Emperyalizmin
taksim planları uğruna 1974 yazında adamızın %40’lık bir bölümünün NATO’ya
bağlı Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından işgali ve ardından yüz binlerce
Kıbrıslının yerinden sökülerek göçmen durumuna getirilmesi, birçok sorunu da
beraberinde getirmiştir. Ekonomik ve sosyal bunalım, başta işçilerimiz olmak
üzere tüm emekçi halkımızın yaşam düzeyinde büyük bir düşmeye yol açmış,
işsizlik, karaborsacılık, yağma, vurgun ve yolsuzluk, sıradan olaylar haline
gelmiştir.
Geçen
yıl yapılan sözde genel seçimlerden sonra, iktidardaki durumunu güçlendiren
emperyalizmin işbirlikçisi Denktaş ve onun destekleyicisi olan egemen çevreler,
her gün biraz daha çıkmaza giren taksim politikalarının yükünü geniş halk
yığınlarının omuzlarına yükleme çabalarını giderek artırmaktadırlar.
Seçim
kampanyası boyunca işçi ve köylüden yana olduğu yalanını öne sürerek, patron
yanlısı Türk-Sen’in de desteğini sağlayan UBP iktidarı, seçimleri izleyen aylar
içinde “toplumumuzda çalışan kitlenin %10’unu teşkil eden iki bini aşkın işçiyi
hiçbir tazminat vermeden ve hiçbir rehabilite olanağı sağlamadan işten kovmuş,
bir o kadarının da işten kovulması için fermanlar hazırlamıştır.” (Halkın Sesi,
3 Ekim 1976)
Resmi
verilere göre, kayıtlı işsiz sayısının 3,500’e ulaştığı bir dönemde
Denktaş-Konuk iktidarının işçi düşmanı bu tutumu, gerek işçiler, gerekse diğer
çalışanlar tarafından tepki ile karşılanmıştır. Türk-Sen’e bağlı 4 sendika,
işten çıkarmaların “usulsüz ve keyfi” olduğu gerekçesiyle Lefkoşa, Mağusa,
Omorfo ve Girne’de üçer saatlik ihtar grevleri düzenlemiş, bu grevlere toplam
4,000 kadar işçi katılmıştır.
İşçi
çıkarmalarının önlenmesi, toplu iş sözleşmelerinin sonuçlandırılması, işçi
kadrolamasının yapılması ve perakende fiyat indeksinin yayınlanarak işçilere
hayat pahalılığı tahsisatı ödenmesi isteğiyle başvurulan bu ihtar grevlerine
karşı, iktidarın ilgisizliği devam etmiş ve 13 Ağustos 1976 tarihinde
Türk-Sen’e bağlı işçiler yeniden ve bu defa 24 saatlik bir ihtar grevi ile
sessiz bir yürüyüş düzenlemişlerdir.
Türk-Sen’den
ayrı olarak 4 Ağustos’ta 500’ü aşkın üyesi ile bir günlük bir ihtar grevi yapan
ilerici Yol-İş Sendikası, Türk-Sen’in kademeli ihtar grevlerini, işçi yanlısı
Yol-İş’in “Karma İşçi Komitesi”nden çıkarılmasını sağlamak için hükümeti tehdit
edici “göstermelik bir iş” olarak değerlendirmiştir.
Çeşitli
sendika ve demokratik meslek kuruluşlarının desteklediği protesto grevleri
konusunda muhalefetteki CTP milletvekillerinin Mecliste genel görüşme açılması
önerisi, çoğunluktaki iktidar tarafından reddedilmiştir. En çok işçi çalıştıran
Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanı’nın o sırada ada dışında olması ve yeni
hükümette Çalışma Bakanlığı’nın kaldırılmış olduğu göz önünde tutulacak olursa,
iktidarın ilgisiz ve olumsuz tutumu daha iyi anlaşılabilir. Bu arada, seçim
yatırımı olarak istihdam edilen birçok memurun da işlerine son verilmiştir.
3
Eylül 1976 günü Devrimci Genel-İş Sendikası, Yol-İş Sendikası, Kıbrıs Türk Amme
Memurları Sendikası ve Tüm-Teknisyenler Sendikası (Tüm-Tek) tarafından
Lefkoşa’da düzenlenen ve bini aşkın işçinin katıldığı büyük mitingte, işten
çıkarmalar ve baskılar protesto edilmiştir. Söz alan konuşmacılardan biri,
Türk-Sen’e bağlı olmayan ilerici sendikalara üye işçilerin, faşist yöntemlerle
çalışan ve devletten maaş alan kişilerce sendikalarından istifaya zorlandığı,
aksi takdirde işlerine son verileceği tehdidinde bulunulduğu açıklanmıştır.
Bu
tür baskılar, sömürge dönemindeki tehdit ve terör ortamını hatırlatmaktadır.
Bilindiği gibi İngiliz emperyalizminin ilk taksim planlarının “Türkler ile
Rumlar bir arada yaşayamaz”, “Ya taksim, ya ölüm” sloganları altında Kıbrıs
Türk liderliği tarafından ısrarla savunulduğu günlerde, Türk ve Rum işçilerin
ortaklaşa hazırladıkları 1 Mayıs 1958 yılı törenlerinden sonra, emperyalizmin
hizmetindeki faşist ve şovenist çevreler, ilerici Türk Eğitim ve Spor Kulübü’nü
yakıp yıkmışlar, en yetenekli Türk işçi önderlerinden bir kısmını gaddarca
öldürecek kadar ileriye gitmişlerdi. TMT yayınladığı bir bildiri ile, Türk-Rum
tüm Kıbrıs işçi sınıfının sendikal örgütü olan PEO’ya bağlı 3,000 Türk işçisini
örgütlerinden istifaya zorlamış, aksine davrananlar ölümle tehdit edilmişti.
Böylelikle sömürgeciler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından 1958 yılına
kadar ortak sınıfsal örgütlerde örgütlenmiş olan Kıbrıslı Türk ve Rum işçilerin
birliği ve sendikal hareket parçalanmış ve ardından çeşitli kışkırtma olayları
yardımıyla toplumlararası anlaşmazlıkların tohumları edilmişti.
Geçtiğimiz
yılın Kasım ayında yapılan PEO’nun 16. Kongresi Kıbrıslı Türk işçilere bir
çağrıda bulunarak, Kıbrıs işçi sınıfının ortak amaçları etrafında yeniden elele
vererek, savaşmalarını istemiştir.
1976
yılının son üç ayında Kıbrıslı Türk işçiler, çeşitli iş yerlerinde grevler
düzenlemeye devam etmişler, bunlardan Kıbrıs Türk Petrolleri, Toprak Ürünleri
Kurumu ve Meteoroloji Dairesi’ndeki
grevler, Denktaş’ın Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanmıştır. Bakanlar Kurulu,
daha önce yine petrol işçilerinin ve hekimlerin grevlerini, toplum kayatı ve
refahı tehlikeye girebilir gerekçesi ile yasaklamıştı.
Zarar
Görmüş Güneyliler Cemiyeti’nin 28 Kasım 1976 günü Lefkoşa’da yaptığı toplantıya
ise yerinden yurdundan sökülüp, kuzeye aktarılan binlerce göçmen katılarak,
içine itildikleri çıkmazın sorumlusu olan Denktaş iktidarını protesto
etmişlerdir. Toplantıda konuşan Kıbrıs Cumhuriyeti eski Jandarma Komutanı Ahmet
Niyazi, yöneticilerin gelişigüzel icraatını eleştirerek, haksızlığa uğrayan
yüzlerce Kıbrıslı Türkün her ay Avustralya ve Londra’ya göç etmekte olduğunu
belirtmiştir. Ocak 1977 sonunda mecliste yapılan bir açıklamaya göre, işgal
altındaki bölgeden yurt dışına göç etmek için yetkili mercilere başvuranların
sayısı 3,000’i aşmaktadır.
1963
yılında taksimci Türk liderliği tarafından Cumhuriyet hükümetindeki
görevlerinden ayrılmaya zorlanan memurlar da, 11 Ocak 1977 günü ilk defa olarak
4 saatlik bir uyarı grevi yapmışlardır. Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası
(KTAMS)’na bağlı 4,000’e yakın kamu görevlisinin katıldığı grev süresince
taşıdıkları pankartlarda, yeni bir personel rejimi getirilmesini, Ekim 1974 ile
Kasım 1976 arasında %78 artan hayat pahalılığına karşı ödenek verilmesini,
tayin ve terfi işlemlerinin yasalara göre gerçekleştirilmesini istemişler,
ayrıca yönetimin Meclis’e sevkettiği yeni vergi yasalarını protesto
etmişlerdir. Memurların istekleri arasında ev kiralarının denetim altına
alınması, yolluk ve sair ödeneklerin günün ekonomik koşullarına göre
ayarlanması da bulunmaktaydı.
KTAMS,
sorunlarına bir çözüm bulunması amacıyla yapılan görüşmelerin bir sonuca
ulaşamaması üzerine, 8 Şubat 1977’da yeniden, bu defa 48 saatlik bir grev
uygulamasına gitmiştir. Muhalefet partileri, çeşitli sendika ve meslek kuruluşlarının
da desteklediği yığınsal grev, bütün iş yerlerinde hayatı felce uğratmıştır.
Öte yandan Bakanlar Kurulu, liman, sağlık ve haberleşme servislerindeki
grevleri bir kere daha yasaklamıştır. Muhalefetteki Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP),
hükümeti istifaya çağıran bir bildiri yayınlamıştır. Hükümet, bu taleplere
karşılık olarak, memurlardan, içinde bulunulan koşulların değerlendirilmesini
istemiştir.
Dün,
grev yapmak isteyen memurlara “Üzerinizden silindir gibi geçeriz” diyen
yöneticiler, bugün yükselen halk muhalefetine karşı “Rumla mücadele halindeyiz,
grevden vazgeçiniz” diyebilmektedir. Ayrı bir devlet kurma hesapları ile, 10
bakanlık, 40 milletvekilliği ihdas edilmiştir. Çoğu Türkiye’den ithal edilen
müdürler, yönetim kurulu üyeleri ve danışmanlara binlerce lira para
dağıtılmaktadır. Keyfi kadro ve baremler, adam kayırma, kişiye göre işler
açılması sonucu, cari harcamaların %60’ı memur maaşlarına gitmektedir. İşgal
bölgelerinde ekonomik hayatı yönlendiren ve KİT diye adlandırılan devlet
kuruluşlarındaki vurgun ve yağmanın incelenmesi ayrı bir yazının konusudur.
Kıbrıslı
Türk işçisinin ilerici sendikalarda örgütlenmeleri sonucu ekonomik ve
demokratik haklarını arama sürecindeki bu olumlu gelişmeler, egemen çevrelerin
rahatını kaçırmakta, taksim politikasını savunan sarı sendikacıları telaşa
sürüklemektedir. Kendi yaptıkları yasaları bile uygulamayan işbirlikçi Kıbrıs
Türk burjuvazisine karşı verilmekte olan ekonomik ve politik mücadelenin
giderek daha da yükselmesi beklenmektedir.
Emperyalizm
ve NATO’nun ayrı bir Kıbrıs Türk devleti kurarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan
kaldırmayı amaçlayan planlarına karşı direnen ve taksimci Denktaş iktidarının
politikasını onaylamayan Kıbrıs Türk halkı, yabancı ülkelerin, adanın iç işlerine
karışmadığı, bağımsız, egemen, toprağı bütün, tarafsız ve üslerden arınmış bir
Kıbrıs’ta Kıbrıslı Rum yurttaşları ile yeniden birlikte yaşamak istemektedir.
Bu isteğin gerçekleşmesinde en büyük güvence, Kıbrıs Emekçi Halkının İlerici
Partisi’nin barıştan ve toplumlararası dostluk ve işbirliğinden yana olan
gerçekçi politikasıdır. İşçi sınıfının uluslararası savaş ve dayanışma günü
olan 1 Mayıs’ta Kıbrıs Türk işçileri, Rum sınıf kardeşlerine en içten dostluk
ve selamlarını iletirler.
Yaşasın
1 Mayıs, uluslararası işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü!
Yaşasın
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların dostluk ve işbirliği!
Yaşasın
Türk ve Rum Kıbrıslı halkın emperyalizm ve NATO’nun taksim planlarına karşı
ortak mücadelesi!
Yaşasın
bağımsız, egemen, toprağı bütün ve askersizleştirilmiş Kıbrıs!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder