8 Haziran 2016 Çarşamba

ORTA DOĞU SORUNU ÇÖZÜMLENMELİDİR

        Orta Doğu son 40 yıl içinde dört savaş, birçok saldırganlık eylemi, 5-10 devrim ve darbe ile sayısız saray isyanına sahne olmuş­tur. Bu bölge bugün dünyamızın ana gerginlik odaklarından biri olmayı sürdürmektedir. Orta Doğu’daki son derecede karmaşık soruna yüzeysel bir bakış bile, bölgenin gelecekte de uluslararası dikkat odağında kalacağını göstermektedir.
Halklar, kültürler ve uygarlıkların en bü­yük kesişme noktalarından birinde yer alan tarihsel Filistin toprağı üzerindeki anlaşmazlık­lar, siyonistlerin sözümona “adanmış toprak”a dönme çabaları, stratejik olarak önemli olan bu bölgedeki emperyalizmin çıkarları ve İsrail devletinin doğuşu, 20. yüzyılın başından 1948’e kadar geçen süre içinde bu bölgede meydana gelen önemli olaylardır. İsrail’in kurulması, ar­dından Arap topraklarının işgali ile sonuçlan­mış ve Filistinli Araplar, kendi ülkelerinden komşu Arap devletlerine kitlesel olarak göç etmişlerdir. ABD’nin Orta Doğu’daki en sadık müttefiki olan İsrail’e verdiği mali, maddi ve moral destek sonucu, 1982 yazında Lübnan’daki Filistinlilere karşı bir soykırımına girişildi. İsrail füzeleri ve bombaları altında FKÖ ölme­di ve bölgedeki en güçlü siyasal güç olarak kaldı. Varlığı boyunca karmaşık gelişmeler geçiren Filistin direniş hareketi, değerli za­ferler kazandığı gibi, acı yenilgiler de aldı.

YAYILMACI VE İŞGALCİ İSRAİL
1948’de İsrail bağımsız bir devlet olarak ilan edildiğinden bu yana, 14,942 kilometre kareye çıkarmış ve böylece Yahudi devleti, eski Filistin toprağının öngörülen %56-47'si yerine, %77’sine sahip çıkmıştır. İsrail-Arap savaşı geriye bazı ciddi ve çözümlenmesi çok zor so­runlar bıraktı. Bir Yahudi ve bir Arap devleti kurulmasını öngören Birleşmiş Milletler’in 181 numaralı kararını geçersiz kıldı. Birçok siyasal sosyal ve insancıl sorun yaratıldı. Haziran 67’deki 3. İsrail-Arap Savaşı sonunda, İsrail ordusu Arap toprağından 70 bin kilometre kareyi işgal etti. Bu İsrail’in savaş öncesi top­rağının üç kat fazlasıydı. Bu saldırgan savaş sonunda
1. Eski Kudüs kenti işgal edilip İsrail’e bağlandı, yasadışı olarak “birleştirildi” ve İs­rail’e başkent yapıldı.
2.  Bölgenin en verimli tarım arazisi olan Batı Şeria işgal edildi. 300 binden fazla Filistinli yurdundan atıldı.
3. Suriye’nin Golan tepeleri işgal edilerek, 100 bin Suriyeli ve 16 bin Filistinli yurtlarını terke zorlandı.
4. İskan edilmemiş olan 56 bin kilometre karelik Sina yarımadası işgal edildi.
5. Yoğun bir iskan alanı olan Gaza Şeridi’ndeki 450 bin Filistinlinin yaşadığı bölge işgal edildi.
Siyonist hareket, daha 1947 yılında BM Genel Kurulu’nun çok karmaşık siyasal bir durumda kabul ettiği, tarihsel Filistin topra­ğının taksim edilmesi planında payına düşen­den asla memnun olmamıştı. Daima güvenlik gerekçesini öne süren İsrail devleti, daha ku­rulduğu günden Filistin’in diğer topraklarını ele geçirmeye başladı. İşte bu İsrail yayılma­cılığı, savaşlara ve Filistinlilerin yurtlarından atılmalarına yol açtı.

SİYONİST IRKÇILIK
Siyonizm, 1974 yılında BM Genel Kurulu’ nun bir kararında da belirtildiği gibi, karakteri itibaryla ırkçıdır. Örneğin İsrail’de halk, Yahudi olan ve olmayan diye ikiye ayrılmaktadır ve Yahudi olmayanlar, ikinci sınıf yurttaşlar olarak işlem görmektedir. Bu durum, sadece işgal altındaki topraklarda yaşayan Araplar için değil, İsrail’de yaşayan Araplar için de söz konusudur ve hayatın bütün alanlarında gö­rülebilir. Siyonist ırkçılık, Filistin halkının haklarını tanımama olarak kendini ortaya koyar. Günlük hayatta görülenin yanında, okul kitaplarında bile ırkçılık vardır. Din ve ırk düşnıanlığı yapılır. Yahudi ulusunun farklılığı ve üstün olduğu tezi savunulur. Ana özel­likleri milliyetçilik, şovenizm, anti-komünizm ve anti-sovyetizm’dir. 1972 yılında ilan edilen “Kudüs Bildirgesi”ne göre, bütün dünyadaki Yahudilerin İsrail’e destek vermesi zorunlu hale getirilmiştir. Dünya Yahudi Kongresi ise barış içinde birlikte var olma fikrine karşı çıkmakta ve eski sosyalist ülkelerdeki Yahudi nüfusu etkilemeye çalışmaktadır.

EMPERYALİZM-İSRAİL BAĞLANTISI
Uluslararası mali sermaye ve egemen çevreler bağlantısının en belirgin örneği İs­rail’de yaşanmaktadır. Uluslararası emperyalizm, kendi yarattığı bu varlık için 1948 ile 1973 yılları arasında 17 bin milyon dolar, 1973’den beri de çok tutucu tahminlere göre 40 bin milyon dolar vermiştir. ABD ve diğer emperyalist güçlerin mali, maddi ve moral desteğini alarak güçlendirilen İsrail devleti, siyasal siyonizm ideolojisinin tezlerini hayata geçirebilmekte ve İsrail’in Arap sakinleri ya­nında, komşu devletlerin Arap nüfusunu da yı­kıcı faaliyetlerinin sonuçlarından etkileyebil­mektedir.       
İşgal altındaki topraklarda 2.5 milyon dönüm Arap toprağı ele geçirilmiştir. Arap evleri sözümona cezai eylemler sonucu buldo­zerlerle yıkılmıştır. 1967 ile1975 arasında, yarısı Gaza Şeridinde bulunan 20 bin ev yıktırılmıştır. Aynı dönemde 30 bin kadar Filistinli hapse atılmıştır ve binlercesi yerlerinden edilmiştir. Suçları ise, Filistin direniş hareketine sempati duymak veya İsrail’e sadık olmamak şeklinde belirtilmiştir.

(Yeni Çağ gazetesi, 15 Aralık 1991)


BM’e üye olup da sınırları bugüne kadar belirlenememiş tek ülke İsrail’dir. İsrail ayrı­ca, İncil’deki tarihsel ve güvenlikli sınırlara sahip olmak isteyen, savunması kolay nehir ve dağlardan oluşan doğal sınırlar isteyen bir ülkedir de. Menahem Begin, Mart 1979’da İsrail Parlamentosu Knesset’te şöyle konuşmuş­tu:
“İsrail, Haziran 1967’den önceki sınır­larına asla dönmeyecektir. Birleşik ve birleştirilmiş Kudüs, İsrail’in başkenti olarak kalacak ve Şeria’nın Batı Yakası ile Gaza Şeridinde bağımsız bir Filistin devletinin yaratılmasına asla izin vermeyecektir.”

ABD’DEKİ SİYONİST LOBİ
ABD’de Yahudiler, nüfusun %3'ünü oluş­turmakta (6 milyondan biraz fazla) ve seçimlere katılımlarının yüksek olması nedeniyle toplam seçmen sayısının % 6'sına ulaşmakta­dırlar. Siyonist lobi de, başka nedenlerle bir­likte Kongre’de çok güçlüdür. Senato’da İsra­il’in talep ettiği son model uçak, füze, zengin­leştirilmiş uranyum veya mali yardım olsun, hiçbir başvurusu reddedilmemektedir. Siyonist lobi, en başta ABD’deki mali sermayeyi denetlemektedir. Askeri-sanayi kompleksi şu veya bu yolla siyonistlerin elindedir. Siyonist . kay­naklar bile ABD sermayesinin üçte ikisi kadarının siyonist iş adamlarına ait olduğunu ifşa etmektedirler. Çoğu siyonist olan 200 kadar Yahudi örgütü ABD’de çalışmaktadır. Her yıl yüz milyonlarca dolar İsrail devletine akıtıl­maktadır. ABD^de basının %50 kadarı siyonist çevrelerin malıdır ve diğer siyonist örgütlerle birlikte baskı uygulayıp kamuoyunu manipüle
etmekte ve Amerikan desteğini güvenceye al­maktadır. En büyük ABD gazeteleri, örneğin Washington Post, New York Times vd birçok radyo-TV yayın kurumu, siyonistlerin malıdır. Kültür ve santta da durum aynıdır. Siyonist lobiye karşı çıkmaya kimse cesaret edemez. İsrail’e yönelik bütün eleştirileri siyonistler, anti-semitizm, Yahudi aleyhtarlığı olarak suçlarlar. Amerikan politikacıları için kendi hü­kümetlerini eleştirmek, Tel-Aviv’i eleştirmekten daha kolaydır.
            ABD’deki Yahudilerin %76'sı 6 eyalette­ki 16 kentte yoğun olarak yaşamaktadır. Bunlar 181 seçim oyuna sahip New York, Kaliforniya, Pensilvanya, Illinoi, Ohio ve Florida olup, ABD Başkanını seçmede sadece 270 oy yeterlidir. Siyonistler, Genel Seçimlerde kendilerin­den yana olanlar için para yardımı yapmak­tadır. Örneğin 1982’deki Kongre seçimlerinde, 30 siyasal eylem komitesi kuran Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi, 1.67 milyon dolar harcamıştı. ABD'deki Yahudiler arasında İsrail yanlıları %95 oranındaolmakla beraber, hepsi de Siyonist değildir. Bu felsefeye inan­mamakla beraber, amaçlarına da karşı çıkmaz­lar. Amerikan Yahudilerinin ancak %5 kadarı güçlü olarak Siyonizmin karşıtıdırlar, ama herhangi bir örgüt çatısı altında örgütlenmemişlerdir.

MİLİTARİST İSRAİL
           ABD, İsrail’e her yıl 2.700 milyon dolar değerinde silah sağlamaktadır. Yani her İsrail yurttaşına 750 dolar düşmektedir. Middle East International dergisinde yazan ABD’li iktisatçı Thomas R. Stauffer’e göre, her 5 Amerikan ailesinden biri, İsrail’e yılda 70 dolar vermek­tedir. Bu paranın çoğu askeri amaçlara har­canmakta ve tahrip silahları geliştirilmektedir. Bu paranın çoğu askeri amaçlara harcanmakta  ve tahrip silahları geliştirilmektedir. İsrail, 6 Ağustos 1982’de Lübnan’daki sivil halka karşı “vakum bombası” kullanıp, denemiştir. Batı Beyrut’taki 8 katlı bir binada patlatılarak 285 kişinin ölmesine yol açmıştır. Patlama anında binada sadece yaşlılar, kadın ve çocuk­lar bulunmaktaydı. İsrail, Lübnan’da ayrıca ABD malı fosfor ve demet bombalarını kulla­narak, büyük miktarda can kaybına ve yaralan­maya neden olmuştur.
Kısacası İsrail, dünyanın en fazla askerileşmiş devletlerinden biri olup, Orta Doğu’da savaş tehdidi üreten bir makina haline dönüşmüştür. İsrail’in günde 4 milyon dolar, yani kişi başına yılda bin doları aşan bir askeri harcaması vardır. Bu, dünyadaki en yüksek askeri harcamadır
.
ÇÖZÜM NEDİR?
Çözüm, İsrail devletinin demokratik bir yapıya kavuşturulması ve batı Şeria ve gaza Şiridinde kurulmuş olan Filistin devleti ile yanyana yaşamasıdır. Ama bunun kabulü ve hayata geçirilmesi, zaman alacaktır. Madrid’de atılan ilk adım Filistin halkının haklı davasını ilerletmesinde önemli bir gelişme olmuştur. Washington ve diğer merkezlerde yürütülecek uluslararası barış görüşmelerinde, Arap ve Fi­listinlilerin haklarının, tanınması ve işgal altındaki topraklardan geri çekilme sağlanmalıdır. Uluslararası durum, Orta Doğu sorununun barışçı yollardan çözümlenmesi için uygundur. Yeter ki İsrail yöneticileri, adil bir barış doğrultusunda demokratik kamuoyunun istemlerine yanıt verebilsin.      


(Yeni Çağ gazetesi, 22 Aralık 1991)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder