İşçi sınıfı biliminin kurucuları olan Marks ve Engels, devrimci hareketin devlet yapısına ilişkin olarak, birçok defa görüşlerini ortaya koymuşlar ve proletarya ile onun bağlaşıklarının sınıf çıkarları açısından bunun değerlendirmesini yaparak, temel ilkeleri belirtmişlerdir. Marksizmin klasikleri, devlet yapısına ilişkin sorunlara soyut olarak bakmamışlar, özel tarihsel koşullardan ayrı bir değerlendirme yapmamışlardır. Marks ve Engels, federal devlet yapısında, diğer bütün devlet ve hukuk olguları gibi, somut tarihsel ve toplumsal olgular bağlamından asla ayırmamışlardır. Örneğin Lenin, “Devlet ve Devrim” adlı eserinde, Engel’in devlet şekilleri ve devlet yapısını asla önemsememezlikten gelmediğini vurgulayarak, aksine her ayrı durumun somut tarihsel özelliklerini saptadığını ve bundan hareketle uygun geçiş şeklini (federatiften üniter devlete geçiş gibi) belirtmek için Engels’in geçiş şekillerini irdelemeye özellikle dikkat gösterdiğini yazmaktadır.
Konumuzla ilgisi açısından Marks ve Engels’in somut
tarihsel durumlar üzerine ne düşündüklerini aktarmak gereksiz olduğundan, biz
sadece onlar tarafından geliştirilen temel ilkelere değinmeyi daha yararlı
görüyoruz. Çünkü bu ilkeler, günümüz koşullarında federalizmin rolü ve
fonksiyonuna ilişkin olarak ortaya konmuş bulunan Marksizm klasiklerinin
görüşleri, hem tarihsel değerlendirme açısından yararlı, hem de konuya yaklaşma
ve irdeleme biçiminde önemli noktalar olmaktadır. Onların araştırma yönteminde
kullandıkları ölçütler, tarihsel ilişkilerden ayırıp, genelleştirmeler yapmaya
uygun olan ve gelişme halindeki ülkelerde federalizmin rolü ve fonksiyonu gibi
devlete ilişkin teorik ve politik güncel sorunların değerlendirilmesinde temel
olacak değerlendirme sistemleri açısından gereklidir.
Bilimsel sosyalizmin kurucularından Lenin, tarihsel
yasallık ile proletaryanın sınıf çıkarlarının birliği konusunu irdelerken,
merkezi üniter devletlerin gerekliliğini ortaya koymuş, ama merkeziyetçiliği
asla geniş yerel özyönetimin karşıtı olarak görmemiştir. O, federalizmi, yerel
özyönetim için uygun bir şekil olarak değil de, ulusal bakımdan homojen olan
bir devletle federalizmi, üniter burjuva demokrasisine kıyasla, demokrasinin
gerçekten üstün bir şekli olarak görmüştür. Lenin, Engels’in “Sosyal
Demokrasinin 1891 Program Taslağının Eleştirisi”ne atıfta bulunur ve Engels’in
bu eserinde, ABD’deki federalizmin ülkenin doğusunda engel oluşturmasına
rağmen, yüzölçümünün genişliğini esas alması yüzünden genel olarak
gerekliliğini savunduğuna değinir.
Marks ve Engels için üniter demokratik cumhuriyet,
sosyalist devlet iktidarı için de uygun bir şekildir. Ama bu asla onların,
federatif bir devlet yapısını genel olarak reddettikleri anlamına gelmez. Marks
ve Engels, federatif bir yapının toplumsal ilerlemeyi ne zaman engelleyip, ne zaman
teşvik edeceğini gösterecek hiçbir soyut ölçü koymamışlardı. Onlar bunu, her
somut olayı etraflıca inceleyerek saptamışlardı. Federatif yapının haklılığını,
başta ulusal açıdan görmekle beraber, diğer özel durumlarda da bunun gerekli
olduğunu görüyorlardı. Böylesi ve diğer özel durumlara örnek olarak şunlar
gösterilebilir: ABD’nin geniş yüzölçümüne bakarak, oradaki üretici güçlerin
belirli bir durumda olmaları hali, konfederasyondan federasyona geçişte feodal
artıkların ortadan kaldırılması içim İsviçre’de var olan güçlü merkezileşme.
Engels ise “1891 Sosyal Demokrat Program taslağının Eleştirisi”nde (Marks’ın
Gotha Programının Eleştirisi adlı kitabında) iki ada üzerinde 4 ulusun yaşadığı
ve tek bir parlamentoya rağmen 3 farklı yasa sisteminin var olduğu İngiltere’de
federasyonun ileri bir adım olacağını kabul etmektedir.
FEDERATİF YAPININ İLERİCİ FONKSİYONU
Marks ve Engels’in görüşüne göre federatif bir
devlet yapısı, en başta ulusal sorunun çözümünde ilerici bir fonksiyona sahip
olabilir. Ama onlar, ulusal sorunun çözümünde, federasyonlaşmayı, tek veya
tayin edici araç olarak görmekten de çok uzaktırlar. Marks ve Engels,
proletaryanın devrimci mücadelesinin çıkarları bulunan her yerde, baskı altında
tutulan ulusun, baskı altında tutan ulustan devlet olarak ayrılmasını
istiyorlardı. Lenin onların bu düşüncesini “Devlet ve Devrim” adlı eserinde
şöyle özetlemiştir:
“Engels, tıpkı Marks gibi, proletarya ve proletarya
devrimi açısından ve demokratik merkeziyetçilikten hareketle tek ve bölünmez
bir cumhuriyeti savunuyordu. Engels, federal cumhuriyeti, monarşiden
merkeziyetçi cumhuriyete geçişte ancak belli bazı özel ilişkiler içinde ileri
bir adım olarak görüyordu ve ulusal sorun, bu özel ilişkiler içinde ön plana
çıkanıydı.”
Lenin, yukarıdaki görüşü benimsemişti. Ama
emperyalizm çağında ulusal sorunun değişmesi ve Rusya’da devrimin gelişmesi,
onun, federatif devlet yapısına ait proleter devrimci hareketin tavrına ilişkin
Marksist teoriyi geliştirmesine yol açtı. Lenin bu yeni teorik kavramı,
demokratik ve proleter devriminde ulusal sorunun kendi içerisinde bütünsel bir
teori ile bağdaştırdı. Lenin, 1917 yılına kadar, federatif bir yapının
gelecekteki demokratik ve devrimci Rusya için uygun bir çözüm olmayacağı
görüşündeydi. Ama bu onun federasyonu genel de reddettiği anlamına gelmiyordu.
Lenin, 1912 ve 1913 yıllarında, Balkanlarda ulusal sorunun tutarlı ve
demokratik bir biçimde çözümü için, kısıtlanmamış ve tam demokratik devletlerin
federasyonundan meydana gelecek bir Balkan Federasyonu’nun oluşturulmasının gerekliliğini
vurgulamaktaydı. Lenin bunu, Balkanlardaki ulusal baskı ve savaşlara karşı,
Slav-Türk düşmanlığının yerini alacak, hem proleter, hem de burjuva alternatifi
olarak görüyordu. Lenin, önkoşul olarak demokrasinin kurulmasını, köylülerin
tam olarak özgürlüğe kavuşmalarını, tam ulusal eşitlik ile politik olarak kendi
kaderini tayin etme hakkının mutlaka tanınmasını göstermişti. 1917’ye kadarki
devrim öncesi dönemde ulusal sorunun çözümü, üniter bir devletle, demokratik
merkeziyetçilik temelinde ve bir Sovyet Cumhuriyetinin oluşturulmasında gören
Lenin’in tasarıları, burjuva-demokratik devrimin sosyalist devrime yol açması
sürecinde şu ana unsurları kazanmıştır.
LENİN’İN GÖRÜŞLERİ
a) Rusya’nın eski yönetsel bölünmesini ortadan
kaldırmak ve bunu, modern ekonomik yaşamın gerçekleri ile ulusal bileşimin
gereklerine dayalı bir başkası ile değiştirmek (Bak: Ulusal Sorun Üzerine
tezler) Bunun için ulusal moment abartılmamalıdır. Çünkü ulusal bileşim, gerçek
ekonomik faktörlerin en önemlilerinden biridir, ama tek olanı da değildir.
Örneğin karışık ulusal bileşime sahip şehirler, ekonomik çevrelerinden
koparılamaz. Sınırların saptanması, yerel halkın kendi sorunudur. (Bkz. Ulusal
Sorun Üzerine Eleştirisel Değinmeler)
b) Geniş yerel özyönetim demokratik merkeziyetçilik,
özel ekonomik ve yaşamsal koşullar ve nüfusun özel ulusal bileşimi vb ile
özellik gösteren bölgeler için özerkliği olan bir yerel özyönetimi asla
dışlamaz. Aksine hem bunu, hem de diğerini zorunlu olarak gerektirir.
Lenin’e göre özyönetim kurumları ve özerklik, genel,
eşit ve gizli yapılan seçimlerle oluşturulmalı ve özerkliğin sınırları, merkezi
parlamento tarafından onaylanmalı ve o bölgenin yerel nüfusu tarafından
önerilmelidir. Lenin her türlü kişisel “ulusal-kültürel” özerkliğe karşı olup,
bölgesel özerklikten yanadır. BU konuda “Ulusal Soruna İlişkin Tezler”inde
şöyle der: “Özerklik, demokratik devletimizi kurmada bizim tasarımızdır.”
Lenin, Roza Lüksemburg’a atıfta bulunarak, merkezi ve bölgesel yetkilere
ilişkin görüşlerini geliştirir ve şunu vurgular: “Kapitalist toplum için önemli
ve temel olan ekonomik ve politik sorunlar, asla her bölgenin özerk
meclislerinin yetki alanına girmemeli, aksine merkezi devlet parlamentosu
tarafından düzenlenmelidir.” Lenin, böylesi bir merkeziyetçiliğin özelliğini,
bürokratik olmayan bir yapıya sahip olma, üretici güçlerin gelişmesini ve bütün
devlet çapında burjuvazi ile proletaryanın oluşmasını kolaylaştırma olarak
görmektedir.
Lenin, merkezi olarak tayin edilmesi gereken
sorunlar olarak şunları sayar: Gümrük politikası, sanayi ve ticaret yasalarının
çıkarılması, ulaşım ve haberleşme, vergi medeni hukuku, eğitimin genel ilkeleri
(sadece laik okullara ilişkin yasa, okula gitme zorunluluğu, asgari eğitim
planı, demokratik okul yönetmeliği), çalışma güvenliğine ilişkin yasaların
çıkarılması, politik özgürlükler (koalisyon hakkı) vb.
Özerk bölge meclisleri de, bütün devlete ait olan
yasalar temelinde, sırf yerel, bölgesel veya sırf ulusal önemi olan sorunlara
bakmaktadır. Lenin ayrıca, Engels’in “devlet olma gereği atanan yerel ve
eyaletsel makamların hepsinin de kaldırılması” ve bunların yerine seçimle
işbaşına gelecek temsilcilerin getirilmesi talebinin altını çizmektedir.
c) Lenin, partinin, bütün ulusal azınlıkların
haklarını korumak için bir yasa çıkartılması isteğini geliştirerek, bu yasanın,
ulusal ayrıcalıkların bütün türlerini yasaklamasını ve her alandaki (okul, dil,
yönetim, adalet) azınlık haklarını korumasını sağlamış ve bizzat kendisi böyle
bir yasa tasarısını hazırlamıştı. Lenin, bu yasada özerk veya kendi kendini
yöneten birimlerin yetkilerinden, bütün devlet çapında düzenli aralıklarla,
azınlık bölgelerinde de sık sık yapılacak nüfus sayımlarına kadar birçok
ayrıntılı önlemi öngörmüştü.
d) Lenin, adı geçen hedef ve istemlerin elde
edilmesi için, aynı zamanda tam bir demokrasi için verilecek mücadele ile
birleştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Mükemmel bir demokrasi, her
ulusal ayrıcalık ve baskının ortadan kaldırılması için yegâne politik temeli oluşturur.
Demokrasinin bütün devlet örgütünde ve yönetimde azami olarak gerçekleştiği var
sayılan burjuva koşullar altında bile, görece geniş bir ulusal barış
egemenliğini sürmektedir ve demokrasi için mücadelede proletarya, bütün
ulusların ilerici demokrasileri ile işbirliği yapar.
KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI İLE FEDERATİF İLKE
BAĞLANTISI
Lenin tarafından geliştirilmiş olan yukarıdaki
ilkelerin hepsine, onun tarafından savunulan “bütün ulusların kendi kaderini
tayin hakkı” zemini üzerinde bakılmalıdır. Lenin’in burada, kendi kaderini
tayin hakkının kayıtsız olarak tanınması ile bu hakkın şu veya bu somut şekilde
gerçekleşmesi halinde kime yarayacağı arasında bir ayrım yaptığı
bilinmemektedir ve Lenin, kendi kaderini tayin hakkını, sadece devrimci süreçte
işçi sınıfının çıkarları açısından değerlendirmiştir. Kendi kaderini tayin
hakkının federatif ilke ile olan bağlantısı ile ilgili olarak Lenin şu yargıya
varır:
“Kendi kaderini tayin hakkının tanınması, federasyon
ilkesinin tanınması ile eş anlamlı değildir. İnsan bu ilkenin kararlı bir
muhalifi ve demokratik merkeziyetçilik taraftarı da olabilir, ama federasyonu
mükemmel demokratik merkeziyetçiliğe giden tek yol olarak ulusal eşitsizliğe
tercih edebilir. İşte bu görüşten hareketle merkeziyetçi Marks, İrlanda ile
İngiltere arasındaki bir federasyonu bile, İrlanda’nın İngiltere tarafından
zorla boyunduruk altında tutulmasına tercih eder.
Lenin buradan hareketle, özerkliğin, tam ayrılmanın
bir ön basamağı ve aynı zamanda ulus olmanın bir aşaması olabileceğine dikkat
çeker:
“İşte özerklik, var olan devletin sınırları içinde
zorla tutulan ulusun, sonunda ulus olarak oluşması, kendi güçlerini toparlaması
ve tanıması, örgütlemesi ve uygun bir zamanda bir açıklama ile Norveç ruhunda
bir seçimi yapmasına yol açar. “Biz şu veya bu ulusun, şu veya bu bölgenin
özerk parlamentosu olarak diyoruz ki, Rusların Kralı, artık Polonya’nın Kralı
değildir ve daha diğer benzerleri gibi.”
Lenin’e göre bu, gerektiğinde demokrasi ve sosyalizm
için yararlı olacaksa, hatta kural olarak söylemek gerekirse, devrim ve savaşla
karar verilebilecek bir sorundur.
*
LENİN GÖRÜŞÜNÜ GELİŞTİRİYOR
Lenin, Rusya’da Haziran ve Kasım 1917 arasında
devrimin akışı içinde – tarihsel süreç ve yeni deneyimlerin etkisiyle-
federatif yapının yeni proleter devlet iktidarı için yararlarına ilişkin
görüşlerini değiştirmiştir: “Programda yazdığımız, kendi kaderini tayin hakkına
ilişkin genel olarak yazdıklarımızın o dönemden sonra bugün gerçekleşmiş olması
ile ortaya çıkan durumun tanınmasıdır. O zaman henüz hiçbir proleter
cumhuriyeti yoktu. Bu cumhuriyetler oluştukça ve oluşturdukları ölçü içinde,
biz buraya yazdığımız şeyleri yazabiliyorduk: Sovyet tipine göre örgütlenmiş
devletlerin federatif birleşmesi.” Ortaya çıkan görüş değişikliğiyle ilgili
olarak Stalin de, Lenin’in “Federalizme karşı” başlıklı makalesine atıfta
bulunmaktadır.
Lenin, devrim öncesi dönemde hazırlayıp ortaya
koyduğu ulusal sorunun çözümünü ve onun (tek bir devlet çerçevesindeki) devlet
şekillerine ilişkin temel ilkeleri reddetmeden, sosyalist milliyetler
devletinin federatif yapısına ilişkin teorisini geliştirmiştir: Bu teori,
yukarıda anılmış olan noktalara ek olarak, şu ana tezleri içermektedir:
LENİN’İN YENİ TEZLERİ
a)Yeni federal devlet, emperyalist devletlerden daha
üstündür. Çünkü tamamen yeni bir sosyal ve politik temeli vardır. Bu devlet
serbestçe bir araya gelen özgür ulusların işçi ve köylülerinin iktidarıdır ve
federatif Sovyet cumhuriyeti, burjuva parlamentarizminden çok üstün olan
demokrasinin daha yüksek ve daha ilerici bir şeklidir.
b) Federatif Sovyet cumhuriyeti, yeni devlet tipi
ile yeni devlet şeklinin bir birliğidir. Devletin bu yeni tipi ile gelen bu
yeni karakter, onun federatif yapısı ve federatif özellikleriyle ortaya
çıkmıştır. Lenin, Sovyet iktidarının yeni içeriğini oluşturan 10 özellik
arasında şunları sayar: Emekçi kitlelerin birleşimi, parlamentarizmin yürütme
ve yasama etkinliklerinin ayrılmasının ortadan kalkması (yani devlet
mekanizması ile halk kitlelerinin sıkı ilişkisi, daha mükemmelleştirilmiş bir
demokrasi)
Lenin’e göre, devlet gelişiminin ortaya koyduğu yeni
görevler, kendilerini serbestçe ulusal nifaktan ayırmayı öğrenen emekçilerin
bilinçli ve daha sıkı bir birliğine geçişte ulusların federasyonunu zorunlu
kılar.
c)Lenin federasyonu, “”çeşitli uluslardan
emekçilerin tam bir birliğine giden geçiş şekli olarak kabul eder ve
federasyonu, “Rusya’daki çeşitli milliyetlerin kalıcı bir birliğinden,
birleşik, demokratik ve merkezi bir Sovyet devletine götüren en emin adım
olarak görür.
Lenin ayrıca, özgürlüğüne kavuşmuş sömürgelerin,
federasyonu, “özgürce kaynaşmaya geçiş” şekli olarak seçecekleri olasılığını da
dışlamaz.
Lenin, Komintern’den, Sovyet düzeni temelinde ortaya
çıkan yeni federasyonun geliştirilmesini, incelenmesini ve pratikte
kanıtlanmasını istemiş ve federatif birliklerin yoğunlaştırılmasını savunmuştu.
Ona göre amaç, emperyalizme karşı güçlü olmak, ekonomiyi daha hızlı bir şekilde
yeniden düzenlemek ve kapitalizmde şimdiden beliren ve sosyalizmde tamamlanacak
olan ulusal sınırlar ötesindeki ekonomiyi aynılaştırıp, birleştirme eğilimine
uygun düşürmekti.
d) Lenin, federasyon ve özerkliğin demokratik
merkeziyetçiliğe asla ters düşmediği ilkesini güçlendirmiştir. Ekonomik açıdan
“makul sınırlar” içinde tutulan, “önemli ulusal farklılıklar” üzerine kurulmuş
olan ve belli devlet sınırlamasını gerekli kılan bir federasyon, demokratik
merkeziyetçiliğe uygun düşmektedir. Bir başka deyişle bu, devlet yapısının
Sovyet tipinde örgütlenmesi koşulları altında “gerçek bir demokratik
merkeziyetçiliğe” giden bir adımdır. Demokratik merkeziyetçilik, devletsel,
toplumsal ce ekonomik yaşamın çok yönlü şekillerinin oluşmasında, devletin
çeşitli bölge ve yerel kesimlerinde tam bir özgürlüğe yol açar. Sadece, yerel
özelliklerin göz önünde bulundurulmasına ve hiçbir engel olmadan gelişmesini
değil, ayrıca ortak hedefe doğru yerel girişimlerin de gelişmesini sağlar.
Lenin, Marks ve Engels’in devlet yapısına ilişkin
önerilerini iki yönde yeniden geliştirmiştir: İşçi hareketinin, burjuva
devletlerinin yapısına ilişkin tavrı konusunda teorik kavramlar getirmiş ve
bunu, ulusal sorun üzerindeki Marksist-Leninist Parti’nin politikasına
bağlamıştır. Ulusal sorunun çözümü için, nüfusun karmaşık ve çok uluslu yapıda
olduğu bir ülkede, sosyalizmin inşasında federatif devlet yapısının
kullanışlılığına ilişkin teorik düşünce şeklini geliştirmiştir. Lenin’in bu
kavramı, bu düşünce şekli, onun yeni sosyalist devletin özellikleri, işlevleri
ve şekilleri hakkındaki genel teorisinin bir parçasıdır.
Lenin, kendisi ve parti liderliği tarafından
önerilen temel ilkelerin pratikte uygulanmasını sağlamıştır. Böylece, bugün
devlet yapısına ilişkin sorunların araştırılmasında başvurulabilecek, Sovyetler
Birliği ve diğer sosyalist devletlerin kurulmasıyla çok yönlü olarak gelişen 50
yılı aşkın pratik ve teorik deneyim ortaya çıkmıştır.
(Yukarıdaki
çalışma, Klaus Hutschenreuter’in “Federatif devlet kuruluşunun Nijerya’daki
oluşumu, toplumsal gelişme sürecindeki rolü ve fonksiyonu” konulu tezinden
özetlenerek, Ertan Yüksel tarafından Türkçeleştirilmiştir. Ara başlıklar
sonradan eklenmiştir.)
(Özgürlük dergisi, Ağustos-Eylül 1988, Sayı:29 ve
Ekim-Kasım 1988, Sayı: 30)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder