Kıbrıs
Cumhuriyeti Başkanı Nikos Anastasiadis ile Kıbrıs Türk toplumu lideri Mustafa
Akıncı arasında bir yıldan fazla bir süredir yapılan toplumlararası
müzakereler, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 23-24 Mayıs 2016
tarihlerinde İstanbul`da yer alan BM İnsani Zirvesi çerçevesinde ev sahipliği
yaptığı ve Zirveye katılan hükümet ve devletlerin liderleri onuruna verdiği
akşam yemeğine Mustafa Akıncı’yı da davet etmesi üzerine, zirveye katılmakta
olan Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiadis, sözkonusu akşam yemeğine katılmadı.
Mustafa Akıncı,
İstanbul ziyareti sırasında, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile görüştü.
Görüşmeye BM Genel Sekreteri`nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide de
katıldı. Bu olay, Kıbrıs Cumhuriyeti`nin tepkisine neden oldu ve Cumhurbaşkanı
Anastasiades, meydana gelenlerden sonra, Eide ve Akıncı ile Lefkoşa`da
yapılması planlanan görüşmeleri iptal etti.
Cumhurbaşkanı
Anastasiades, 27 Mayıs günü BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile yaptığı bir
telefon görüşmesi sırasında, Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması amacıyla
diyaloğun devam etmesi ve yoğunlaşması için hazır olduğunu ifade ederek, her
iki müzakereci arasında karşılıklı saygı sağlanması gerektiğini ve sürece
katılan her birinin böylesi olayların gerçekleşmesine izin vermemesi
gerektiğini, böylesi olayların devam eden süreci baltalayacağını söyledi. Anastasiades,
1 Haziran 2016’da yaptığı açıklamada, iki lider arasındaki gelecek görüşmenin 8
Haziran`da yer alacağını belirtti.
Bu arada Rusya
Dışişleri Bakanlığı basın sözcüsü Bayan Maria Zakharova, kendi twitter
hesabında, Kıbrıs Türk toplumu lideri Mustafa Akıncı`nın BM İnsani Zirvesine
(World Humanitarian Summit-WHS) davet edilmesinin Kıbrıs sorunu ile ilgili
uluslararası görüşlere aykırı olduğunu yazdı.
Mayıs 2015’den
beri Anastasiadis ve Akıncı arasında devam etmekte olan toplumlararası
müzakerelerde, ne yazık ki hâlâ daha en önemli konular olan toprak düzenlemesi
ve garantiler ile ilgili herhangi bir
görüşme yapılmamıştır. Görüşülen diğer başlıklara ilişkin anlaşılmış ve
anlaşılmamış noktalara, bu yazının sonunda özetle değinilecektir.
Görülen odur ki,
Kıbrıs Rum tarafı, 1960’da kurulmuş olan ortaklık devletinin federalleşmesi
doğrultusunda yapıcı davranırken, Kıbrıs Türk tarafı, öne sürdüğü bazı
taleplerden de anlaşılacağı gibi, 1974’de Türkiye’nin müdahalesi ile
gerçekleştirilen adanın taksimini ve oluşturulan ikili yapının şu veya bu
şekilde devamını hedeflemektedir. Emperyalizm, Ortadoğu ülkelerini parçalayıp,
sınırları yeniden belirleme için kanlı projelerini adım adım uygularken, 1974’de
ikiye bölünmüş olan Kıbrıs adasının birleştirilmesinin hangi koşullar altında
olacağı henüz kesinleşmemiştir.
Öte yandan adanın
Türk işgali altında tutulan bölgesine borularla su götürme projesi, havaalanı
dahil, telekomünikasyon ve elektrik hizmetlerinin özelleştirilerek Türkiye
sermayesine peşkeş çekilmesi, Türkiye’den aktarılan nüfusla kendi ülkelerinde
azınlık durumuna düşürülmüş olan Kıbrıslı Türkler arasındaki hoşnutsuzluğu gittikçe
artırmaktadır.
Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Şubat 2016’da Kıbrıslı Türklerin
toplumlararası müzakerelerde Güzelyurt bölgesini toprak tavizi olarak geri
vermemelerini istemesi, Türk tarafının tavrının sertleşmesi olarak yorumlanmıştır.
2015’in Eylül ve
Aralık aylarında Kıbrıs’ı ziyaret etmiş olan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa
ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Victoria Nuland, 20 Mayıs
2016’da bir kez daha adaya gelerek, Kıbrıslı
liderler, Anastasiadis ve Akıncı ile yeniden görüşmeler yaptı.
Rusya Dışişleri
Bakanı Lavrov’un 2 Aralık 2015’de Kıbrıs’ı ziyareti sırasında onunla Lefkoşa’daki
ara bölgede görüşmek istemeyen Kıbrıs Türk lideri Akıncı, Lavrov’un aksine, kendisini
kuzeydeki makamında ziyaret eden Nuland ile görüştü. ABD’li yetkili, “Adadaki Türk Askeri varlığının 5 veya 10
yılda bir yeniden değerlendirilmesi gerektiğini” ifade ederken, Akıncı da, “Türkiye
AB’ye üye olana kadar askeri varlığın devam etmesi gerektiği”ni söyledi. Ancak
Nuland, “Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını” belirterek, “Askerlerin Ada’daki
varlığını Türkiye-AB ilişkilerine endekslemeyin. AB’nin güvenliği formülüne biz
de sıcak bakmıyoruz” şeklinde konuştu. Nuland, Akıncı’nın “BM ve AB’nin
garantisine” karşı çıkması üzerine, Türk askeri varlığı yerine, bir grup çevik
kuvvetin Ada’da olması önerisini ortaya koydu.
Victoria Nuland’ın
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiadis ile yaptığı görüşme de ilginçti. Siyasal gözlemci John Helmer’in 26 Nisan
2016 tarihinde “russia-insider.com” adlı internet sitesinde yazdığına göre, Nuland,
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rusya ile olan yakın ilişkilerini kesmesini ve adanın
Türk işgali altında bulunan kuzeyinde Türkiye’ye askeri bir üs verilmesini
istedi. Doğu Akdeniz bölgesinde artan askeri haraketlilik nedeniyle, Kıbrıs
Cumhuriyeti topraklarındaki hava ve deniz limanlarından Rusya’nın da diğer
ülkeler gibi yararlanması, AB ambargosu karşısında Kıbrıs ile olan ticaretinin
yeniden gözden geçirilmesi gibi konular, ABD’nin dikkat noktasına girerken; adanın
kuzeyinde Amerikan silahlarının kullanılmasına göz yuman ABD, güneyine 24
yıldır uyguladığı askeri ambargoyu kaldırma kararı aldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
bu açığını Rusya’dan gidermiş olduğunu eklemiş olalım.
Amerikan askeri
komutanları ve siyasal liderleri, adadaki Türk askerlerinin geri çekilmesini
veya Kıbrıs konusunda alınmış olan BM kararlarına uyulması gerektiğini şimdiye
kadar asla söylememiş olmaları da manidardır. Aksine, adanın her iki parçasının
da NATO’ya girmesini tavsiye etmektedirler. Ankara’daki siyasal ve askeri
komutanlar ise, Kıbrıs’ta bir NATO’cu çözümü kabul etmekte isteksiz
davranmaktadır. Onlara göre, bu, adadaki ordunun gücünün sulandıracağından,
NATO askerine rıza göstermemektedirler. Nuland’ın planı, Ankara’ya istediğini
vermek ve Kıbrıslı Rumların itirazlarını gidermek için son bir çabadır. Nuland,
Anastasiadis’e, Kasım 2016’daki ABD Başkanlık seçimlerinden önce, çözümün
koşulları üzerinde anlaşmayı hızlandırmak istediğini söylemiştir.
Anastasiadis
daha önceleri kendisinin, “Barış için Ortaklık Programı” anlaşmasını
imzalayarak, NATO’ya girmekten yana olduğunu açıklamıştır. Ama Kıbrıs şimdilik
bir NATO üyesi değildir ve toprakları üzerinde başka bir NATO üssünü kabul
etmemektedir.
Adada DİSİ’den
sonra en güçlü ikinci parti olan komünist AKEL partisinin genel Sekreteri
Andros Kiprianu ise, Nuland’ın adayı ziyareti ile ilgili olarak şöyle
konuşmuştur:
“Adanın yeniden
birleştirilmesine yönelik olarak Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumları arasında
yapılmakta olan müzakerelerin kabul edilebilir tek bir sonucu olabilir. Bu da
adadaki işgal ve sömürgeleştirmeye son veren, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğünü yeniden sağlayan ve BM kararları, Üst Düzey
Anlaşmaları, Uluslararası Hukuk ve Avrupa Hukuku’na dayanan bir çözüm. Böylesi
bir çözüm, adayı askerden arındırmalı ve ülkenin içişlerine yabancı güçlerin
müdahale etme hakkı veren herhangi bir garantiyi de dışlamalıdır.”
John Helmer’e
göre, Kıbrıslı tanınmış bir strateji uzmanı şu soruyu sormuştur: “Ne Türk üssü,
ne NATO üssü olmayan, fakat Ankara’nın askeri “garanti” talebini karşılayan ve
Anastasiadis tarafından da kabul edilecek olan adadaki bir Türk üssü yoluyla,
Nuland bu işi nasıl ilerletebilir? Lefkoşa’daki siyasal gözlemcilere göre,
Nuland’ın Anastasiadis ile Lefkoşa’da konuştuğu konu bu idi. Ama toplantıdan
sonra, ne ABD Büyükelçiliği, ne de Anastasiadis herhangi bir basın bildirisi
yayımlamadı.
DİSİ’yi destekleyen
Cyprus Mail gazetesi, Nuland’ın Kıbrıs barış sürecine ABD’nin desteğini
bildirdiğini yazdı. Askeri plandan söz edilmezken, anlaşma olması halinde ABD’nin
yapacağı mali yardım ve yatırımlarından dem vuruldu. Zaten Nuland da, ABD’nin
son iki yıl içinde Kıbrıs’a yaptığı yatırım miktarının yedi kat arttığının
altını çizdi. ABD ve NATO yanlısı olan Simerini gibi diğer gazeteler ise,
Anastasiadis’in Nuland’ın masaya koyduğu anlaşma önerisini kabul etmesi
halinde, Kıbrıslıları çözümden sonra akacak dolarların beklediğini duyurdu. Kıbrıs
Türk basını da, çözüm olması halinde ABD’nin kendilerine de mali destek
vereceğini yazdı.
Kıbrıs Türk tarafı ile yapılan
görüşmede, BM temsilcisi Lisa Buttenheim da hazır bulundu. Amerikalı olan
Buttenheim, Kudüs, Kosovo ve Belgrad’da BM görevlisi olarak çalışmıştır. Kıbrıs
müzakerelerinde, adanın NATO “garanti”si altına alınmasından yana olan tek BM
yetkilisi değildir. Onun bir üst makamı olan Espen Barth Eide ise, BM Genel
Sekreteri’nin Kıbrıs özel temsilcisidir ve NATO’nun şimdiki Norveçli Genel
Sekreteri Jens Stoltenberg’in Norveç İşçi Partisi’nden yoldaşı ve çocukluk
arkadaşıdır. Barth Eide de Norveç’in eski Savunma ve Dışişleri Bakanlarından
olup, mesleki yaşamında eski Parti Başkanı ve Başbakan olan Jens Stoltenberg
tarafından teşvik görmüştür. Stoltenberg, Ekim 2014’de NATO Genel Sekreteri
olmuştu.
Wikileaks tarafından yayımlanmış
olan ve 2008 yılında Oslo’daki ABD Büyükelçiliğine ait bir telgrafta, Barth
Eide’nin “büyük ölçüde ABD yanlısı olan, temsilciler arasında yetenekli ve
akıllı bir oyuncu” olarak kayda geçirildiği ve (Norveç’in NATO planlarını veto
etmesini engellediği) füze savunması gibi birçok önemli konuda yardımcı olduğu,
Norveç Hükümeti’nin güvenlik politikasında bir köşetaşı olarak Norveç-ABD
ilişkisinin önemini vurgulamaya yardımcı olduğu belirtilmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Nuland’ın
adada Anastasiadis ile yaptığı görüşme ile ilgili olarak herhangi bir
açıklamada bulunmamış, Türkiye’nin NATO için olan değerini onayladıklarını bir
kez daha tekrarlamıştır.
Nuland’ın,
adadaki Türk birliklerinin Türk bayrağı altında geri çekilerek, NATO bayrağı
altında yeniden adaya gönderilmesi planı, Moskova’da haftalarca canlı tutulmuştur.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Aralık 2015’de Lefkoşa’da yaptığı uyarıda
böylesi bir planı Rusya’nın kabul etmeyeceğini söyleyerek, şöyle konuşmuştu: “Her
iki Kıbrıslı toplumun da kabul edebileceği, tamamen yeni bir temele dayalı
olacak güvenlik garantileri konusunda taraflar anlaşmaya varmalıdır. Burada
öncelikli rol, BM Güvenlik Konseyi tarafından oynanmalıdır.”
ANASTASİADİS VE AKINCI ARASINDA ŞİMDİYE
KADAR NELER KONUŞULDU?
6 Aralık 2015
tarihli Fileleftheros gazetesi, 5 Aralık
günü toplanan Ulusal Konsey’de Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in Konsey
üyelerine yönelik bilgilendirmesine geniş şekilde yer vermişti. Buna göre Anastasiadis,
partileri, Eylül 2015’den Aralık 2015 başına kadarki müzakereler süreci ve bu
süre zarfında gerçekleştirdiği temaslar hakkında bilgilendirirken, şunlar
ortaya çıkmıştı:
“1.
Çözüm, AB normlarıyla uyumlu olacak ve Türk tarafıyla bu konuda anlayış bulunmaktadır.
2. Derogasyonlar gibi -daimi
derogasyonların olmaması- dört temel özgürlük konusunda anlayış bulunmaktadır.
3. Nüfus olarak Kıbrıs Rum tarafı
800 bin, Kıbrıs Türk tarafı 220 bin şeklindedir. Bugünkü ve gelecekteki 4’e 1
oranı geçerli olacaktır. Aynı zamanda bu her 25 yılda yeniden incelenecek.
4. Kamudaki oran yüzde 67 Kıbrıslı
Rum ve yüzde 33 Kıbrıslı Türk olacak.
5. Toprak konusunda kriterler
görüşülmektedir ve bunun ileriki görüşmelerde ele alınması bekleniyor.
6. Garantiler konusunda, Kıbrıslı
Türkler de 1960 yılının aynılarının kalmasının mümkün olmadığı, askeri içerikli
olmaması konusuna anlayış göstermektedir. Rum Yönetimi Başkanı’nın görüşü
garantilerin kaldırılması ve askerlerin çekilmesi yönündedir. AB devleti
anayasal olarak, Güvenlik Konseyi ise çözümün uygulanmasını ve ülkenin
bağımsızlığını garanti altına alacak.
7. Mülkiyet konusunda 22 olan
kategori ve 5 olan hukuki çare konusunda anlayış bulunmaktadır. Anastasiadis
bahsetmemesine karşın bu konuda anlaşmazlıklar vardır.
8. İç vatandaşlık konusunda
sınırlandırmalar konulacak. Bu konuda kriterler (kurucu devletin dilini
konuşma) konulacak. İç vatandaşlığa sahip bir kişi merkezi devletin vatandaşı
olacak.
9. Dönüşümlü başkanlık konusunda da
anlaşmazlıklar bulunmaktadır. FIR Hattı konusunda da Kıbrıs Türk tarafı iki
kontrol kulesinin olmasını istiyor. Türk tarafı ayrıca daimi AB İşleri
Bakanlığı’na sahip olmakta ısrar ediyor.
10. Dönüşüm (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
federasyona dönüşmesi) konusundaki belirsizlikler devam etmektedir. Anastasiadis,
ilk başta bu konuda anlayış bulunduğu imajını verdi, ancak sorulan soruların ardından
böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıktı.”
6 Aralık 2015
tarihli Politis gazetesi ise, “Kıbrıs Sorununda Ciddi Görüş Birlikleri”
başlıklı haberinde, bilgilendirmeye maruz kalan kaynaklardan anladığı kadarıyla, gerçek görüntünün,
bugüne kadar bilinenlerle ilişkili olduğunu, aynı zamanda Kıbrıs sorununun iç
boyutunun (ekonomi, yönetim ve AB) belirli başlıklarının hemen hemen
kapandığının teyit edildiğini belirtmekteydi.
Dönüşümlü
başkanlık konusunda bazı anlaşmazlıkların olduğunu ve bunların nihai al-vere
havale edildiğini belirten gazete, mülkiyete ilişkin zorlukların kalmaya devam
ettiğini, toprak konusunda görüş alışverişi yapıldığını, Kıbrıs Rum tarafının,
Güzelyurt’un iadesiyle Annan Planı’nın öngördüğü haritadan daha az bir şeyi
kabul etmediğini yazdı.
Gazete, “Mülkiyet,
Yönetim, Güç Paylaşımı, Vatandaşlık ve Nüfus, Geçiş Dönemleri” şeklindeki
başlıklara ayrı ayrı yer vererek, bu konularda ele alınanlara değindi.
Mülkiyet
konusunda 23 kategorinin belirlendiğini yazan gazete, mülkiyet konusunda
yapılması gereken zahmetli ve zor çalışmaların bulunduğuna da dikkati çekti.
Yürütme
yetkisi noktasında anlaşmazlığın bulunmasına karşın yasa yetkisi konusunda
uzlaşma sağlandığını, federal düzeyde Senato’da 20 Kıbrıslı Türk ve 20 Kıbrıslı
Rum, Alt Meclis’te de 36 Kıbrıslı Rum ve 12 Kıbrıslı Türk’ün görev icra
edeceğini belirten gazete, dış siyaset ile uluslararası anlaşmaların federal
devletin yetkisinde olacağını, devletlerin, anlaşmaya katılan taraflarca
Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması ve anlaşmaların merkezi hükümet
tarafından onaylanması önkoşuluyla, sadece eğitim, kültür ve spor alanında
anlaşma imzalayabileceğini yazdı.
Habere
göre, nüfus oranının, yüzde 78.5 ve yüzde 21.5 oranında, bir diğer deyişle 803
bin Kıbrıslı Rum ve 220 bin Kıbrıslı Türk şeklinde olması konusunda uzlaşmaya
varıldı. Daha önceki görüşmelerden farklı olarak Kıbrıs Türk tarafı nüfusa,
yurtdışında yaşayan 30 bin Kıbrıslı Türk ile KKTC vatandaşlığı alan belli
sayıdaki TC kökenli vatandaşı da dahil etti. KKTC’de ilk olarak çalışma izni
alan ve daha sonraki düzenlemelerle kalma iznine sahip olan 40 bin TC kökenli
vatandaşın ise nüfusa dahil edilmediği de belirtildi. Yunan ve
Türklerin vatandaşlık alması oranı ise 4’e 1 şeklinde olacak.
ŞUBAT 2016 TARİHLİ DAVOS BELGESİ
Fileleftheros gazetesi, 3 Şubat 2016
tarihli nüshasında da, Anastasiadis’in, BM Genel Sekreteri Ban’a Davos’ta
yapılan toplantıda sunduğu belgeyi ayrıntılı bir şekilde yayımladı. Gazeteye
göre belge içerisinde şu ifadeler yer alıyordu:
“Yönetim, Güç Paylaşımı, Mülkiyet,
Ekonomi ve AB başlıklarıyla ilgili, Mayıs ayından itibaren, önemli sayıda
konuda, ortak konsensus sağlandığı çok iyi bilinmektedir. Aynı zamanda,
ilerlemeye karşın, tüm başlıklardaki anlaşmazlıkların hâlâ var olduğu da
vurgulanması gerekmektedir. Akabinde dile getireceklerim temelinde, gerçekliği
yansıtmayan bir görüntüyü ortaya koymayacağız ve çözüme çok yakın olunduğu
beklentilerini yaratmaktan kaçınacağız. Bu koşullar altında, vurgulamak isterim
ki (aşağıdaki) bu konularda özlü görüşmelere başlamadık:
-Mülkiyet ile kaçınılmaz bir şekilde bağlı olan Toprak
düzenlemeleri;
-Güvenlik ve Garantiler;
-Yabancı askerlerin çekilmesine ilişkin zaman takvimi;
-Kıbrıs sorununun çeşitli yönlerinin hayata geçmesi ve
üzerinde anlaşmaya varılanların normal bir şekilde uygulanmasına yönelik zaman
takvimleri;
-Anlaşmanın ilk günü ve ne gerektireceği;
-Anayasa ve federal yasaların yazımı;
-Federal devletlerin ve federal anayasanın yazımı;
-Birleşik Kıbrıs’ı bağlayacak olan uluslararası
anlaşmaların listesi.
Anlaşıldığı gibi, sürecin nihai
aşamasına gelmeden önce, hassas ve tüm zor konularda
ayrıntılı görüşmelerin yapılması gerekmektedir. Bu
olgular ışığında, tüm bu konuların, müzakerelerin sonunda sizinle ele alınması
şeklindeki ifadeye, 2004 tecrübesi dikkate alındığı zaman, hemfikir değiliz. Ortak
uzlaşıya varılan konulara ulaşsak dahi, çözümün sürdürülebilirliğini olumsuz
etkileyecek yapıcı belirsizlikler veya boşluklardan kaçınılması için, çözümün
uygulanmasına ilişkin karmaşıklığın, zamana ve dikkatli planlamaya gereksinimi
vardır. Örneğin:
-Yeniden yerleşimin maliyeti;
-Tazminatların maliyeti;
-Federal örgütlerin ve kurumsal örgütlerin kurulması
gibi federal devletin faaliyete geçmesi dahil, çözümün hayata geçirilmesinin
diğer boyutlarına ilişkin maliyet;
Aşağıdakiler İçin Fon Kurulması:
-Bağışlar-Bağışçılar için uluslararası konferans;
-Gerekli olacak kredilerin ödenmesi yöntemleri
IMF ve Dünya Bankası, gerekli teknik
bilgiyi verme konusunda uzlaşmaya varmış, bu çaba kısa bir süre önce
başlamıştır. Her incelemenin gerektirdiği gibi bunun tamamlanması için zamana
ihtiyaç duyulacaktır.
Halkın önüne sunulmadan önce,
çözümün ekonomik sürdürülebilirliğinin garanti altına alınmasının hayati önemi
bulunmaktadır.
Tazminatlar için gerekli olacak
para, toprak düzenlemeleri ve geri dönecek göçmen sayısı fazla olması durumunda
daha az olacak.”
İlk günden adımlar
Anastasiadis’in, Ban’a sunduğu
belgede ayrıca, çözümün ilk gününün, Kıbrıs Türk toplumuna direkt fayda
sağlayacağının dikkate alınması gerektiğini ifade ettiğini yazan gazete, bu
faydaları, hükümete katılım, limanların ve havalimanların açılması, ekonomi
raporu (bankaların yasal şekilde işlev göstermesi, direkt ticaret gibi) olarak
gösterdi.
Gazete, Kıbrıs Rum tarafı için çözümün
faydalarını ise Anastasiadis’in, “Toprak Düzenlemeleri” başlığı altında “kapalı
Maraş bölgesinin derhal iadesi, ara bölgenin derhal iadesi, iskana açık olmayan
bölgelerin derhal iadesi” şeklinde sıraladığını belirtti.
Yabancı askerlerin çekilmesi
Gazete yine belgeye dayanarak,
çözümün ilk gününden, önemli sayıdaki Türk askerinin çekilmesinin önemli
olduğuna ayrıca bunun, nüfus açısından çözüme ilişkin iradede önemli rol
oynayacağına da dikkat çekildiğini yazdı. Habere göre belgede, Anastasiadis şu ifadeleri
de kullandı:
“Bunun derhal hayata geçirilmesi
için, aylar sürecek olan dikkatli bir çalışmaya ihtiyaç duyulacak. Yukarıdaki
ifadelerim, zamana ihtiyaç duyacağımızı açıkça dile getirmeyi hedefliyor.
Yeterince hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Ayrıca uygulamayı tehlikeye sokacak
eksikler, boşluklar, yapıcı belirsizlikler olmadan net bir planı halkın önüne
getirmeliyiz. Aksi takdirde, gerçekleştireceğimiz referandumda olumlu bir sonuç
elde etme olasılığını riske sokacağız. Kendi açımdan, 2016 yılı içerisinde,
mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde anlaşmayı sağlamak için Mustafa Akıncı
ile birlikte çalışacağımı size teyit etmek istemekteyim.”
HAZİRAN 2016’DAKİ DURUM
Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü
Nikos Hristodulidis, “Toprak düzenlemesi ve garantiler üzerinde hiçbir önemli
görüşme yapılmadı” şeklinde konuştu. Hristodulidis, Kıbrıs`ta ileride olacak
bir anlaşmada geçmişin hatalarından kaçınmanın önemli olduğunu, halka iki
anlamlı, yapıcı olmayan, uygulanmasını tehlikeye atmayacak, referandumda olumlu
sonuç elde etme olasılığını riske atmayacak boşlukları bulunmayan net bir plan
sunulması gerektiğini vurguladı.
2 Haziran 2016 tarihinde New York`ta
Dış Politika Derneği`nin davetlisi olarak katıldığı bir etkinlikte konuşan
Hristodulidis, Cumhurbaşkanı Anastasiadis`in, bütün tarafların, bütün beklemede
olan konuları ciddiyetle görüşüp yapıcı öneriler sunmaları halinde 2016`da bir
çözümün olabileceğine inandığını söyledi. Tarafların iyi havayı tehlikeye
sokacak hareketlerden kaçınmaları gerektiğine de dikkati çeken sözcü,
Türkiye`nin somut anlamda katkıda bulunmasının oldukça önemli olduğuna işaret
etti ve Lefkoşa`nın Amerika Birleşik Devletleri`nin nüfuzunu kullanmasını
beklediğini belirtti.
“Bu doğrultuda biz, yeniden birleşme
için çabalarımızda aktif ilgi ve hevesle ABD yönetimiyle yakın biçimde
çalışacağız” diyen Hristodulidis, Lefkoşa`nın Türkiye`nin Kıbrıs`taki
varlığının yasadışılığını fark ederek, Kıbrıs sorununu çözmeye karar
vermediğinin çok iyi farkında olduğunu, ancak bir çözüm yönünde karar verirse,
böyle bir gelişmenin faydalarını fark edeceğini kaydetti.
Bu faydaların neler olduğunu da
anlatan Hükümet Sözcüsü, bir çözümün Ankara`ya bölgede enerji ve güvenlik
alanında gözler önüne serilen güçlü bölgesel işbirliğinin bir parçası olabilme
olanağı sağlayacağını, bu işbirliğinin AB-NATO ve AB-Türkiye ilişkilerini de
güçlendireceğini ifade etti. Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünün Avrupa’nın merkezinde ‘tarihi
bir hata’ ve bir çelişki olduğuna, Kıbrıs’ın bölünmüş başkenti olan tek AB
üyesi ülke olduğuna dikkati çekti.
Nikos Hristodulidis, konuşmasında
ülkenin ekonomik krizden çıkma çabalarından da söz etti ve AB’nin ‘kurtarma’
kararından üç yıl sonra Kıbrıs’ın ekonomik uyum programından çıktığını ve şimdi
ekonomik iyileşmenin bir modeli olarak görüldüğünü anlattı. Hükümet Sözcüsü,
güvenli iyileşme yolunda bir ekonomiyle hükümet ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos
Anastasiadis’in çabalarını AB hukuku, değerleri ve ilkeleri çizgisinde Kıbrıs
sorununa kapsamlı bir çözüme varılmasına yönelttiklerini söyledi.
Mustafa Akıncı’nın Mayıs 2015’te
Kıbrıs Türk toplumu lideri olarak seçilmesinden sonra müzakerelerin tam bir
ilerlemeyle, daha olumlu bir havada açıldığını bildiren Hristodulidis, Yönetim
ve Güç Paylaşımı, Mülkiyet, Ekonomi ve Avrupa Birliği gibi önemli konularda
ortak bir anlayışa ulaşıldığını, ancak sözü edilen dört Faslın içerisinde hâlâ
göze çarpan fikir ayrılıkları bulunduğundan söz etti, aynı zamanda iki
belirleyici fasıl, Toprak Düzenlemesi ve Garantiler üzerinde hiçbir önemli
görüşme yapılmadığını duyurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder