8 Haziran 2016 Çarşamba

SSCB’NİN DAĞILMASI VE DENKTAŞ, POLİS İSTİHBARATIMIZ VE AL-SAT’ÇILARIMIZ


           “Pazartesi sabahı saat 6.18’de Sovyetler Birliği televizyonundan ilan edilen sağcı darbenin ömrü ancak 60 saat sürdü. Dün 16.15’te sona eren; KGB ve Komünist Partisindeki muhafazakârların “Saray darbesi”nin başarısızlığı...” (Ortam, 22 Ağustos 1991)
Kendisini “reformcu komünist” olarak niteleyen Mihail Gorbaçov’un 1985 yılında SSCB’de başlattığı “Perestroyka” (yeniden yapılanma) hareketinin 6 yıl sonra ülkeye ne­ler getirdiğini bakınız, Batı tarafından “muha­fazakâr” olarak nitelendirilenler nasıl değer­lendiriyordu:
“(Darbe girişiminde de ver alan) KGB Başkanı Vladimir Kryuçkov,11 Aralık 1990 akşamı Sovyet TV’sinde yaptığı bir ko­nuşmada, köktencilerin iktidarı ele geçirerek Sovyetler Birliği’ni yıkmalarının önüne geçmek için kararlı adımı atacağına ilişkin söz vermiş ve aynca ülke içinde dıştan destekli yıkıcı, faaliyetlere ilişkin ciddi bir uyarıda bulunmuş­tu. 13 Aralık 1990 tarihli Pravda gazetesinde çıkan söyleşisinde de Kryuçkov şöyle konuş­muştu:
“Eğer yasalara itaat etmemek, var olan devlet yapılarını yıkmak, siviller için itaatsizlik kampanyaları örgütlemek, devlet gücünün sıfat ve sembollerini yıkmak için çağrılar yayımlanıyorsa, yasaları uygulamak için var olan organların, bu durumun üstesin­den gelmesi gerekmez mi? Sanırım tepkimiz, bu faaliyetlere uygun olmalıdır. Ne yazık ki, yasa dışı faaliyetlerin, aykırılığın ve kötü yönetimin çapı, bizim düşünebildiğimizden daha fazla etkin görünmektedir. Yiyeceklerin dağı­tımında tam bir düzen yoktur. Bazı bölgeler bomboş iken, bazıları yiyecekle doludur. Güvenlik hizmeti, siyasal düzensizliğe karşı otu­rup hoşgörüyle bakmayacaktır. Kremlin ile Sovyetler Birliği’ni oluşturan Cumhuriyetler arasındaki bağların zayıflamış olmasının sosyal ve ekonomik bedelini ödemekteyiz.” (Cyprus Mail, 14 Aralık 1990)
İki gün sonra gelen başka bir haberde, sonradan Rusya KP Birinci Sekreterliğine seçilecek olan İvan Polozkov, “Anayurdun Selameti için Birlik” adlı yeni muhalefet hareketinin lideri olarak Pravda’ya verdiği demeçte, yeni hareketin sosyal dönüşüm süreçleri üzerinde halk denetimini kurmak ve işçilere yüz çevire­rek piyasa sistemine dönüşü önlemek için yurtsever ve demokratik güçleri birleştirmek gerektiğini vurgulamıştı. Polozkov, Parti Merkez Komitesinin 10 Aralık’ta yapılan toplantısında Gorbaçov’a yapılan eleştirilere paralel olarak, reformların ülkenin birçok yerinde anti- sovyet ve anti-sosyalist unsurların iktidara gelmesine izin verdiğini de söyleyerek, resmi organların şimdi tamamiyle bağımsız bir çizgi izlediğini, ama kitle iletişim araçlarının çoğunda köktencilerin denetimi ele geçirdiklerini dile getirmişti.  (Cyprus Mail, 16 Aralık 1991)
Azınlığa düşmüş olan  Sovyet komünistlerinin Lenin’in ülkesinde bugün tasfiye ile karşı karşıya kalmış olmaları, çok dramatik bir gelişmedir. Sosyal Demokrat Yeltsin’in ön plana geçtiği bu ülkede sağa kayış   süre­cektir. Emperyalizm, tüm gücü ile bu sürece destek olmaktadır.

TÜRK LİDERLİĞİNİN ANTİKOMÜNİZMİNDE DEĞİŞME YOK
“SSCB”de yapılan reformların, ülkeye açlık, yokluk ve zorluk değil, güzel ve ferah günler getirdiğinin gösterilmesine yardımcı olunması gerektiğini de ifade eden Denktaş, şunları söyledi:
“Ümit ederim ki Gorbaçov’un gidişi ile ülkede neler olabileceğini görmüş olan ABD ve Avrupa, cömertçe kendisine yar­dımcı olur.” (Kıbrıs, 23 Ağustos 1991)
1984 yılında “Adanın Akdeniz’de bir Küba olmasını önledik” diye övünen aynı Denktaş’ın Sovyet Temsilcisi Yuri Fokin’i kabulünden sonra “Kıbrıs sorununun 1963’de ne ise, bugün de aynı olduğunu” söylemesi üzerine, o demecini bir daha okuduk:
“ABD aleyhimizdedir ve Kıbrıs’ı bir günde Akdeniz’in Küba’sı yapabilecek Rumlardan yana davranmaktadır. Sovyetler de Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve egemenliğini yok etmek isteyen Rum tara­fına ağırlık vermektedir. Kıbrıs, Türkler saye­sinde bağlantısız kalmıştır.” (Cumhuriyet, 23 Mayıs 1984)
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük de ABD Başkanı Johnson’a başvurarak, “Kıbrıs’a komünistlerin silahlı sızması “ ile “yeni bir Küba haline gelmesinin önüne geçmesini istememiş miydi? (Washington Post, 26 Şubat 1964) Anti-komünist Kıb­rıs Türk liderliği 1963’te ne ise, bugün de aynıdır.  

ŞOKE OLAN KIRICI: “POLİSİN İSTİHBARATINDA İŞ YOK”
“Denktaş, bomba olaylarından “şoke” olduğunu ve kırıcı olmamak için bugüne kadar açıklama yapmaktan kaçındığını söyledi. Olay üzerine Polis Genel Müdürü’ne derhal bir yazı gönderdiğini de açıklayan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, şöyle konuştu:
“Üst üste mey­dana gelen bu olaylarda polisin tek bir sonuç alamaması, kabul edilir bir durum değildir. Bu konularda muhakkak sonuç alınmasını, suç­luların mahkemeye çıkarılmasını istiyorum. Bu yapılmazsa, polisin istihbaratında “iş yoktur” demektir ve polisin baştan aşağıya ele alınıp reorganize edilmesi gereği ortaya çıkar. Küçük bir ülkede herkes herkesi biliyor, kuş uçsa herkesin haberi olur.” (Kıbrıs, 18 Ağus­tos 1991)
“Denktaş dün yaptığı yazılı açıklamada, bombalama olaylarının faillerinin bulunması için yapılan çalışmalar hakkında Polis Genel Müdürü’nden bilgi aldığını belirterek, şunları kaydetti: “Polisin 24 saat esası üzerinden çok yoğun bir biçimde konuyu büyük bir ciddiyetle takip ettiğini öğrendim. Başlatılan çalışmaların mevcut ipuçları çerçevesinde sürdürülmesinden ve aldığım bilgiden memnun oldum. Polisin bu konuda başlatmış olduğu çalışmalar sevindirici ve güven vericidir.” (Kıbrıs, 21 Ağustos 1991)
Denktaş Bey, acaba olayların hemen ar­dından Polis Genel Müdürü’nden bilgi almadan demeç verdiği ve “kırıcı” olduğu için özür de diledi mi?
“Devleti yaralamaya kimsenin hakkı yoktur... Konuya nereden bakılırsa ba­kılsın, üzücüdür ve tedbir gereklidir”!

“ÇARŞININ RUHUNA FATİHA” OKUTAN POLİTİKALAR
“Eroğlu: Muhtemel bir çözüm, KKTC’nin dinamik ve gelişen bugünkü ekonomik yapısının çökmesine, Kıbrıs Türk halkının girişimciliğinin son bulmasına, üretimden kopuk bir halk hali­ne gelmesine ve ekonomik kalkınmanın dur­masına neden olacaktır.” (Kıbrıs, 18 Ağustos 1991)
E hani “ekonomimizde görülen gelişme­ler, 1990 yılının ikinci yarısında başlayan krizlerle bir duraklama dönemine girmişti”? Bunu siz Kıbrıs’a söylerken, bir gün önce aynı ga­zete bu doğrultudaki haberleri manşetinde ve içinde duyurmuyor muydu: “Mutfak masrafı çekilmez oldu. Kim pompalıyor bu fiyatları? Mutfaktaki yangın kontrolden çıktı. Çarşının ruhuna fatiha.”
Anlaşılan KKTC’nin Başbakanı, kendi ekonomi politikalarının sağlam temel­ler üzerine oturtulmaması yüzünden çıkmaza saplanmasının sorumluluğunu, geleceğe atfet­mek çabasındadır. Çünkü muhtemel bir çözüm, bu hatalı politikaların ruhuna da fatiha okuyacaktır. Kıbrıs Türk halkının girişimciliği ve üreticiliği, yeni koşullara uyum gösterecek ve gelişecektir.

KKTC’NİN AL-SAT’ÇILARI NİÇİN YATIRIM YAPMIYORLAR?
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Baş­kanı Ali Coşkun’un “KKTC’de yatırım yapaca işadamlarına sağlanan teşvikler, çifte kaymaklı kadayıf gibi” demesine rağmen (Cumhuriyet, 2 Mart 1987), KKTC’nin güvenilir bir toprak ola­rak görülmemesinin nedenlerini bir de Sakıp Sabancı’dan dinleyelim:
“Kıbns’a gittiğimde gördüm ki, oranın cebi kabarıkları şapkayı toplamış, ya İstanbul’a taşınmış, ya da Lond­ra’ya. Sonra da kalkıp Sakıp Sabancı gelsin, Kıbrıs’ta yatırım yapsın diyorlar. Ekonomik yatırım hesaba kitaba dayanır, kâr esastır. Yatırım yapan, yatırımın konusunu, büyüklüğü­nü ve özellikle yerini seçerken en çok nasıl kâr sağlarım diye düşünür. Düşünmek zorun­dadır da. Aksi halde, bu yatırım sakat doğar, yaşamaz.” (aktaran Ortam, 15 Ağustos 1991)
            Üretenlerin değil de,  al-sat’çıların cenneti haline gelen KKTC’de bankalarla ilgili şu bilgiler, soygunun boyutları hakkında yeterlidir sanırız:
“TC Bankalar Birliği’nin bölgelere gö­re yapılan kredi ve mevduat işlemlerini gös­teren verilerine göre, Mağusa, Girne, Güzelyurt ve Lefkoşa’daki bankalar kendilerine ya­tırılan mevduatın 4 katını kredi olarak kullan­dırıyor... Belirlemelere göre, Kıbrıs bölgesinde bankalar topladıkları 174.8 milyarlık mevduata karşılık 746.7 milyarlık kredi kullandırdı. Açılan kredilerin tamamına yakın bölümünü ihtisas kredileri dışında kalan krediler oluştu­ruyor.” (Cumhuriyet, 23 Temmuz 1991)
K.T. Ticaret Odası’nın yayın organında yer alan “Eroğlu bavul turizmine sıcak bakıyor” (Ekonomi, 16 Ağustos 1991) manşetinin önemi belli olmuyor mu?


(“Haftanın Götürdükleri” köşesinde çıkan bu yazının başlığı sonradan konmuştur. Yeni Çağ gazetesi, 1 Eylül 1991)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder