8 Haziran 2016 Çarşamba

DENKTAŞ’IN YENİ BROŞÜRÜ: “DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI İLE KIBRIS DAVAMIZ”

          Kıbrıs gazetesi, “Kıbrıs’ta bitmeyen kav­ga” başlıklı 16 sayfalık ekten sonra, 1 Temmuz 1991 tarihinde, bu kez 32 sayfalık yeni bir ek dağıttı: “Dünü, bugünü, yarını ile Kıbrıs Davamız”, Yazan: Rauf R. Denktaş.
Halkın Sesi gazetesinin köşe yazarlarından Eşref Çetinel 4 Temmuz günkü yazısında konuyla ilgili ola­rak şöyle yazdı: “Denktaş zannedersek bu kitabıyla muhalefete hodri meydan demiştir. Şimdi muhalefetin sesini bekleyeceğiz. Sayın Denktaş, Kıbrıs’ın yarını konusunda kesin bir şey söylememiştir... 30 sayfada sürekli dünü ve bugünü anlatmaktadır. O halde yeniden sorul­malıdır. Yarınlar nedir?”
Biz ilk ekle ilgili görüşlerimizi kamuoyuna aktardığımız için, ikincisiyle ilgili olarak da bazı değinmelerde bulunacağız. Muhalif diye bilinen CTP ve TKP’nin ne ses verdiğini bilemiyoruz. Denktaş Bey’in “yarınlar”dan hiç söz et­memesinin de bir sırrı olsa gerek! Bizim de dikkatimizi çekti. Yazar’ın dün ve bugün hak­kında söyleyip, yorumladıkları, bilinen Sahibi­nin Sesi plağı; çeyrek yüzyıldır aynı türküyü okuduğu için yeni birşey yok. Kaldı ki plak o kadar yıpranmış ki artık cızırdıyor. Bilmem kaçıncı kez “Akritas Planı’nı bu kitaba ek olarak koyuyorum” demiş olmasına rağmen, unutmuş. Ama birşey değil, o artık ezberimizde. Keşke Kliridis’in “İfadem: Kıbrıs” adlı kita­bının 1. Cildinde yer alan Kıbrıs Türk Liderliğinin “Geçici Merhale Planı”nı da ekte ver­seydi de, bu konuda da eşitliğimiz sağlanmış olurdu! Enosisçilere karşı, taksimcilerin “ayrı Türk devleti” planının varlığını, Kıbrıs’ın okuyucuları da öğrenmiş olurdu.
Denktaş, 27 yıllık ayrılıkçı politikasının hiçbir uluslararası kuruluştan onay görmemesi üzerine çok öfkelidir ve şunları yazıyor:
“İhtilafı yaratan biz değiliz; 1960’daki ortaklık devletinin ismini ve uluslararasındaki konumunu (Kıbrıs dahilinde Kıbrıs Türküne egemen olamamasına rağmen) silah zoru ile gasbetmiş olan Rum yönetimi­dir. Bu gasptan “prensip meselesidir” diye vaz­geçip, Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ve ortaklık statüsünü kabul edemiyor. Bizim bun­ları “prensip meselesi” yapmamız, Rum tara­fının bu gasb’ı devam ederken ve biz bu sal­dırıya ve gasba karşı can ve kan pahasına di­renip, kendi irademizi yürütürken aldığımız bü­tün yasal tedbirlerin geçerli olmadığını kabul etmemiz anlamına gelir ki bunun sonucu hiçbir kimsenin omuzlayamayacağı ağır bir kaos olur. Bunu gördüğümüz içindir ki, Rumlarla gün gele federal bir ortaklık kurulabilecekse, Kuzey Kıb­rıs Türk Cumhuriyetinin federasyon oluşmadan önce uluslararası tanınma işleminin tamamlan­ması gerektiğini savunuyoruz.” (s.11)
Aslında ayrılıkçı politikayı kabul etmek, ağır bir kaos” olmaz mı?
***
“Geçici Merhale Planı” gereği Aralık 1963’de Kıbrıs Cumhuriyetinden kopan Kıbrıs Türk liderliğinin yaptıklarını ve bunlarla ilgili olarak BM raporlarında nelerin yazıldığını 14 Nisan 1991 tarihli (Yeni Çağ’daki) köşemizde anlatmıştık. Kıbrıslı Türk bakan ve milletvekillerinin terk ettikleri Kıbrıs Hükümeti, Türkiye’nin de benim­sediği Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli ve 186 numaralı kararında, Ada’da “şid­detin ve kan dökülmesinin önlenmesi için ge­rekli olan bütün ek tedbirleri almaya” çağrı­lırken, “Kıbrıs’ta, Kıbrıs Hükümeti’nin rızası ile bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün ku­rulması tavsiye” ediliyordu.
Kıbrıs Cumhuri­yeti’nin Kıbrıs Türk makamları, 28 Aralık 1967’de oluşturdukları “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”nin Temel Kuralları’nın 1. Maddesinde şöyle diyordu:
“Kıbrıs Cumhuriyetinin 16 Ağustos 1960 tarihli Anayasasının bütün kural­ları uygulanıncaya kadar, Türk bölgelerinde yaşayan Türkler, Geçici Türk Yönetimine bağlanmıştır.” (agy, s.28)
Denktaş’ın yazdığına gö­re, (21 Nisan 1971’de) “Geçici” sıfatı kaldı­rılmış ve 1 Ekim 1974 tarihine kadar yasama etkinliklerini “Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi” adı altında sürdüren Yasama Meclisi; bu tarih­te almış olduğu bir kararla, 1974 Harekâtının yarattığı yeni koşullar ışığında yasama etkinliklerini “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi” olarak sürdürmeye devam etmiştir. (agy, s.15)
30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Andlaşmasında, üç garantör ülkenin Dışişleri Bakanları 5. maddenin 2. fıkrasında “Kıbrıs Cumhuriyeti’nde fiiliyatta Türk ve Rum olmak üzere iki muhtar idarenin mevcut bulunduğunu not etmiş” olmalarına rağmen, taksimci Kıbrıs Türk liderliği niçin ayrı devlet ilan etti?
“1974 Harekâtının yarattığı yeni koşullar” Kıb­rıs Cumhuriyeti devletini ve toprağını bölmek için, Garanti Andlaşması’nın hükümleri hilâfına kimler tarafından istismar edildi?
 “Milletler­arası anlaşmalar uyarınca bulunanlar dışındaki bütün askeri personelin... Kıbrıs Cumhuriyeti’nden geri çekilmesini rica eden” 20 Temmuz 1974 tarihli (353) Güvenlik Konseyi kararı ile “Genel Sekreter’in iyi mesaisiyle, iki toplum temsilcileri arasında eşitlik esası uyarınca ilişkilerin ve görüşmelerin başlamasını uygun bulan” 1 Kasım 1974 tarihli (3212) Genel Ku­rul kararı ortada dururken, adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerine arkasını dayayarak KTFD’yi kim oluşturdu?
12 Mart 1975 tarihli (367) ka­rarında Güvenlik Konseyi, “Kıbrıs Cumhuriyeti ülkesinin bir kısmının “Federe Türk Devleti’ olmasını öngören 13 Şubat 1975 tarihli tek taraflı kararı... esefle karşılamış ve ilgili taraf­ların, ilgili BM kararlarının uygulanmasını teh­likeye düşüren veya düşürebilecek olan bütün tek taraflı eylemleri konusunda kaygılarını açıklamıştı.
KTFD Meclisinde muhalefetten yana olabilecek güçler dengesini bozmak ve kendi görev süresini iki dönemle sınırlayan Anaya­sa’yı değiştirmek için 15 Kasım 1983’de “sözümona bağımsız” KKTC’yi ilan eden Kıbrıs Türk liderliği yine, uluslararası topluluk tarafından kınanmıştı. 18 Kasım 1983 tarihli (541) Güvenlik Konseyi kararında, bu ilanın 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Andlaşması ile Garanti Andlaşmasına ters düştüğü, bu ilanın yasal olarak geçersiz addedildiği ve geri alınması çağrısının yapıldığı ve bütün devletlere, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka herhangi bir Kıbrıs devletini tanımamaları için çağrıda bulunulduğu belirtilmişti.
Rauf R. Denktaş adı geçen broşürde, 27 yıllık ayrılıkçı politikasının herşeye rağmen onaylanması ge­rektiğini öne sürerek, “KKTC’yi yok farzetmekten vazgeçiniz diyoruz” şeklinde yazabi­liyor ve şöyle bağlıyor: “Rum tarafı, buna rağmen uzlaşmaz ve sahte bir ünvan altında tüm Kıbrıs’ın Hükümeti olduğunu iddia et­meyi yeğlerse, Kıbrıs Türklerinin yapacağı birşeyi kalmayacağım sizlerin de anlayacağını ümit ederiz.” (s.20)
Güvenlik Konseyi’ndeki Büyükler’e hitap eden Denktaş, KKTC Mecli­sini “hazırol”da tutup, sıkıştığı anda TC’ye bağlanma kararını alabileceğini mi ima etmek istiyor? Biz de ona kendisinin son cümlesini değiştirerek hitap etmek istiyoruz: “Dileğimiz, şimdiki Türk liderlerinin, Denktaş’ın hatalı yolundan çıkıp, doğru yola gelmeleridir.”
***
2 Temmuz 1991 tarihli Kıbrıs’ta Denktaş’ın yazılı açıklaması şu başlıkla verilmiş: “Vasiliu suçuna ortak arıyor”. Kimin suçuna ortak aradığı belli de, Rauf şöyle yazıyor:
“Hile ile Türk çiftçilerden alınan ağır faizler altında gasbedilen Türk topraklarının hesabı bizde mevcuttur.. Kıbrıs Türklerini %32 toprak­larından %3’e sıkıştırıp onların acıları ile alay ettiler... Bizi Girne dağlarının verimsiz etek­lerine ve tepelerine süremezler.”
Denktaş, Türk topraklarının hesabında hata yapıyor. Broşürde %30 oranını veriyor. (s. 15) 1964’de Türk Cemaat Meclisi’nin yayımladığı “Turkish Cypriot Community Struggling for Existence” adlı yayında %30-35 deniyordu. 27 Nisan 1966 tarihli Enformasyon Dairesi yayını Special News Bulletin’de %35 yazıyor. Yayın tarihi ve yeri belli olmayan “Turks and Cyprus: Introduction to the Problem of Cyprus” adlı bro­şürde, Kıbrıslı Türklerin mülkiyeti %29 ile %35 arasında değişen bu tahminlerde, hali arazi ve diğer özel kişilere ait olmayan mülkiyette Türklere düşen payın çok yüksek tutulduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin elindeki verilere göre, Kıbrıs’taki toplam özel mülkiyetin %12.3’ü Kıbrıslı Türklere ait olup, hali arazinin de orantılı olarak buna eklenmesi halinde %16.8’lik bir oran elde edilmektedir.
Baf’taki %14.4’lük Türk toprağını, Larnaka’daki %16.6’lık toprağı , Leymosun’daki %9.6’lık mülkiyeti terkedip, Girne dağlarının verimsiz eteklerine topladığı insanlarla alay eden her kimse, elindeki tapuları masaya çekinmeden koymalıdır:
Fethedilen %37 ile bir ara kabul edildiği öne sürülen %29+ ve %16.8 ortadadır. Plaza Raporu’nda Türk makamlarının %20’ye razı oldukları yazılmamış mıydı? Kim kiminle alay ediyor? Vasiliyu, Fileleftheros’a verdiği demeçte, toprak pazarlığını %25’ten açıp daha da aşağıya inmek amacında olduk­larını açıkladığına göre (Kıbrıs, 9 Temmuz 1991), haydi tapularla masa başına.

(Yeni Çağ gazetesi, 14 Temmuz 1991)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder