1974
Temmuz’unda meydana gelen olaylar sonucu yeni bir değişim sürecine giren
toplumumuz, bugün sosyal, politik ve ekonomik yönden birçok bunalımlar içinde
bulunmaktadır. Yıllardır baskı altında tutulmuş olan halk yığınları, bir yandan
sürüklendikleri sefalet ve yoksulluğun sorumlularını daha iyi tanırken, öte
yandan da hızlı bir örgütlenme aşamasına girmektedir.
Emperyalizmin
taksim planları uğruna, evinden, tarlasından sökülen onbinlerce yurttaşımız,
kendi yurtlarında göçmen durumuna getirildiler. Halkımız, işsizlik, pahalılık,
kaçakçılık ve hırsızlığın egemen olduğu bir düzende yaşamaya zorlanmaktadır.
Gün geçtikçe artan hoşnutsuzluk, muhalif basında çıkan eleştiri yazıları ve
okuyucu mektuplarında, demokratik kuruluşların çeşitli bildirilerinde,
işçilerin grev, iş yavaşlatma ve boykot eylemlerinde dile getiriliyor. Eski
toplum lideri Dr. Küçük, 3 Şubat 1976 tarihli Halkın Sesi gazetesinde
yayımlanan yazısında şöyle diyor: “İnkar edilemeyecek hakikatler var ortada. Büyük
bir sefalet ve yoksulluğun derinliklerine her gün biraz daha gömülüyor, biraz
daha toplum parçalara ayrılıyor. Elli bin göçmenden yüzde 10’unu imtiyazlı
sınıf arasına alacak olursak, yüzde 90’ı hiç de beklediklerini bulamamışlardır…
Yaklaşan seçimlerde koltuklarını kaybetme endişesi içinde olan bazı bakanların
sağa sola dağıttıkları para, ganimet eşyaların kaç yüzbinlerin üstünde olduğunu
görmeyen, bilmeyen yoktur.”
Son
20 yıldan beri emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hareket etmekte ısrar eden
Kıbrıs Türk liderliğinin, halkımız üzerinde uyguladığı baskı, terör ve sindirme
politikasına dur demek, işbirlikçi Denktaş iktidarını seçimle işbaşından atmak
ve toplumumuzda demokratik bir ortamın kurulmasını sağlamak için vermekte
olduğumuz mücadele, günümüzde yeni boyutlara ulaşmış bulunuyor.
Gelişen
halk muhalefeti ve iflas eden “Milli Birlik” aldatmacası karşısında ne
yapacağını şaşıran Denktaş ve çevresi, halk oylamasının öngördüğü seçimleri
önce ertelemek istemiş, daha sonra da getirdiği anti-demokratik yasa önerisi
ile seçimlerden, kendi dar çevresinin diktatörlüğünü pekiştirmeyi amaçladığını
ortaya koymuştur.
Bugüne
kadar, Toplumumuzda demokratik bir seçim yapılmamıştır. Yıllardır Toplumu
yönetenler, her defasında seçimsiz olarak işbaşına gelmişlerdir.
İngiliz-Amerikan emperyalizminin Kıbrıs halkına düşman politikalarının ateşli
savunucusu olmuşlardır. Bu süre içinde, adamızda Toplumlararası barış ve
işbirliğinden yana olanlar, yurdun gerçek çıkarlarını dile getiren
yurtseverleri faşist yeraltı örgütlerinin kanlı saldırılarına, baskılarına
maruz kalmışlar, katledilmişlerdir. Emperyalizmin Kıbrıs halkını bölmek ve
adadaki anti-emperyalist hareketi parçalamak politikasına alet olan gerici
çevreler, şovenist ve taksimci görüşlere karşı çıkan demokratlara ölüm, tehdit
ve terör uygulamıştır. Söz, düşünce ve örgütlenme özgürlükleri halkın elinden
alınmış, toplumun her alanda demokratik gelişmesi engellenmiştir.
Bugün
büyük bir hızla artan örgütlenme, halkımızın demokrasi mücadelesinde önemli bir
gelişmedir. Kurulan siyasi partiler, ilerici işçi sendikaları ve meslek
kuruluşları, işbirlikçi sermaye ile Denktaş iktidarına zor günler
yaşatmaktadırlar.
Kurucu
Meclis’e getirilen ve uyanan halk muhalefetini bastırmak, halktan yana
temsilcilerin Meclise girmesini önlemeyi amaçlayan “1976 Seçim ve Halk Oylaması
Yasa Önerisi”nin özelliklerine değinmeden önce, Kıbrıslı Türkler arasında
siyasi örgütlenme ve seçimler konusuna kısaca göz atmakta yarar vardır.
Bilindiği
gibi toplumumuzda ilk siyasal örgütlenme, İngiliz sömürge yönetiminin 1931-43
döneminde uyguladığı sert tedbirlerin gevşetilmesi ve Belediye Meclisi
üyelerinin halk tarafından seçilmesine izin verilmesinden sonra
gerçekleşmiştir.
“İngilizci”
ve “Milliyetçi” olarak iki grup halinde seçimlere katılan Türk adaylar,
sonradan birleşerek 1943 yılında “Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu”nu (KATAK)
kurdular. Kıbrıs’taki Türklerin azınlık haklarını korumak amacıyla kurulan
örgütten ayrılan Dr. Fazıl Küçük ve arkadaşları, Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi’ni
oluşturdu. 1949 yılında, bütün milliyetçi siyasi gruplar, “Kıbrıs Türk Milli
Birliği” adı altında toplanarak, sosyal ve mesleki kuruluşlar da “Kıbrıs Türk
Kurumları Federasyonu” denen tek bir merkeze bağlandı.
İngiliz
emperyalizminin Kıbrıs halkını bölme ve ajanları eliyle birbirine kırdırma
politikasına karşı çıkan Federasyon Başkanı Faiz Kaymak’ın yerine Ekim 1957’de
Sömürge Yönetimi başsavcı yardımcısı Rauf Denktaş getirildi. Kıbrıs’ta
toplumlararası anlaşmazlıkları körükleyen ve emperyalizmin amaçlarına hizmet
eden, faşist EOKA örgütünün Türkler arasındaki paraleli olan Türk Mukavemet
Teşkilatı, Denktaş’ın öncülüğü ile kuruldu. Emperyalizmin “Ya Taksim, Ya Ölüm”
politikasına karşı çıkanlara hayat hakkı tanınmadı. Muhalif sesler en vahşi
yöntemlerle susturuldu.
Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin kurulması ile 1960 yılında yapılan ilk genel seçimlerde, yine
halktan yana hiçbir adaya seçilme ve söz hakkı verilmedi. Ne parti programı, ne
de parti örgütü olan “Milli Birlik”çiler, tek liste ile seçimlere katılarak
imtiyazlı sınıfa mensup adaylarını halka zorla seçtirdiler. Dr. Küçük
Cumhurbaşkanı yardımcılığına, Rauf Denktaş da Türk Cemaat Meclisi Başkanlığına
“rakipsiz aday” olarak getirildiler. Liderliğin diğer ileri gelenlerine de
bakanlık koltukları dağıtıldı. Dr. Küçük 1968 yılında yapılan Cumhurbaşkanı
yardımcılığı seçimlerinde, rakip adayın çekilmesinin sağlanması ile seçimsiz
olarak iktidarına devam etti. 1970 Temmuz’unda Rum Toplumunun genel seçimlere
gitmesi üzerine, Türk liderliği de Temsilciler Meclisi ve Cemaat Meclisi
üyelikleri için göstermelik bir seçim yapmak zorunda kaldı. Faşist yeraltı
örgütünün desteklediği “Ulusal dayanışma Programı” şemsiyesi altında yine milli
bütünlüğün bozulmaması gerekçesi ardında tek liste ile seçimlere gidildi.
Türkiye’de 12 Mart faşizminin yoğunlaştığı günlerde Dr. Küçük’ü adaylıktan
vazgeçtiren ve ikinci adayı da tehdit ve silah zoru ile geri çekilmek zorunda
bırakan Türkiye ve Kıbrıs’taki gerici çevreler, 1973 Şubat’ında Denktaş’ın
Cumhurbaşkanı Yardımcılığı koltuğuna seçim yapılmadan oturmasını sağladılar.
Tekrar
günümüze dönecek olursak, 1974 Temmuz’undan sonra meydana gelen olayların
Toplumumuza özgürlükler açısından hiçbir değişiklik getirmediğini görürüz.
Binlerce can ve milyonlarca lira mal kaybına yolaçan ve yıllardır izlenmekte
olan Taksimci politikanın, halkımıza bir yarar sağlamadığı somutta yaşanmıştır.
Bugün taksim edilmiş olan Kıbrıs’ta, toplumumuz yine özgür değildir. Kurulan
Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin getirdiği yeni anayasa, Kurucu Meclis’teki
demokratların güçbirliği sonucu birçok maddelerinin değiştirilmiş olmasına
rağmen, anti-demokratik niteliğini korumaktadır.
Bu
anayasanın kabulünden sonraki altı ay içinde yapılması öngörülen genel seçimler
henüz yapılmamıştır. “Olağanüstü durum” gerekçesi ile geçen Aralık ayının ilk
yarısında süresiz olarak ertelenmişti. Şimdi Meclise sunulan ve üzerinde çetin
tartışmaların sürdürüldüğü “1976 Seçim ve Halk Oylaması Yasa Önerisi”, geç de
olsa toplumumuzun bir seçim ortamına gireceğini göstermektedir. Ne yazık ki,
iktidardaki dar bir zümrenin tek parti diktatörlüğünü getirmeyi amaçlayan yasa
önerisi, adamız ve toplum gerçeklerine uymamaktadır. Her konuda olduğu gibi
seçim konusunda da Türkiye’deki uygulamalar kopya edilmektedir. Üç küçük seçim
bölgesinde 40 milletvekilliği için yarışacak olan siyasi partilerle
bağımsızların, oyların yüksek derecede değerlendirilmesini sağlayan nisbi
temsil sistemi yerine, mutlak çoğunluk sistemine göre seçime katılmaları
istenmektedir. Bu duruma göre, oyların en az %34’ünü alan bir parti, o
bölgedeki tüm milletvekilliği sandalyelerini ele geçirebilecektir. Bağımsız
adayların veya partilerin birleşerek ortak liste yapmaları önlenmekte, kamu
görevlilerinin aday olabilmeleri için görevlerinden istifaları veya başka bir
seçim bölgesinden aday olmaları şartı getirilmektedir. Böylelikle çalışanların
büyük bir kısmını oluşturan memur ve öğretmenlerin seçime katılması engellenmek
isteniyor. Bu ise anayasa ile verilmiş olan seçme ve seçilme özgürlüğüne ters
düşen bir durum yaratmaktadır. Öte yandan görev alanı geniş olan bakanlık genel
müdürleri, müfettişler gibi büyük memurlar istifa kaydının dışında tutularak,
iktidarın dümen suyunda gitmeleri garantiye bağlanmıştır. Bilinçlenme düzeyi
yüksek olan yüksek öğrenim gençliğine de oy hakkı tanınmamaktadır.
İktidardaki
Ulusal Birlik Partisi’nin güçlü ve istikrarlı hükümet çıkarma gerekçesi ile
hazırladığı seçim yasasının demokratikleştirilmeden Kurucu Meclis’ten geçmesi,
son yıllarda çok sınırlı olsa da elde edilen hak ve özgürlüklerin
kullanılamayacağı yeni bir ortamı getirecektir.
Bugün
Kıbrıs’ın kuzeyinde egemen olan Kıbrıs Türk Burjuvazisi oldukça güçsüzdür,
gelişebilmesi için emekçi halkı ezmek zorundadır. Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri
müdahalesi ile yaratılan duruma dayanarak, güçlenebileceğini hesaplamaktadır.
“Milli dava”, “milli bütünlüğün korunması” gibi sözlerle halkımız üzerinde
yıllardır uyguladığı baskı ve terör rejimini yasallaştırmak istiyor. UBP Meclis
grubu sözcüsünün “Seçimleri mutlaka biz kazanacağız” şeklindeki sözleri bunu
kanıtlamaktadır.
İşbirlikçi
Denktaş iktidarının beş yıl daha Toplum yönetimine egemen olmasını amaçlayan
seçim ve halk oylaması yasasına karşı çıkalım. Demokratik ve ilerici güçlere
düşen görev, bu doğrultuda bir kamuoyu oluşturulmasını sağlamaktır.
Emperyalizme ve faşizme karşı verilecek olan örgütlü mücadele ancak demokratik
ve ilerici güçlerin işbirliği ve dayanışması ile gerçekleştirilebilir.
Toplumumuzda demokratik bir yönetimin işbaşına getirilmesi, Kıbrıs sorununun
anti-emperyalist, adil ve barışçı bir çözüme ulaşmasına da yardımcı olacaktır.
(imzasız,
Demokrasi Bülteni, Kıbrıs Türk Demokrasi Derneği Yayın organı, Sayı:23, Şubat
1976, Londra)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder