin her safhasını ihmal etmişler. Hani Kıbrıs’ın bir Edebiyat tarihi? Hani bir İdare Tarihi? Umumi Tarihi bile bir mektep kitabından ibaret.
Kültür Tarihimiz hakkında şimdiye kadar yazılan yegane yazı, geçen sene lise mecmuasında lisenin tarihine dair yazılan kısa bir makaledir. Kültürümüzün beşiği olan ilkokullarımızın terakki devirlerini gösteren bir makaleye çok ihtiyacımız var.”
Ulviye Mithat'ın sözünü ettiği yazı, eşi, Lise tarih öğretmeni Mustafa Mithat Bey'in 1933-1934 tarihli ve “Kıbrıs Erkek Lisesi Mecmuası, 1933-1934 Yıllığı”nda yayımlanan “Lisenin Tarihi” başlıklı makalesidir. (s.107-127).[8]
Kıbrıslı Türklerle ilgili ilk kitap, 1938'de Kıbrıs'tan Türkiye’ye göç eden ve Denizli Lisesi'nde tarih öğretmeni olan İsmet Konur tarafından yayımlandı. Bu kitabın adı “Kıbrıs Türkleri” olup, İstanbul'daki Remzi Kitabevi'nin bir yayınıydı. Ancak ne yazık ki, Kıbrıs'ta İngiliz sömürge rejimi tarafından yasaklandı.[9]
İngiliz döneminde, bazı siyasi kısıtlamalar olsa da, Kıbrıs Rum toplumu ekonomi, eğitim, kültür ve sosyal yaşam alanlarında Kıbrıs Türk toplumundan daha iyi gelişti. Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi, Kıbrıs’ın, Yunanistan yoluyla Avrupa’dan burjuva hareketlerini getiren entelektüel bir merkez haline gelmesine yardımcı oldu. Öte yandan, Kıbrıs Türk toplumu, Atatürk'ün öncülüğünde Anadolu'da yeni Türk devletinin oluşumunu beklemek zorunda kaldı. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlarla birlikte yaşamalarından dolayı, modern yaşam tarzına açıktı. Bu nedenle Atatürk’ün reformlarını (modern kıyafet, Latin alfabesi, laiklik vb.), Anadolu Türklerinden daha hızlı bir şekilde benimsemeye hazırdılar.
Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında bir zihniyet ve psikoloji farkı olmasına rağmen, büyük anlaşmazlıklar yoktu. Orta sınıf, kasabalarda büyüdükçe, etnik-ulusal bilinçlenmelerinin gelişimi, İngilizler döneminde daha hızlı oldu. Kıbrıslı Rumların enosis hareketi ve Batı Anadolu’daki Yunan yenilgisi, iki toplumun kutuplaşmasını hızlandırdı.
Kıbrıs Türk toplumunun İkinci Dünya Savaşı yıllarında uyandığını görüyoruz. İlk Kıbrıslı Türk siyasi partisinin oluşumu, 1942'de “Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu” (= KATAK, baş harflerin kısaltması) başlığı altında gerçekleşti. Etnik temelli ayrı sendikalar, Kıbrıslı Rumların Enosis yanlısı politikası nedeniyle o yıllarda başladı.
Yeni edebiyat dergileri ve gazeteler de bu dönemde yayımlandı.[10] Türkiyeli ilk Türk öğretmen heyeti Kıbrıs’ı 1948'de ziyaret etti. Türkiye'de yaşayan Kıbrıslı Türklerin liderleri, 1949'da Kıbrıs'a geldiler ve Kıbrıslı Türk siyasi partilerin, futbol kulüplerinin ve derneklerin birleşmesine ve “Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu”nun kurulmasına yardımcı oldular.
Kıbrıslı Türklerin 1878 ile 1939 yılları arasında yayımladığı kitap sayısı 120 iken, 1940 ile 1963 yılları arasında 205 kitap yayımlandı. Bu, iki dönemdeki Kıbrıslı Türklerin hem politika, hem de kültür alanındaki entelektüel faaliyetlerini göstermektedir.
İngiliz Yönetiminin Son Yılları
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Kıbrıslı Türklerin yer yer asimilasyonu, Kıbrıslı Türk seçkinler arasında yükselen milliyetçilik yüzünden durmuştu. Kıbrıslı Türk toprak sahipleri ve İngiliz sömürge hükümeti ile yakın işbirliği yapan liderler, Kıbrıs Rum ticaret burjuvazisinin elde ettiği gelişmeyi yakalamak için çok geç kalmıştı. Kıbrıslı Türk liderliği, adı kötüye çıkmış “Türk’ten Türk’e Kampanyası”nı, adanın iki toplum arasında taksim edilmesi için, ekonomik ve politik bir temel oluşturmak amacıyla, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) adlı yeraltı örgütünün yardımı ile başlatmayı tercih etti.
Kıbrıslı Türkler, 1955'ten itibaren Kıbrıslı Rumların İngiliz karşıtı terör eylemlerinin yer aldığı bu çalkantılı yıllar boyunca, adanın Yunanistan ile birleşmesini (Enosis) hedefleyen EOKA örgütünün isyancılarına karşı savaşmak için, sömürge polisi olarak kullanıldı.
Bu dönemde, İslami çalışmalar yapan İngiliz Profesörü, Manchester'dan Charles Fraser Beckingham tarafından yapılan, Kıbrıs Türk toplumu hakkındaki ilk bilimsel araştırmalardan birini görüyoruz. Beckingham, daha önce 1946 ve 1951 yılları arasında İngiliz Dışişleri Bakanlığı için çalışmıştı.
Onun “Kıbrıslı Türkler” adlı ilk makalesi, Kasım 1955'te yazıldı ve Nisan 1956'da “Kraliyet Orta Asya Derneği Dergisi”nde (Journal of Royal Central Asian Society) yayımlandı (Sayı: 43, s.126-130). İkinci makalesi “Kıbrıs Türkleri” olarak farklı bir şekilde adlandırıldı ve “İngiltere ve İrlanda Kraliyet Antropoloji Enstitüsü Dergisi” nde (Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland) yayınlandı (Cilt.87, Bölüm II, Temmuz-Aralık 1957). Prof. Beckingham, Kıbrıs Türk toplumunun dini kimliğini vurgulayan iki makale daha yazdı: “Kıbrıs'ta İslam” (The Islamic Quarterly, Temmuz 1955, Cilt II, Sayı 2, s.153-141) ve “Kıbrıs'ta İslam ve Türk Milliyetçiliği ”(Die Welt des Islam, 1958, Cilt V, Sayı 1-2, s.65-83)
Kıbrıs Cumhuriyeti
Kıbrıs Cumhuriyeti, 16 Ağustos 1960'ta bağımsızlığını ilan etti ve tüm Kıbrıs Cumhuriyeti nüfusunu kapsayan ilk resmi nüfus sayımı 11 Aralık 1960'ta yapıldı. O zamanki Kıbrıslı Türklerin sayısı, 104.320 idi. 475 Müslüman çingene ve diğer Müslümanlar eklenirse, toplamı 104.942 kişiydi. Hristiyanların sayısı ise 473.265 idi.[11]
Kıbrıslı Türk yeraltı örgütü TMT, 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra da aktif olmaya devam etti. TMT, 1962’de Kıbrıs Türk liderliğinin taksimci politikasına karşı olan “Cumhuriyet” gazetesinin çevresinde toplanan muhalif güçleri örgütlemeye çalışan iki avukatı, Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet’i öldürdü. Bir diğer Kıbrıslı Türk, AKEL eylemcisi Derviş Ali Kavazoğlu 1965'te yine TMT tarafından öldürüldü ve siyasi muhalefet bir süre bastırıldı. Kıbrıs Türk halkının sessizliği, ilkokul öğretmenlerinin kendilerini bir sendikada örgütledikleri ve Kıbrıs Türk liderlerinin baskıcı politikalarına karşı bir mücadele başlattıkları 1968'den sonra kırıldı. 1967'den sonra, cep şeklindeki yerleşim bölgelerinde kalmak ve askerlik yapmak zorunda olan lise mezunlarının yüksek öğrenim için yurtdışına gitmelerine izin verildi. Türkiye'deki Kıbrıslı Türk üniversite öğrencilerinin çoğu ilerici idi. Ancak mezun olduktan sonra, Kıbrıs’ta kurulu düzenin memurları haline geldikleri için, hepsi de ilericiliklerini devam ettirmedi. 1960’lı yıllarda, Kıbrıslı Türk yerleşim bölgelerinin içinde ve dışındaki sınırlı özgürlükler nedeniyle, fikri faaliyetler sınırlıydı. Resmi propaganda kitapları da içinde olmak üzere, bu dönemde yayımlanan kitapların sayısı, sadece 187 idi.[12]
Kıbrıslı Türkler, 1963 yılının sonunda, toplumlararası çatışmaların patlak vermesinden sonra, Kıbrıs devletinin yapısından çekilmişler ve bundan sonra Kıbrıslı Türkleri kapsayan hiçbir nüfus sayımı yapılamamıştı. BM Barış Gücü (UNFICYP)'nde bir subay olarak görev yapan Richard A. Patrick adındaki Kanadalı bir araştırmacının yaptığı ve 1976'da yayımlanan “Siyasi Coğrafya ve 1963-1971 Kıbrıs Çatışması” başlıklı çalışmasına göre, adadaki Kıbrıs Türk yerleşim yerlerinde yaşayan toplam olarak 119.147 Kıbrıslı Türk vardı.
II. KIBRIS TÜRK TOPLUMUNUN YAPISI VE KİMLİĞİNDEKİ İLK DEĞİŞİKLİKLER
Adanın Taksimi ve İlk Türkiyeli Yerleşimcilerin Gelişi
1974'te Kıbrıs, iki felaket yaşadı: İlki Yunan faşist subaylarının Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios'a karşı yaptığı darbeydi. Diğeri, beş gün sonra gerçekleşti ve Türkiye’nin askeri birlikleri, adanın kuzeyde kalan üçte birini işgal etti. Bahane, bozulan anayasal düzeni, darbeden önceye getirmekti. Ancak Türkiye, Aralık 1963'ten beri hiçbir Kıbrıslı Türkün hükümete katılımı olmadığı için, Makarios hükümetini gayri meşru ilan ederek, o zamanki statüye dönülmesini istedi. Bu iki travmatik olay, Kıbrıs’ı ve nüfusunu, etkili bir şekilde böldü. Kıbrıslı Rumlar, adanın kuzey kısmının askeri işgali sırasında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru hükümetinin tam denetimi altındaki adanın güney kısmına kaçtılar.
1974 yazındaki bölünmeden kısa bir süre sonra, "Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi"nin İçişleri ve Adalet Bakanlığı Genel Sekreteri Ahmet Sami tarafından hazırlanan 20 Ekim 1974 tarihli bir raporda, aşağıdaki bilgiler verilmekteydi:
“Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” topraklarında toplam 83.719 Kıbrıslı Türk yaşıyordu. Güneyde 32.039 Kıbrıslı Türk vardı. Bunların yaklaşık 10.000'i İngiliz Egemen Üs bölgesinde, 4.200'ü Leymosun ve köylerinde, 12.000'i Baf’ta, 2.630 Larnaka kazasında ve 3.209’u Lefkoşa kazasındaki köylerde idi.”
Aynı raporda 19 Ekim 1974’e kadar yaklaşık 12.000 Kıbrıslı Türk’ün kuzeye taşındığı belirtilmekteydi. Yukarıda verilen bilgilere göre, kuzeyde yaşayan 71.719 Kıbrıslı Türk ve taksim çizgisinin güneyinde yaşayan 44.039 Kıbrıslı Türk vardı ve bu, toplamda 115.758 Kıbrıslı Türk ediyordu. Bu rakam, esasen Patrick’in çalışmasında yayınlanan tahminleri doğrulamaktadır.
Türkiyeli yerleşimciler, ilk olarak 1974 Ekim'inde "Kıbrıslı Rumların geride bıraktıkları otel ve bahçelerde çalışacaklar" bahanesiyle Anadolu'dan getirildiler. Ancak, Türkiye'nin asıl amacı, adanın kuzeyindeki işgal altındaki bölgeyi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan önce, Türk milliyetçisi “İttihat ve Terakki Cemiyeti” tarafından uygulanan ve Anadolu’yu Ermeniler ve Rumlardan etnik olarak temizleyene benzer geleneksel yöntemleri kullanarak, adanın işgal altındaki kuzey bölgesini sömürgeleştirmekti.
İlk başta, Ocak 1975'te, 1974 savaşı sırasında Kıbrıs'ta öldürülen Türk askeri personelinin aileleri, kuzeye yerleştirildiler. Kıbrıs Türk Yönetiminin “Bakanlar Kurulu” kararı ile onlara vatandaşlık verildi. Atalarının evlerini terk etmek zorunda kalan Kıbrıslı Rumların evleri ve mülkleri de onlara verildi. Bu uygulama, Kıbrıs'a yerleşmek isteyen Türkiyeli herkese, ev ve arsa verilmesi ile daha da genişletildi. Böylece, Şubat 1975'te “Tarımsal İşgücü Protokolü” nün imzalanmasından sonra, Türkiye'den gelen ilk göç dalgası başlatıldı. Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin talebi üzerine hazırlanan “Bölgede iş gücü açığının kapatılması ile ilgili Yönetmelik” başlığı altında, gizli bir yönetmelik yayımlandı.[13] Orada, taksim çizgisinin güneyinde yaşayan tüm Kıbrıslı Türklerin kuzeye gelmeleri halinde bile, yeterli işgücünün olmayacağı belirtilmekteydi. Bu nedenle kuzey kısmın, en kısa sürede Türkiye’den adaya getirilecek nüfusla doldurulması gerekmekteydi.[14] Bu amaçla bir duyuru, Türkiye'nin 14 ilindeki İskan Müdürlükleri ve Valilikler aracılığıyla, şu illerde yapıldı: Karadeniz Bölgesi (Trabzon, Samsun, Rize); Ege Bölgesi (Manisa ve Denizli), Doğu ve Güney Doğu Anadolu (Elazığ, Maraş, Hatay, Osmaniye), Orta Anadolu (Konya, Adana), Akdeniz Bölgesi (Antalya, Mersin, Silifke).
Yukarıdaki Yönetmelik ile birlikte yayımlanan gizli bir belgede, Kıbrıs'taki Türk işgali altındaki bölgelere yerleştirilmiş olan ailelerin listesi, şöyle verilmiştir: Karakeşli köyünden 81 aile, Silifke'den 115 aile Mağusa'daki Pervolia köyüne, Trabzon’un Taşkıran köyünden 129 aile Girne'nin Ayios Amvrosios köyüne, Lefkoşa kazasının Kythrea köyüne 127 aile yerleştirilmiştir. Adana, Antalya, İçel, Denizli ve diğer illerden diğer gruplar da benzer şekilde yerleştirilmiştir.[15]
Adanın Türk işgali altındaki bölgesine yerleşmeye istekli olanlar, adaya gönüllü olarak gönderildiler. Bu kişiler, genel olarak kırsal alanlardan geliyorlardı ve Kıbrıslı Rumlar tarafından terk edilen köylere yerleştirildiler. Bu Türkiyeli yerleşimcilere, ekmeleri için yeteri kadar tarım alanı ve bazı hayvanlar da verildi. En az beş yıl süre ile yerleştikleri yerlerden ayrılmalarına izin verilmedi. Ayrıldıkları takdirde, kendilerine verilenlerin hepsi onlardan geri alınacaktı. Yeni yerel koşullara alışamayanlar, daha sonra Türkiye'ye döndüler, ancak büyük bir çoğunluğu adada kaldı. Kurtuluş ve Purkis tarafından yapılan yukarıdaki araştırmaya göre, 1975-1979 yılları arasında Kıbrıs'ın işgal edilmiş bölgesine, 82.500 Türk yerleşimci yerleştirildi. Ancak bunların % 20-25'i Anadolu'ya geri döndü.[16]
Zaman gazetesi, 10 Haziran 1976 tarihli nüshasında, Rauf Denktaş'ın, yeniden iskan edilenlerin yerleştirilme şeklini eleştiren kuzeydeki insanlara verdiği yanıtı şöyle duyurdu: “Bu, yaklaşık 80 bin kişinin sökülüp, yeniden iskanı meselesiydi. Bu muhteşem görevi yapanlar insandır ve onlar da hata yapabilir." Denktaş'ın bu açıklamaları, 1976'nın başlarında Türkiyeli yerleşimcilerin sayısının güneyden kuzeye yerleştirilen Kıbrıslı Türklerin sayısı ile neredeyse aynı olduğunu doğruladı.
9 Ağustos 1977 tarihli Zaman gazetesinde yayımlanan bir makaleye göre, "Kıbrıs Türk Federe Devleti"nin "İskan ve Rehabilitasyon Bakanı" Hakkı Atun, 1974'ten bu yana kuzeyde 20.934 ailenin, yani 83.650 Kıbrıslı Türkün yerleştiğini açıkladı Güneyden gelen Kıbrıslı Türklerin sayısı 44.039 iken, kalan 39.611 kişi Türkiye'den aktarılmış yerleşimciler olmalıdır.
1981’de, Vatandaşlık Yasası’na tamamlayıcı bir hüküm getirildi. Bu hüküm, Kıbrıs’ın Türk işgali altındaki bölgesinde en az bir yıl boyunca ikamet eden ve ekonomiye, ya da sosyal ve kültürel yaşama veya güvenlik güçlerine hizmet verenlerin, önemli katkı sağlayan veya katkıda bulunabilecek kişilerin önünü açtı ve onlara ayrılıkçı Kıbrıs Türk devletinin vatandaşlığı verilebildi.
1983 YILI SONUNDA TÜRKİYELİ YERLEŞİMCİLER
Türkleştirme Politikası
“Devlet Planlama Dairesi” tarafından hazırlanan ve Eylül 1983'te yayınlanan "İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı" taslağında, 1974 ve 1982 yılları arasında "Kıbrıs Türk Federe Devleti" toprağında 91.225 kişinin yeniden iskan edildiği belirtildi. Güneyden gelen Kıbrıslı Türk mültecilerin sayısı 44.039 iken, kuzey Kıbrıs'a yerleşmiş olan Türkiye vatandaşlarının sayısı 47.186 olarak tahmin edilebilir.
Kıbrıslı Türklerin nüfusu, 1960’ta 104.942 iken, 1974’te 115.758 idi. Bununla birlikte, 1974'ten itibaren, "Kıbrıslı Türkler"in sayısına atıfta bulunulurken, Türkiyeli yerleşimciler de onlara dahil edilmektedir. Türkiyeli yerleşimcilerin sayısının sürekli arttığı açıktır. Yapılacak bir sonraki genel seçimden önce, seçmen sayısını belirlemek için 26.5.1990 tarihinde yapılan bir nüfus sayımı, "Kıbrıslı Türk"lerin nüfusunun 173.224'e ulaştığını gösterdi. Kıbrıslı Türk lider Rauf Denktaş, nihayet ayrıntılı nüfus istatistiklerinin neden açıklanmadığını şöyle açıkladı: "Onları ifşa edersek, kimin nereden geldiğini bilirler!"[17]
Artan Suç Oranları
Türkiyeli yerleşimcilerin ikinci göç dalgası 1980'lerde, özellikle 1983'te “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) ilan edildikten sonra oldu. KKTC ile Türkiye hükümetleri arasında 1987’de bir “İşgücü Anlaşması” imzalandı. 1991’de ise, vatandaşlarının pasaportsuz, ancak kimlik kartlarını göstererek her iki ülkeye de girebilmelerini sağlayan bir başka anlaşma imzalandı.[18] Bu sefer, hiçbir teşvik yoktu, ama gelenlerin tüm iyi ve kötü faaliyetlerine hoşgörü gösterildi.
Yeni düzenleme, herkesin işgal edilen bölgeye kolayca ulaşmasını sağladı ve buna paralel olarak, suç oranı da önemli ölçüde arttı. Bu açık kapı politikası, ilk önce Kıbrıslı Türk lider Dr. Fazıl Küçük tarafından “Halkın Sesi” gazetesinde ve daha sonra iki muhalefet partisi olan Cumhuriyetçi Parti (CTP) ve Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) tarafından şiddetle eleştirildi. Bu siyasi partiler, Türk vatandaşlarının Türkiye'den yasadışı iş gücü olarak adaya akın akın gelmesine karşıydı ve varlıklarının, Kıbrıs Türk toplumunun dokusunu bozacak ve zarar vereceklerinden korkuyorlardı.[19]
Kuzey Kıbrıs'ta artan Türk yerleşimcilerin yarattığı tehlikeler hakkında ilk ayrıntılı makale, “Söz” adlı haftalık dergide (Sayı: 26, 11 Nisan 1986) “İlkokul ve altında eğitimi olanların egemenliğine doğru mu?” başlığı altında yayımlandı. Bu makalede eğitim düzeyi, evlilik sayısı, Türk vatandaşlarına verilen ortaklık izinleri ve aralarındaki suçluluk oranı hakkında istatistiksel bilgiler verilmekteydi.
Aynı demografik değişikliklerin konusu aynı derginin diğer sayılarında da ele alındı. Örneğin, 1977 ve 1984 yılları arasında, 1984 İstatistik Yıllığı'na göre, Kuzey Kıbrıs'ta toplam 14.915 Türkiye vatandaşına çalışmaları için izin verildi. Her birinin en az 3 kişilik bir aileyi temsil ettiği düşünülürse, bu 47.745 kişi olarak anlaşılmalıdır. Bu sayı, yeniden iskan edilen Türkiye vatandaşlarının sayısına paraleldi. Bazılarının ayrılıpTürkiye’ye geri döndüklerini farzetsek bile, en iyimser tahminle, 1984’e kadar kuzey Kıbrıs’a yaklaşık 40 bin Türkiyeli göçmenin yerleştirildiği söylenebilir.[20]
Türkiyeli yerleşimcilerin anakaradan adaya iskanından sonra, yeni bir hayatta kalma veya yok olma aşamasına giren Kıbrıslı Türkler arasında büyük bir alt-üst oluş yaşandı. Artan sayıda Türkiyeli yerleşimciye “KKTC”nin vatandaşlığı da verildi ve bu, yerli Kıbrıslı Türklerin varlığına gerçek bir tehdit olarak görüldü. Yerli Kıbrıslı Türkler ile Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelen Türkiyeli yerleşimciler arasında sosyo-kültürel farklılıklar vardı.[21]
Kısa süre sonra Türkiyeli yerleşimciler, kendi siyasi partilerini kurmaya ve genel seçimlerde yer almaya başladı. Böylece Türkiyeli yerleşimciler, Kıbrıslı Türk siyasi partileri için hassas bir konu haline geldi. Önce 1982 yılında Türk Birliği Partisi (= TBP) kuruldu. Yeni Doğuş Partisi (= YDP) de Şubat 1984'te, eski bir subay olan Aytaç Beşeşler tarafından kuruldu.
Bu partiler, Lefkoşa’daki Türkiye Büyükelçiliği ile işbirliği yapmaktaydılar. Milliyetçi sağ kanat hükümetlerini ve ayrıca Kıbrıs Türk liderliğinin sömürgeleştirme politikasını desteklediler.
Kıbrıslı Türk Kimliğine Yönelik Tehditler
Bu Türkleştirme politikası, AKP iktidarda olduğu için, laiklik karşıtı bir bakış açısı kazanarak yoğunlaştı. Türkiye, Kıbrıs Türk toplumunun laik geleneklerini değiştirmek ve camilerin sürekli inşasını finanse ederek onları daha fazla Müslüman yapmak için yeni bir politika uygulamaktadır. 1974'ten 2002'ye kadar olan dönemde sadece dokuz cami inşa edilirken, 2002'den bu yana toplam 39 yeni cami inşa edilmiştir. Kıbrıslı Türkler, bu İslamlaştırma faaliyetlerini endişe ile algılıyorlar. Örneğin, Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) bir bildiri yayınladı ve sürmekte olan Kur'an kurslarını ve din eğitimi için açılan yeni okulları şöyle eleştirdi:
“KKTC'de 192 cami varken, 160 okul, 21 sağlık ocağı ve 17 hastane var. Her üniversite bir cami yapmak istiyor ve bu planlar tartışmaları artırdı. […] Milli Eğitim Bakanlığı'ndan izin aldıklarını söylüyorlar, ancak camilerde izinsiz ve kontrolsüz devam eden Kur'an kursları var. Hükümet bu yerleri kontrol etme gücüne sahip değilse, istifa etmelidir.”
AKP’nin laiklik karşıtı kampanyası, laik olmayan eğitimin sürekli olarak artırılması girişimleri ile daha fazla yoğunlaşmıştır. Örneğin, 2014 yılında “KKTC Başbakanlık” bütçesinden ödenen 260 imam varken, bunlardan sadece 13'ü daimi kadro listesinde idi. Ayrıca 120 imam daha var ve onlar da maaşlarını Lefkoşa'daki Türkiye Büyükelçiliği'nden alıyorlar.”[22]
Anakara Türkiye'den gelen etkiler, adanın işgal altındaki kısmının Türkleştirilmesi politikasını hedefleyen kitle iletişim araçları yoluyla daha da yoğunlaştı. Ayrıca, Kıbrıs Türk medya organlarında (30 radyo istasyonu, 7 TV kanalı ve 18 gazete) çalışan Türkiyeli öğrenciler ve mezunlar da vardır. Türkiye'de yayınlanan günlük gazete ve dergilerin neredeyse tamamı, yayımlandığı gün içerisinde Kuzey Kıbrıs’ta satın alınıp, okunabilir. Türkiye’deki TV kanalları, bir Türk uydusu üzerinden iletilmekte olup, ücretsiz olarak izlenebilmektedir. Yerel Kıbrıslı Türk TV kanalları, sadece % 17 oranında izleniyor. Ne var ki, bu kanallar, “KKTC”ye her gün 2.3 milyon dolar değerinde mal ihraç eden başlıca Türk firmalarından neredeyse hiç reklam alamıyorlar.
2015 yılında Türkiye'den “KKTC”ye yapılan yıllık ihracat 851 milyon dolar iken, “KKTC”den Türkiye'ye yalnızca 62 milyon dolar değerinde mal ihraç edildi! Ocak ve Eylül 2016 arasındaki dönemde, “KKTC”den Türkiye’ye yapılan ihracat, 83.873.287 dolara gerilerken, Türkiye’den yapılan ithalat 1.026.953.811 dolara, yani ihracatın 12.24 katı değerindeydi! [23]
Tüm Rumca olan coğrafya isimleri, Türkçe olarak değiştirildi ve eski isimler artık kullanılmıyor. Kıbrıslı Türkler, Türkiye'de olduğu gibi, bir soyadı almak için yasalar tarafından zorlandı. İşgal altındaki bölgenin posta kodu olarak “Mersin 10” kabul edilerek, Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin Mersin ili imiş gibi addedildi. 1976’dan sonra, Türk Lirası, “Kıbrıs Lirası” yerine alış-veriş işlemlerinde kullanılmaya başlandı ve bu yıllardaki Türk Lirası'nın yüksek enflasyon oranına rağmen, döviz kuru, yıllarca 1KL=36 TL olarak belirlenmişti.
Kıbrıslı Türklerin Türkleştirme Politikasına Karşı Tepkisi
İlk Tepkiler
Kültürel alandaki Kıbrıslılık bilinci, Kıbrıslı Türk seçkinleri arasında, araştırma yapmak için popüler konular haline gelen Kıbrıs Türk tarihi, edebiyatı, kültürü ve folkloru ile ilgili yeni çalışmalara yol açmıştır. 1974'ten 1996'ya kadar, bu konular üzerine 1.500'den fazla kitap yayımlandı. Bu, muhalif siyasi partilerin daha fazla demokrasi ve ekonomik ilerleme için verdikleri siyasi mücadele ile paralel giden çarpıcı bir eğilimdi. Kıbrıslı Türkler “Biz kimiz ve bizimle Türkiye'den gelen Türkiyeli yerleşimciler arasındaki farklar nelerdir?” sorusunu sormaya başladı.
Konumuz açısından önem kazanan özgün Kıbrıslı kimliğini, kültürel asimilasyona karşı koruma sorunu, Kıbrıslı Türk aydınları, bu durumu sürekli olarak düşünmeye ve buna karşı çeşitli eylemlerde bulunmaya zorladı.
Kıbrıslı Türk Kimliğini Savunmak
Kıbrıslı Türkler 1974'ten beri, kendi kültürel kimliklerine sahip çıkma ve geliştirme mücadelelerine daha fazla önem verdiler. Bu doğrultudaki tartışmalar, ilk önce bazı siyasi partilerin çatısı altında başladı. Daha sonra Kıbrıslı Türk kültür kimliğinin, kültürel dernekler ve kişisel araştırmalar çerçevesinde toplanması ve korunması için çalışmalar yapıldı.
Kıbrıs Türk kültürü düzeyinin tanımlanması için yapılan ilk kapsamlı toplantı, 1-4 Şubat 1983 tarihleri arasında Lefkoşa'da kültürel ve sanatsal örgütlerin ve kişilerin katılımıyla gerçekleşti. Bu toplantı aynı zamanda “Kültür İşlerinden Sorumlu olan Bakan” tarafından da desteklendi. Kültür ve Sanat Danışma Toplantısına 200'den fazla kişi katıldı ve 24 bildiri sunuldu. Çalışmalar, Dil ve Edebiyat, Tarih, Müzik, Eski Eserler, Basın ve Yayıncılık, Plastik Sanatlar, Kütüphane ve Arşiv, Folklor ve Etnografya, Tiyatro ve Hukuk konularında, 10 ayrı komisyonda gerçekleştirildi. Ne yazık ki bu bildiriler, daha sonra bir kitapta toplanmadı ve tahmin edebileceği gibi, oluşturulan raporlar “Bakanlık”ın tozlu raflarında bir yana bırakıldı. Tartışmaların sadece bir kısmı, o günlerde konuya ilgi gösteren tek basın organı olan “Söz” adlı günlük gazetede, benim üç uzun makalem ile birlikte (31 Ocak - 12 Şubat 1983 tarihleri arasında) yayımlandı. [24]
Danışma toplantısından hemen sonra, Halk Sanatları Derneği (= Has-Der), 25 Şubat 1983'te İlk Halkbilimi Sempozyumu'nu Lefkoşa'da düzenlendi. Bu, Kıbrıslı Türklerin etnik-ulusal bilincinin kristalleşmesinde atılacak ilk bilimsel adımlardan biriydi. 1983 - 1986 yılları arasında yapılan Halkbilimi Sempozyumlarına sunulan bildirilerin, 1986 yılında “KKTC Kültür ve Turizm Bakanlığı” tarafından kitap şeklinde yayımlanmış olması, konuya ilgi duyanlar için bir kazanımdı.
Kimlik araştırmaları ile ilgili başka açık oturumlar yapıldı ve kitaplar yayımlandı. Ne var ki, bunlar çoğunlukla resmi ideolojiyi yansıtarak, örneğin şu şovenist görüşleri benimsemişlerdi: “Kıbrıs'ta yaşayan Türklerin kimliklerinin önemi, coğrafi, tarihi, milli-dini ve politik açıdan gerekliliği” [25] “KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı” yayınları arasında çıkan Ali Nesim’in “Kıbrıslı Türklerin Kimliği” başlıklı kitabında ise, şu yargılar yer almaktaydı:
“Biz, başka bir deyişle, bugünün Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıslı Rumların iddia ettiği gibi işgalcilerin kalıntıları değil, adanın gerçek sahipleriyiz... Kıbrıslı Türkler, tarih ve kültürleriyle ve ulusal bir halk olarak, adanın en eski insanlarıdır. Onlar Kıbrıslı Rumlardan farklıdır ve Kıbrıslı Rumların sahip oldukları tüm haklara sahiptir.” [26]
Bu arada, Kıbrıslı Türkler, Türkiye yurttaşları ve Türkiyeli yerleşimciler ile kültürel farklılıklarını vurgulamaya daha fazla isteklidirler. Örneğin, şimdilerde, Kıbrıslı Rumların veya Kıbrıslı Türklerin yerel sözcüklerini, yerel yemekler sunan restoranların adları olarak kullanmaya başladılar: “Gafgarıt, Galbur, Piron, Garavolli”. Her yıl yöresel ürünlerin (ceviz, portakal, çilek, hurma vb) isimleriyle festivaller (panayırlar) düzenlenir ve Kıbrıs’a ait folklorik danslar yerel müzik eşliğinde oynanır. Tiyatro oyunları, folklorik dernekler tarafından Kıbrıslı Türk aksanı ile sahnelenmektedir. Kıbrıslı kimliğinin sahiplenildiği ve tanıtıldığı birçok web sayfası ve sosyal medya grubu oluşturulmuştur.
Avrupa Konseyi ve Kıbrıs’ta İşgal Bölgesindeki Nüfus
Avrupa Konseyi (CoE) Göç, Mülteciler ve Demografi Komitesinin Raportörü İspanyol Parlamenter Alfonse Cuco, Parlamento Meclisi tarafından görüşülen, 27 Nisan 1992 tarihli "Kıbrıs Toplumlarının Yapısı" hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapora göre, 1974 ve 1990 yılları arasında Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından kontrol edilen bölgelerdeki nüfus, sadece % 13,70 artarken, kuzey kısımdaki artış % 48,35 olmuştur![27] Aynı Rapor, BM Temsilcisi Camilion'un Bay Cuco'ya 40-45 bin Türkiyeli sivilinin adaya transfer edildiğini bildirdiğinden söz etmektedir.[28]
1997 yılında, işgal altındaki bölgede yaşayan Türkiyeli yerleşimcilerin ve çocuklarının sayısı, resmi olarak beyan edilmemiş olmasına rağmen, ben, giden ve gelen yolcuların istatistiklerini kullanarak bir hesaplama yaptım ve Kuzey Kıbrıs'taki Türkiyeli yerleşimcilerin sayısını, yaklaşık 100.000 kişi olarak tahmin ettim.[29] 2009 yılı için, giden ve gelen kişilerin listesini güncelledim ve 198.101 Türkiye vatandaşının işgal altındaki bölgede kaldığını ve 46.546 Kıbrıslı Türkün yurt dışına göç ettiğini öğrendim. O zamandan beri, göç istatistikleri artık ayrıntılı bir şekilde yayımlanmamaktadır.
Kıbrıslı Türklerin İlk Resmi Nüfus Sayımı
Yirmi İki Yıllık Sürekli Sömürgeleştirme: İlk Resmi Nüfus Sayımı
Kıbrıs Türk makamları tarafından 15 Aralık 1996 tarihinde yapılan ve Ankara Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından değerlendirilen ilk resmi nüfus sayımının sonuçları, iki yıl sonra ilan edildi. Bu verilere göre, kuzey Kıbrıs’ın de facto (fiili) nüfusu 200.587, de jure nüfusu da 188.662 idi.[30]
İkisi arasındaki farkın açıklamasını, nüfus sayımının yapıldığı günde 11.925 kişinin daimi ikametlerinin KKTC'nin dışında olduğunu belirten Devlet Planlama Dairesi Danışmanı Ahmet Bulunç tarafından yapıldı.
Nüfus sayımı sonuçları aşağıdaki gibidir:
Toplam nüfus 200.587 (% 100)
KKTC vatandaşları 164.460 (% 82)
KKTC'de doğmuş 137.398
Türkiye'de doğmuş 23.924
3. ülkede doğmuş 3.138
Türkiye vatandaşları 30.702 (% 15)
3. ülkenin vatandaşları 5.425 (% 3)
Kuzeyde yaşayan Kıbrıslı Rumların sayısı 384, Kıbrıslı Maronitlerin sayısı 173 idi.
Hem KKTC, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar, ya da ebeveynleri Kıbrıs'ta doğanlar hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Yerli Kıbrıslı Türkler, 1996'da işgal altındaki kuzeyde artık azınlıkta olup, sayıları 80.000 ila 100.000 arasındaydı. Çifte vatandaşlığa sahip kişilerin sayısı (“KKTC” ve TC) zaten Kıbrıslı Türklerin sayısını geçmektedir.[31] Nüfus sayımında, KKTC'de doğan ve ebeveynleri Türkiyeli olan çocukların sayısı belirtilmedi. Kıbrıs'taki yaklaşık 35.000 Türk askerinden ve onların aile mensuplarından söz edilmedi. Buna ek olarak, fiili nüfus toplamını daha da yukarı çeken, yaklaşık 25 veya 30 bin yasadışı işçi olduğu tahmin edilmektedir. Kimliğinin açıklanmasını istemeyen kaynaklardan edinilen bilgilere göre, 1974'ten bu yana yaklaşık 46.000 kişiye KKTC vatandaşlığı verildi ve bunların 20-25.000'i KKTC'de kalıcı olarak yaşamıyor.[32] Bu sayı, ünlü Türk politikacıları ve milletvekillerini de içermektedir. Türkiye doğumlu ve “KKTC”de Tarım ve Orman Bakanlığı yapmış olan Kenan Akın, KKTC'de 60.000 Türkiyeli yerleşimci olduğunu açıkladı.[33]
Kıbrıs’ın işgal edilmiş kısmının Türkiyeli yerleşimciler tarafından sömürgeleştirilmesi hakkındaki Avrupa Konseyi (CoE)’nin Raporu:
Finlandiyalı milletvekili Jaakko Laakso tarafından hazırlanan CoE'nin Göç, Mülteci ve Demografi Komitesi’nin raporu (2 Mayıs 2003, Doc 9799) bize şu bilgileri vermektedir:
“2. Adanın demografik yapısının, 1974’te Kıbrıs Türk yönetiminin ve Türkiye’nin kasıtlı politikaları sonucunda, adanın fiili olarak bölünmesinden bu yana, sürekli olarak değiştiği, çok iyi bilinen bir olgudur. Kesin rakamlar konusunda fikir birliği olmamasına karşın, tüm taraflar, Türkiye vatandaşlarının adanın kuzey kısmına sistematik olarak geldiklerini itiraf etmektedir. Güvenilir tahminlere göre, sayıları şu anda 115.000'dir. (..)
4. Özellikle, AK Parlamenterler Meclisi, yerli Kıbrıslı Türk nüfusun kuzey kesimden sürekli olarak ayrılması konusundaki endişelerini dile getirmektedir. Bunların sayısı, 1974'teki 118.000'den 2001'de tahmini 87.600'e düşmüştür. Sonuç olarak, yerleşimciler adanın kuzeyindeki yerli Kıbrıslı Türk nüfusuna sayıca üstündür. (..)
5. Mevcut bilgiler ışığında, Meclis, gelen Türkiye vatandaşlarının çoğunluğunun 1974'ten önce adadan ayrılan mevsimlik işçiler, ya da eski sakinler olduğu iddiasını kabul edemez. Bu nedenle, Türkiye Hükümeti'nin tam desteği ile Kıbrıs Türk yönetimi tarafından uygulanan yeni gelen yerleşimcileri teşvik etmek için “vatandaşlık verilmesi” politikasını kınamaktadır.
6. Meclis, yerleşimcilerin varlığının, gizli bir sömürge süreci ve Kıbrıs sorununun barışçıl bir şekilde müzakere edilen çözümüne ek ve önemli bir engel teşkil ettiğine inanmaktadır.
36. Kıbrıs Türk yönetiminin yerleşimcilere yönelik politikasının amacı, adadaki kalıcı olarak yerleşmelerini teşvik etmektir. Yerleşimcilere, özel koşullarda konut, arazi veya diğer mülkler verilmiştir. 20 yıl geçinceye kadar, üçüncü bir şahsa satma veya devretme hakkına sahip olmayan bir "imtiyaz sertifikası" verilmektedir
37. Yerleşimciler için en önemli önlem, Kıbrıslı Türk tabiyeti edinme olasılığı olmuştur. 1975'te Kıbrıslı Türk yönetimi, talep edenlere, özellikle de Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri üyelerine ve ailelerine vatandaşlık verebileceği 3/1975 sayılı Kanun'u kabul etti.
38. 1981 yılında, en az bir yıl boyunca kuzey kesimde daimi olarak ikamet eden kişilere, ekonomiye veya sosyal ve kültüre önemli katkılarda bulunmuş veya bulunabilecek olanlara, güvenlik güçlerine hizmet verenlere, Kıbrıs Türk yurttaşlığı verilebileceğine ilişkin tamamlayıcı hükümler oluşturulmuştur.
39. Yerleşimciler, vatandaşlık ile birlikte, oy kullanma ve siyasi partiler kurma hakkı da dahil olmak üzere, bir dizi siyasal haklar elde ettiler.”
III. KIBRIS TÜRK TOPLUMUNUN YAPISI VE KİMLİĞİNDEKİ DİĞER DEĞİŞİKLİKLER
Yerleşimcilere Verilmiş Olan Vatandaşlıklar: Hiçbir Resmi Sayı Yok
Anadolu'dan gelen yerleşimcilere verilen resmi vatandaşlıkların güvenilir bir resmi sayı olmamasına rağmen, parlamentonun bir üyesi olan Arif Albayrak (CTP), 23 Ekim 2003 tarihli Kıbrıs gazetesinde, 1974 ile14 Ekim 2003 tarihleri arasında verilen toplam vatandaşlık sayısının 53.904 olduğunu açıklamıştı.
24 Ekim 2003 tarihli Birlik gazetesi de, 1994'ten sonra verilen vatandaşlıkların (17.293 kişi), şu ayrıntılarını verdi: “Bakanlar Kurulu” kararı ile: 3.675; “İçişleri Bakanlığı” onayı ile: 7.272; üçüncü kuşak olarak: 2.246; evlilik yolu ile: 1.971; üçüncü bir ülkenin vatandaşları: 1.142; Bulgar Türkleri: 987.
CTP, muhalefette iken bu uygulamayı çok eleştirmekteydi, ancak CTP hükümetleri döneminde de (2013-2016) Türkiyeli yerleşimcilere “KKTC” vatandaşlığı verilmesi devam etti. “KKTC” Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 796 kişi vatandaş oldu. (Doğal yollar dahil, bu sayı toplam 3.916 kişidir.)
UBP-DP koalisyon hükümetleri döneminde (2016-2017), 7.200 Türkiye vatandaşına “KKTC” vatandaşlığı verildi. Her bir kişi 4'le (eş ve en az 2 çocuk) çarpılırsa, bu sayı 28.000 yeni vatandaş olur.
2004 yılında evlilik nedeniyle toplam 10.203 kişiye vatandaşlık verildi, ancak “eş ve çocuk” olduğu için vatandaşlık alanların sayısı 4.480 idi.
“KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı”na göre, Türkiye'den gelen ve işgal edilen bölgedeki okullarda okuyan öğrencilerin bütün öğrencilere oranı % 26'dır. % 4.3'ünün ana dili Türkçe değildir.
İşgal altındaki nüfus her yıl hızla arttığından, okul, öğretmen ve sınıf sayısı yetersiz kalmaktadır. 113 “devlet” ilköğretim okulu ve 19 lise vardır. 2016-2017 eğitim-öğretim yılında her sınıftaki öğrenci sayısı 45'e ulaşmış ve sınıftaki aşırı öğrenci sayısı, öğretmenleri, her öğrenciye yeterince ilgi göstermemeye zorlamıştır.
Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS), Lefkoşa, Mağusa ve Girne kentlerinin her birinde yeni liselerin oluşturulması gerektiğini önerdi. Kıbrıs Türk İlkokul Öğretmenleri Sendikası (KTÖS), Mağusa'da üç, Lefkoşa'da bir, Girne'de iki ve Karpaz'da bir yeni ilköğretim okuluna ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
KTÖS, Kıbrıs'ın kuzeyindeki 192 camiye kıyasla, 160 okul bulunduğunu belirterek, dini konulara, eğitimden daha fazla para harcandığından şikayet etti. Sendika, yetkililerin, biri Mağusa bölgesinde, diğeri Omorfo bölgesinde olmak üzere, iki ilköğretim okulunu kapatmaya hazırlandıklarını öğrendikten sonra bir bildiri yayınladı. KTÖS, çocuklar için Kur'an kurslarına yol açacak ve Türkiye'den daha fazla istihdama izin verecek olan, Din İşleri Dairesi’nin bütçesinin artırılması için mevzuatta önerilen değişikliği de eleştirdi. Bu değişiklik, aynı zamanda yeni öğretmenlerin isithdamı veya yeni sınıfların inşası için para olmadığını iddia eden “Milli Eğitim ve Kültür Bakanı” Berova tarafından desteklendi.
İşgal Bölgesinin Demografik Yapısındaki Diğer Değişiklikler
“KKTC”deki ekonomik durum, bazı yerel bankaların 1999’daki iflasından sonra, çok kötüydü. Kıbrıslı Rumların mülklerinin yağmalanmasına yol açan 2004’deki Annan Planı’nın oylamasından sonra, Türkiyeli yerleşimciler ile işçilerin üçüncü bir göç dalgası geldi ve emsalsiz bir inşaat patlaması yaşandı. KKTC’nin ekonomisi 2002 ile 2007 yılları arasında % 50 gelişti ve alım gücü arttı. Ancak 2007'deki küresel krizden sonra ekonomik hareketlilik, önce % 6, sonra % 3 azaldı. 2008-2016 arasındaki ekonomik büyüme yaklaşık % 1.3 idi.[34]
Birçok inşaat işçisi, iş bulmak için “KKTC”ye geldi ve bazıları daha sonra, ailelerini de getirdi. Bu, kentlerin altyapısında da bir yetersizliğe neden oldu. Kıbrıs Türk İnşaatçılar Birliği, bir süre önce, KKTC’de yıllık konut ihtiyacının yaklaşık 800 birim olduğunu, ancak son üç yılda 6.500’den fazla konut inşa edildiğini açıkladı.[35]
Üniversite Öğrencilerinin Artan Sayısı
Türkiyeli yerleşimcilerin akınına paralel olarak, Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesine Türkiyeli vatandaş göndermenin başka bir kanalı daha var. 1974'ten sonra, 1988'de “Doğu Akdeniz Üniversitesi'ne” dönüştürülen “Yüksek Teknoloji Enstitüsü” adında sadece bir yükseköğretim kurumu vardı. Mağusa'daki bu üniversitede, ilk öğretim yılında yalnızca 2.279 öğrenci vardı (Türkiye'den 1.112, KKTC'den 719 ve 3. ülkelerden 438 öğrenci).
29 yıl sonra, şu anda “KKTC”de 14 üniversite ve onların toplam 93.292 öğrencisi vardır. (Türkiye'den 52.135, 3. ülkelerden 27.538 ve “KKTC”den 13.619). 18 üniversite daha lisanslarını almış olup, önümüzdeki yıllarda çalışmaya başlayacaktır. Ancak daha çok öğrenciye sahip olan (87,099), Kıbrıs Türk Vakıfları veya özel kişiler tarafından kurulan eskilerdir: Doğu Akdeniz Üniversitesi (1988-Eğitim Vakfı), Yakın Doğu Üniversitesi (1988-Özel), Lefke Amerikan Üniversitesi (1990- Vakfı), Girne Amerikan Üniversitesi (1985-Özel), Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (1997-Özel).
“KKTC Devlet Planlama Dairesi”ne göre, üniversitelerden gelen toplam gelir 2013 yılında 535,6 milyon dolar, 2014 yılında 589,8 milyon dolar ve 2015 yılında 636,2 milyon dolar oldu. Bu miktar, KKTC'nin bütçe gelirlerinin neredeyse yarısını oluşturmaktadır.[36]
Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP)’nin “Parlamento” üyesi olan Hüseyin Angolemli, yabancı işçilerin, ülkeye öğrenci statüsünde getirildiğini, ama bu kişilerin, üniversitelerin altyapısı olmadığı için, ancak ucuz işgücü olarak çalıştıklarını açıkladı. Bar kızları bile, yurt dışından öğrenci statüsünde getirilmektedir.[37]
Havadis gazetesi, yaklaşık 20.000 öğrencinin derslere gitmediğini, şantiyelerde, restoranlarda ve kafelerde 35-40 TL günlük ücret karşılığında çalışmayı tercih ettiğini bildirdi. Fuhuş yapan başkaları da vardır.[38] Ayrıca her öğrenciden 500 dolar ve üniversiteden de 500 dolar alan komisyoncular vardır.[39]
Yüksek Öğretim Denetleme ve Akreditasyon Teşkilatı (YÖDAK) tarafından düzenlenen Yüksek Öğrenim Çalıştayı Raporu, yükseköğrenim kurumlarının öğrenci sayısını artırdığını, ancak üniversitelerin evrensel standartlara göre kurumsallaşamadıklarını ve eğitim kalitesinin iyi olmadığını vurguladı. YÖDAK'ın herhangi bir şeyi uygulama yetkisi yoktur. Devlet politikası, sadece büyümedeki niceliğe önem veriyor, fakat niteliğe önem vermiyor. Politika, üniversitelerin işlerine müdahale ediyor. Üniversiteler arasında yıkıcı ve haksız bir rekabet vardır ve etik kurallar çalışmıyor. Maaşlar ve ücretler düşüktür. Başvuru koşullarındaki standartlar da düşük olup, kesin değildir. Öğrenci vizesiyle çalışma imkanı ve burs için de fırsatlar vardır.[40]
Üniversitelerin kendileri tarafından verilen bursların yanı sıra, Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı, Yükseköğrenim, Kredi ve Yurtlar Kurumu eliyle 22.517 üniversite öğrencisine eğitim kredisi ve 405 kişiye de KKTC üniversiteleri için burs vermiştir. Türkiye'den gelen üniversite öğrencilerine hizmet veren üç yatakhane bulunmaktadır: Bülent Ecevit Yurdu (2011 yılında inşa edilmiş, 962 yatak kapasiteli), Necmeddin Erbakan Yurdu (2013 yılında inşa edilmiş, 769 yatak kapasiteli) ve sadece kız öğrenciler için olan Öğretmen Refika Yurdu (2016 yılında inşa edilmiş,1.000 yatak kapasiteli). [41]
Öte yandan, Türkiye, özellikle yerleşimcilerin çocuklarına ve Türkiye'den “KKTC”ye bursla gönderilen diğer gençlere dini eğitim vermek konusunda da aktiftir:
“Şu anda, biri Yakın Doğu Üniversitesi'nde ve diğeri de Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde bulunan iki ilahiyat fakültesinde, 600 öğrenci varken, 800 öğrenci de İlahiyat Koleji’nde okumaktadır. İşgal altındaki bölgeye Türkiye’den gelen bu fakülte ve kolej öğrencilerinin hemen hepsi, burslu olup, küçük bir kısmı da Anadolu’dan gelen yerleşimcilerin çocuklarıdır; öğretmenlerin hepsi de Türkiye'den gelmektedir. Yeni kurulan Hala Sultan İlahiyat Koleji, bir öğrenci yurdu, büyük bir cami, konferans salonları ve 80 milyon dolara mal olacak, dükkanlarla dolu büyük bir kompleksin parçasıdır. Dört adet minaresi olan Hala Sultan Camii, Edirne'deki Selimiye Camii'nin küçük bir kopyasıdır. 2017'de bitecek ve 30 milyon dolara mal olacaktır. Yakın Doğu Üniversitesi'nde ise, altı minareli başka bir büyük cami daha inşa edilmektedir ve onun da 2017'ye kadar tamamlanması bekleniyor.”[42]
Hindistan, öğrenci ve ebeveynlerini uyaran ve “KKTC” üniversitelerine gitmemelerini isteyen bir manifesto yayınladı. Nijerya hükümeti, Interpol'ün kontrolünde olmadığı için “KKTC”nin bir suç ülkesi olabileceği gerekçesiyle, bu üniversiteleri daha yakından takip etmeye başladı.[43]
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) CEO'su Asım Vehbi, “KKTC”deki üniversiteler hakkında köşe yazarı Sait Gürsoy'a şu değerlendirmeyi yaptı:
“KKTC'de şu anda yaklaşık 300.000 insan yaşıyor. Bugün, 120 farklı ülkeden 75.000'den fazla öğrenci ve 50 farklı ülkeden akademisyen, KKTC'de uluslararasılaşma bağlamında önemli bir noktada bulunuyor. Üniversiteler, KKTC ekonomisine doğrudan katkıda bulunarak, stratejik sektör konumlarını sürdürüyorlar. KKTC’nin bütçesi 4 milyar TL'dir. Üniversitelerin ekonomiye katkısı 3,1 milyar TL'dir. Her 5 kişiye 1 öğrencinin düştüğü KKTC'de ekonomiye yapılan katkı, çok büyük sayılara ulaştı. Katkıların yüzde 71'inin doğrudan halka gideceğini düşünüyorsanız, KKTC'nin eğitim adası olma yolunda hızla ilerlediğini söyleyebiliriz.” [44]
Artan Nüfusun Yarattığı Sosyal Sorunlar
Etkiler
Öte yandan, bu kadar çok öğrenci, yerleşimci, işçi ve sözde turistin, Kıbrıs'ın işgal altındaki bölgesine herhangi bir denetim olmadan gelmesinin birçok dezavantajı da vardır. Kitle iletişim araçları her gün, artan hırsızlık, fuhuş, tecavüz, cinayet, yaralama, uyuşturucu suçları hakkındaki haberlerle doludur. Suç işleyen kişilerin büyük çoğunluğu Türkiye vatandaşıdır.
Ocak 2006 ile Aralık 2016 arasında geçen 11 yıl boyunca, Ağır Ceza Mahkemesi’nde toplam 5.818 dava açılmıştır. Bunların dağılımı şu şekildedir: 19 cinayet, 525 cinayete teşebbüs, ciddi yaralanma, 508 silah, patlayıcı ve bıçak kullanma, şiddet ve tehdit ve 2.157 uyuşturucu suçu. 2016 rekor kıran bir yıldı.[45]
2016 yılında, 20.491 dava açılmış ve bunlardan 13.730'u ödenmeyen borçlara aittir.[46]
Lefkoşa Emniyet Müdürlüğü’ne göre, dokuz ay boyunca Lefkoşa bölgesinde 1.026 suç işlendi. 732 suç dosyası mahkemeye gönderildi. 562 adli sicil davası, üç yıldan fazla hapis cezası talep ederken, 464 davada da 3 yıla kadar hapis cezası talep ediliyordu.[47]
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, son zamanlarda 147 ülkenin cezaevlerinde 5.531 Türk vatandaşının bulunduğunu ve bunlardan 218'inin “KKTC”de olduğunu açıkladı.[48] Yürürlükteki mevzuata göre, eğer bir Türkiye vatandaşı “KKTC” mahkemelerinde hapis cezasına çarptırılırsa ve daha sonra Türkiye'ye gönderilirse, “KKTC”deki hapis süresinin yarısından daha kısa bir süre sonra cezaevinden serbest bırakılabilir, yani “KKTC”deki 8 yıl hapis cezası, Türkiye'de 3 yıl hapis cezası anlamına gelmektedir. [49] Lefkoşa'daki merkezi cezaevi yeterli değildir ve 175 kişi kapasiteli yatakhanelerde 440 mahkum yaşamaktadır. [50]
Gençlerde suç oranı, yerleşimcilerin çocukları arasında yüksektir. 2010-2015 Yüksek Mahkeme Sekreterliği’nin Faaliyet Raporuna göre, toplam 511 davada 553 çocuk ceza aldı. 16 yaşın altındaki çocukların, artan sayıda suçta yer alması dikkat çekicidir. En yüksek olay oranı, 2012 yılında hırsızlık, cinayet girişimi, cinayet, saldırı, yaralama, silah ve patlayıcı bulundurma ile oldu.[51] 2005-2016 yılları arasında 16 yaşından küçük 1.373 çocuk mahkum edildi. Bunlar, daha çok hırsızlık olaylarına karışmışlardı.[52]
Kumarhaneler
Kumarhane İşletmecileri Birliği Başkanı Ahmet Arkın, 20 Ağustos 2015 tarihinde düzenlediği basın toplantısında “KKTC”de 28 kumarhane olduğunu ve bunların ekonomiye girdi olarak yılda 600 milyon dolar sağladığını ve sektörün istenilen koşullarda çalışmaya ve gelişmeye devam edebilmesi için daha fazla ilgiye ve yasal desteğe ihtiyaç duyduğunu açıkladı
Bahis Ofisleri
“KKTC”de yasal olarak faaliyet gösteren 5 bahis şirketi ve 48 bahis ofisi bulunmaktadır. Devlet, 10 şubeye kadar her bir şirketten 1 milyon Euro alıyor ve bu bahis ofisleri milyonlarca Türk Lirası ile vergilendirilmektedir. Polis tarafından tespit edilen, 25 yasa dışı kumar ve bahis sitesi bulunmaktadır.[53]
Gece Kulüpleri
ABD Kadın Trafiği Raporuna göre, 2016 yılında “KKTC”de 35 gece kulübünde “konsomatris” olarak çalışan, toplam 334 kadın vardı. Bu seks işçilerinin çoğu Moldovya (128), Ukrayna (53), Fas (30), Beyaz Rusya (26), Rusya (25), Kazakistan (17), Kenya (14) ve diğer ülkelerdendi. Bu gece kulüpleri, devlet bütçesine yılda 20-30 milyon TL sağlıyor. Lefkoşa'nın yakınlarında 21, Girne'de 6, Mağusa'da 6 ve Omorfo'da 2 tane gece kulübü yer almaktadır. Seks işçilerinin sayısı en az 2016 yılında iken, 1999'da 828 seks işçisi vardı. 1997 ve 2002 yılları arasında, KKTC'de 3.927 seks işçisi çalışmıştı. [54]
Gece kulüplerinde çalışan kadınlar için, yasal mevzuata göre rutin sağlık kontrolleri Devlet Hastanelerinde yapılsa da, cinsel yolla bulaşan hastalıkların sayısı artmaktadır. “KKTC” yasasına göre fuhuş yasaktır. Askerlerin ve öğrencilerin fuhuş yapmak için gece kulüplerine girmeleri de yasaktır. Birkaç yıl önce, gece kulüplerini denetlemek için “barış operasyonları” düzenlendi ve gece kulüplerinde “konsomatris” olarak çalışan, kadınlarla pazarlık yapan erkekler de “fuhuş” yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alındılar. Bu gece kulüplerinde bir "mafya" yapısı olduğu gerekçesiyle, onlarca kişi gözaltına alındı. Gece kulüplerinin neden olduğu sorunlar kitle iletişim araçlarında tartışıldı. “KKTC” Sağlık Bakanı Ertuğrul Hasipoğlu bu gece kulüplerinin kapanmasına karşı çıktı ve eski bir Bakanın şu fikrini hatırlattı: “40.000 asker ve 40.000 öğrenci için gece kulüplerini kapatalım da bizi mi becersinler?” Böyle bir cümlenin kullanılması orduyu rahatsız ederken, bir üniversite rektörü de “Bakan”a karşı öfkeli bir açıklama yaptı.[55]
Kumarhanelerde kumar oynama ile birleştirilen seks turizmi ve her hafta sonu Türkiye'den gelenler için, kumarhaneli 5 yıldızlı otellerde sahneye çıkan pop yıldızlarıyla eğlence, Türkiyeli turistler arasında oldukça popülerdir.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin işgal altındaki bölgesindeki “Mahkemelerin Yıllık Faaliyet Raporu”na göre, son on yıl içinde “Yüksek Ceza Mahkemesi”nde 131 ırza tecavüz veya cinsel saldırı davası açıldı. Rapor’da, son 3-4 yılda bu suçta ciddi bir artış olduğu bildirilmiştir: 2013 (7 dava), 2014 (15 dava), 2015 (21 dava), 2016 (29 dava). [56]
“KKTC”deki son resmi nüfus sayımının sonuçları
2011’de yapılan Nüfus ve Konut Sayımı'na göre, Türk Ordusu personeli hariç, “KKTC” de 286.257 daimi ikamet eden (de-jure) kişi yaşamaktaydı. Bu nüfusun 150.483'ü (% 52.6) erkek, 135.774'ü (% 47.4) kadındı. “Devlet Planlama Dairesi” Müsteşarı Ali Korhan tarafından açıklandığına göre, “KKTC”de yaşayan (kuzey veya güney) Kıbrıs doğumlu insan sayısı 160.207 idi. “KKTC”de kalıcı olarak ikamet eden, Türkiye'de doğmuş insan sayısı da 104.641 idi.
Tek veya çifte vatandaşlık sahibi olduklarını bildiren KKTC vatandaşlarının toplam sayısı, 190.494 (ikamet eden nüfusun % 66.5'i) idi. Toplam nüfusta, 136.362 kişi (% 71.6) sadece KKTC vatandaşlığı, 38.085 kişi de (% 20) çifte (KKTC ve TC) vatandaşlığa sahipti.
Bu son nüfus sayımından bu yana, pek çok doğum, ölüm oldu ve birçok kişi ülkeden ayrıldı veya buraya yerleşti ve hiç kimse bugün adanın kuzeyindeki Türkiye işgali altındaki nüfusun gerçek sayısını bilmemektedir.
“KKTC” Devlet Planlama Dairesi tarafından Aralık 2015'te yayınlanan 2014 yılına ait Ekonomik ve Sosyal Göstergelere göre, 2013 yılında Kuzey Kıbrıs'ta toplam nüfus 301.988 idi.
“KKTC”de artan nüfus ve seçmen sayısı
İşgal altındaki bölgede ilk genel seçimler, 20 Haziran 1976'da yapıldığında, 130,136 olan bir nüfustaki seçmen sayısı 75.724 idi. 6 Aralık 1998’daki genel seçimlerde, 188.662 kişilik bir nüfusta, seçmen sayısı 120.758’e yükseldi. Son resmi seçmen sayısı 7 Mart 2017’de, Yüksek Seçim Kurulu tarafından 180.949 olarak ilan edildi.
Kıbrıs’ın Türkiye tarafından işgal edilen kesiminde, son 41 yılda 39 hükümet kuruldu ve 1983’ten bu yana da 22 hükümet programı uygulamaya kondu. Bu dönemde, yolsuzluk davalarını soruşturmak için “parlamento”da birçok komisyon kuruldu, ancak hiçbiri başarılı olmadı. Mahkeme kararlarına, Sayıştay ve Yüksek Yönetim Denetçisi’nin raporlarına ve soruşturmalarına saygı duyulmamıştır. Kamu hizmetlerinde istihdam ve kamu ihalelerinin değerlendirilmesi çoğunlukla, belirlenmiş düzenlemelere göre yapılmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1992 yılında “KKTC”nin Türkiye’nin bir alt yönetimi olduğuna karar vermiştir.
Maalesef, Kıbrıs'ın işgal altındaki bölgesinde “KKTC” adı altında yaşayan ve yalnızca Türkiye tarafından tanınan nüfus için, resmi bir sayı bulunmamaktadır. “KKTC” Devlet Planlama Dairesi, 2011 yılında 294.600 nüfusa dayanarak bir tahminde bulunmuş ve 2016 yılında 342.587 kişi olarak rakam vermiştir. Öte yandan, 24 Ocak 2017 tarihli Kıbrıs gazetesine göre, “KKTC”de bu sayıdan iki kat daha fazla aktif cep telefonu bulunmaktadır.
Bu arada, aynı Daire, kurumsal olmayan sivil nüfusun 2016 yılında 245.828 ve iş gücü sayısının 118.387 olduğunu tahmin ediyordu. (Yeni Düzen gazetesi, 3 Nisan 2017) Bu sayı, okula giden ve 15 yaşın altındakileri ve özel hastanelerde, emekli evlerinde, ordu kışlalarında ve cezaevlerinde bulunanları içermemektedir.
İşgal altındaki bölgede yaşayan Türkiyeli yerleşimciler ve üniversite öğrencileri, son zamanlarda Türkiye'de yapılan seçimlere, Kıbrıs’ta katıldılar ve tescilli sayıları Lefkoşa'daki Türkiye Büyükelçiliği tarafından resmi olarak ilan edildi. Türkiye’de 15 Mayıs 2015'te yapılan Genel Seçimler sırasında, “KKTC”de yaşamakta olan ve oy kullanma hakkı olan 91.588 Türkiye vatandaşı vardı. 1 Kasım 2016’daki Türkiye Genel Seçimlerinde bu sayı 95.366'ya yükseldi. 15 Nisan 2017'de Türkiye'de yapılan son “Anayasa Değişiklikleri”nin referandumunda, “KKTC”de yaşayan ve Lefkoşa'daki Türkiye Büyükelçiliği’nde oy kullanma hakkı olan 104.509 Türkiye vatandaşı vardı.[57]
Türkiye’nin Kıbrıslı Türklerin İçişlerine Son Karışması
18 Haziran 2014 tarihinde Türkiye ile “KKTC” arasında, “KKTC”deki Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından bir “Yurtdışı Koordinasyon Ofisi”nin açılmasını sağlacak bir anlaşma imzalandı. Bu ofis, spor tesislerinin yenilenmesi ve spor kamplarının organizasyonu yanında, ayrıca “KKTC”de yer alan öğrenci konaklama tesislerinin yönetimi ve sporla ilgili tüm proje ve programları, yıllık 13 milyon Türk Lirası tutan bütçesiyle yönetecekti. Bununla birlikte, Kıbrıs Türk gençlik örgütlerinin çoğunluğu, “Reddediyoruz Platformu”nu kurarak bu anlaşmayı reddetti. Bu anlaşmanın gizli bir İslami gündeminin olduğuna inanıyorlardı ve “KKTC'nin egemenliği” ile Türkiye'nin bir garantör devlet olma konumuna ilişkin tartışmalara neden oldu.
Anlaşma, özellikle, 25 Şubat 2015 tarihinde Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türkiye Diyanet İşleri Müdürlüğü arasında imzalanan bir iç protokole atıfta bulunmaktaydı. İşte, “Reddediyoruz Platformu”na göre, bu tartışmalı anlaşmanın neden olduğu gençlik hareketi, sorunun temel noktasını burada görmekteydi.
Anlaşmanın protokolü, hem devlet kurumlarına çeşitli sorumluluklar ve hizmetler getirmekte, hem de tüm sporları, gençlik etkinliklerini ve kurumlarını (spor tesisleri ve kampları, öğrenci yurtları vb.) gençlerin ahlaki ve manevi gelişimiyle doğrudan ilgili kılmaktaydı.
Bu anlaşma ile mücadele eden gençlik hareketinin sözcüsü olan Zeki Çeler, “Kutsal Doğum Haftası” veya “Kur'an okuma kursları gibi herhangi bir dini etkinliğin, spor etkinlikleriyle koordineli olacağını açıkladı. Spor eğitimi zamanları, günlük namaz vakitleri ile koordine edilecek, namaz veya “Kur'an” okunmasının nasıl yapılacağını öğreten özel kurslar olacaktı. Temel olarak gençlerin belirli ahlaki ve dini normları ve değerleri benimsemeleri ve bunun, TC Bakanlığı ile yerel dini temsilciler arasında doğrudan işbirliği yapılarak yürütüleceği öngörülmüştü. Buradaki düşünce, dini, spora gençlik merkezlerine ve gençlik programlara yaymaktı.
Çeler, ayrıca toplumun ihtiyaçlarına yönelik, “KKTC” hükümeti veya yerel araştırmacılar ile istişare yapılmamış olmasını da eleştirdi. Anlaşmada, diplomatik haklar veren hükümler, atanan yetkililere verilen imtiyazlar olduğunu söyleyerek, gençlerin kaderini tamamen bu ofisin ellerine verildiğini vurguladı.
Türkiye Cumhuriyeti ile “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” Hükümetleri Arasında Gençlik ve Spor Bakanlığı Yurtdışı Koordinasyon Ofisi’nin Kurulması ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşma, 13 Haziran 2016 tarihinde “KKTC Parlamentosu”nda kabul edildi ve 14 Haziran 2016 tarihinde, Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmesi için “Cumhurbaşkanlığı”na gönderildi.
Platform, anlaşmanın “parlamentoda” oylanacağı Haziran ortalarında tekrar caddelere çıktı. Protesto dalgası hızla büyüdü ve birkaç gün sürdü. Bu arada, “Cumhurbaşkanı” Mustafa Akıncı, artan bu protesto hareketinin baskısı altında, yasanın maddelerinin Anayasaya ters düştüğü görüşünde olduğu için söz konusu Yasayı Anayasa Mahkemesi'ne havale etti.
3 Ağustos'ta, binden fazla Kıbrıslı Türk protestocu, Kıbrıs Türk gençliğinin gelecekteki sosyal ve kültürel yaşamları üzerinde, Türkiye devletinin kontrolünü artırmasına karşı yürüyüşe geçmek için bir kez daha Lefkoşa sokaklarına çıktı.
5 Ağustos 2016 tarihinde, “KKTC” Anayasa Mahkemesi, sözleşmenin 3 (1) (G) maddesinin anayasaya aykırı olmasına rağmen, diğer tüm maddelerde aykırılık yer almadığına karar verdi. Bu, anlaşmayı, hem “KKTC”nin sözde egemenliğini, hem de Kıbrıs Türk toplumunun sosyo-kültürel yapısını tanımayıp bir tehdit olarak gören “Reddediyoruz Platformu” ve sosyal hareketler için bir zafer anıydı.
Madde 3 (1) (G), Ofis’in “KKTC”de, Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü tarafından işletilen ve işletilecek olan kampüslerin inşaatı, işletimi, onarımı ve bakımını yapmasını ve mevcut tüm kampüslerin modernizasyonunu ve “KKTC”nin yetkili bakanlığı ile 10 Şubat 2012 tarihinde imzalanan ve her iki ülkenin kabinelerinin onayı üzerine yürürlüğe giren protokolü uygulayacağını belirtmekteydi. Ayrıca gerekirse ek protokollerin hazırlanması da sağlanacaktı. Halk, anlaşmayı o kadar açıkça reddetti ki, birçoğu direnişi, “KKTC”nin içişlerine Türkiye’nin karışmasının daha genel bir şekilde reddi olarak görmeye başladı. Nitekim Kıbrıs Türk siyaseti, daha çok, Türkiye’nin adanın garantör devleti olarak kalması, ya da kalmaması meselesi etrafında yoğunlaşmaktadır. Mahkemenin kararının ardından, “Reddediyoruz Platformu”nun hedeflediği şey kazanılmıştı. “Cumhurbaşkanı” Akıncı, Mahkeme kararıyla birlikte anlaşmayı tekrar “Parlamento”ya gönderdi. “Parlamento” küçük bir değişiklikle anlaşmayı onayladı.
Kıbrıs Türk Öğretmen Sendikası'nın (KTÖS) Eğitim Sekreteri Burak Maviş, 8 Haziran 2017’de yazılı bir açıklama yaptı ve son zamanlarda Mecliste görüşülen “Din İşleri Dairesi Değişiklik Yasası”nı kınadı ve “ne dinin politik bir araç olmasını, ne de eğitimin dini bir araç haline gelmesini kabul etmeyeceğiz” dedi.
Son 15 yılda, Kıbrıs Türk toplumunun, laik yaşam modeline ters düşen gerici tesislerden kurtulma şansını bulmadığına dikkat çeken Maviş, dini baskı uygulamak için çaba harcayanlara karşı mücadelelerine devam edeceklerini hatırlattı. Maviş, “Dini topluluklar, dini hareketler ve çok büyük ekonomik faaliyetlere sahip olan dernekler propaganda yapıyor” dedi ve “insanların özel yaşamlarına müdahele ediliyor” diye ekledi.
Kısacası, Türkiye’nin askeri, ekonomik ve politik varlığı, işgal altındaki Kıbrıs’taki demografik yapıyı değiştirdi ve Kıbrıslı Türkleri kendi ülkelerinde azınlık haline getirdi. Kıbrıslı Türkler, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'taki alt yönetiminde şimdilik çoğunlukta olmasına rağmen, yakın gelecekte, Türkiyeli yerleşimciler, Erdoğan’ın işgal altındaki bölgeye yaptığı ilk ziyarette öngördüğü gibi, “KKTC Meclisi”nde nüfus içindeki oranlarına göre temsil edilebilirler.
2015-2017 dönemine ilişkin son veriler
Aralık 2015 itibarıyla, “KKTC”de ardışık çalışma izni olan işçi sayısı 20,762 idi. CTP hükümeti sırasında en az 12 ardışık çalışma izni gerekliyken, Türkiye şu anda, en az altı ardışık çalışma izni olan Türkiyeli bireylere vatandaşlık verilmesi gerektiğini talep etmektedir. Şu anda, en az 6 ardışık çalışma izni olan 8.627 kişi bulunmaktadır. Bu Türkiye vatandaşlarına vatandaşlık verilecek olursa, eşleri ve çocukları ile birlikte bu sayı, 34.500 kişi olacaktır. “Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı” Serdar Denktaş 5 Nisan 2017’de şöyle konuştu: “UBP-DP hükümeti sırasında 7.200 vatandaşlık verdik. Ancak bu sayı (Erdoğan'ın talep ettiği gibi) 27.000 olacaksa, daha fazla vatandaşlık vereceğiz."
“KKTC Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” tarafından 17 Ocak 2017’de açıklanan resmi rakamlara göre, 12.500 kayıtlı işsiz ve 42.000 kayıtlı yabancı iş gücü vardı. Bunların çoğu kalifiye işçi değildi. Sosyal sigortalı işçi sayısı 92.976 idi ve “Sosyal Sigortalar Dairesi”nden emekli olanların sayısı, bir yılda 1.300 kişi arttı ve yaklaşık 34.500 sosyal sigortalı emekli vardı.
Ulusal Birlik Partisi - Demokrat Parti (UBP-DP) koalisyon hükümeti, 14 Haziran 2017'de, 16 Nisan 2016 ile 31 Mart 2017 tarihleri arasında “KKTC” vatandaşlığına hak kazananların sayısını 4.603 kişi olarak açıkladı. Açıklamada, bu kişilerin 372'sinin “Bakanlar Kurulu” kararı ve 1.904’ünün de “İçişleri Bakanlığı” onayı ile vatandaşlık aldığı belirtildi.
IV. SON SÖZLER
1974'ten bu yana, Kıbrıs'ın kuzey kesiminin Türk ordusu tarafından sürekli işgal altında tutulması ve Türkiyeli yerleşimciler tarafından büyük ölçüde sömürgeleştirilmesi nedeniyle, Kıbrıs Türk toplumu ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu makale, Türkiye'nin bu konuda resmi ve net bilgilerin verilmemesi çabalarına rağmen, yerleşimcilerin gerçek sayılarını kaydederek, işçiler, Türk askeri personelinin aileleri ve öğrenciler gibi temel tipolojilerini geliştirerek kapsamlı kanıtlar sunmaktadır.
Bu muazzam yerleşimci aktarımının yol açtığı demografik değişiklikler, Kıbrıs Türk toplumunu Kıbrıs'ın kuzeyindeki bir azınlığa dönüştürmüştür. Bu demografik değişikliklerin meydana gelme oranı, sorunları daha da artırarak, Kıbrıs Türk toplumunun varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalacağını göstermektedir.
Bu demografik değişikliklerin ciddi sosyal sonuçları vardır: Suç oranlarının artması, uyuşturucu kullanımı ve seks turizmi. Ayrıca, bu sürekli sömürgecilik süreci, Kıbrıs Türk kültürünü tehlikeye sokan bir Türkleştirme politikası ile elele gitmektedir. Bu Türkleştirme sürecinin çok önemli yönleri, medyanın Türkiye tarafından denetlenmesi, artan dini propaganda ve Kıbrıslı Türklerin laikliğini azaltma girişimleri gibi kayda geçmiştir. Bu bağlamda, Kıbrıslı Türklerin, Türkiye'nin içişlerine karışmasına tepki gösterme girişimleri, temel olarak entelektüellerden ve kültürel asimilasyonu önlemek için çalışan öğretmen sendikalarından gelmiştir.
Son yapılan Türkiye genel seçimleri (Haziran 2018) ve Anayasa Referandumu (Nisan 2017), Erdoğan’ın Türkiye üzerindeki politik denetimini en üst düzeye çıkarmasını sağlamıştır. Türkiye ekonomisinin bozulması yoğunlaştıkça, hem Türkiye'de, hem de Kıbrıs Türk toplumunda ciddi sonuçlar doğacaktır. Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumu arasındaki ilişkinin asimetrik niteliği göz önüne alındığında, bu son gelişmelerin Türkiye'nin Kıbrıs Türk toplumu üzerindeki denetimini güçlendirmesini sağlaması beklenmektedir.
(2017 yazında kaleme alınan bu çalışma, ilk defa İngilizce olarak Lefkoşa Üniversitesi’nin Avrupa ve Uluslararası Sorunlar için Kıbrıs Merkezi tarafından yayımlanan “Politika Belgeleri Dizisi”nde Ekim 2018’de (2/2018) yayımlanmıştır. Bu metinin Türkçeye çevrilmiş şekli, Halk Sanatları Vakfı’nın yıllık yayını olan “Halk Bilimi” dergisinin 60. sayısında -2019- yayımlanmıştır.)
[2] Theodoros Papadopoulos, The very last transfer of Moslem Rural Population in Cyprus, Cyprus Today, July-December 1967 and January-March 1968. (Türkçe Çevirisi için bkz “Kıbrıs’taki kırsal nüfusun Müslümanlığa en son geçişi”, HASDER Yıllığı 2010, Sayı:57)
[3] Roland L. N. Mitchell, A Muslim-Christian Sect in Cyprus, The Nineteenth Century and After, Vol. LXIII, Jan.-June 1908, 751-762. (Türkçe çevirisi için bkz. HAS-DER Yıllığı 2011, Sayı:58)
[4] Theodore Papadopoullos, Social and Historical Data on Population (1570-1881), Nicosia 1965, 78-79
[6] Bir dış etken olarak Yunan ve Türk milliyetçiliklerinin rolü, 1900’lerin başındaki bir Müslüman toplumdan başlayarak, 1950’lerde bir Türk toplumuna dönüşmesi sürecinde, Kıbrıs Türk liderliğinin oluşması ve güçlenmesi, “Kıbrıs Türk Liderliğinin Oluşması: Dinsel Toplumdan Ulusal Topluma Geçiş Süreci (1900-1942)” başlıklı kitabımda ayrıntılı olarak işlenmektedir (Lefkoşa, 1997).
[7] Aktaran Ahmet An, “Kıbrıslılık Bilincinin Geliştirilmesi”, Lefkoşa 1998, 43
[8] “Muhtasar Kıbrıs Tarihi”ni (1926) yazan Mustafa Mithat Bey, 1930'da 73 sayfalık “Muhtasar Kıbrıs Coğrafyası ve Muhtasar Kıbrıs Tarihi” adlı bir kitap daha yayımladı. Coğrafya öğretmeni İbrahim Hakkı Bey ile birlikte yazılan bu kitap, Lefkoşa'da Birlik Matbaası'nda basılmıştı.
[9] Söz gazetesi, 18 Ekim 1938
[10] Bkz. “40 Yıl Öncesi Düşün Yaşamımızdan Örnekler” başlıklı makale, şu kitap içinde, Ahmet An, “Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar”, Lefkoşa 1999, 91-122
[14] Mehmet Ali Birand, Diyet, İstanbul 1979, 85 ve 92
[15] Bu iskanın ayrıntıları, iki Türk bilim insanı Hatice Kurtuluş ve Semra Purkis tarafından “Göçmenlerin Vatandaşlık, Kimlik ve Aidiyet Üzerinden Sosyal Dışlanması: Kuzey Kıbrıs'ta TC'li olmak!” başlığı altında kayda geçirilmiştir. 2007-2009 yılları arasında yapılan, 300 sayfalık bu Proje çalışmalarının 41 sayfalık özeti: “Kuzey Kıbrıs'a Türk Göçünün Niteliği ve Göçmenlerin Ekonomik Sosyo-Mekansal Bütünleşme Sorunları”, 2010 Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Proje Numarası:106K330, Besime Şen ve Ali Ekber Doğan tarafından düzenlenen, “Tarih, Sınıflar ve Kent” adlı kitap içinde, Dipnot Yayınları, İstanbul 2010, 465-506.
[16] Mehmet Ali Birand, ibid, 60
[17] Yeni Düzen gazetesi, 23 Temmuz 1993
[18] KKTC Resmi Gazete, 30 Temmuz 1991, Sayı: 20945
[19] Yeni Düzen ve Halkın Sesi gazeteleri, 31 Temmuz 1991
[20] Kıbrıslı Türklerin Nüfusu Ne Kadar? Söz haftalık dergi, Lefkoşa, Sayı:55 ve 56, 31 Ekim 1986 ve 7 Kasım 1986
[21] Bu konunun ayrıntılı bir incelemesi için şu makaleye bkz: “Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenlerin Kültür Farklılığı”, “Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek” dergisi, Lefkoşa, Sayı:77 (Özel Sayı), Ağustos 2002
[22] Bu konuyu, “Kıbrıslı Türklerde Laiklik ve Kıbrıslı Türklerin Dini Meselelerinin Gelişimi” başlıklı makalemde ele almış bulunuyorum. (Bkz. “Eastern Mediterranean Policy Note, No. 8, 10 July 2016, Cyprus Center for European and International Affairs, University of Nicosia.) Mart 2004’de “Avrupa Hareketi - Kıbrıs Konseyi” tarafından yayınlanan Rapor’umda “Kıbrıs Türk Siyasi Rejimi ve Türkiye'nin Rolü”nü anlatan gerçekleri ve rakamları ayrıntılarıyla yazdım ve “Kıbrıs’ta ne kadar Kıbrıslı Türk kaldı?” çalışmam da orada yer aldı. Bu Rapor, “Yazılı Kanıt”ım olarak kabul edildi ve İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Seçici Komitesinin İkinci Raporu (22 Şubat 2005) içinde yayımlandı. Rapora buradan erişebilirsiniz:
Daha sonra bu raporu, 2009-2010 dönemini de ekleyerek güncelledim ve “Ahmet Djavit An tarafından Yazılı Kanıtlara Ek Materyal” başlığı altında İngilizce bloğuma ekledim. Buradan erişebilirsiniz:
[23] Havadis gazetesi, 8 Şubat 2017
[24] Bunların başlıkları şöyle idi: 1. Kıbrıs kültürünün tarihi ve etnolojik açıdan kökenleri, 2. 1571'den sonra Kıbrıs'ın etnik ve kültürel yapısındaki değişiklikler, 3 Kıbrıs'ta yaşayan iki ana etnik-ulusal topluluk arasındaki kültürel ve folklorik etkileşimler. Bu yazılar şu kitaba da alınmıştır: A.An, Kıbrıs Kültürü Üzerine Yazılar, Lefkoşa 1999, 5-36
[25] Girne Anafartalar Lisesi’ndeki panelde sunulan bildirilerin özetleri Halkın Sesi gazetesinde (26 Aralık 1990) yayımlandı. Bu dönem ile ilgili ayrıntılar için şu makaleme bakılabilir: “Kıbrıslı Türklerde Kimlik Araştırmalarının Geçmişi” İlk defa Türkçe olarak Yeni Düzen gazetesinde (4-5 Nisan 1988) yayımlanan bu çalışma, daha soınra İngilizceye çevrilerek, “Hade” dergisinde de (No.2, Haziran 1999) de yayımlanmıştır.
[26] Ali Nesim, agy, 13.
[27] Draft Recommendation, Paragraphs 2 and 3
[28] Cuco Report, 27 April 1992, Doc. 6589, Paragraph 85
[29] Ahmet An, "Kıbrıs nereye gidiyor?", İstanbul 2002, 324
[30] Yeni Düzen gazetesi, 28 Kasım 1997
[31] Ahmet An, Kıbrıs’a Taşınan Türkiyeli Nüfusun Durumu, Afrika gazetesi, 3, 4 ve 5 Eylül 2003
[32] Avrupa gazetesi, 31 Ocak 1998
[33] Avrupa gazetesi, 6 Haziran 1998
[34] Necdet Ergün, Kıbrıs Postası gazetesi, 26 Ocak 2017
[35] Kıbrıs gazetesi, 28 Ocak 2017
[36] Havadis gazetesi, 21 Kasım 2016
[37] Kıbrıs gazetesi, 25 Nisan 2017
[38] Havadis gazetesi, 10 Nisan 2017
[39] Kıbrıs gazetesi, 4 Nisan 2017
[40] Kıbrıs gazetesi, 24 Kasım 2016
[41] Kıbrıs gazetesi, 10 Şubat 2017
[42] Ahmet Djavit An, The Development of Turkish Cypriot Secularism and Turkish Cypriot Religious Affairs, Eastern Mediterranean Policy Note, No. 8, 21 July 2016, Cyprus Center for European and International Affairs, University of Nicosia
[43] Kıbrıs Postası gazetesi, 2 Kasım 2016
[44] Sabah gazetesi (İstanbul), 10 Haziran 2015
[45] Kıbrıs gazetesi, 19 Nisan 2017
[46] Havadis gazetesi, 24 Nisan 2017
[47] Kıbrıs gazetesi, 27 Eylül 2016
[48] Kıbrıs gazetesi, 7 Mart 2017
[49] Avukat Barış Mamalı, Kıbrıs gazetesi, 25 Nisan 2017
[50] Kıbrıs gazetesi, 25 Ağustos 2016
[51] Kıbrıs gazetesi, 23 Ocak 2017
[52] Kıbrıs gazetesi, 22 Nisan 2017
[53] Havadis gazetesi, 9 Mart 2017
[54] Kıbrıs gazetesi, 27 Kasım 2016
[55] Milliyet gazetesi (İstanbul), 18 Mart 2013
[56] Yeni Bakış gazetesi, 2 Haziran 2017
[57] Yeni Düzen gazetesi, 9 Nisan 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder