51 yıl önce, 11 Nisan 1965 günü,
AKEL Merkez Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi Derviş Ali Kavazoğlu ile sendikacı
arkadaşı Kostas Mişaulis, vahşi bir cinayete kurban gitmişlerdi. Emperyalizmin
yerli işbirlikçileri tarafından pusuya düşürülen iki yoldaş, otomatik
silahlarla kısa mesafeden taranmışlardı. Olay yerinden 2-3 saat sonra geçen BM
Barış Gücü askerleri, iki arkadaşın cesetlerini otomobil içinde kucaklaşmış
halde bulmuşlardı.
12 Nisan
1965 tarihli Cyprus Mail gazetesi, olayı şu manşetle vermekteydi: “Sendika
liderleri araba içinde öldürüldü. Türk ve Rum pusuya düşürüldü. Dostça
işbirliğini savunanlar için zorbaca ölüm.”
Haberde ise şöyle denmekteydi:
“Dün
öğleden önce saat 9.30’da Larnaka’ya gitmek üzere Lefkoşa’dan ayrılan iki
kişinin kurşunlarla delik-deşik edilmiş vücutları, kendi arabaları içinde, saat
öğleden sonra 1’de Lefkoşa-Larnaka anayolunun 13. mili yakınlarında bir BM
devriyesi tarafından bulundu. Cinayet yeri, Türk köyü Petrofan ile Luricina
yanındadır.
Kavazoğlu,
geçen yıl karışıklıkların başlamasından bu yana, Lefkoşa’nın Rum kesiminde
yaşamaktaydı ve Kıbrıs Türk liderliğini, kendi toplum üyelerine karşı terör
uygulamakla suçlamıştı.
Dr.İhsan
Ali, bu vahşi terör eyleminin “Kıbrıslı Türk teröristlerce yapılmış olması
gerekir” şeklinde konuştu ve Kavazoğlu’nun Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında
barış içinde bir arada var olma idealleri için öldürüldüğünü sözlerine ekledi.
HÜKÜMET SÖZCÜSÜNÜN DEMECİ
Kavazoğlu’nun
öldürülmesi üzerine yorum yapan hükümet sözcüsü şunları vurguladı:
“Derviş Kavazoğlu’nun
katledilmesi, Kıbrıs Türk liderliği üzerinde çok ayıp verici bir leke
oluşturmaktadır. Hiç kuşku yoktur ki, bu korkunç cinayeti işleyenler, kurban
edecekleri kişinin Larnaka’ya gideceğini önceden bilen ve ona pusu kuran Türk
teröristleridir. Kıbrıslı Türk sendikacı, aşırı unsurlar tarafından
öldürülmüştür. Çünkü o, Rumlarla Türklerin işbirliğine inanmıştı ve bu ilkeleri
ve inançlarını, birçok kereler kamuoyu önünde açıklamış ve Türk liderliğini ve
onun tarafından uygulanan terörü kınamıştı. Bunun üzerine Kıbrıslı Türk
teröristler, Kavazoğlu’nu gözetleme altına almışlar ve üç yıl önce Kıbrıslı
Türk gazeteciler Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan’ı aynı nedenlerle öldürdükleri
gibi, aynı şekilde onu da sonunda öldürmüşlerdir. Her özgür insanın nefretine
yol açan ve kendi toplumundan birinin canı pahasına Türk teröristler tarafından
işlenen bu iğrenç cinayetler şunu göstermektedir ki, Türkler arasında, Türk
teröristlerce işlenen cinayetlerle durdurulmaya çalışılan bir akım, yani
Rumlarla işbirliği ve dostluktan yana sağlıklı bir akım vardır. Kavazoğlu,
Hikmet ve Gürkan ile öldürülen diğer Kıbrıslı Türklerin çoğu, Türk aşırı
unsurları tarafından vahşice öldürülmüşlerdir. Çünkü özgür insanlar olarak
onlar, Kıbrıs Türk liderliğinin terörist ve felakete sürükleyici çalışmalarıyla
uyuşmamışlar ve Rumlarla Türklerin uyum içinde yaşayabildiklerini ve yaşamaları
gerektiğini dile getirmişlerdir. Onlar, gerçeği söyleme cesaretini
gösterdikleri için öldürülmüşlerdir.”
KAVAZOĞLU’NUN KISA YAŞAMÖYKÜSÜNDEN
Derviş Ali
Kavazoğlu, 41 yıllık ömrünü (1924-1965), genelde Kıbrıs işçi sınıfının, özelde
Kıbrıslı Türk emekçilerin daha iyi yaşam koşulları ve sosyal-ekonomik
ilerlemesi için yorulmadan çalışmakla geçiren ve asıl mesleği marangozluk olan
ilerici bir kardeşimizdi.
4 Nisan 1924 tarihinde Mağusa
kazasına bağlı Pi Peristerona köyünde doğan Derviş Ali, ilkokul eğitimini 5. sınıfa
kadar köyde yaptı. Babasının ölümü üzerine, annesiyle birlikte Lefkoşa’da,
Küçük Kaymaklı’daki akrabalarının yanına
geldi ve 6. sınıfı burada bitirdi. Fakir bir ailenin çocuğu olduğu için,
ilkokuldan sonra öğrenimini sürdüremedi. Ortaokul birinci sınıftan sonra
ayrılarak, hayatını mobilya işçisi olarak kazanmaya başladı. Küçük yaşında
sendikacılıkla tanıştı.
Kendi kendini eğiterek, aydın bir
kişiliğe ulaşan Derviş Ali, toplumcu faaliyetlerine 1940’lı yılların başında
başladı. 1943 yılında Halkın Sesi gazetesinde D.A.A. imzalı yazılar yazdı.
“Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri”nin
Ağustos 1944’de sahneye koyduğu “Yağmur Gecesi” gibi tiyatro oyunlarında rol
aldı.
1948’deki
meşhur maden grevine katılan işçileri desteklemek üzere Kıbrıs Türk İşçi
Birlikleri tarafından grevin bitmesinden hemen sonra çıkarılılabilen günlük
Emekçi gazetesinin (Sayı:1, 19 Mayıs 1948-Sayı:167, 4 Kasım 1949) yazı ailesi
içinde yer alan Derviş Ali Kavazoğlu, burada makale ve inceleme yazıları
yayımladı.
Emekçi gazetesinin 22 Temmuz 1948 tarihli
nüshasında çıkan “Sahneyi açıyorum” başlıklı ve “Yazan: Ş.İ.N.” imzalı bir
makalede, “Asıl ismim Derviş Ali Alkan’dır. Müstear imzama iyi bakacak
olursanız Ş.İ.N. ismimin, son harflarıdır” diye yazmaktaydı. Aynı gazetede yazı
yazan Mehmet Hasan Alkan adlı kunduracı arkadaşı ile adının karışmasını önlemek
için “Kavazoğlu” soyadını kullanmaya başladı.
Derviş Ali Kavazoğlu, sendikal mücadele
içinde başladığı siyasal yaşamını, Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi (AKEL)
içinde de sürdürerek, Parti’nin Merkez Komitesi üyeliğine kadar yükselen ilk ve
tek Türktü. Kavazoğlu, 1950’li yılların başında AKEL’in önde gelen militanları
arasındaydı.
Sendikacı diğer bazı arkadaşlarıyla birlikte üyesi
olduğu AKEL’in, Ağustos 1952’de bir Türk Kolu kurmasında öncü rol oynadı ve
partinin Kıbrıs Türklerine yönelik Türkçe bildiriler yayımlamasını sağladı.
Kasım 1952’de PEO sendikasının, Kıbrıslı Türk üyeleri için ayrı bir “Türk
İşçiler Bürosu” oluşturması üzerine, Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri’nin 1944’den
beri faaliyet göstermekte olduğu Elli Sokak No.2’deki lokali devralan Derviş
Ali Kavazoğlu, Kamil Ahmet, Hulus Çağlar, Ahmet Yahya, Fazıl Önder ve diğer
yakın arkadaşları ile birlikte “Türk Eğitim ve Spor Kulübü” (TEK)’nü kurdu.
9 Şubat 1953 tarihli Bozkurt
gazetesindeki bir ilanında, Mobilyacı Derviş Ali Kavazoğlu’nun Beliğ Paşa
Sineması civarındaki Müftü Raci Efendi Sokak No.8-12’deki işyerinde üretilen ve
“Yabancı unsurların da hayran kaldığı mobilyadan en son model oymaklı bir
misafir odası”nın çizimine de yer verilmekteydi.
Kavazoğlu’nun bu dönemde dünyaca
tanınmış Türk şair Nazım Hikmet ile de dost olup, mektuplaştığı bilinmektedir.
Nitekim Ekim 1954’de yayımlanan “AKEL Türk Kolu İdaresi” başlıklı ilk
bildiride, Nazım Hikmet’in Kıbrıslı Türklere hitaben gönderdiği bir mektuptan
da söz edilmektedir.
1955
yılında ilerici Kıbrıs Türk işçi hareketinin yayın organı olarak yayımlanmaya
başlayan haftalık “İnkılapçı” gazetesinin (Sayı:1, 13 Eylül 1955 - Sayı: 14, 12
Aralık 1955) başyazarlığını yaptı. AKEL’de profesyonel olarak çalışmaya
başlaması bu sıralardadır.
Türkiye’nin Kıbrıs politikasını
belirleyen Devletler Hukuku ve Anayasa uzmanı Prof.Nihat Erim’e adayı ziyareti
sırasında verilen, 19 Ocak 1957 tarihli ve “AKEL Türk Kolu” imzalı bildiride,
adanın taksim edilmesi fikrine karşı çıkılmaktaydı.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’na bağlı
İkinci Küme’de oynayan TEK’in sosyal ve sportif çalışmaları, Zafer Sineması’nın
karşısındaki Plevne Sokak’taki dernek binasının 1 Mayıs 1958’de ilerici Rum ve
Türk işçilerin ortak yürüyüşü sonrasında, TMT tarafından yağma edilip,
yakılmasına kadar devam etti.
1958 yılı Mayıs-Haziran aylarında ilerici
Kıbrıslı Türklere karşı TMT tarafından yürütülen öldürme ve tedhiş eylemleri
ardından, Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşamak zorunda kalan Derviş Ali Kavazoğlu,
“Ben adayı terkedip, göçmen olmak istemiyorum. Burada kalıp, Kıbrıs’ın yararına
olan amaçlar için mücadelemi sürdüreceğim” şeklinde konuşmuştu. AKEL partisinin
güvenlik koruması altına alınarak, PEO sendikasında profesyonel sendikacı
olarak görevini sürdüren Kavazoğlu, “Alekos” takma adıyla işçi sorunlarıyla
ilgilenmesinin yanısıra, AKEL partisinin Merkez Komitesi üyeliğine kadar
yükseldi.
1960’da kurulan Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin ateşli bir savunucusu olan Kavazoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
ilk yıllarında Kıbrıslı Türklerin de devletin şekillendirilmesinde rol alması
için büyük çaba harcadı.
Kıbrıs Türk kesimindeki
arkadaşları Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet ile bağlarını sürdüren Kavazoğlu,
onların yayımlamağa başladığı haftalık Cumhuriyet gazetesine (Sayı:1, 16
Ağustos 1960 - Sayı:89, 23 Nisan 1962) imzasız yazılar göndererek, “Çalışma
Hayatı” başlığı altında, çalışan kesimin sorunlarını dile getirmekte ve
değerlendirmelerini toplumuna aktarmaktaydı.
1957
yılında Moskova’da yapılan Dünya Gençlik Forumu’na katılan Derviş Ali
Kavazoğlu, oraya giderken Sofya’ya uğramış ve Bulgaristan Komünist Partisi’ne
bir rapor sunarak, BKP’nin, Kıbrıslı Türklerle çalışmasında AKEL’e yardımcı
olmasını istemişti.
Kıbrıs Türk
liderliğinin antikomünist ve taksimci politikalarını eleştirdiği için 1958
yılından beri sürekli olarak izlenen Kavazoğlu, Cumhuriyet gazetesinin sahip
ve yazarları olan Gürkan ile Hikmet’in
1962 yılında öldürülmesinden sonra, o da birçok kez ölümle karşı karşıya
gelmiş, ama bunları atlatabilmişti.
İki avukat-yazar arkadaşının
1962’de TMT tarafından öldürülmesinden sonra, onların cenaze törenine katılmayı
çok isteyen Kavazoğlu, güvenlik gerekçesiyle bunu gerçekleştiremeyince,
Kıbrıslı Rum arkadaşı Vanezos’un oraya katılıp, cenazedeki havayı kendisine
aktarmasını rica etmiş ve o da bunu yerine getirmişti. Ne yazık ki üç yıl sonra
da Kavazoğlu, aynı tedhiş örgütünün kurbanı olacaktı.
Derviş
Ali Kavazoğlu, Aralık 1963 olaylarından sonra, Dr.İhsan Ali ile birlikte sık
sık siyasal bildiriler ve açıklamalar yayımlayarak, Kıbrıs Türk liderliğinin
ayrılıkçı politikalarını protesto etti. Kavazoğlu’nun makaleleri, yerli ve
yabancı basına verdiği demeçler, radyo ve televizyondan yaptığı konuşmalar,
emperyalizmle işbirliği yapmakta olan liderliğin, Türk-Rum düşmanlığını
yaratmak için başvurduğu tedhişi gözler önüne sermekteydi. Her iki yurtsever
de, bu etkinlikleri yüzünden Kıbrıs Türk yeraltı örgütü TMT tarafından kara
listeye alınmışlardı.
“Bay Kavazoğlu, Dali-Kıbrıs”
adresine 30 Ekim 1964 tarihinde Ankara’dan postalanan bir notta şöyle
denmekteydi: “Alçak. Canının cehenneme gideceği gün yakındır.”
Vanezos’un
anlattığına göre, Kavazoğlu bir gün, Luricina’daki iki Kıbrıslı Türk arkadaşı
ile buluşmak istemiş ve onu Volkwagen marka arabasıyla Larnaka yolundaki bir
yere götürmüş. Arkadaşlarının araba ruhsatlarını yenileyip, geri
götürdüklerinde, arkadaşlarını orada bulamamışlar. Bunun üzerine Vanezos, bu
buluşmaların tehlikeli olduğundan söz ettiği zaman, Kavazoğlu da ona Kıbrıslı
Türk arkadaşlarının gönlünü kazanmak istediğini ve eğer korkuyorsa, bu
buluşmaları kendisiyle yapmamasını söylemiş. Nitekim 11 Nisan 1965 günü
gerçekleşen bir buluşmada, Derviş Ali Kavazoğlu, yine bu arkadaşları tarafından
pusuya düşürülerek, öldürülecek ve onunla birlikte buluşmaya katılan sendikacı
arkadaşı Kostas Mişauli de yaşamını yitirecekti.
Vanezos Şubat
2009’da yayımlanan “Derviş Ali Kavazoğlu (11 Nisan 1965 Lefkoşa – Larnaka Yolu”
başlıklı anı kitabında, Kavazoğlu’nun, Aralık 1963 olaylarından sonra, AKEL’in,
kendi kaderini tayin hakkına dayanarak, adanın Yunanistan’a bağlanması (enosis)
politikasını savunmasını açıkça eleştirdiğini ve arkadaşı Vanezos’a partinin bu
politikasından duyduğu hayal kırıklığını birçok defa açıkladığını kaydetmekte
ve şu örneği vermektedir:
“AKEL’in Merkez Komitesi üyesi ve
EKA’nın Genel Sekreteri Hambis Mihailidis’in söylediği bir ifadeden “Mansura
çatışmalarında Kıbrıslı Rumların kanının Yunan kardeşlerimizin kanıyla
karıştığı”ndan söz etmişti bana. Başını elleri arasına alarak, “İyi de, ben ne
için mücadele veriyorum?” diye sorduğunu hâlâ daha hatırlıyorum” (s.24-25)
Bitirirken,
ben de Hristakis Vanezos’un Derviş Ali Kavazoğlu’nun ölümü ile ilgili kitabında
sorduğu soruları tekrarlamak istiyorum:
“AKEL Merkez Kurulu’nun ihmalleri
var mıydı? Olay, Parti Yönetimi’nin dikkatsizliği ve hatalarıyla mı
gerçekleşti? Acaba onların izni olmadan kendi başına mı bu ilişkilere
girişmişti? Hatta AKEL yönetiminin desteklediği Enosis politikası onu yavaş
yavaş partiye yabancılaştırmaya sürüklemiş ve onu, eylemlerini kendi kişisel
ilişkilerinde temellendirmeye mi sevk etmişti? Bu sorular hâlâ daha boşlukta
sallanıyor ve uzun bir süre de öyle kalacaklar. Yalnızca AKEL Merkez Kurulu bu
sorulara tam bir şeffaflıkla yanıt verebilir. Bu da gerçek bir politik erdem
gerektirir, böylece her iki kesimdeki Kıbrıslılar da gerçeği öğrenmiş olur.” (s.41)
(12 Nisan 2016 günü Radyo Mayıs’taki “Bilim ve Siyaset”
programında ve o günün akşamı Kıbrıs Sosyalist Partisi tarafından düzenlenen
anma gecesinde yaptığım konuşma)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder