Önceki hafta TC
Başbakanı Turgut Özal’ın Kuzey Kıbrıs’a yapacağı ziyaretle ilgili dış tepkileri
sizlere aktarmıştık. Bilindiği gibi Özal’ın kendisi gelmeden onun öngördüğü
“ekonomik önlemler paketi” gelmişti. Pakette neler olduğunu ve bu pakete
koalisyon ortağı TKP’nin nasıl yaklaştığını, Başbakan Eroğlu’nun Özal’a
mektubuyla “Kuzey Kıbrıs’ta 1976’dan beri hükümetin yolsuzlukla ele
geçirildiğinin açığa çıktığını geçen sayımızda duyurmuştuk.
REUTER’İN HABERİ
İngiliz
Reuter haber ajansı, Özal’ın ziyaretinden önce yayımladığı bir haberde, ziyaret
sırasında Kuzey Kıbrıs’taki Türk yönetiminin uluslararası düzeyde tanınması
doğrultusunda herhangi bir özel çaba göstermeyeceğini, ama anlaşıldığı
kadarıyla, adadaki iki toplum dünya tarafından eşit olarak görülmediği takdirde,
bir anlaşma sağlanabilmesinin mümkün olmadığı mesajını ulaştıracağını haber
verdi. Ajansa göre, Kıbrıs Türk yönetimi yetkilileri, Özal’ın Türk yönetimiyle
bir savunma anlaşması imzalayacağı şeklinde Kıbrıs Rum kesiminde çıkan iddialar
ise, kesin olarak reddediliyordu.
ÖZEL’A GÖRE ZİYARET NEDENİ
22
Haziran günü akşamı İstanbul’da Topkapı Mecidiye Köşkünde basın mensupları ile
çeşitli konularda sohbet eden TC Başbakanı Turgut Özal, basına yansıyan demecinde
Kuzey Kıbrıs’a yapacağı ziyaretle ilgili olarak şöyle diyordu:
“Kıbrıs’ı daha
sağlam, ekonomikman daha güçlü hale getirmek için oraya gidiyorum. Yanımda da
en kaymak tabakadan işadamlarını götürüyorum. Onlara, haydi burada yatırım
yapın, diyeceğim.”
12 YIL ÖNCEKİ VAADLER DE AYNI
Oysa
Türkiyeli Sanayiciler ve İşadamları Derneği Başkanı, daha 4 Ağustos 1974’de
Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte, Kıbrıs’ta kendi kendine yetecek bir
ekonomik hayat ve canlılık yaratacaklarına ilişkin vaadler vermiş,
girişecekleri yatırımların tüm adayı kapsayacağını, Kıbrıs’ın Türkiye için her
yönden avantaj sağlayabileceğini öne sürmüştü! Dernek Başkanı Feyyaz Berker
şöyle diyordu: “İhracat ve ithalat kapılarının açılması yanında, turizm ve
hatta maden araştırmaları yönünden bile Kıbrıs iyi bir kaynak olacaktır.”
Aradan 12 yıl
geçmiş olmasına rağmen, vaadler gerçekleşemedi.
KOTAK’IN DEĞERLENDİRMESİ
24
Haziran günkü Kıbrıs Postası gazetesinde “Özal ve en kaymak iş adamları
geliyorlar” başlıklı başyazısında Özal’ın demecine değinen, eski Ticaret ve
Sanayi Bakanlarından İsmet Kotak, şu görüşleri dile getiriyordu:
“Bugüne
kadar her Başbakan, Kıbrıs’la ilgili her Bakan, her teknisyen aynı sözleri
söyledi, ama birçoğu olaya eğilirken, nedense Kıbrıs’ı daha fazla sıkıştırmak
gereğini duydular. Türkiye-Kıbrıs ilişkilerini zorlaştırdılar, sermaye akımını
ters çevirdiler, yatırımları engellediler. Ölmeyecek kadar parasal yardım ve
kredi vermeyi yeğlediler.
Gelelim “en
kaymak iş adamlarına”. Bu kaymak iş adamları birçok kez Kıbrıs’a geldiler.
Birçoğu Kıbrıs’ta var olan fabrikaların ürünlerinin Türkiye’ye gümrüksüz
girmesini yıllarca engellediler. Sıfır gümrük onayı çıkınca da kotalarla,
listelerle oynamak üzere hayli bürokratla işbirliği yaptılar.
... Kıbrıs’ta
yatırım yapmak isteyen kişi ve firmalar ise, Ankara’da Maliye Bakanı veya öteki
Bakanları karşılarında buldular. Kıbrıs’a sermaye transferine olanak bulmadılar
veya çok kısıtlı izinle karşılaştılar. Azimli olanlar, zorunlu olarak yasadışı
yolu yeğleyip, parayı çantaya koyup gelmek durumunda kaldılar.
Kıbrıs’ta
ihaleye çıkmak yerine, KKTC’nin önemli projeleri Türkiye’de ihaleye çıkarıldı.
Türkiye’de bu ihaleyi kazanan firma sermaye getirmeden, Kıbrıs’taki banka
kaynaklarını gelip kullandı.
AĞALAR VE İNSAN SATIŞLARI
Ya
işçi sömürüsü? Türkiye’den Almanya’ya, Libya’ya ve diğer ülkelere gidemeyenleri
derleyen, toparlayan açıkgözler, getirip KKTC’de pazarlamaktadırlar. Bu insan
satışı hâlâ sürmektedir. Kıbrıs’ta yerleşen ve “ağalığa” soyunan kişiler,
Türkiye’ye gidip, birçok kişinin ulaşım bedelini ödeyip, Kıbrıs’a getirmekte,
sonra da onları buldukları işlerde pazarlamakta, sırtlarından para
vurmaktadırlar. Niçin? Çünkü getirilenler, KKTC yasalarına aykırı olarak asgari
ücretin altında, sosyal sigortasız ve İhtiyat Sandığı Yasasına aykırı olarak,
İzin Yasalarına uyulmadan çalışmayı kabul etmektedirler...”
VİLÂYET KONUMU
İsmet
Kotak, 25 Haziran günkü başyazısında da “Özal ve KKTC İlişkileri”ni işlemeye
devam ederek, şunları yazmıştır:
“İki devlet söz
konusu değilse, o zaman vilâyet konumuna göre kararlar alınır, adımlar buna
göre atılır. Her iki konum da gündemde tutulduğu için bugüne kadar ciddi
adımlar atılamamıştır.”
YAĞCILARA TEPKİ
26
Haziran günkü Ortam gazetesindeki sütununda “Yağ Çekmek” başlıklı bir yazı
yayımlayan Kemal Aktunç, hem BRT’yi, hem de UBP’nin yayın organı Birlik
gazetesini şöyle eleştiriyordu:
“Ama görüyoruz
ki, BRT’sinden bazı yazarlara kadar yağ çekmeler şimdiden başladı bile...
Birlik gazetesinin Başyazarı, Sayın Özal’ı “bir ekonomik deha” olarak ilan
etmiş.”
30
Haziran günkü Kıbrıs Postası’nda Şener Levent de aynı çevrelere tepkisini şu
cümlelerle dile getiriyordu:
“Topluma ekonomik
hamle olarak yutturulmak isteniyor Özal’ın gelişi. Propaganda robotları böyle
yayıyorlar ortalığa. Sanki Özal’ın zam demek olduğunu ve Türkiye’yi iki bin
yılının eşiğinde hangi ilkel ve teslimiyetçi politika ile yönettiğini bilmiyor
kimse.”
Ne
olacak adaya gelip gittikten sonra Özal? Daha katmerli zamlar, daha çok açlık,
daha büyük ekonomik sıkıntılar ve daha çok işsizlik. Zaten son yapılan okkalı
zamlar bu işin neye varacağını gösteriyor.”
ANA MUHALEFET PARTİSİ UYANIYOR, BAKIŞ
AÇISI DEĞİŞİYOR
19
Haziran günü Anadolu Ajansına yazılı bir demeç veren CTP Genel Başkanı Özker
Özgür, “Sayın Özal’ın ziyareti, Kıbrıs sorununun içinde bulunduğu koşullarda
Kıbrıs Türklerine moral (oysa Yeni Düzen gazetesinin dizgisinde bu kelime
“normal” olarak çıkıyor ve düzeltilmiyordu) bir destek olarak nitelendirilmeli”
demişken, 30 Haziran tarihli Yeni Düzen’de bu değerlendirmesini değiştirmek
ihtiyacını duyuyordu:
“Soru:
Sayın Özgür, Özal’ın gelişi ile ilgili basına yansıyan demecinizde konuya bir
“iade-i ziyaret” olarak bakmıştınız. Oysa hafta sonu basında Özal’ın bir
paketle geleceği, hatta paketin KKTC Bakanlar Kurulu’nda uzun uzadıya tartışıldığı
yazıldı. Basında yayınlanan haberlerden sonra Özal’ın ziyaretine bakış açınızda
bir değişme söz konusu mudur?
Yanıt:
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, derler. Sayın Özal’ın bize moral destek
sağlamak için değil, kendi benimsediği modeli benimsetmek için geleceği açıklık
kazanmaktadır sanırım.”
DEV-İŞ’İN DOĞRU NİTELEMESİ
Demek
ki emekçi halkın kitle partisinin Genel Başkanı ateş yanarken, ateşin farkına
varamamış, ancak ateş sönünce ortaya çıkan dumandan uyanmıştı. Dev-İş Genel
Başkanı ve CTP milletvekili Hasan Sarıca’nın görüşünü de, ancak 2 Temmuz günkü
Yeni Düzen’den öğrenebiliyorduk. Sarıca, bir gün önce yayımladığı basın
açıklamasında, BRT’nin sansürüne takılan demecini geniş olarak Yeni Düzen’den
okuma olanağını elde etmişiz. Hem de Özker Özgür’ün Anadolu Ajansı’na verdiği
demecin eleştirisi şeklinde. Parti Genel Başkanının “moral bir destek olarak
nitelendirilmeli” görüşüne karşı, Dev-İş Genel Başkanı ve CTP milletvekili
Sarıca şöyle diyordu:
“Dev-İş, Sayın
Özal’ın Kıbrıs Türk toplumunun moraline olumlu yönde fazla bir şey
katabileceğine inanmıyor.”
SENDİKALAR, BAŞBAKANA MUHTIRA VERİYOR
CTP
yöneticileri “moral destek mi, değil mi” tartışmasını yaparken, aynı günkü
gazetelerde ve bu arada Yeni Düzen’de, Türk-Sen’in Özal’ın ekonomik önlemler
paketini eleştiren bir muhtırayı hükümete verdiği haberi çıkıyordu. KTAMS-KTÖS
ortak bir bildiri yayımlarken, Yön-Sen, Kamu-Sen, Yurtsever Kadınlar Birliği,
tepkilerini dile getiriyorlardı. 3 Temmuz günkü gazetelerde de, aralarında
Dev-İş’in de bulunduğu 11 sendikanın Başbakan Eroğlu’na bir ortak muhtıra
verdiği duyuruluyordu.
TKP’NİN TAVRI
28
Haziran günkü Ortam gazetesi, Ankara’da TC ve KKTC teknik heyetlerinin
hazırladığı ekonomik paketin, hükümet ortağı TKP tarafından benimsenmediğini
yazdı. Gazeteye göre, TKP’nin yetkili kurulları iki gün önce, 26 Haziran
Perşembe günü 10 saatlık maraton bir toplantıda, getirilen paketi
değerlendirmiş ve hükümete sunulmak üzere alternatif bir paket hazırlamıştı.
Gerek Türkiye’den gelen, gerekse TKP’nin önerdiği paket, 27 Haziran günü
Bakanlar Kurulunda görüşülmüştü. Aynı gün Kıbrıs Postası gazetesinin manşeti
şöyleydi:
“Ankara’ya giden
heyet döndü, uygulama başladı.
ANKARA KARARLARI İLE BİR BALYOZ DAHA
İNİYOR.
Paketi
açıklıyoruz: Kredi faizleri yüzde elli, para basımı yok, personel rejimi
gündemde, KİT’ler satışta, TC-KKTC arasında para akımı serbest, primlendirmeye
elveda, emlak vergileri astronomik şekilde arttırılıyor.”
TKP’Lİ BAKANLAR PAKETİ DESTEKLİYOR
29
Haziran tarihli Kıbrıs Postası, “ekmek ve süt dünden itibaren zamlı olarak
satılmaya başlandı” haberini verirken, bir gün önce açıkladığı pakete koalisyon
ortağı TKP’nin karşı çıktığını ve karşı öneriler sunacağını duyuruyordu. Haber
şöyle sona eriyordu:
“Ancak TKP’nin
karşı çıkışının parti bünyesinde olduğu ve kabinede herhangi bir karşı koymanın
söz konusu olmadığı belirtildi.”
ANA MUHALEFET PARTİSİ OLAYLARI GERİDEN
İZLİYOR
Ülkenin
ekonomik geleceğine ilişkin kararlar peşpeşe tartışılıp, sütun yazarları görüş
belirtip, kamuoyu oluştururken, emekçi halkın kitle partisi olduğunu iddia eden
CTP’nin günlük siyasi gazetesi Yeni Düzen de, Gabriel Garcia Marquez’in “Bir
Kayıp Denizci” adlı hikâyesini, her gün iki resimle birlikte yarım sayfa olarak
yayımlamayı sürdürüyordu. Parti Genel Sekreteri, İstanbul’da yapılan Avrupa
Konseyi’nin mini oturumunda KKTC’yi eşi ile birlikte temsil edip, ardından Ege
ve Akdeniz’de “mavi yolculuk”a çıkarken, Yeni Düzen gazetesinin Genel Yönetmeni
de Londra’da “Türk Kıbrıs’ın İngiliz Dostları” derneğinin muhafazakâr milletvekilleri
ile kadeh tokuşturuyordu.
YİNE KOTAK UYARIYOR
30
Haziran günkü Kıbrıs Postası’nda Başyazar İsmet Kotak, “Sağcı bir ekonomik
politika” başlıklı yazısında okuyucularına şöyle sesleniyordu:
“Sosyal Devlet
kuralının Anayasada oluşuna bakmayan bir hükümetle karşı karşıyayız... Ortada
fol yok, yumurta yokken, zam üstüne zam yapılması, enflasyonist politikayı
benimseyen Türkiye’deki iktidarın dümen suyundan gidilmesi ve bunun marifet
olduğunun ilan edilmesi, BRT’de özel olarak tutulan şak-şakçıların uzun uzun
konuşturulmaları acı bir tablo oluşturmaktadır. Sanki zamdan memnun olan bir
halk var da, “zam, zam” diye istemde bulunmakta, alkış koparmaktadır.
Kim
kimi aldatıyor acaba? Önce yıllar yılı bu ekonominin ortasına edenler, şimdi,
birilerinin gelip KKTC ekonomisini kurtaracağını ilan edebilmektedirler. Kimin
kimi eleştirdiği, kimin kimi yere vurduğu karambole getirilmektedir.
...
Güneye küfredenler, hor görenler, orada enflasyonun yüzde 1’lere doğru geri
saydığını görmezlikten gelmenin dokuz kez kılıfını arayıp bulmaktadırlar. Ama
orada yatırım ve üretim var. Bu da onların marifeti değil mi? Kuzeyde fabrika
kapayan politika, Güneyde fabrika açan, yenilerini üretime katan bir politika.
... Hedef,
enflasyonla yaşamaya alıştırmaktır. “Türkiye böyle istedi” masalına inanma.
Burada Meclis varsa, burada Hükümet varsa, tüm sorumluluk bunlarındır. Türkiye,
bugünkü iktidar demek değildir. Her yanlış olan politikayı kabul etmek
zorunluluğu yoktur. Yanlışı kabul edenler, bunun sorumluluğunu taşırlar.
Önce sandıklarda
oyun, arkasından Ocaklar, Dernekler ve onların ardından zamcı, enflasyoncu,
halkın sırtından ödün verdiren balyoz politikası. Gideceğimiz köyün minareleri
göründü. Acaba KKTC için demokrasinin de lüks olduğu ne zaman söylenecek?”
Kurt politikacı
İsmet Kotak, Türkiye’de 24 Ocak kararlarının, ancak 12 Eylül rejimi ile
uygulanabildiğini bildiğinden bu uyarıları yapma ihtiyacını duyuyor ve
yazıyordu.
KTAMS-KTÖS BİLDİRİSİ
1
Temmuz 1986 günü, yani TC Başbakanı Özal ile beraberindeki heyetin Kuzey
Kıbrıs’a gelmesinden bir gün önce, KTAMS ile KTÖS adındaki iki büyük sendikal
örgüt, ortak bir basın açıklaması yayımlayarak, şu görüşleri kamuoyuna
duyuruyorlardı:
“Türkiye
burjuvazisine Kuzey Kıbrıs’ı peşkeş çekmek ve ekonomik sömürü yöntemleriyle
ANAP-UBP ilişkileri çerçevesinde dünyada mahkûm edilmiş Friedmancı bir modeli
halkımıza dayatmak, KKTC-TC ilişkilerini de uzun vadede zedeleyecektir.
Türkiye’deki
iktidarların istemleri doğrultusunda “Ankara karar verir, Lefkoşa uygular”
felsefesi, artık terk edilmeli ve KKTC’nin ayrı ve onurlu bir kişiliği olduğu
herkesten önce Türkiye’de iktidarlar tarafından kabul edilmelidir.”
TEPKİLER DOĞURAN ÖZAL, SONUNDA GELİYOR
BRT’de
TMT’nin çağrılısı olarak Kuzey Kıbrıs’a geleceği açıklanan, ama resmen KKTC
Başkanı Rauf Denktaş’ın konuğu olarak gelen TC Başbakanı Özal, sonunda 2 Temmuz
günü 12.30’da Geçitkale Devlet Havaalanına gelerek, kırmızı halılı resmi
törenle karşılandı. Olay hem radyodan, hem de televizyondan naklen
yayınlanıyordu.
Kıbrıs
Postası yazarı Şener Levent, ertesi gün izlenimlerini şöyle yazdı:
“Televizyonu izliyorum. Protokol
Geçitkale Havaalanına yığılmış. Az sonra TC Başbakanı Turgut Özal çıkacak
uçaktan. Ekran spikeri teşekkürlerle dolu anonslar sunuyor sık sık dört dilde. Türkçe,
Rumca, İngilizce ve Arapça. Devlet töreni ile karşılanmakta Özal. Haftalardır
radyo ve televizyonda davullar ve zurnalar çalınıyor bunun için. Herşey yalnız
konukseverliğimizin kanıtı olsa neyse. Dalkavukluk, ikiyüzlülük ve nankörlük
tütüyor yerdeki mersin dalları bile.”
YOLLARDA SIKI DENETİM
Turgut
Özal’ın Geçitkale Havaalanından Lefkoşa’ya gelişinden çok önce başlatılan ve
öğleden sonra 17.30’a kadar sürdürülen 8 saat içinde, tüm geliş yolları
üzerinde olağanüstü önlemlerin alındığı, tüm yolların trafiğe kapatıldığı
gözlemlendi. Birçok kişi yollarda mahsur kalıp, köy otobüsleri köylere
gidemedi. Polislerin halka kaba hakaretler yağdırdığı basına yansıdı. Oysa
televizyondan aktarılan “vatandaşın görüşü”ne göre, Özal’ın ziyareti bize bayram
havası yaşatmıştı. İnşallah hayırlı-uğurlu olurdu. Konuşturulan kişilerin büyük
çoğunluğunun da TC kökenli olduğu gözlerden kaçmadı.
ÖZAL’IN SÖZLERİ
Geçitkale
Havaalanında bir demeç veren Turgut Özal, “Arzumuz, Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik
bakımdan güçlü ve sağlam bir bünyeye sahip kılınması, uluslararası rekabete
dayanacak bir yapıya kavuşturulması ve sosyal adalet içinde üstün bir refah düzeyine
eriştirilmesidir” şeklinde konuştu. Yoldaki köylerde konuşurken de, “Kıbrıs Türklerinin
bu inancı, bu kuvveti, bu imanı devam ettiği sürece, önünde hiçbir engel
tanımayacağını” söyledi. Lefkoşa’daki Saray Otel’in balkonundan konuşurken,
daha da coşan TC Başbakanı, Kıbrıs Rum tarafına çatarak, “Biz onları Ege’de,
biz onların soylarını İzmir’de ve biz onların soylarını Dumlupınar’da gördük”
cümlesiyle şoven yaklaşımını bir kez daha sergiledi.
ÖZAL: KKTC İLELEBET PAYİDAR KALACAK
“Buraya
ayak bastığım andan itibaren kendimi Türkiye’nin bir ilinde, bir ilçesinde, bir
köyünde hissettim. Hiçbir farkı yok” diyen Turgut Özal, TC ile KKTC’nin
ilelebet payidar kalacağını ve KKTC’nin dünyanın sayılı ülkeleri arasında
yerini alacağını söyledi.
Demek ki TC
Başbakanı için de, Kıbrıs sorunu çözümlenmiş addedilebilirdi. Nitekim 14
Haziran günü Trabzon’daki ANAP il merkezinde konuşan TC Dışişleri Bakanı Vahit
Halefoğlu şu sözleri sarf etmemiş miydi:
“1974 yılında
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği Barış Harekâtı’nda her iki
toplumun yerleşme yerleri belirlenmiştir. Her iki taraf da kendi kuralları ile
yönetilmektedir. Bizim istediğimiz, mevcut olan bu durumun hukukileşmesidir.”
TOPRAK BÜTÜNLEŞMESİNDEN SONRA EKONOMİK
BÜTÜNLEŞME
Özal’ın
geldiği gün yerel basında çıkan Kuzey Kıbrıs Haber Ajansı’nın bir haberine
göre, KKTC yetkilileri ziyaret sırasında herhangi bir önemli siyasal karar
alınmasının beklendiğini, KKTC’nin kendi parasını basması gibi bir konunun da
şimdilik kaydıyla görüşülmeyeceği, fakat Kuzey Kıbrıs’ın geleceği açısından çok
önemli kararlar alınacağını ifade etmişlerdi. Kıbrıs Türk halkının “tam liberal
ekonomik yapı”ya kavuşturulması gündemde olup, bu yapı KKTC’nin Türkiye ile
ekonomik bütünleşmesini öngörüyordu.
RESMİ GÖRÜŞMELER BAŞLIYOR
Türkiye
ile Kuzey Kıbrıs arasındaki resmi görüşmeler 3 Temmuz günü saat 11’de Lefkoşa’daki
Mücahitler Sitesi’nde başladı. TC Heyeti Başbakan Özal, Kıbrıs İşlerinden Sorumlu
Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, Özal’ın bazı danışmanları ve bazı bakanların
üst düzeydeki bürokratlarından oluşuyordu. KKTC heyetinde ise Cumhurbaşkanı
Denktaş, Başbakan Eroğlu, Bakanlar ve bazı müsteşarlar vardı.
DENKTAŞ: NEREYİ BUDAYALIM?
Görüşmeleri
bir konuşmayla açan Denktaş, Özal’ın görüşleriyle fikirlerinden yararlanmak,
görüş ve fikir teatisinde bulunmak için sabırsızlandıklarını belirtti. Denktaş,
Kıbrıs Türklerinin 1963 olaylarından önce, liberal bir iktisadi rejim içinde
yaşadığını, 1963 olaylarında Rum darbesinin ekonomiyi sıfırla çarpması üzerine,
1974’e kadar Türkiye’den alınan yardımlarla ayakta durulup, yaşayabildiğini
söyledi. Türk halkının 1974’den sonra ele geçen olanakları kullanarak, kendi
ekonomisini oluşturmaya çalıştığını ifade eden Cumhurbaşkanı, başlangıçta
kapalı bir rejim modeli verildiğine, bu modelin esasları çerçevesinde yaşam
sürdürüldüğüne değinerek, bunun Kıbrıs Türkünün bünyesine uymadığını, gittikçe
bir yoklar rejimi ortaya koyduğunun görüldüğünü iddia etti. Sonuçta liberal bir
rejim özleminin gittikçe büyüdüğünü ve Türkiye’de aynı şekilde bir değişikliğe
gidilmesi üzerine, Kuzey Kıbrıs’ta da bundan yararlanmaya başlamakla beraber,
tam bir rejimin yapılmadığını dile getiren Denktaş, Kuzey Kıbrıs’ın tam
iktisadi yaklaşımıyla, yatırım önceliklerinin ne olması ve ne tür bir iktisadi budama
gerektiğini sordu.
ÖZAL: YOKLUKLAR AZ BİRŞEY BULMAKTAN ÇOK
DAHA KÖTÜDÜR
Toplantıda
söz alan Turgut Özal da, Türkiye’de uygulanmakta olan ekonomik modelin başarılı
olduğunu iddia ederek, kemer sıkma politikasını övdü. “Yokluklar, az bir şey
bulmaktan çok daha kötüdür” diyen Özal, ekonomik durumu daha iyi hale getirmek
için fedakârlık yapılması gerektiği söyledi.
KKTC’nin
geleceği bakımından tavsiye ettiklerinin nedenlerini basın önünde açıklıkla
anlatmaya gerekli gördüğünü belirten TC Başbakanı, var olan münakaşaların
aslında liberal ekonomik sistem, sosyal demokrat sistem veya sosyalist ekonomik
sistem münakaşası olmadığını, çünkü hayatta devlet veya milletlerin sıkıntılı
devrelere girdikleri zaman, kendilerine en uygun olan hareket tarzını tespit
etmek mecburiyetinde olduklarını gördüğünü söyledi. Başka çıkış yolu,
alternatifi yok veya tek ise, onun yapılmasının zorunlu olduğunu belirten Özal,
Türkiye örneğini vererek, orada tüm ithalatı serbest bıraktıklarını anlattı.
Türk ekonomisini, Kuzey Kıbrıs ekonomisiyle mukayese etmediğini, kendilerinin
yaptıklarının burada yapılmasını söylemediğini kaydeden Özal, yalnız bu
kararlılığı göstermek gerektiğini söylemek istediğini belirtti. Özal
konuşmasını şöyle tamamladı:
“Kıbrıs’ta
ileride Rum tarafıyla bir anlaşma olması halinde, bu anlaşmada en önemli husus,
kanaatimce Türk halkının iktisaden güçlenmesi olacaktır.”
DENKTAŞ’A GÖRE HÜKÜMET KRİZİ YOK
3
Temmuz günü basın mensupları ile konuşurken, “Koalisyon hükümeti ortakları
arasında bir anlaşmazlık bulunduğu haberleri doğru mu?” sorusunu yanıtlayan
Rauf Denktaş, şöyle dedi:
“Ben hükümetin
içinde değilim. Benim önümde yapılan toplantılarda gördüğüm kadarıyla koalisyon
ortağının Bakan üyeleri, Sayın Özal’a verilen cevabi yazının hazırlanmasında
nazım rol oynamışlar ve buna sahip çıkıyorlar. Kendileriyle parti organları
arasında bir çelişki varsa, bu kendilerini ilgilendirir. Şimdilik hükümet krizi
görülmüyor. Benim önümde yaptıkları konuşmalardan ben bu neticeyi aldım.”
ÖZAL’DAN RUM TARAFINA TEHDİT
3
Temmuz akşamı Rauf Denktaş tarafından onuruna verilen yemekte konuşan TC
Başbakanı Turgut Özal Türk tarafının Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki
hedefinin, sorunun barış ve müzakereler yoluyla çözümlenmesi olduğunu, bu
hedefin kesinlikle şaşmayacağını, Rum-Yunan tarafının ise uzlaşmaz tutumunu
sürdürdüğünü, bu tutumda ısrar edip etmemesinin kendi bileceği iş olduğunu
söyledi, “ancak bu yanlış politikalarının
kaçınılmaz sonucuna da katlanmasını bilmeleri gerekir” şeklinde konuştu.
BİR TEHDİT DE TKP’YE
Aynı
günkü Bakanlar Kurulu toplantısına katılan Özal ile beraberindeki heyet,
alınacak mali ve ekonomik önlemleri gözden geçirdi. Özal’ın TKP yetkililerine
“Siz bugün bu kararları alamayabilirsiniz, ama sizden sonra gelecek ve bu
kararları alacak olanlar vardır” dediği ve UBP-YDP koalisyonunun ortaya çıkma
olasılığına işaret ettiği basına yansıdı.
DOME OTEL’DEKİ BASIN TOPLANTISI
4 Temmuz günü
Girne’deki Dome Otel’de bir basın toplantısı düzenleyen TC Başbakanı, KKTC’de
uygulanmaya konması tasarlanan ekonomik planın Türkiye’de son bir kez daha
gözden geçirildikten sonra, 10-15 gün içinde kesin şeklini alacağını açıkladı.
Bir soru üzerine ayrı para basımı, Maraş’ın açılması ve askeri savunma
işbirliği konularının esas itibarıyla konuşulmadığını söyleyen Özal, bu
konuların ileride konuşulmayacağının anlaşılmaması gerektiğini vurguladı.
NAMAZ ÖNCESİ TAVSİYELERİ
“Kıbrıs
meselesinin çözümü, Kıbrıs’ın refahının artırılması bir ekonomik hadisedir.
Bunun ideolojik alâkası yoktur. Bunu açık açık söyleyeyim. Ben bir ekonomistim.
Kıbrıs’ın nasıl kalkınacağını iyi biliyorum” diye konuşan Turgut Özal,
Mağusa’da öğle namazını kılmazdan önce de halka yaptığı konuşmada, şu tavsiyede
bulundu:
“Birliğinizi
beraberliğinizi bozmayın. Ayrılığı sakın düşünmeyin. Bir takım laflarla yanlış
yerlere sizi bölmeye çalışanlara fırsat vermeyin. Bizim örneğimize dikkat
edin.”
SON SÖZ: FEDAKÂRLIK LÂZIMDIR
4
Temmuz günü saat 15’de Geçitkale Hava Alanı’nda uçakla ayrılmazdan önce bir
demeç veren TC Başbakanı Özal şunları söyledi:
“Kıbrıs’a
yaptığım ziyareti şu anda tamamlamış bulunuyorum. Kıbrıs’ta çok iyi günler
geçirdim. Sayın Dektaş’a ve hükümetine teşekkür ederim. Kıbrıs’ta birlik ve
beraberlik sağlanmış gözüküyor. Kıbrıs’ın gelişmesi hakkında atılacak adımlardan
şüphem kalmamıştır. Fedakârlık lâzımdır.”
OKTAY EKŞİ, PLANIN AMAÇLARINI AÇIKLADI
Önceki
gün “Hürriyet” gazetesinde “Tecrübe konuşuyor” başlıklı bir yazısı çıkan
Türkiye’nin kulağı delik yazarlarından Oktay Ekşi ise şöyle diyordu:
“Sayın
Özal’ın Kıbrıs gezisinin, oradaki siyasi partilerin sayısını düşürücü,
devlet-özel teşebbüs muhabbetini güçlendirici, ücretle geçinen kesimlerin
belini bükücü, ihracat yapıyorum diye hayâl ticareti ile meşgul olanları
koruyucu, KKTC topraklarının yabancılara da satılması imkânını yaratıcı,
enflasyonu önlemeye çalışıyormuş gibi görünürken, aslında körükleyici, bir
yandan işsizlikle mücadele edildiği izlenimi yaratılırken, öte yandan işsizliği
artırıcı etkileri yakın bir gelecekte görünecektir.
...Kıbrıs’taki
Türkler, ikide bir “Anavatan, Anavatan” demiyorlar mıydı? İşte “Anavatan’ın
lideri oraya geliyor. Kıbrıs’ı da “Anavatan”a benzetmek için.”
CTP: ÖZAL IMF REÇETESİNİ DAYATMAK İÇİN
GELDİ
4
Temmuz günü bir basın bildirisi yayımlayan CTP Genel Başkanı, en nihayet
olaylara vakıf olmuş ve işin ciddiyetini kavrayabilmişti. Bildiride şöyle
deniyordu:
“Dün
Sayın Özal’a Meclis’te yaptığımız görüşmeden sonra, Sayın Özal’ın Kıbrıs’a bir
iade-i ziyaret için değil, IMF’nin Türkiye’ye dayattığı ekonomik önlemlerin
benzerlerini KKTC’ne dayatmak için geldiği anlaşılmıştır... IMF reçetesine
karşı çıkışımıza öfkelenen TC Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci, bize diğer parti
mensupları önünde “Biz bu topraklar için sizden daha çok kan döktük” dedi...
Dr. Derviş Eroğlu Hükümeti, seçimlerde halka vaad ettiklerine tamamen ters bir
tutum içinde çalışanların yaşam düzeyini düşürmeye dönük IMF reçetesini itiraz
etmeden kabul etmiş görünüyor. Basına yansıyan haberlerden reçetenin koalisyon
ortakları tarafından kabul edilmesinde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da büyük rolü
olduğu anlaşılmaktadır.”
OPERASYON BAŞLATILIYOR
Evet,
sol’u ve muhalefet’i saf dışı etme çabaları başlamıştı bile. Denktaş, Özal
onuruna Dome Otel’de verdiği 660 kişilik yemeğe, ana muhalefet partisi CTP’yi
çağırmamıştı. Aynı şekilde tüm gazeteler yemeğe çağrılırken, Yeni Düzen
gazetesi çağrılmamıştı. Bir de CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün, Özal’ı
karşılamak üzere havaalanına gitmediği haberleri yayılmıştı. Oysa Yeni Düzen
gazetesi, TRT televizyonunun Özgür ile Özal’ın tokalaşarak öpüşmelerini
görüntüde vermemesinin dikkatleri çektiğini yazarak, kamuoyunu aydınlatıyordu.
GEÇİŞ KAPILARINI DENKTAŞ KAPATTIRDI
Rauf
Denktaş, büyük bir ustalıkla, toplumun dikkatini Özal’ın ekonomik önlemler
paketinden uzaklaştırmak için, daha Geçitkale Havaalanında iken, Kuzey Kıbrıs
ile Güney arasındaki bütün geçiş kapılarının kapatıldığını açıklıyordu. KKTC
Başkanı, Türk tarafının dünyaya ve ilgili makamlara, Kıbrıs’taki sınırın her
iki tarafında da giriş ve çıkış kapılarında aynı yetkiyle kontrol hakkına sahip
meşru idare bulunduğunu göstermek iddiasındaydı. Olaydan bir gün sonra bir
açıklama yapan Özker Özgür, KKTC Anayasası’nın Cumhurbaşkanı’na tek başına
kapatma kararı alma ve uygulama yetkisi vermediğini hatırlatarak, Denktaş’ı
Anayasa’nın kendine tanıdığı yetkileri aşmamaya çağırdı. CTP genel Başkanı,
sınırları kapatma kararının doğruluğunu veya yanlışlığının ayrıca
tartışılabileceğini belirterek, bu konuda susmayı tercih etti. Ne var ki bir
gece önceki Sendikalararası Tertip Komitesi’nin düzenlediği “Son ekonomik
önlemlerin sosyal ve ekonomik yönleri” konulu açık oturumda söylenenleri
işitmemiş olsaydı, belki bu kararı eleştirmekten de imtina ederdi. Aynı
şekilde, Denktaş’ın başına buyruk bir şekilde 15 Kasım 1983 günü “Kurucu Meclis
kurulacaktır” kararını da, ilk günlerde sineye çekip, suskunlukla geçiştiren,
yine aynı CTP yetkilileri değil miydi? Oysa emekçi halkın kitle partisi ve ana
muhalefet partisi diye nitelenen CTP’den halkımız daha çok atak, ciddi ve
uyanık bir politika beklemektedir.
MUHALEFET UYANIK OLMALI
7
Temmuz 1986 günkü Yeni Düzen’in başyazısında da belirtildiği gibi, “Koparılan
gürültü, yaratılmak istenen fırtına ve toz dumanın gerisinde NATO’nun ikili
enosis yoluyla Kıbrıs’ı yutma planının bulunduğunu gösteren belirtiler vardır.”
Bulanık suda
balık avlamak isteyenlerin işlerini kolaylaştırmamak için, halkımızın gerek
politik, gerekse ekonomik ve diğer örgütleri daha uyanık olmak zorundadır. Hem
iç, hem de dış sorunların değerlendirilmesinde sınıf pusulasını elden
bırakmamak, düzlüğe çıkmanın tek anahtarı olmalıdır.
4 Temmuz akşamı
yapılan açık oturumda Dev-İş Genel Başkanı Sarıca’nın da belirttiği gibi,
Özal’ın paketinden ödün koparmak yerine, bunun tamamen ortadan kaldırılması
için mücadele verilmesi, zorunlu hale gelmiştir.
12 yıldır
sürdürülen başıbozuk ekonomik sistemin daha da kökleştirilmesine karşı tüm
siyasal ve sendikal örgütler, kitle örgütleri güçlerini birleştirmeli, ekonomik
ve demokratik yaşamımıza sahip çıkmak ve kimliğimiz, ezdirmemek için birlikte
mücadele vermeliyiz.”
(Bu yazı, Söz dergisinin 11 Temmuz 1986 tarihli
sayısında yayımlanmak üzere hazırlanmış, ama “uzun” olduğu gerekçesiyle dergide
yer almamıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder