Kıbrıs gazetesi, “Kıbrıs’ta bitmeyen
kavga” başlıklı 16 sayfalık ekten sonra, 1 Temmuz 1991 tarihinde, bu kez 32
sayfalık yeni bir ek dağıttı: “Dünü, bugünü, yarını ile Kıbrıs Davamız”, Yazan:
Rauf R. Denktaş.
Halkın Sesi gazetesinin köşe yazarlarından Eşref Çetinel 4 Temmuz günkü yazısında konuyla
ilgili olarak şöyle yazdı: “Denktaş
zannedersek bu kitabıyla muhalefete hodri meydan demiştir. Şimdi muhalefetin sesini bekleyeceğiz.
Sayın Denktaş, Kıbrıs’ın yarını konusunda kesin bir şey söylememiştir... 30 sayfada sürekli dünü ve bugünü
anlatmaktadır. O halde yeniden sorulmalıdır. Yarınlar nedir?”
Biz ilk ekle ilgili görüşlerimizi kamuoyuna aktardığımız için, ikincisiyle
ilgili olarak da bazı değinmelerde bulunacağız. Muhalif diye bilinen CTP ve TKP’nin
ne ses verdiğini bilemiyoruz. Denktaş Bey’in “yarınlar”dan hiç söz etmemesinin de bir sırrı olsa gerek! Bizim de
dikkatimizi çekti. Yazar’ın dün ve bugün hakkında söyleyip, yorumladıkları, bilinen
Sahibinin Sesi plağı; çeyrek
yüzyıldır aynı türküyü okuduğu için yeni
birşey yok. Kaldı ki plak o kadar yıpranmış ki artık cızırdıyor. Bilmem kaçıncı
kez “Akritas Planı’nı bu kitaba ek olarak koyuyorum” demiş olmasına rağmen, unutmuş.
Ama birşey değil, o artık ezberimizde. Keşke Kliridis’in “İfadem: Kıbrıs” adlı kitabının
1. Cildinde yer alan Kıbrıs Türk Liderliğinin “Geçici Merhale Planı”nı da ekte
verseydi de, bu konuda da eşitliğimiz sağlanmış olurdu! Enosisçilere karşı,
taksimcilerin “ayrı Türk devleti” planının varlığını, Kıbrıs’ın okuyucuları da
öğrenmiş olurdu.
Denktaş, 27 yıllık ayrılıkçı politikasının hiçbir
uluslararası kuruluştan onay görmemesi üzerine çok öfkelidir ve şunları
yazıyor:
“İhtilafı yaratan biz değiliz; 1960’daki ortaklık devletinin ismini ve
uluslararasındaki konumunu (Kıbrıs dahilinde Kıbrıs Türküne egemen olamamasına
rağmen) silah zoru ile gasbetmiş olan Rum yönetimidir. Bu gasptan “prensip
meselesidir” diye vazgeçip, Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ve ortaklık
statüsünü kabul edemiyor. Bizim bunları “prensip meselesi” yapmamız, Rum tarafının
bu gasb’ı devam ederken ve biz bu saldırıya ve gasba karşı can ve kan pahasına
direnip, kendi irademizi yürütürken
aldığımız bütün yasal tedbirlerin geçerli olmadığını kabul etmemiz anlamına
gelir ki bunun sonucu hiçbir kimsenin omuzlayamayacağı ağır bir kaos olur.
Bunu gördüğümüz içindir ki, Rumlarla gün gele federal bir ortaklık
kurulabilecekse, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin federasyon oluşmadan önce uluslararası tanınma işleminin
tamamlanması gerektiğini savunuyoruz.” (s.11)
Aslında ayrılıkçı politikayı kabul etmek, ağır bir kaos” olmaz mı?
***
“Geçici Merhale Planı” gereği Aralık 1963’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nden
kopan Kıbrıs Türk liderliğinin yaptıklarını ve bunlarla ilgili olarak BM
raporlarında nelerin yazıldığını 14 Nisan 1991 tarihli (Yeni Çağ’daki) köşemizde anlatmıştık. Kıbrıslı Türk bakan
ve milletvekillerinin terk ettikleri Kıbrıs Hükümeti, Türkiye’nin de benimsediği Güvenlik Konseyi’nin 4
Mart 1964 tarihli ve 186 numaralı kararında, Ada’da “şiddetin
ve kan dökülmesinin önlenmesi için gerekli olan bütün ek tedbirleri almaya” çağrılırken, “Kıbrıs’ta, Kıbrıs Hükümeti’nin
rızası ile bir Birleşmiş
Milletler Barış Gücü’nün kurulması
tavsiye” ediliyordu.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
Kıbrıs Türk makamları, 28 Aralık 1967’de
oluşturdukları “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”nin
Temel Kuralları’nın 1. Maddesinde şöyle
diyordu:
“Kıbrıs Cumhuriyetinin 16 Ağustos 1960 tarihli
Anayasasının bütün kuralları uygulanıncaya kadar, Türk bölgelerinde yaşayan Türkler,
Geçici Türk Yönetimine bağlanmıştır.” (agy,
s.28)
Denktaş’ın yazdığına göre, (21 Nisan
1971’de) “Geçici” sıfatı kaldırılmış
ve 1 Ekim 1974 tarihine kadar yasama etkinliklerini “Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi” adı altında sürdüren Yasama Meclisi; bu
tarihte almış olduğu bir
kararla, 1974 Harekâtının yarattığı yeni
koşullar ışığında yasama etkinliklerini “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi
Meclisi” olarak sürdürmeye devam etmiştir. (agy, s.15)
30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Andlaşmasında, üç
garantör ülkenin Dışişleri Bakanları 5. maddenin 2. fıkrasında “Kıbrıs Cumhuriyeti’nde
fiiliyatta Türk ve Rum olmak üzere iki muhtar idarenin mevcut bulunduğunu not
etmiş” olmalarına rağmen, taksimci Kıbrıs Türk liderliği niçin ayrı devlet ilan
etti?
“1974 Harekâtının yarattığı yeni koşullar” Kıbrıs
Cumhuriyeti devletini ve toprağını bölmek için, Garanti Andlaşması’nın hükümleri
hilâfına kimler tarafından istismar edildi?
“Milletlerarası anlaşmalar uyarınca bulunanlar dışındaki bütün askeri
personelin... Kıbrıs Cumhuriyeti’nden geri çekilmesini rica eden” 20 Temmuz 1974
tarihli (353) Güvenlik Konseyi kararı ile “Genel Sekreter’in iyi mesaisiyle,
iki toplum temsilcileri arasında eşitlik
esası uyarınca ilişkilerin ve görüşmelerin başlamasını uygun bulan” 1
Kasım 1974 tarihli (3212) Genel Kurul kararı ortada dururken, adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerine arkasını
dayayarak KTFD’yi kim oluşturdu?
12 Mart 1975
tarihli (367) kararında Güvenlik Konseyi, “Kıbrıs Cumhuriyeti ülkesinin bir
kısmının “Federe Türk Devleti’ olmasını
öngören 13 Şubat 1975 tarihli tek taraflı kararı... esefle karşılamış ve ilgili tarafların, ilgili BM kararlarının
uygulanmasını tehlikeye düşüren veya düşürebilecek olan bütün tek taraflı eylemleri
konusunda kaygılarını açıklamıştı.
KTFD Meclisinde muhalefetten yana olabilecek
güçler dengesini bozmak ve kendi görev süresini iki dönemle sınırlayan Anayasa’yı
değiştirmek için 15 Kasım 1983’de “sözümona
bağımsız” KKTC’yi ilan eden Kıbrıs
Türk liderliği yine, uluslararası topluluk tarafından kınanmıştı. 18 Kasım 1983 tarihli (541) Güvenlik Konseyi kararında, bu ilanın 1960
tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Andlaşması ile Garanti Andlaşmasına ters
düştüğü, bu ilanın yasal olarak geçersiz addedildiği ve geri alınması
çağrısının yapıldığı ve bütün devletlere, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka
herhangi bir Kıbrıs devletini tanımamaları için çağrıda bulunulduğu
belirtilmişti.
Rauf R. Denktaş adı geçen broşürde, 27 yıllık ayrılıkçı politikasının
herşeye rağmen onaylanması gerektiğini öne sürerek, “KKTC’yi yok farzetmekten
vazgeçiniz diyoruz” şeklinde yazabiliyor ve şöyle bağlıyor: “Rum tarafı, buna
rağmen uzlaşmaz ve sahte bir ünvan altında tüm Kıbrıs’ın Hükümeti olduğunu
iddia etmeyi yeğlerse, Kıbrıs Türklerinin yapacağı birşeyi kalmayacağım sizlerin
de anlayacağını ümit ederiz.” (s.20)
Güvenlik Konseyi’ndeki Büyükler’e hitap eden Denktaş, KKTC
Meclisini “hazırol”da tutup, sıkıştığı anda TC’ye bağlanma kararını
alabileceğini mi ima etmek istiyor? Biz de ona kendisinin son cümlesini
değiştirerek hitap etmek istiyoruz: “Dileğimiz, şimdiki Türk liderlerinin, Denktaş’ın hatalı yolundan çıkıp, doğru yola gelmeleridir.”
***
2 Temmuz 1991 tarihli Kıbrıs’ta Denktaş’ın yazılı açıklaması şu başlıkla
verilmiş: “Vasiliu suçuna ortak arıyor”. Kimin suçuna ortak aradığı belli de,
Rauf şöyle yazıyor:
“Hile ile Türk çiftçilerden alınan ağır faizler altında gasbedilen Türk
topraklarının hesabı bizde mevcuttur.. Kıbrıs Türklerini %32 topraklarından %3’e sıkıştırıp
onların acıları ile alay ettiler... Bizi
Girne dağlarının verimsiz eteklerine ve tepelerine süremezler.”
Denktaş, Türk topraklarının hesabında hata yapıyor. Broşürde %30 oranını
veriyor. (s. 15) 1964’de Türk Cemaat Meclisi’nin yayımladığı “Turkish Cypriot
Community Struggling for Existence” adlı yayında %30-35 deniyordu. 27 Nisan 1966 tarihli Enformasyon Dairesi yayını Special News Bulletin’de %35 yazıyor. Yayın tarihi
ve yeri belli olmayan “Turks and Cyprus: Introduction to the Problem of Cyprus” adlı broşürde, Kıbrıslı Türklerin mülkiyeti %29 ile %35 arasında değişen
bu tahminlerde, hali arazi ve diğer özel kişilere ait olmayan mülkiyette
Türklere düşen payın çok yüksek tutulduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin elindeki verilere göre, Kıbrıs’taki toplam özel mülkiyetin
%12.3’ü Kıbrıslı Türklere ait olup, hali arazinin de orantılı olarak buna
eklenmesi halinde %16.8’lik bir oran elde edilmektedir.
Baf’taki %14.4’lük Türk toprağını, Larnaka’daki %16.6’lık toprağı ,
Leymosun’daki %9.6’lık mülkiyeti terkedip, Girne dağlarının verimsiz eteklerine topladığı
insanlarla alay eden her kimse, elindeki
tapuları masaya çekinmeden koymalıdır:
Fethedilen %37 ile bir ara kabul edildiği öne sürülen %29+ ve %16.8 ortadadır.
Plaza Raporu’nda Türk makamlarının %20’ye razı oldukları yazılmamış mıydı? Kim kiminle
alay ediyor? Vasiliyu, Fileleftheros’a verdiği demeçte, toprak pazarlığını %25’ten
açıp daha da aşağıya inmek amacında olduklarını açıkladığına göre (Kıbrıs, 9 Temmuz 1991), haydi tapularla masa başına.
(Yeni Çağ
gazetesi, 14 Temmuz 1991)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder