Kutlu Adalı’nın öldürülmesinden
önce kaleme aldığı son makalelerin derlendiği ve Haziran 1999’da yayımlanan “YASEMİNLERİMİ
GERİ VERİN” başlıklı kitabı (Lefkoşa, 117s.) için kaleme aldığım
SUNUŞ
Reuter’in tüm dünyaya yaydığı bu silahlı soygun haberi,
resmi ağızlar tarafından da doğrulanmış, ama soruşturmanın selameti açısından
konu yargıya sevkedilmeden, kamuoyuna daha ayrıntılı bilgi verilmek
istenmemişti.
TKP
Genel Başkanı Mustafa Akıncı, 18 Mart günü yaptığı bir açıklamada, silahlı
baskınla ilgili olarak "fazla kurcalamayın, altından çapanoğlu çıkar"
şeklinde söylentiler dolaştığını belirtmiş ve baskını yapanlarla
"kurcalamayın" diyenlerin açıklanması için yetkilileri göreve
çağırmıştı.
5 gün
suskunluktan sonra Başbakanlıktan yapılan kısa bir açıklamada, "Olayın
güvenlik güçlerimizin aldığı ciddi bir ihbar üzerine gerçekleştirilen bir
operasyon olduğu" belirtilmişti. Konuyu Meclis’e getiren TKP milletvekili
Mehmet Emin Karagil, yaptığı gündem dışı bir konuşmada, hükümet açıklamasının
inandırıcı olmadığını, halka masal değil, gerçeklerin anlatılmasını istemişti.
CTP Genel Sekreteri Ferdi Soyer ise, yaptığı yazılı bir açıklamada, St.Barnabas
Operasyonu ile "toplumumuzun özgür demokratik iradesi olayına maalesef
gölge düşürülmüştür" şeklinde konuşmuştu.
Yeni
Düzen gazetesinin sütun yazarlarından Kutlu Adalı, "kurcaladığı"
olayla ilgili olarak kaleme aldığı 23 ve 26 Mart 1996 tarihli yazılarından
sonra, çeşitli tehditler aldığını, 2 Nisan günkü makalesinde açıklamıştı.
Telefonla yapılan müteaddit tehditler, sonunda onun 6 Temmuz gecesi evinin
önünde, yine silahlı bir baskınla öldürülmesiyle noktalandı ve
"Çapanoğlu"nun gerçekten var
olduğu ortaya çıktı!
***
Soygun
olayını düzenleyenlerin üzerine giden Adalı, bu konuyu kurcalamasının bedelini
hayatı ile ödedi. Zaten O, bir süreden beri, yazdığı uyarıcı makalelerle,
Kıbrıs Türk liderliğinin ayrılıkçı politikasını eleştiriyor ve bu uzlaşmazlığın
sürdürülmesi halinde, uluslararası planda Türkiye'nin başının, Kıbrıs yüzünden
ağrıyacağını vurgulamaktaydı. Adalı'nın bu yazılarından da tedirgin olan
çevreler, onu ortadan kaldırmakla, hem kalemini susturmak, hem de deşifre
edilmenin öcünü kendilerince almak istemişlerdi herhalde!
Cinayet
olayını ertesi sabah duyurabilen tek
gazete, istihbarat çevrelerine yakınlığı ile bilinen Kıbrıs gazetesi olmuştu.
Adalı'nın öldürüleceğini önceden biliyorlarmış gibi, seçip de hazır tuttukları
(!) ve o günkü ölüm haberi ile birlikte verdikleri, onun 26 Aralık 1995 tarihli
"Faşistlerin Yıldızı Dökülürken" adlı makalesinden aktarılan bir
bölüm, geride kalanlara çok şeyler anlatmaktadır!
***
Her ne
kadar gerek soygun, gerekse bunu izleyen cinayet olayına karışmış olan bazı
kişiler, bugün konuyla ilgilenenler tarafından bilinmekteyse de, olay tipik bir
"faili meçhul cinayet" olarak tarihin tozlu raflarına terkedildi ve
azmettiricilerle failler cezasız kaldı. Ama Kutlu Adalı'nın yıllardır savunduğu
barışçı fikirler, Kıbrıs Türk toplumu içinde yok edilemedi.
Ne
tesadüftür ki, yıllarca önce, haftalık Cumhuriyet gazetesinin avukat yazarları,
Ahmet Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet de, Kıbrıs sorununun barış ve dostluk yoluyla
çözümlenmesine karşı çıkan aynı çevreleri deşifre ettikleri için 1962 yılında
öldürülmüşlerdi. Ama Cumhuriyet'çilerin fikirleri de yok edilememiş ve aradan
geçen bunca süreye karşın, toplumumuz içerisinde yeni yandaşlar bularak gelişip
güçlenmiştir.
Bu demokrat iki avukatın
kardeşleri olan Haşmet Muzaffer Gürkan ile Hizber Hikmetağalar'ı tanıyıp,
dostluklarını paylaşmış bir kişi olarak, onların Kıbrıslılık bilincine sahip
değerli kişiliklerinden çok yararlandım. 1986 yılında Kıbrıs Türk Bibliyografyası'nı
hazırlarken, tanışıklığımızı ilerletip dostluğa dönüştürdüğümüz Kutlu Adalı ile
de, ölümüne kadar bir fikir uyumu içinde olduk.
Eski ve
yeni kuşak kültür adamlarımız arasındaki bağları güçlendirmek için, 1990
Mayıs'ında, değerli dostlar Kutlu ve İlkay Adalı, Haşmet M.Gürkan, Hizber
Hikmetağalar, Harid Fedai vd ile birlikte oluşturduğumuz "Kıbrıs Türk
Sanatçı ve Yazarlar Birliği"ndeki çalışmalarımızdan gocunanlar, bu
örgütten bizi uzaklaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Kutlu Bey, bu
konuyu yine köşesinde işlemeden edemedi. (Yeni Düzen, 20 Mayıs 1992)
1989
Eylül'ünde iki toplumlu olarak oluşturduğumuz "Bağımsız ve Federal Kıbrıs
için Temas Grubu" adı altında yaptığımız etkinliklere de çok geçmeden
Kıbrıs Türk liderliği yasaklar koydu. Ama biz, yine doğru bildiğimiz yolda,
Kıbrıslılık bilincinin yayılması için, kültürel araştırmalarımızı ve siyasal
yazılarımızı, toplumlararası anlayış havasının gelişmesi için etkinliklerimizi
olanaklar ölçüsünde sürdürdük. Haşmet, Hizber ve Kutlu
Bey'lerin kitaplaşmış yazıları ve diğer makaleleri, onların bu doğrultudaki çalışmalarının
en güzel örnekleridir.
Ne
yazık ki, bu üç arkadaşı da en verimli oldukları bir dönemde, dostluklarından
daha da yararlanacağımız bir zamanda, ardısıra yitirdik. Haşmet Bey'i Mart
1992'de ani bir kalp durması sonucu, Hizber Bey'i de Mart 1993'de bir kan
hastalığı yüzünden kaybettik. Kutlu Bey ise, Temmuz 1996'da, Gürkan-Hikmet
cinayetlerinin bir benzeri sonucu aramızdan uzaklaştırıldı.
Değerli
fikir arkadaşım ve dostum Kutlu Adalı'nın, ölümünden önce kaleme alıp Yeni
Düzen gazetesinde yayımladığı son siyasal makalelerinden bir demeti yeniden
okurken, onun dürüst kişiliği ve aydın sorumluluğu önünde bir kez daha saygı
ile eğiliyorum.
Ben de,Müteveffa Kutlu Adalı'nın dürüst kişiliği ve aydın sorumluluğu önünde saygı ile eğiliyorum.
YanıtlaSil