12 Şubat 2017 Pazar

TAKSİM’İN EKONOMİ-POLİTİĞİ


            2006 yılında kitaplaşmış olan “Kıbrıs Türk Toplumunun Geri Kalmışlığı (1892-1962)” başlıklı çalışmamızda (Şadi Kültür ve Sanat Yayınları, 254 sayfa), Kıbrıs Türk basınını tarayarak, neden ekonomik ve sosyal açıdan geri kaldığımıza ilişkin bütün görüşleri kamuoyunun bilgisine getirmiştik. Örneğin adanın taksim edilmesi fikri karşısında Alithia gazetesinin Larnaka muhabiri şu görüşleri dile getirmekteydi:
            “Bir istatistikten öğrendiğimize göre, Kıbrıs Türkleri ada nüfusunun %18’ini teşkil etmekte ve arazinin %12’sine sahip bulunmaktadırlar. Türkler bütçenin %27’sini aldıkları halde, ödedikleri vergi nisbeti %4’tür... Kıbrıs’ın taksimi halinde Türkler, 30-40 sene zarfında yok olacaklardır.” (aktaran Halkın Sesi, 19 Şubat 1957)
            Halkın Sesi’nin 23 Kasım 1957 tarihli nüshasında yazan Dr. Fazıl Küçük, şu görüşleri aktarmaktaydı:
“İngiliz Vali: “Madem ki Türkler Kıbrıs bütçesine 1.5 milyon lira, Rumlar ise 12.5 milyon lira yardımda bulunuyorlar, nasıl oluyor da aradaki bu büyük farka rağmen Türkler eşit hak talep ediyor?” Dr. Küçük: “Bunun ehemmiyeti yok, çünkü Türkler fakirdir.”
            8 Şubat 1958 tarihli Bozkurt da, Eleftheria’nın “Taksim” başlıklı başmakalesinde şöyle dendiğini aktarmaktaydı:
            “Türkler 19 Aralık 1956 tarihine kadar taksim kelimesini bile akıllarına getirmemişlerdir.  Fakat o zaman bir Radcliffe projesi ortaya atıldı ve adaya yalnız bir
bütün olarak tatbikinin mümkün olacağı ileri sürülmüştü. Şimdi Türkler taksim istiyorlar. Bu azınlık, sabık Vali Harding’in adaya dönmesini arzu ediyor. Türkler adadaki nüfusun %18’ini, bütçeye yapılan yardımın %5’i, adadaki ekilebilen arazinin %13’ü ve adanın ticaretinin ancak %1’ini ellerinde tutmaktadırlar. O halde nasıl taksim istiyorlar, biz bile anlamıyoruz.”
                                                *                      *                      *
            Kıbrıs’ta “komünizm tehdidinin arttığı” iddiasıyla İngiltere’yi uyaran ABD, daha 1954 yazında New York Üniversitesi’nden Dr. Alexander Melamid’i Kıbrıs’a göndererek, bir alan araştırması yaptırmış ve bu da Temmuz 1956’da “Geographical Review” dergisinde “Kıbrıs’ta toplumların coğrafik dağılımı” başlığı altında yayımlanmıştı. Aynı uzman kişi, Mart 1960’da da “Taksim edilmiş Kıbrıs: Uygulamalı siyasal coğrafyada bir sınıf çalışması” adlı makalesini yayımlayacaktır. 
            Bu arada 1956 yılının Haziran ayı başında ABD Başkanı Eisenhover’in, Dışişleri Bakanı Dulles ile konuşurken, “Adanın taksim edilmesi ve Kıbrıs Türklerinin kuzeye kaydırılmasıyla uyuşmazlığın sona verilmesinin mümkün olabileceği”nden söz ettiğini de anımsatalım. (Claude Nicolet, United States towards Cyprus: 1954-1974, Mannheim und Möhnesee 2001, s.92)
            İngiliz-Amerikan emperyalizminin Doğu Akdeniz’deki bölücü planlarının dile getirilmesi görevini İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox-Boyd üstlenmiş ve Kıbrıs adasının taksim edilmesi fikri, 19 Aralık 1956’da Avam Kamarasında onun yaptığı bir konuşmada, İngilizlerin çift self-determinasyon hakkı görüşü maskesi altında (yani adada yaşayan hem Rumlara, hem de Türklere ayrı ayrı kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin uygulanması), İngiltere hükümetinin, eğer uluslararası stratejik durum buna izin verirse ve muhtariyet (self-government) memnuniyet verici şekilde çalışacak olursa, düşünebileceği muhtemel çözüm şekillerinden biri olarak ortaya konmuştu. Emperyalizmin “böl-yönet” politikalarına alet olan Türkiye’nin, Kıbrıs’ın taksimini talep eden politikasını resmen açıkladığı tarih ise, 20 Aralık 1956’dır. Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi ve Ankara ile işbirliği halinde olan Kıbrıs Türk liderliği de, çok geçmeden “Ya taksim, ya ölüm” sloganlarını duvarlara yazdırmaya başlayacaktı.
1 Nisan 1955’de EOKA tarafından başlatılan tedhiş hareketlerini bastırmak üzere kurulan yardımcı polis (auxiliary police) gücünde, 1958 yılında yer alan 70 Kıbrıslı Ruma karşılık, 1700 Kıbrıslı Türk ve komando birliğinde ise, sadece 542 Kıbrıslı Türk görev yapmaktaydı. EOKA’cılar İngiliz sömürgecilere karşı terör eylemleri yaparken, sömürge rejimini savunmak ve bu uğurda can vermek Kıbrıslı Türklere düşmüştü. Çünkü Kıbrıs Türk liderliği, işsiz olan gençliği bu yolla istihdam ettirirken, ada halkına da en büyük kötülüğü yapmış ve iki toplumu birbirine düşürerek, esaslı bir kışkırtmaya alet olmuştu.
            Hürsöz gazetesi, 9 Şubat 1957 tarihli nüshasında şu haberi aktarmaktaydı:
            “Londra’da solcu bir gazete olarak tanınmış olan New Statesman and Nation isimli bir İngiliz gazetesinde çıkan makalede, Adanın Türk ve Rum bölgesi olarak ikiye ayrılmasını önlemek için, Türklerin hukukunun garanti altına alınması gerektiğine işaret olunmakta ve bu garantiye Birleşmiş Milletler’in de katılması teklif olunmaktadır... Gazeteye göre, taksim nüfus nakli ve ekonomik yaralar açacak.”
            Bir yanda Volkan ve TMT’nin, öte yanda da EOKA’nın düzenlediği toplumlararası nefret operasyonları ise, ayrılığın kan ve gözyaşı ile yazılmasına hizmet edecekti. Yıllar sonra bu yeraltı örgütlerinin “derin devlet” ile bağlantıları açığa çıkacaktır. 
                                                ***
“KAYBETTİKLERİMİZİ BİR ÇIRPIDA KAZANMAK YOLUNDAYIZ”
            16 Ekim 1958 tarihli Rumca Ethnos gazetesi “Küçük, şimdi de ticaretin taksim edilmesini istiyor” başlığı altında Kıbrıslı Türk lider Dr. Fazıl Küçük’ün kendi gazetesi olan Halkın Sesi’nde yapmakta olduğu yayınları eleştirirken, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Rauf Raif Denktaş da, Kurumun kuruluşunun yıldönümünde kaleme aldığı ve 3 Kasım 1958 tarihli Bozkurt ile 4 Kasım 1958 tarihli Halkın Sesi gazetelerinde çıkan “Onuncu Yılda Ticaret” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
            “1789-1794 senelerinde ada ticaretini elinde tutmuş olan bir cemaatin oğullarıyız. Bu memlekete ilk sinemayı getirenler Türklerdir. Bugün başkalarının elinde olan acenteliklerin %70’i bizimdi. 1914’den buraya, kaybettiklerimizi bir çırpıda kazanmak yolundayız.”
            Halkın Sesi gazetesi 19 Ekim 1958 tarihli nüshasında manşetten şu haberi duyurmaktaydı:
            “Ticari sahada da hürriyete kavuştuk. Türk Ticaret Odası dün kuruldu. Kıbrıs Rumunun biz vasıta olmasına ihtiyaç yok.”           
            “Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu”nun imzasını taşıyan ve 9 Eylül 1958 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yayımlanan “İktisadi Kalkınma Kampanyamız” başlıklı yazı ile “Türkten Türke Kampanyası” başlatılmıştı, ama Kıbrıs’ın birleşik ekonomisi, acaba bir çırpıda bölünebilir miydi?
            Halkın Sesi, 15 Mart 1959 tarihli nüshasında, Haravgi’de çıkmış “Bütün tarafların kalkınması için işbirliği yapalım” başlıklı şu makaleyi aktarmaktaydı:
            “Kendi cemaatlerini iktisaden kalkındırmak hususunda Türk liderlerinin ihtirası, Rum cemaatını endişelendiren bir mesele değildir. Bizim şüphemizi mucip olan nokta “ayrı bir iktisadi varlık” tabiri arkasında iktisadi taksim temayüllerinin gizli olmasıdır. Rauf Denktaş, geçen Haziran ayından beri Kıbrıs’ta ayrı bir iktisadi hayatın bulunduğunu söylüyor ve bundan cesaret alıyor. Fakat bir kan dökülmesi neticesinde meydana gelen bu ayrılığın ne gibi müsbet ve faydalı neticeleri görülmüştür? Türk cemaatı arasında “bir refah” görülüyorsa bu, Rumlara karşı girişilen yıkıcı boykottan ileri gelmemektedir. Bu refah, fevkalade durumun, Türk cemaatının birçok fertlerine temin ettiği menfaatlerden ileri gelmiştir. Rauf Denktaş’ın bahsettiği ayrı iktisadi hayat, iyi değil, kötü bir misaldir ve Türklerin kendilerine de zarar getirmiştir.”

CUMHURİYET KURULDUKTAN SONRA
            Kıbrıslı Türk diplomat Alaaddin Gülen’in yıllar sonra yazdığına göre, “Kıbrıs’ta %20 nisbetindeki Türk azınlığın, %80 nisbetindeki Rum çoğunluğuna eşit hale getirmek normal sayılacak bir olgu değildi” (Bellekte Kalanlar, Ankara 1998, s.244), ama TC Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu nasıl olduysa bunu kabul ettirmişti!.. 
            Halkın Sesi gazetesi 25 Aralık 1960 tarihli nüshasında şu haberi aktarmaktaydı:
            “Fileleftheros gazetesinin dün yayınladığı bir habere göre, Kıbrıs Türk tüccarları, hariçteki sanayi ve ticaret müesseselerine mektuplar göndererek, Kıbrıs ekonomisini taksim edilmiş gibi göstermeğe ve ayrı acentelik istemeğe devam etmektedirler... Kıbrıs Türklerinin adadaki sınai ve ticari faaliyetin ancak %8’ini temsil ettiği artık anlaşılmış bulunmaktadır...
           
ARALIK 1963 ÖNCESİ SON DURUM
            Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İstatistik ve Araştırma Dairesi’nin verilerine göre, adada yaşamakta olan etnik toplumların Kıbrıs ekonomisine olan katkıları (% olarak) şu şekildeydi:

                                                Kıbrıslı Kıbrıslı Kıbrıslı  Yunan,
                                                Rum    Türk     Ermeni  İngiliz vd
Gelir vergisi (1958)                29.7     1.8       1.0         67.52
Toprak mülkiyeti (1960)         78.3     20.43     -             1.3
Tahıl üretimi (1963)                87.4     12.64     -              -
Şarap üretimi (1962)               87        13          -              -
Hayvancılık geliri (1963)        86        13          -              -
Üretimde çalışan kişiler(1962) 89.9     9.1       -             1.0
Madencilik (1962)                  24.1       1.2       -           74.7
İthalat (1963)                          78.7       3.2     5.3         12.8
İhracat (1963)                         57.5       0.3     6.4         35.8

(Kaynak: Paschalis M. Kitromilides, From Coexistence to Confrontation: The Dynamics of Ethnic Conflict in Cyprus, “Cyprus Reviewed, Edited by Michael A. Attalides” içinde, Nicosia, 1977, s.61)

BM GENEL SEKRETERİ’NİN RAPORU
            “Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yalıtlama politikası, toplumu ters bir tarafa yönlendirmiştir. Toplum liderliği, Kıbrıslı Türk nüfusun Kıbrıslı Rum yurttaşlarıyla kişisel, ticari ve diğer temaslar kurmasını, yönetime ilişkin konular veya göçmen iseler, kendi köylerine geri dönüp yerleşmeleri gibi konularda cesaretsizlendirmektedir.” (11 Mart 1965 tarihli BM Genel Sekreteri’nin Raporu)


(Pozitif Detay, aylık magazin dergisi, Lefkoşa, Aralık 2007, Sayı:3)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder