Varşova Paktı’na üye
ülkelerin silahsızlanma konusundaki çeşitli önerileri, Cenevre’de, Viyana’da,
Birleşmiş Milletler’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda yapılan silahsızlanma
görüşmeleri ve nihayet zirve buluşmalarında getirilen ve dünya barışı ile
uluslararası güvenlik yararına olan uzlaşma yanlısı tavrını dünya demokratik ve
barışsever güçlerince çok olumlu karşılandığı gözlenmektedir.
Emperyalizmin,
dünyadaki savaş tehlikesinin ana kaynağı olduğu bilinmektedir. Dış faktörlerin,
bu sosyal sistemin yapısından doğan bu özelliğini değiştirmesi düşünülemez. Ama
dünyamızın bugün içinde bulunduğu gelişme aşaması ve ülkelerin birbirleriyle
olan ilişkilerinin ulaştığı düzey, evrensel insancıl değerlere öncelik vermeyi
ve insanlığın yeryüzünden silinmesine yol açacak olan tehlikeleri azaltmayı ve
yok etmeyi gerekli ve kaçınılmaz kılmaktadır. Emperyalizmin barış yapıp
yapmayacağı açısından konuya yaklaşıldığı zaman, sözü edilen yeni düşünme
şeklinin, günümüzde var olan gerçek olasılıklar üzerine dayandığı
görülmektedir.
İlk olarak, ABD ve
NATO’nun en saldırgan emperyalist çevrelerinin dizginlenmesi ve onların yeryüzü
ve uzaydaki planların gerçekleştirilmesini önlemek söz konusudur. Bun olasılık
sosyalizmin gücüne, Sovyetler Birliği’nin ulaştığı askeri-stratejik dengeye ve
sosyalist ülkeler topluğunun izlemekte olduğu kararlı barış politikasına
dayanmaktadır.
İkinci olarak, dünya çapında
barış ve silahsızlanma yanlısı hareket, gittikçe daha geniş siyasal ve sosyal
güçleri kapsayıp kucaklamakta ve etkin gücünü hissettirmektedir. Dünyanın
bilinçli mantığın, halkların çıkarını barış istemini temsil eden bu hareket,
emperyalizmin en saldırgan politikasıyla yapılan mücadelede onu, barışı
koruması için zorlamada önemli katkıda bulunmaktadır.
Üçüncü olarak,
sosyalist ülkelerle barışçı ve karşılıklı yarara dayanan ilişkilerin
geliştirilmesi, burjuva çevrelerinden, ABD ve Batı Avrupalı ülkelerin tekelci
gruplaşmalarına kadar olan kesimin çıkarımıdır. Bu çevreler, farklı toplumsal
sistemlerin barış içinde rekabetinden, bilimsel-teknik devrimi
mükemmelleştirerek, yeni kâr kaynakları oluşturmaktan yanadırlar. Bu nedenle,
atom çağının gerçeklerine uyan ve kapitalist düzene koruyucu mekanizmaları
geliştirmeye çalışmaktadırlar. O halde burada söz konusu olan, emperyalizmin
yapısı itibarıyla barışçı olduğu değil, onun barış yapılabilir duruma
getirilmesidir.
Burjuva çevreleri,
silahlanma yarışının kapitalist düzene karşı bir çeşit saatli bomba etkisi
yaptığını, kapitalist ekonomi üzerinde tahrip edici bir etkide bulunarak, kapitalist
dünyayı derin bir bunalıma sürükleyecek sosyal patlamalara yol açabileceğini
bilmektedir. Çünkü yine burjuvazi, bugünkü muazzam silahlanmanın kaçınılmaz
olarak sosyal harcamalardaki kesintilerle ilişkili olduğunu ve kapitalist
düzenin kendi varlığını tehlikeye atabilecek sosyal çalkantılara yol
açabileceğini çok iyi bilmektedir.
Bu nedenle barış ve
demokrasi güçleri hayale kapılmadan, uluslararası durumu daima soğukkanlı ve
gerçekçi olarak değerlendirmek zorundadırlar. Kapitalist-emperyalist sistemin
kendi kendini nükleer silahlardan arındırılmış bir dünyaya, yeni ve eşitlikçi
bir ekonomik düzenin koşullarına, her iki farklı dünya sisteminin entelektüel
ve ahlaki değerlerin dürüst bir şekilde kıyaslanabileceği bir duruma uyum
sağlayıp sağlayamayacağı sorusu, önümüzdeki yıllarda yanıtlanmış olacaktır.
(“Kemal Alpınar”
imzasıyla, Gençlik Dünyası, aylık gençlik gazetesi, Ocak 1988, Sayı:3)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder