14 Nisan 2016 Perşembe

ÖZAL’IN ZİYARETİ İÇTE DE TEPKİLERE YOL AÇTI

           
Önceki hafta TC Başbakanı Turgut Özal’ın Kuzey Kıbrıs’a yapacağı ziyaretle ilgili dış tepkileri sizlere aktarmıştık. Bilindiği gibi Özal’ın kendisi gelmeden onun öngördüğü “ekonomik önlemler paketi” gelmişti. Pakette neler olduğunu ve bu pakete koalisyon ortağı TKP’nin nasıl yaklaştığını, Başbakan Eroğlu’nun Özal’a mektubuyla “Kuzey Kıbrıs’ta 1976’dan beri hükümetin yolsuzlukla ele geçirildiğinin açığa çıktığını geçen sayımızda duyurmuştuk.

REUTER’İN HABERİ
            İngiliz Reuter haber ajansı, Özal’ın ziyaretinden önce yayımladığı bir haberde, ziyaret sırasında Kuzey Kıbrıs’taki Türk yönetiminin uluslararası düzeyde tanınması doğrultusunda herhangi bir özel çaba göstermeyeceğini, ama anlaşıldığı kadarıyla, adadaki iki toplum dünya tarafından eşit olarak görülmediği takdirde, bir anlaşma sağlanabilmesinin mümkün olmadığı mesajını ulaştıracağını haber verdi. Ajansa göre, Kıbrıs Türk yönetimi yetkilileri, Özal’ın Türk yönetimiyle bir savunma anlaşması imzalayacağı şeklinde Kıbrıs Rum kesiminde çıkan iddialar ise, kesin olarak reddediliyordu.

ÖZEL’A GÖRE ZİYARET NEDENİ
            22 Haziran günü akşamı İstanbul’da Topkapı Mecidiye Köşkünde basın mensupları ile çeşitli konularda sohbet eden TC Başbakanı Turgut Özal, basına yansıyan demecinde Kuzey Kıbrıs’a yapacağı ziyaretle ilgili olarak şöyle diyordu:
“Kıbrıs’ı daha sağlam, ekonomikman daha güçlü hale getirmek için oraya gidiyorum. Yanımda da en kaymak tabakadan işadamlarını götürüyorum. Onlara, haydi burada yatırım yapın, diyeceğim.”

12 YIL ÖNCEKİ VAADLER DE AYNI
            Oysa Türkiyeli Sanayiciler ve İşadamları Derneği Başkanı, daha 4 Ağustos 1974’de Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte, Kıbrıs’ta kendi kendine yetecek bir ekonomik hayat ve canlılık yaratacaklarına ilişkin vaadler vermiş, girişecekleri yatırımların tüm adayı kapsayacağını, Kıbrıs’ın Türkiye için her yönden avantaj sağlayabileceğini öne sürmüştü! Dernek Başkanı Feyyaz Berker şöyle diyordu: “İhracat ve ithalat kapılarının açılması yanında, turizm ve hatta maden araştırmaları yönünden bile Kıbrıs iyi bir kaynak olacaktır.”
Aradan 12 yıl geçmiş olmasına rağmen, vaadler gerçekleşemedi.

KOTAK’IN DEĞERLENDİRMESİ
            24 Haziran günkü Kıbrıs Postası gazetesinde “Özal ve en kaymak iş adamları geliyorlar” başlıklı başyazısında Özal’ın demecine değinen, eski Ticaret ve Sanayi Bakanlarından İsmet Kotak, şu görüşleri dile getiriyordu:
            “Bugüne kadar her Başbakan, Kıbrıs’la ilgili her Bakan, her teknisyen aynı sözleri söyledi, ama birçoğu olaya eğilirken, nedense Kıbrıs’ı daha fazla sıkıştırmak gereğini duydular. Türkiye-Kıbrıs ilişkilerini zorlaştırdılar, sermaye akımını ters çevirdiler, yatırımları engellediler. Ölmeyecek kadar parasal yardım ve kredi vermeyi yeğlediler.
Gelelim “en kaymak iş adamlarına”. Bu kaymak iş adamları birçok kez Kıbrıs’a geldiler. Birçoğu Kıbrıs’ta var olan fabrikaların ürünlerinin Türkiye’ye gümrüksüz girmesini yıllarca engellediler. Sıfır gümrük onayı çıkınca da kotalarla, listelerle oynamak üzere hayli bürokratla işbirliği yaptılar.
... Kıbrıs’ta yatırım yapmak isteyen kişi ve firmalar ise, Ankara’da Maliye Bakanı veya öteki Bakanları karşılarında buldular. Kıbrıs’a sermaye transferine olanak bulmadılar veya çok kısıtlı izinle karşılaştılar. Azimli olanlar, zorunlu olarak yasadışı yolu yeğleyip, parayı çantaya koyup gelmek durumunda kaldılar.
Kıbrıs’ta ihaleye çıkmak yerine, KKTC’nin önemli projeleri Türkiye’de ihaleye çıkarıldı. Türkiye’de bu ihaleyi kazanan firma sermaye getirmeden, Kıbrıs’taki banka kaynaklarını gelip kullandı.

AĞALAR VE İNSAN SATIŞLARI
            Ya işçi sömürüsü? Türkiye’den Almanya’ya, Libya’ya ve diğer ülkelere gidemeyenleri derleyen, toparlayan açıkgözler, getirip KKTC’de pazarlamaktadırlar. Bu insan satışı hâlâ sürmektedir. Kıbrıs’ta yerleşen ve “ağalığa” soyunan kişiler, Türkiye’ye gidip, birçok kişinin ulaşım bedelini ödeyip, Kıbrıs’a getirmekte, sonra da onları buldukları işlerde pazarlamakta, sırtlarından para vurmaktadırlar. Niçin? Çünkü getirilenler, KKTC yasalarına aykırı olarak asgari ücretin altında, sosyal sigortasız ve İhtiyat Sandığı Yasasına aykırı olarak, İzin Yasalarına uyulmadan çalışmayı kabul etmektedirler...”

VİLÂYET KONUMU
            İsmet Kotak, 25 Haziran günkü başyazısında da “Özal ve KKTC İlişkileri”ni işlemeye devam ederek, şunları yazmıştır:
“İki devlet söz konusu değilse, o zaman vilâyet konumuna göre kararlar alınır, adımlar buna göre atılır. Her iki konum da gündemde tutulduğu için bugüne kadar ciddi adımlar atılamamıştır.”

YAĞCILARA TEPKİ
            26 Haziran günkü Ortam gazetesindeki sütununda “Yağ Çekmek” başlıklı bir yazı yayımlayan Kemal Aktunç, hem BRT’yi, hem de UBP’nin yayın organı Birlik gazetesini şöyle eleştiriyordu:
“Ama görüyoruz ki, BRT’sinden bazı yazarlara kadar yağ çekmeler şimdiden başladı bile... Birlik gazetesinin Başyazarı, Sayın Özal’ı “bir ekonomik deha” olarak ilan etmiş.”
            30 Haziran günkü Kıbrıs Postası’nda Şener Levent de aynı çevrelere tepkisini şu cümlelerle dile getiriyordu:
“Topluma ekonomik hamle olarak yutturulmak isteniyor Özal’ın gelişi. Propaganda robotları böyle yayıyorlar ortalığa. Sanki Özal’ın zam demek olduğunu ve Türkiye’yi iki bin yılının eşiğinde hangi ilkel ve teslimiyetçi politika ile yönettiğini bilmiyor kimse.”
            Ne olacak adaya gelip gittikten sonra Özal? Daha katmerli zamlar, daha çok açlık, daha büyük ekonomik sıkıntılar ve daha çok işsizlik. Zaten son yapılan okkalı zamlar bu işin neye varacağını gösteriyor.”

ANA MUHALEFET PARTİSİ UYANIYOR, BAKIŞ AÇISI DEĞİŞİYOR
            19 Haziran günü Anadolu Ajansına yazılı bir demeç veren CTP Genel Başkanı Özker Özgür, “Sayın Özal’ın ziyareti, Kıbrıs sorununun içinde bulunduğu koşullarda Kıbrıs Türklerine moral (oysa Yeni Düzen gazetesinin dizgisinde bu kelime “normal” olarak çıkıyor ve düzeltilmiyordu) bir destek olarak nitelendirilmeli” demişken, 30 Haziran tarihli Yeni Düzen’de bu değerlendirmesini değiştirmek ihtiyacını duyuyordu:
            “Soru: Sayın Özgür, Özal’ın gelişi ile ilgili basına yansıyan demecinizde konuya bir “iade-i ziyaret” olarak bakmıştınız. Oysa hafta sonu basında Özal’ın bir paketle geleceği, hatta paketin KKTC Bakanlar Kurulu’nda uzun uzadıya tartışıldığı yazıldı. Basında yayınlanan haberlerden sonra Özal’ın ziyaretine bakış açınızda bir değişme söz konusu mudur?
            Yanıt: Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, derler. Sayın Özal’ın bize moral destek sağlamak için değil, kendi benimsediği modeli benimsetmek için geleceği açıklık kazanmaktadır sanırım.”

DEV-İŞ’İN DOĞRU NİTELEMESİ
            Demek ki emekçi halkın kitle partisinin Genel Başkanı ateş yanarken, ateşin farkına varamamış, ancak ateş sönünce ortaya çıkan dumandan uyanmıştı. Dev-İş Genel Başkanı ve CTP milletvekili Hasan Sarıca’nın görüşünü de, ancak 2 Temmuz günkü Yeni Düzen’den öğrenebiliyorduk. Sarıca, bir gün önce yayımladığı basın açıklamasında, BRT’nin sansürüne takılan demecini geniş olarak Yeni Düzen’den okuma olanağını elde etmişiz. Hem de Özker Özgür’ün Anadolu Ajansı’na verdiği demecin eleştirisi şeklinde. Parti Genel Başkanının “moral bir destek olarak nitelendirilmeli” görüşüne karşı, Dev-İş Genel Başkanı ve CTP milletvekili Sarıca şöyle diyordu:
“Dev-İş, Sayın Özal’ın Kıbrıs Türk toplumunun moraline olumlu yönde fazla bir şey katabileceğine inanmıyor.”

SENDİKALAR, BAŞBAKANA MUHTIRA VERİYOR
            CTP yöneticileri “moral destek mi, değil mi” tartışmasını yaparken, aynı günkü gazetelerde ve bu arada Yeni Düzen’de, Türk-Sen’in Özal’ın ekonomik önlemler paketini eleştiren bir muhtırayı hükümete verdiği haberi çıkıyordu. KTAMS-KTÖS ortak bir bildiri yayımlarken, Yön-Sen, Kamu-Sen, Yurtsever Kadınlar Birliği, tepkilerini dile getiriyorlardı. 3 Temmuz günkü gazetelerde de, aralarında Dev-İş’in de bulunduğu 11 sendikanın Başbakan Eroğlu’na bir ortak muhtıra verdiği duyuruluyordu.

TKP’NİN TAVRI
              28 Haziran günkü Ortam gazetesi, Ankara’da TC ve KKTC teknik heyetlerinin hazırladığı ekonomik paketin, hükümet ortağı TKP tarafından benimsenmediğini yazdı. Gazeteye göre, TKP’nin yetkili kurulları iki gün önce, 26 Haziran Perşembe günü 10 saatlık maraton bir toplantıda, getirilen paketi değerlendirmiş ve hükümete sunulmak üzere alternatif bir paket hazırlamıştı. Gerek Türkiye’den gelen, gerekse TKP’nin önerdiği paket, 27 Haziran günü Bakanlar Kurulunda görüşülmüştü. Aynı gün Kıbrıs Postası gazetesinin manşeti şöyleydi:
“Ankara’ya giden heyet döndü, uygulama başladı.

ANKARA KARARLARI İLE BİR BALYOZ DAHA İNİYOR.
Paketi açıklıyoruz: Kredi faizleri yüzde elli, para basımı yok, personel rejimi gündemde, KİT’ler satışta, TC-KKTC arasında para akımı serbest, primlendirmeye elveda, emlak vergileri astronomik şekilde arttırılıyor.”

TKP’Lİ BAKANLAR PAKETİ DESTEKLİYOR
            29 Haziran tarihli Kıbrıs Postası, “ekmek ve süt dünden itibaren zamlı olarak satılmaya başlandı” haberini verirken, bir gün önce açıkladığı pakete koalisyon ortağı TKP’nin karşı çıktığını ve karşı öneriler sunacağını duyuruyordu. Haber şöyle sona eriyordu:
“Ancak TKP’nin karşı çıkışının parti bünyesinde olduğu ve kabinede herhangi bir karşı koymanın söz konusu olmadığı belirtildi.”

ANA MUHALEFET PARTİSİ OLAYLARI GERİDEN İZLİYOR
            Ülkenin ekonomik geleceğine ilişkin kararlar peşpeşe tartışılıp, sütun yazarları görüş belirtip, kamuoyu oluştururken, emekçi halkın kitle partisi olduğunu iddia eden CTP’nin günlük siyasi gazetesi Yeni Düzen de, Gabriel Garcia Marquez’in “Bir Kayıp Denizci” adlı hikâyesini, her gün iki resimle birlikte yarım sayfa olarak yayımlamayı sürdürüyordu. Parti Genel Sekreteri, İstanbul’da yapılan Avrupa Konseyi’nin mini oturumunda KKTC’yi eşi ile birlikte temsil edip, ardından Ege ve Akdeniz’de “mavi yolculuk”a çıkarken, Yeni Düzen gazetesinin Genel Yönetmeni de Londra’da “Türk Kıbrıs’ın İngiliz Dostları” derneğinin muhafazakâr milletvekilleri ile kadeh tokuşturuyordu.

YİNE KOTAK UYARIYOR
            30 Haziran günkü Kıbrıs Postası’nda Başyazar İsmet Kotak, “Sağcı bir ekonomik politika” başlıklı yazısında okuyucularına şöyle sesleniyordu:
“Sosyal Devlet kuralının Anayasada oluşuna bakmayan bir hükümetle karşı karşıyayız... Ortada fol yok, yumurta yokken, zam üstüne zam yapılması, enflasyonist politikayı benimseyen Türkiye’deki iktidarın dümen suyundan gidilmesi ve bunun marifet olduğunun ilan edilmesi, BRT’de özel olarak tutulan şak-şakçıların uzun uzun konuşturulmaları acı bir tablo oluşturmaktadır. Sanki zamdan memnun olan bir halk var da, “zam, zam” diye istemde bulunmakta, alkış koparmaktadır.
            Kim kimi aldatıyor acaba? Önce yıllar yılı bu ekonominin ortasına edenler, şimdi, birilerinin gelip KKTC ekonomisini kurtaracağını ilan edebilmektedirler. Kimin kimi eleştirdiği, kimin kimi yere vurduğu karambole getirilmektedir.
          ... Güneye küfredenler, hor görenler, orada enflasyonun yüzde 1’lere doğru geri saydığını görmezlikten gelmenin dokuz kez kılıfını arayıp bulmaktadırlar. Ama orada yatırım ve üretim var. Bu da onların marifeti değil mi? Kuzeyde fabrika kapayan politika, Güneyde fabrika açan, yenilerini üretime katan bir politika.
... Hedef, enflasyonla yaşamaya alıştırmaktır. “Türkiye böyle istedi” masalına inanma. Burada Meclis varsa, burada Hükümet varsa, tüm sorumluluk bunlarındır. Türkiye, bugünkü iktidar demek değildir. Her yanlış olan politikayı kabul etmek zorunluluğu yoktur. Yanlışı kabul edenler, bunun sorumluluğunu taşırlar.
Önce sandıklarda oyun, arkasından Ocaklar, Dernekler ve onların ardından zamcı, enflasyoncu, halkın sırtından ödün verdiren balyoz politikası. Gideceğimiz köyün minareleri göründü. Acaba KKTC için demokrasinin de lüks olduğu ne zaman söylenecek?”
Kurt politikacı İsmet Kotak, Türkiye’de 24 Ocak kararlarının, ancak 12 Eylül rejimi ile uygulanabildiğini bildiğinden bu uyarıları yapma ihtiyacını duyuyor ve yazıyordu.

KTAMS-KTÖS BİLDİRİSİ
           1 Temmuz 1986 günü, yani TC Başbakanı Özal ile beraberindeki heyetin Kuzey Kıbrıs’a gelmesinden bir gün önce, KTAMS ile KTÖS adındaki iki büyük sendikal örgüt, ortak bir basın açıklaması yayımlayarak, şu görüşleri kamuoyuna duyuruyorlardı:
            “Türkiye burjuvazisine Kuzey Kıbrıs’ı peşkeş çekmek ve ekonomik sömürü yöntemleriyle ANAP-UBP ilişkileri çerçevesinde dünyada mahkûm edilmiş Friedmancı bir modeli halkımıza dayatmak, KKTC-TC ilişkilerini de uzun vadede zedeleyecektir.
            Türkiye’deki iktidarların istemleri doğrultusunda “Ankara karar verir, Lefkoşa uygular” felsefesi, artık terk edilmeli ve KKTC’nin ayrı ve onurlu bir kişiliği olduğu herkesten önce Türkiye’de iktidarlar tarafından kabul edilmelidir.”

TEPKİLER DOĞURAN ÖZAL, SONUNDA GELİYOR
            BRT’de TMT’nin çağrılısı olarak Kuzey Kıbrıs’a geleceği açıklanan, ama resmen KKTC Başkanı Rauf Denktaş’ın konuğu olarak gelen TC Başbakanı Özal, sonunda 2 Temmuz günü 12.30’da Geçitkale Devlet Havaalanına gelerek, kırmızı halılı resmi törenle karşılandı. Olay hem radyodan, hem de televizyondan naklen yayınlanıyordu.
            Kıbrıs Postası yazarı Şener Levent, ertesi gün izlenimlerini şöyle yazdı:
           “Televizyonu izliyorum. Protokol Geçitkale Havaalanına yığılmış. Az sonra TC Başbakanı Turgut Özal çıkacak uçaktan. Ekran spikeri teşekkürlerle dolu anonslar sunuyor sık sık dört dilde. Türkçe, Rumca, İngilizce ve Arapça. Devlet töreni ile karşılanmakta Özal. Haftalardır radyo ve televizyonda davullar ve zurnalar çalınıyor bunun için. Herşey yalnız konukseverliğimizin kanıtı olsa neyse. Dalkavukluk, ikiyüzlülük ve nankörlük tütüyor yerdeki mersin dalları bile.”

YOLLARDA SIKI DENETİM
            Turgut Özal’ın Geçitkale Havaalanından Lefkoşa’ya gelişinden çok önce başlatılan ve öğleden sonra 17.30’a kadar sürdürülen 8 saat içinde, tüm geliş yolları üzerinde olağanüstü önlemlerin alındığı, tüm yolların trafiğe kapatıldığı gözlemlendi. Birçok kişi yollarda mahsur kalıp, köy otobüsleri köylere gidemedi. Polislerin halka kaba hakaretler yağdırdığı basına yansıdı. Oysa televizyondan aktarılan “vatandaşın görüşü”ne göre, Özal’ın ziyareti bize bayram havası yaşatmıştı. İnşallah hayırlı-uğurlu olurdu. Konuşturulan kişilerin büyük çoğunluğunun da TC kökenli olduğu gözlerden kaçmadı.

ÖZAL’IN SÖZLERİ
         Geçitkale Havaalanında bir demeç veren Turgut Özal, “Arzumuz, Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik bakımdan güçlü ve sağlam bir bünyeye sahip kılınması, uluslararası rekabete dayanacak bir yapıya kavuşturulması ve sosyal adalet içinde üstün bir refah düzeyine eriştirilmesidir” şeklinde konuştu. Yoldaki köylerde konuşurken de, “Kıbrıs Türklerinin bu inancı, bu kuvveti, bu imanı devam ettiği sürece, önünde hiçbir engel tanımayacağını” söyledi. Lefkoşa’daki Saray Otel’in balkonundan konuşurken, daha da coşan TC Başbakanı, Kıbrıs Rum tarafına çatarak, “Biz onları Ege’de, biz onların soylarını İzmir’de ve biz onların soylarını Dumlupınar’da gördük” cümlesiyle şoven yaklaşımını bir kez daha sergiledi.

ÖZAL: KKTC İLELEBET PAYİDAR KALACAK
         “Buraya ayak bastığım andan itibaren kendimi Türkiye’nin bir ilinde, bir ilçesinde, bir köyünde hissettim. Hiçbir farkı yok” diyen Turgut Özal, TC ile KKTC’nin ilelebet payidar kalacağını ve KKTC’nin dünyanın sayılı ülkeleri arasında yerini alacağını söyledi.
Demek ki TC Başbakanı için de, Kıbrıs sorunu çözümlenmiş addedilebilirdi. Nitekim 14 Haziran günü Trabzon’daki ANAP il merkezinde konuşan TC Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu şu sözleri sarf etmemiş miydi:
“1974 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı’nda her iki toplumun yerleşme yerleri belirlenmiştir. Her iki taraf da kendi kuralları ile yönetilmektedir. Bizim istediğimiz, mevcut olan bu durumun hukukileşmesidir.”

TOPRAK BÜTÜNLEŞMESİNDEN SONRA EKONOMİK BÜTÜNLEŞME
            Özal’ın geldiği gün yerel basında çıkan Kuzey Kıbrıs Haber Ajansı’nın bir haberine göre, KKTC yetkilileri ziyaret sırasında herhangi bir önemli siyasal karar alınmasının beklendiğini, KKTC’nin kendi parasını basması gibi bir konunun da şimdilik kaydıyla görüşülmeyeceği, fakat Kuzey Kıbrıs’ın geleceği açısından çok önemli kararlar alınacağını ifade etmişlerdi. Kıbrıs Türk halkının “tam liberal ekonomik yapı”ya kavuşturulması gündemde olup, bu yapı KKTC’nin Türkiye ile ekonomik bütünleşmesini öngörüyordu.

RESMİ GÖRÜŞMELER BAŞLIYOR
            Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki resmi görüşmeler 3 Temmuz günü saat 11’de Lefkoşa’daki Mücahitler Sitesi’nde başladı. TC Heyeti Başbakan Özal, Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, Özal’ın bazı danışmanları ve bazı bakanların üst düzeydeki bürokratlarından oluşuyordu. KKTC heyetinde ise Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Eroğlu, Bakanlar ve bazı müsteşarlar vardı.

DENKTAŞ: NEREYİ BUDAYALIM?
            Görüşmeleri bir konuşmayla açan Denktaş, Özal’ın görüşleriyle fikirlerinden yararlanmak, görüş ve fikir teatisinde bulunmak için sabırsızlandıklarını belirtti. Denktaş, Kıbrıs Türklerinin 1963 olaylarından önce, liberal bir iktisadi rejim içinde yaşadığını, 1963 olaylarında Rum darbesinin ekonomiyi sıfırla çarpması üzerine, 1974’e kadar Türkiye’den alınan yardımlarla ayakta durulup, yaşayabildiğini söyledi. Türk halkının 1974’den sonra ele geçen olanakları kullanarak, kendi ekonomisini oluşturmaya çalıştığını ifade eden Cumhurbaşkanı, başlangıçta kapalı bir rejim modeli verildiğine, bu modelin esasları çerçevesinde yaşam sürdürüldüğüne değinerek, bunun Kıbrıs Türkünün bünyesine uymadığını, gittikçe bir yoklar rejimi ortaya koyduğunun görüldüğünü iddia etti. Sonuçta liberal bir rejim özleminin gittikçe büyüdüğünü ve Türkiye’de aynı şekilde bir değişikliğe gidilmesi üzerine, Kuzey Kıbrıs’ta da bundan yararlanmaya başlamakla beraber, tam bir rejimin yapılmadığını dile getiren Denktaş, Kuzey Kıbrıs’ın tam iktisadi yaklaşımıyla, yatırım önceliklerinin ne olması ve ne tür bir iktisadi budama gerektiğini sordu.

ÖZAL: YOKLUKLAR AZ BİRŞEY BULMAKTAN ÇOK DAHA KÖTÜDÜR
            Toplantıda söz alan Turgut Özal da, Türkiye’de uygulanmakta olan ekonomik modelin başarılı olduğunu iddia ederek, kemer sıkma politikasını övdü. “Yokluklar, az bir şey bulmaktan çok daha kötüdür” diyen Özal, ekonomik durumu daha iyi hale getirmek için fedakârlık yapılması gerektiği söyledi.
            KKTC’nin geleceği bakımından tavsiye ettiklerinin nedenlerini basın önünde açıklıkla anlatmaya gerekli gördüğünü belirten TC Başbakanı, var olan münakaşaların aslında liberal ekonomik sistem, sosyal demokrat sistem veya sosyalist ekonomik sistem münakaşası olmadığını, çünkü hayatta devlet veya milletlerin sıkıntılı devrelere girdikleri zaman, kendilerine en uygun olan hareket tarzını tespit etmek mecburiyetinde olduklarını gördüğünü söyledi. Başka çıkış yolu, alternatifi yok veya tek ise, onun yapılmasının zorunlu olduğunu belirten Özal, Türkiye örneğini vererek, orada tüm ithalatı serbest bıraktıklarını anlattı. Türk ekonomisini, Kuzey Kıbrıs ekonomisiyle mukayese etmediğini, kendilerinin yaptıklarının burada yapılmasını söylemediğini kaydeden Özal, yalnız bu kararlılığı göstermek gerektiğini söylemek istediğini belirtti. Özal konuşmasını şöyle tamamladı:
“Kıbrıs’ta ileride Rum tarafıyla bir anlaşma olması halinde, bu anlaşmada en önemli husus, kanaatimce Türk halkının iktisaden güçlenmesi olacaktır.”

DENKTAŞ’A GÖRE HÜKÜMET KRİZİ YOK
        3 Temmuz günü basın mensupları ile konuşurken, “Koalisyon hükümeti ortakları arasında bir anlaşmazlık bulunduğu haberleri doğru mu?” sorusunu yanıtlayan Rauf Denktaş, şöyle dedi:
“Ben hükümetin içinde değilim. Benim önümde yapılan toplantılarda gördüğüm kadarıyla koalisyon ortağının Bakan üyeleri, Sayın Özal’a verilen cevabi yazının hazırlanmasında nazım rol oynamışlar ve buna sahip çıkıyorlar. Kendileriyle parti organları arasında bir çelişki varsa, bu kendilerini ilgilendirir. Şimdilik hükümet krizi görülmüyor. Benim önümde yaptıkları konuşmalardan ben bu neticeyi aldım.”

ÖZAL’DAN RUM TARAFINA TEHDİT
            3 Temmuz akşamı Rauf Denktaş tarafından onuruna verilen yemekte konuşan TC Başbakanı Turgut Özal Türk tarafının Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki hedefinin, sorunun barış ve müzakereler yoluyla çözümlenmesi olduğunu, bu hedefin kesinlikle şaşmayacağını, Rum-Yunan tarafının ise uzlaşmaz tutumunu sürdürdüğünü, bu tutumda ısrar edip etmemesinin kendi bileceği iş olduğunu söyledi, “ancak  bu yanlış politikalarının kaçınılmaz sonucuna da katlanmasını bilmeleri gerekir” şeklinde konuştu.

BİR TEHDİT DE TKP’YE
            Aynı günkü Bakanlar Kurulu toplantısına katılan Özal ile beraberindeki heyet, alınacak mali ve ekonomik önlemleri gözden geçirdi. Özal’ın TKP yetkililerine “Siz bugün bu kararları alamayabilirsiniz, ama sizden sonra gelecek ve bu kararları alacak olanlar vardır” dediği ve UBP-YDP koalisyonunun ortaya çıkma olasılığına işaret ettiği basına yansıdı.

DOME OTEL’DEKİ BASIN TOPLANTISI
4 Temmuz günü Girne’deki Dome Otel’de bir basın toplantısı düzenleyen TC Başbakanı, KKTC’de uygulanmaya konması tasarlanan ekonomik planın Türkiye’de son bir kez daha gözden geçirildikten sonra, 10-15 gün içinde kesin şeklini alacağını açıkladı. Bir soru üzerine ayrı para basımı, Maraş’ın açılması ve askeri savunma işbirliği konularının esas itibarıyla konuşulmadığını söyleyen Özal, bu konuların ileride konuşulmayacağının anlaşılmaması gerektiğini vurguladı.

NAMAZ ÖNCESİ TAVSİYELERİ
            “Kıbrıs meselesinin çözümü, Kıbrıs’ın refahının artırılması bir ekonomik hadisedir. Bunun ideolojik alâkası yoktur. Bunu açık açık söyleyeyim. Ben bir ekonomistim. Kıbrıs’ın nasıl kalkınacağını iyi biliyorum” diye konuşan Turgut Özal, Mağusa’da öğle namazını kılmazdan önce de halka yaptığı konuşmada, şu tavsiyede bulundu:
“Birliğinizi beraberliğinizi bozmayın. Ayrılığı sakın düşünmeyin. Bir takım laflarla yanlış yerlere sizi bölmeye çalışanlara fırsat vermeyin. Bizim örneğimize dikkat edin.”

SON SÖZ: FEDAKÂRLIK LÂZIMDIR
            4 Temmuz günü saat 15’de Geçitkale Hava Alanı’nda uçakla ayrılmazdan önce bir demeç veren TC Başbakanı Özal şunları söyledi:
“Kıbrıs’a yaptığım ziyareti şu anda tamamlamış bulunuyorum. Kıbrıs’ta çok iyi günler geçirdim. Sayın Dektaş’a ve hükümetine teşekkür ederim. Kıbrıs’ta birlik ve beraberlik sağlanmış gözüküyor. Kıbrıs’ın gelişmesi hakkında atılacak adımlardan şüphem kalmamıştır. Fedakârlık lâzımdır.”

OKTAY EKŞİ, PLANIN AMAÇLARINI AÇIKLADI
            Önceki gün “Hürriyet” gazetesinde “Tecrübe konuşuyor” başlıklı bir yazısı çıkan Türkiye’nin kulağı delik yazarlarından Oktay Ekşi ise şöyle diyordu:
            “Sayın Özal’ın Kıbrıs gezisinin, oradaki siyasi partilerin sayısını düşürücü, devlet-özel teşebbüs muhabbetini güçlendirici, ücretle geçinen kesimlerin belini bükücü, ihracat yapıyorum diye hayâl ticareti ile meşgul olanları koruyucu, KKTC topraklarının yabancılara da satılması imkânını yaratıcı, enflasyonu önlemeye çalışıyormuş gibi görünürken, aslında körükleyici, bir yandan işsizlikle mücadele edildiği izlenimi yaratılırken, öte yandan işsizliği artırıcı etkileri yakın bir gelecekte görünecektir.
            ...Kıbrıs’taki Türkler, ikide bir “Anavatan, Anavatan” demiyorlar mıydı? İşte “Anavatan’ın lideri oraya geliyor. Kıbrıs’ı da “Anavatan”a benzetmek için.”

CTP: ÖZAL IMF REÇETESİNİ DAYATMAK İÇİN GELDİ
            4 Temmuz günü bir basın bildirisi yayımlayan CTP Genel Başkanı, en nihayet olaylara vakıf olmuş ve işin ciddiyetini kavrayabilmişti. Bildiride şöyle deniyordu:
            “Dün Sayın Özal’a Meclis’te yaptığımız görüşmeden sonra, Sayın Özal’ın Kıbrıs’a bir iade-i ziyaret için değil, IMF’nin Türkiye’ye dayattığı ekonomik önlemlerin benzerlerini KKTC’ne dayatmak için geldiği anlaşılmıştır... IMF reçetesine karşı çıkışımıza öfkelenen TC Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, bize diğer parti mensupları önünde “Biz bu topraklar için sizden daha çok kan döktük” dedi... Dr. Derviş Eroğlu Hükümeti, seçimlerde halka vaad ettiklerine tamamen ters bir tutum içinde çalışanların yaşam düzeyini düşürmeye dönük IMF reçetesini itiraz etmeden kabul etmiş görünüyor. Basına yansıyan haberlerden reçetenin koalisyon ortakları tarafından kabul edilmesinde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da büyük rolü olduğu anlaşılmaktadır.”

OPERASYON BAŞLATILIYOR
            Evet, sol’u ve muhalefet’i saf dışı etme çabaları başlamıştı bile. Denktaş, Özal onuruna Dome Otel’de verdiği 660 kişilik yemeğe, ana muhalefet partisi CTP’yi çağırmamıştı. Aynı şekilde tüm gazeteler yemeğe çağrılırken, Yeni Düzen gazetesi çağrılmamıştı. Bir de CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün, Özal’ı karşılamak üzere havaalanına gitmediği haberleri yayılmıştı. Oysa Yeni Düzen gazetesi, TRT televizyonunun Özgür ile Özal’ın tokalaşarak öpüşmelerini görüntüde vermemesinin dikkatleri çektiğini yazarak, kamuoyunu aydınlatıyordu.

GEÇİŞ KAPILARINI DENKTAŞ KAPATTIRDI
            Rauf Denktaş, büyük bir ustalıkla, toplumun dikkatini Özal’ın ekonomik önlemler paketinden uzaklaştırmak için, daha Geçitkale Havaalanında iken, Kuzey Kıbrıs ile Güney arasındaki bütün geçiş kapılarının kapatıldığını açıklıyordu. KKTC Başkanı, Türk tarafının dünyaya ve ilgili makamlara, Kıbrıs’taki sınırın her iki tarafında da giriş ve çıkış kapılarında aynı yetkiyle kontrol hakkına sahip meşru idare bulunduğunu göstermek iddiasındaydı. Olaydan bir gün sonra bir açıklama yapan Özker Özgür, KKTC Anayasası’nın Cumhurbaşkanı’na tek başına kapatma kararı alma ve uygulama yetkisi vermediğini hatırlatarak, Denktaş’ı Anayasa’nın kendine tanıdığı yetkileri aşmamaya çağırdı. CTP genel Başkanı, sınırları kapatma kararının doğruluğunu veya yanlışlığının ayrıca tartışılabileceğini belirterek, bu konuda susmayı tercih etti. Ne var ki bir gece önceki Sendikalararası Tertip Komitesi’nin düzenlediği “Son ekonomik önlemlerin sosyal ve ekonomik yönleri” konulu açık oturumda söylenenleri işitmemiş olsaydı, belki bu kararı eleştirmekten de imtina ederdi. Aynı şekilde, Denktaş’ın başına buyruk bir şekilde 15 Kasım 1983 günü “Kurucu Meclis kurulacaktır” kararını da, ilk günlerde sineye çekip, suskunlukla geçiştiren, yine aynı CTP yetkilileri değil miydi? Oysa emekçi halkın kitle partisi ve ana muhalefet partisi diye nitelenen CTP’den halkımız daha çok atak, ciddi ve uyanık bir politika beklemektedir.

MUHALEFET UYANIK OLMALI
            7 Temmuz 1986 günkü Yeni Düzen’in başyazısında da belirtildiği gibi, “Koparılan gürültü, yaratılmak istenen fırtına ve toz dumanın gerisinde NATO’nun ikili enosis yoluyla Kıbrıs’ı yutma planının bulunduğunu gösteren belirtiler vardır.”
Bulanık suda balık avlamak isteyenlerin işlerini kolaylaştırmamak için, halkımızın gerek politik, gerekse ekonomik ve diğer örgütleri daha uyanık olmak zorundadır. Hem iç, hem de dış sorunların değerlendirilmesinde sınıf pusulasını elden bırakmamak, düzlüğe çıkmanın tek anahtarı olmalıdır.
4 Temmuz akşamı yapılan açık oturumda Dev-İş Genel Başkanı Sarıca’nın da belirttiği gibi, Özal’ın paketinden ödün koparmak yerine, bunun tamamen ortadan kaldırılması için mücadele verilmesi, zorunlu hale gelmiştir.
12 yıldır sürdürülen başıbozuk ekonomik sistemin daha da kökleştirilmesine karşı tüm siyasal ve sendikal örgütler, kitle örgütleri güçlerini birleştirmeli, ekonomik ve demokratik yaşamımıza sahip çıkmak ve kimliğimiz, ezdirmemek için birlikte mücadele vermeliyiz.”


(Bu yazı,  Söz dergisinin 11 Temmuz 1986 tarihli sayısında yayımlanmak üzere hazırlanmış, ama “uzun” olduğu gerekçesiyle dergide yer almamıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder