Kıbrıs’ta 28 yıldan bu yana en tartışmalı
cumhurbaşkanlığı seçimi geçen Şubat ayı sonunda yapıldı. Eski Cumhurbaşkanı
Spiros Kiprianu ilk turda elenirken, ikinci tura kalan bağımsız ilerici aday
Yorgo Vasiliyu, sağcı Glafkos Kleridis’i 10 bin oy farkıyla geçerek, başkanlık
koltuğuna oturmaya hak kazandı. 8 ay süren ve daha çok Kıbrıs TV’sinden verilen
basın toplantıları, ekranda gazetecilerle adayların tartışması ve diğer
toplantılarla dikkat çeken seçim kampanyası, 1974’de Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ın kuzeyini işgal etmesiyle oluşan adanın taksimine son
verip, 520 bin kişilik Rum toplumu ile 100 bin kişilik Türk toplumunun yeniden
birlikte yöneteceği federal bir Kıbrıs’a ulaşma konusunda yoğunlaşmıştı.
Başkanlığı Vasiliyu’nun kazanmasından sonra bir demeç
veren Kıbrıs Türk toplumu lideri Rauf Denktaş, Vasiliyu’nun yüzde yüz Rumlardan
oluşan seçmenler tarafından seçildiğini (güya yürürlükteki 1960 Anayasası ortak
seçim olanağını tanıyormuş gibi) söyleyerek, onun tüm Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı
olarak seçilmesinin mümkün olmadığını (kendisinin onay verdiği 29 Mart
belgesinde de ayrı seçimler öngörülüyor) öne sürdü. 1974 yazına kadar, bugün
varlığını görmezlikten geldiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkan yardımcılığı
ünvanını kullanan Denktaş, gerçek niyetinin bağlantısız bir dış politika güden
bu devletin ortadan kaldırılması olduğunu gizleyememektedir. Hatırlanacaktır,
1963 Aralık ayında enosisçilerle taksimciler, elele vererek devleti yıkmaya
yöneldiklerinde, Dr.Küçük, Türklerin adanın taksimini istediklerini ve
hükümetteki görevlerine dönmeyeceklerini açıklarken, bir buçuk yıl sonra
Temsilciler Meclisi çalışmalarına katılmak istediklerinde, Rumların
engellemeleriyle karşılaşmışlardı. Denktaş ise, “Ada’nın Doğu Akdeniz’in
Küba’sı olma tehlikesi”ne karşı dış müdahalelere gerekçe hazırlamakla meşgul
değil miydi? 1974 yazında olanlar da gerek Yunanistan, herekse Türkiye eliyle
adanın bölünmesine yönelik emperyalist planların uygulanmasından başka neydi
ki?
Gelelim
günümüzdeki itirazlara. Denktaş’ın dışişleri bakanı K. Atakol, Vasiliyu’nun
“Kipriyanu yönetiminin Kıbrıs sorununda temel olarak kabul ettiği mesnetsiz
esasları savunmaya başladığını” öne sürüyor. Nedir bu esaslar?
“1. Geçici hükümet kurulmadan önce
Türk askerlerinin ve askeri malzemesinin, istisnasız bütün göçmenlerin adadan
çekilmesi.” Görüşme süreci boyunca taraflar
üzerindeki askeri, politik ve manevi baskının kalklaması için bunlar gerekli
değil mi? Yeni federal devletin toprakları üzerinde Türk, Yunan ve diğer ülke
askerlerinin üslenmesi durumunda, egemenlik ve bağımsızlık zedelenmeyecek
midir? 1963 çatışmalarından ıslak kurşunları bile değiştirmeyen Türk Alayı
unutulmamıştır. Her iki doruk anlaşmasında da adanın askersizleştirilmesi kabul
edilmemiş midir? 60 bin kişilik TC göçmenleri ise, varılacak anlaşmanın
onaylanmasında Kıbrıslı Türklerin özgür iradelerinin yansımasında olumsuz rol
oynayacaklarından, Kıbrıslılar arasında yeniden düzenlenecek ortak yaşamın
unsurları olmamalıdırlar. 1974’den sonra bozulan Kıbrıs’ın demografij yapısı
eski durumuna getirilmelidir.
“2. Bütün vatandaşların dolaşma,
yerleşme ve mülk edinme temel özgürlüklerinin ve özellikle bütün göçmenlerin
evlerine dönme hakkının güvence altına alınması.” İki
bölge arasında, öteki eyaletin yasalarına uymak koşuluyla üç temel özgürlüğün
kullanılması, federal devletin vazgeçilmez bir özelliğidir. Geri döneceklerin
sayısının her iki tarafta da sınırlı olacağı bilindiğine göre, bu hak niçin
tanınmasın?
“3. Tek yanlı dış müdahale hakkını
dışlayacak, sonuç alıcı uluslararası garantilerin sağlanması.”
Bu husus mutlaka uluslararası bir konferansta görüşülmelidir. “Türk askeri
giderse, yeni katliamlar olur” korkutmacası ile taraflar arasında güven
ortamının oluşmasına hizmet edilemez. Merkezi federal yönetim, demokrat
Kıbrıslıların elinde bulunduğu sürece, bunca çekilen acılar göz önünde
bulundurulursa, yeni saldırılar olmaz. Hem 1967’de barikatlar kaldırıldığı
zaman, Rum kesimine ilk geçenler, Türklerle Rumların bir arada artık
yaşayamayacağı propagandasını yapanlar değil miydi? Şimdi bile sınır ticaretini
onlar yürütmüyor mu? Tek yanlı müdahale hakkı var olduğu sürece, feast güçleri
istedikleri zaman toplumlararası işbirliğini bozmaya yeltenmeyecekler mi? Şoven
ve faşist unsurların her iki eyalette de etkisiz hale getirilmeleri, yeni
federal devletin yaşama güvencelerinden biri, hem de en önemlisi olacaktır.
Yeter ki iyi niyet ve karşılıklı anlayış egemen olabilsin. Federal birliğin
önkoşullarını bu esaslar çerçevesinde olgunlaştırmak, her iki taraftaki
demokrat ve ilerici güçlerin boyun borcudur.
BİR İLERİCİ
CUMHURBAŞKANI: VASİLİYU
Göz doktoru bir baba ve diş hekmi bir annenin oğlu olan
Yorgo vasiliyu, 1931’de Mağusa’da doğdu. 1941’de Kıbrıs Emekçi Halkının İlerici
Partisi(AKEL)’in kurucu üyeleri arasında yer alan Vasiliyu’nun anne-babası,
İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’daki komünist gerillalara tıbbi
yardımda bulunuyorlardı. Daha sonra Budapeşte’ye geçerek, orada Yunan
savaşçılarının öksüz çocuklarına bakan bir yuvanın yöneticiliğini üstlenen
Vasiliyu’nun annesi, babasını da Taşkent’te fabrika işçiliğine uğurluyordu. İki
yıl süreyle Cenevre’de tıp eğitimi gören Vasiliyu, daha sonra Budapeşte^ye
dönüp oradaki ekonomi okulundan mezun oldu; ardından da İngiltere’de
pazarlamacılık konusunda uzmanlık eğitimi yaptı.
1960’ta Kıbrıs’ın İngiliz sömürge yönetiminden
bağımsızlığını kazanmasından sonra adata dönen Vasiliyu, 1962 yılında Ortadoğu
Araştırma Merkezi (KEMA)’ni kurdu. İş çevrelerinde, bugün gelişmekte olan
ülkelerdeki en büyük Pazar araştırma bürosu olarak nitelendirilen KEMA’nın 12
ülkede temsilcilikleri bulunuyor. Kıbrıs bankası Yönetim Kurulu ile Kıbrıs
Ticaret ve Sanayi Odası üyesi olan milyoner işadamı Yorgo Vasiliyu, üç çocuk
babasıdır ve kendisini kitapsever olarak tanımlamaktadır. Rumca, Macarca,
İngilizce ve Fransızcayı çok iyi olarak konuşabilmekte, biraz da Almanca,
İtalyanca ve Rusça bilmektedir.
Vasiliyu, kendisine en büyük desteği vermiş olan AKEL ile
iki konuda farklı görüşlere sahip: Valiliyu, AT ile yapılan gümrük birliği
anlaşmasını desteklemekte ve İngiliz üslerinin kaldırılmasını “uzun vadede”
düşünmektedir. Kendisinin ne sosyalist, ne liberal, ne de muhafazakâr olduğunu
söyleyen Vasiliyu, demokrasinin ve sosyal adaletin daha fazla sağlanmasını
isteyen bir ilerici olduğunu belirtmektedir. Kıbrıs’ın Avrupa’nın turfanda
sebze-meyve bahçesi olabileceğini ifade ederken, Kıbrıs’ın bölgesel bir
denizaşırı mali merkez haline getirilerek, seçilmiş yabancı sermayeyi cezbetmek
için çok aktif bir hükümet politikasına ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.
Çiftçilere ve küçük sanayicilere destek vereceğini açıklayan Vasiliyu, alacağı
91 önlemin sonuçlarını, 11 Haziran’da (100 günlük icraat ardından)
düzenleyeceği bir basın toplantısında Kıbrıs halkına sunacak.
(“Mehmet Sonuç” imzası
ile, Ekonomi ve Politikada Görüş, aylık dergi, Sayı: 17, Nisan 1988)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder