24 Aralık 2014 Çarşamba

ARALIK 1963 OLAYLARININ 35. YILDÖNÜMÜ


 
            21 Aralık 1963 günü Lefkoşa'da iki Türkün öldürülmesi ile yeniden alevlenen 1950'lerin Kıbrıs sorunu, bu yıl 35. yılına girdi. Kıbrıslı Rumların adayı İngiliz sömürge yönetiminden kurtarıp, "anavatan" diye benimsedikleri Yunanistan'a bağlamak, yani enosis'i gerçekleştirmek için başlattıkları EOKA mücadelesi, 1958 yılı içinde İngiliz sömürgeciler ile Kıbrıs Türk liderliğinin işbirliği ve EOKA'cı faşistlerin katkısı sonucu, toplumlararası çatışmaya dönüştürülmüş ve adanın Yunanistan'a bağlanması yerine, Türkiye ile Yunanistan arasında taksim edilmesi gündeme getirilmişti.

1960'da adaya sınırlı da olsa bağımsızlık veren Zürih ve Londra Andlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletinde iktidar, %70 Rum, %30 da Türk elinde olmak üzere ikiye bölüştürülmüştü.

Ne yazık ki, enosisçilerle taksimcilerin gerek Rum, gerekse Türk tarafında yönetimi ellerinde bulundurmaları sonucu, toplumların işbirliğini önleyen bu ayrılıkçı ideolojiler, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin barış içinde gelişmesine engel oldular.

Kıbrıs Rum kesimindeki enosisçilerin faaliyetleri hakkında Kıbrıs Türk liderliğince bolca bilgi yayımlanıp, yeterince deşifre edilmiş olmalarına karşın, Kıbrıs Türk kesimindeki taksimciler hakkında genç nesillere hiçbir bilgi aktarılmamış olması düşündürücüdür.

Suçu hep karşı tarafa atarak, kendilerini zemzem suyunda yıkanmış olarak göstermek isteyenlerle ilgili işte bir gazete haberi. Kıbrıs Türk liderliğinin yayın organı olan Halkın Sesi gazetesinden aktarıyoruz:

"Rumlar istese de, istemese de, Kıbrıs bir gün taksim edilecektir...İşte o zaman kimin gerçekten rüya gördüğünü anlayacaklardır." (11 Ekim 1963)

Rauf Denktaş'ın 19 Mart 1960 günkü konuşması da şöyleydi:

            "Bu devlet nasıl olsa yürümeyecek, buna göre davranalım." (Nihat Erim, Bildiğim, gördüğüm ölçüler içinde Kıbrıs, İstanbul 1975, s.140)

Kurulan yeni devletin bağımsızlığına sahip çıkmak yerine, onu basamak olarak kullanmak isteyen enosisçilerle taksimciler, 21 Aralık 1963'deki olayı bahane göstererek, toplumlararası çatışmayı başlattılar. Bunun üzerine Kıbrıs Türk liderliğinin merkezi hükümetten ayrılma kararı alması ve ayrı bir Kıbrıs Türk devleti kurmak üzere hazırlamış olduğu kendi planını uygulamaya koyması sonucu, Kıbrıs Cumhuriyeti devleti, enosisçi Kıbrıslı Rumların eline terkedilmiş oldu.

            Zamanın Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş, 28 Aralık 1963 günü verdiği bir demeçte, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin öldüğünü ilan ederken, Cumhuriyetin Türk Başkan Yardımcısı Dr.Fazıl Küçük de, her iki toplumun artık bir arada yaşayamayacağını duyuruyordu.

Dr.Küçük 5 Ocak 1964'de ise anayasada yasaklanmış bulunan, adanın taksim edilmesi fikrinden yana olduğunu ve Kıbrıslı Türk bakanlarla hükümet memurlarının işlerine dönmeyeceklerini ve Makarios yönetimi için artık çalışmayacaklarını açıklıyordu. (Ayrıca Bak. Rauf R.Denktaş, Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay (1963-1964), Lefkoşa 1992, s.42-45)

10 Ocak 1964 tarihli Fransız "Le Monde" gazetesine bir demeç veren Dr.Küçük, Kıbrıs'ın taksim edilmesi için 35. enlemin "ideal bir çizgi" olarak alınabileceğini söyleyerek, Kıbrıslı Türklerin ayrı bir devlet kurmak istediklerini dünyaya duyurmuştu. Nitekim kendisi de makam arabasından Cumhurbaşkanı Yardımcısı forsunu söktü, Türk polisleri, apoletlerinden Kıbrıs Cumhuriyeti amblemini çıkardı, ayrı posta idaresi kurulduğu açıklandı.

Dr.Küçük "Le Monde" gazetesine, kurulacak yeni Kıbrıs Türk devletinin bağımsız mı kalacağı, yoksa Türkiye'ye mi bağlanacağı konusunda karar alınacağını belirterek, Londra Konferansı'ndan sonra "özerklik bölgemizi genişleteceğiz" şeklinde konuşmuştu.

2 Ocak 1964 tarihli Bozkurt gazetesi ise şöyle yazıyordu:

"En iyi çözüm şekli, taksimdir. Alınacak önlemlerden biri, Kıbrıs'taki Türk ordusunun güçlendirilmesi olmalıdır." (Bu konudaki Türk görüşleriyle ilgili olarak ayrıca BM'nin Plaza Raporu'na bakılabilir.)

Kıbrıs Rum liderliğinin, enosis hedefinin gerçekleştirilmesinin olası olmadığını anlayarak, Kıbrıs'ın bağımsızlığını sürdürme politikasını benimsemesi ardından başlatılan, barikatların kaldırılması ve Kıbrıslı Türklere ada çapında serbestçe dolaşım hakkının sağlanmasından sonra, toplumlararası ilişkilerde bir yumuşama olmuş ve 1968'de başlatılan anayasa görüşmeleri üniter devlet temelinde yürütülerek, Haziran 1974'de son anlaşma aşamasına ulaşmıştı.

Atina'daki faşist Yunan Cuntası'nın Kıbrıs'taki askerlerini ve yerli faşistleri kullanarak, 15 Temmuz 1974'de Makarios'a karşı bir darbe düzenlemesi üzerine, 20 Temmuz günü adaya askeri müdahalede bulunan Türkiye, yaptığı ikinci harekatla, Kıbrıslı Türklerin adanın %36'lık kuzey kısmında toplanmalarını sağlamıştı. O zamandan günümüze, bu kez federal bir yapı temelinde sürdürülmekte olan toplumlararası görüşmeler, yine belli bir aşamaya kadar getirilmiş bulunmaktadır.

Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı bir politika gütmeyip, yapıcı davranması ve Kıbrıs Rum liderliğinin de benzer bir tavırla güven duygusunu yaratması halinde, ada üzerinde barış ve işbirliği ortamı yeniden yaratılabilecektir.

Oyun bozanlık yapanları, ciddi devlet adamlığı yapmaya çağırmak gerekmektedir. Her iki halkın bunca yıldır güvensizlik içinde yaşamasına artık bir son vermelidir.

Enosisçilik terkedildiğine göre, taksimcilik de bir an önce terkedilmeli, bağımsız ve federal bir Kıbrıs için işbirliği ortamı yaratılmalıdır.

 
(İlk defa “Ertan Yüksel” imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında “Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek” dergisinin Ocak 1999 tarihli (Sayı:36) nüshasında yayımlanan bu yazı, daha sonra “Küçük Adada Büyük Oyunlar” kitabımda (İstanbul 2004) “Kıbrıs’ta Ayrılıkçı Politikanın 35. Yılı” başlığıyla yer almıştır. (s.11-13)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder