1960'da adaya sınırlı da olsa
bağımsızlık veren Zürih ve Londra Andlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti
devletinde iktidar, %70 Rum, %30 da Türk elinde olmak üzere ikiye
bölüştürülmüştü.
Ne yazık ki, enosisçilerle
taksimcilerin gerek Rum, gerekse Türk tarafında yönetimi ellerinde
bulundurmaları sonucu, toplumların işbirliğini önleyen bu ayrılıkçı
ideolojiler, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin barış içinde gelişmesine engel oldular.
Kıbrıs Rum kesimindeki
enosisçilerin faaliyetleri hakkında Kıbrıs Türk liderliğince bolca bilgi
yayımlanıp, yeterince deşifre edilmiş olmalarına karşın, Kıbrıs Türk
kesimindeki taksimciler hakkında genç nesillere hiçbir bilgi aktarılmamış
olması düşündürücüdür.
Suçu hep karşı tarafa atarak,
kendilerini zemzem suyunda yıkanmış olarak göstermek isteyenlerle ilgili işte
bir gazete haberi. Kıbrıs Türk liderliğinin yayın organı olan Halkın Sesi
gazetesinden aktarıyoruz:
"Rumlar istese de, istemese
de, Kıbrıs bir gün taksim edilecektir...İşte o zaman kimin gerçekten rüya
gördüğünü anlayacaklardır." (11 Ekim 1963)
Rauf Denktaş'ın 19 Mart 1960
günkü konuşması da şöyleydi:
"Bu devlet nasıl olsa yürümeyecek, buna göre
davranalım." (Nihat Erim, Bildiğim, gördüğüm ölçüler içinde Kıbrıs,
İstanbul 1975, s.140)
Kurulan yeni devletin
bağımsızlığına sahip çıkmak yerine, onu basamak olarak kullanmak isteyen
enosisçilerle taksimciler, 21 Aralık 1963'deki olayı bahane göstererek,
toplumlararası çatışmayı başlattılar. Bunun üzerine Kıbrıs Türk liderliğinin
merkezi hükümetten ayrılma kararı alması ve ayrı bir Kıbrıs Türk devleti kurmak
üzere hazırlamış olduğu kendi planını uygulamaya koyması sonucu, Kıbrıs
Cumhuriyeti devleti, enosisçi Kıbrıslı Rumların eline terkedilmiş oldu.
Zamanın Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş,
28 Aralık 1963 günü verdiği bir demeçte, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin öldüğünü ilan
ederken, Cumhuriyetin Türk Başkan Yardımcısı Dr.Fazıl Küçük de, her iki
toplumun artık bir arada yaşayamayacağını duyuruyordu.
Dr.Küçük 5 Ocak 1964'de ise
anayasada yasaklanmış bulunan, adanın taksim edilmesi fikrinden yana olduğunu
ve Kıbrıslı Türk bakanlarla hükümet memurlarının işlerine dönmeyeceklerini ve
Makarios yönetimi için artık çalışmayacaklarını açıklıyordu. (Ayrıca Bak. Rauf
R.Denktaş, Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay (1963-1964), Lefkoşa 1992,
s.42-45)
10 Ocak 1964 tarihli Fransız
"Le Monde" gazetesine bir demeç veren Dr.Küçük, Kıbrıs'ın taksim
edilmesi için 35. enlemin "ideal bir çizgi" olarak alınabileceğini söyleyerek,
Kıbrıslı Türklerin ayrı bir devlet kurmak istediklerini dünyaya duyurmuştu.
Nitekim kendisi de makam arabasından Cumhurbaşkanı Yardımcısı forsunu söktü,
Türk polisleri, apoletlerinden Kıbrıs Cumhuriyeti amblemini çıkardı, ayrı posta
idaresi kurulduğu açıklandı.
Dr.Küçük "Le Monde"
gazetesine, kurulacak yeni Kıbrıs Türk devletinin bağımsız mı kalacağı, yoksa
Türkiye'ye mi bağlanacağı konusunda karar alınacağını belirterek, Londra
Konferansı'ndan sonra "özerklik bölgemizi genişleteceğiz" şeklinde konuşmuştu.
2 Ocak 1964 tarihli Bozkurt
gazetesi ise şöyle yazıyordu:
"En iyi çözüm şekli,
taksimdir. Alınacak önlemlerden biri, Kıbrıs'taki Türk ordusunun
güçlendirilmesi olmalıdır." (Bu konudaki Türk görüşleriyle ilgili olarak
ayrıca BM'nin Plaza Raporu'na bakılabilir.)
Kıbrıs Rum liderliğinin, enosis
hedefinin gerçekleştirilmesinin olası olmadığını anlayarak, Kıbrıs'ın
bağımsızlığını sürdürme politikasını benimsemesi ardından başlatılan,
barikatların kaldırılması ve Kıbrıslı Türklere ada çapında serbestçe dolaşım
hakkının sağlanmasından sonra, toplumlararası ilişkilerde bir yumuşama olmuş ve
1968'de başlatılan anayasa görüşmeleri üniter devlet temelinde yürütülerek,
Haziran 1974'de son anlaşma aşamasına ulaşmıştı.
Atina'daki faşist Yunan
Cuntası'nın Kıbrıs'taki askerlerini ve yerli faşistleri kullanarak, 15 Temmuz
1974'de Makarios'a karşı bir darbe düzenlemesi üzerine, 20 Temmuz günü adaya
askeri müdahalede bulunan Türkiye, yaptığı ikinci harekatla, Kıbrıslı Türklerin
adanın %36'lık kuzey kısmında toplanmalarını sağlamıştı. O zamandan günümüze,
bu kez federal bir yapı temelinde sürdürülmekte olan toplumlararası görüşmeler,
yine belli bir aşamaya kadar getirilmiş bulunmaktadır.
Kıbrıs Türk liderliğinin
ayrılıkçı bir politika gütmeyip, yapıcı davranması ve Kıbrıs Rum liderliğinin
de benzer bir tavırla güven duygusunu yaratması halinde, ada üzerinde barış ve
işbirliği ortamı yeniden yaratılabilecektir.
Oyun bozanlık yapanları, ciddi
devlet adamlığı yapmaya çağırmak gerekmektedir. Her iki halkın bunca yıldır güvensizlik
içinde yaşamasına artık bir son vermelidir.
Enosisçilik terkedildiğine göre,
taksimcilik de bir an önce terkedilmeli, bağımsız ve federal bir Kıbrıs için
işbirliği ortamı yaratılmalıdır.
(İlk
defa “Ertan Yüksel” imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında “Kıbrıs’ta Sosyalist
Gerçek” dergisinin Ocak 1999 tarihli (Sayı:36) nüshasında yayımlanan bu yazı, daha
sonra “Küçük Adada Büyük Oyunlar” kitabımda (İstanbul 2004) “Kıbrıs’ta
Ayrılıkçı Politikanın 35. Yılı” başlığıyla yer almıştır. (s.11-13)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder