İkinci Dünya Savaşı sona
erdikten sonra, İngiltere’nin Ortadoğu’da karşılaştığı en önemli sorun,
bölgedeki çıkarlarını sürdürebilmek için gerekli askeri üslerini
koruyabilmekti. Fakat savaş sonrasında başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’daki
Arap halklarının güçlenen ulusal kurtuluş hareketi karşısında, Süveyş kanalı
bölgesinde tutunamayacağını anlayan İngiliz emperyalizmi, Süveyş’teki askeri
üslerini, o sıralarda sömürgesi olan Kıbrıs adasına taşımak için ön çalışmalara
başladı.
Akdeniz’deki İngiliz
egemenliğini 1946 yılı sonlarından itibaren devralan Amerika Birleşik
Devletleri ise, zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu’daki İngiliz askeri
üslerini ele geçirerek, bölgedeki İngiliz ve Amerikan şirketlerinin sömürüsünü
güvence altına almaya hazırlanıyordu. 1947 Mart’ında açıklanan Truman Doktrini
ile Türkiye ve Yunanistan’ın askeri, siyasal ve ekonomik yönden Amerikan
emperyalizmine bağımlılığı somutlanırken, Doğu Akdeniz’deki stratejik önemi
gittikçe artan Kıbrıs adasında da, 1948 yılı ortalarında ilk defa Amerikan
elçiliği açılıyordu.
BAĞIMSIZLIK HAREKETİ
YÜKSELİRKEN
Sömürge yönetimine karşı 1941
yılında yeniden örgütlenen Kıbrıslı emekçilerin yürütmekte olduğu bağımsızlık
mücadelesi, emperyalist güçleri tedirgin etmekteydi. 1943 ve 1946 yıllarındaki
belediye seçimlerinde büyük başarı kazanan AKEL Partisi ve onun üyelerine karşı
geniş bir tutuklama ve sindirme harekâtına girişildi.
Emperyalist
sömürgecilerin Kıbrıs topraklarında kara ve deniz üsleri kurma çalışmaları, ada
halkında büyük bir tepkiye yol açmıştı. Kararlı bir şekilde yapılan grev ve
gösteri yürüyüşlerinde, adanın emperyalizmin hizmetinde sosyalist ülkeler ve
ulusal kurtuluş savaşı veren halklara karşı bir saldırı üssü haline getirilmek
istenmesi ve bu doğrultuda halka uygulanan baskılar protesto edildi. 2 Ağustos
1948’de bir İngiliz-Amerikan şirketine ait olan asbestos maden ocağında çalışan
1,500 işçinin başlattığı grev, kısa zamanda 15 bin işçinin katıldığı bir genel
greve dönüşerek, İngiliz sömürgecileri telaşa sürükledi. Sömürgeciliğe karşı
yükselen örgütlü halk hareketiyle ulusal bağımsızlık mücadelesinin giderek
güçlenmesi karşısında, çıkarlarını tehlikede gören emperyalist güçler, hükümet
ve yerli egemen sınıflar, AKEL’i gözden düşürmek için kiralık “kışkırtıcı
ajanlar” kullanarak çeşitli tedhiş hareketleri düzenlemeye başladılar.
Kışkırtma olaylarını protesto etmek için 31 Ekim 1948 günü Parti (AKEL)
tarafından düzenlenen mitinge katılan 25 bin işçi ve emekçi “Kıbrıs’ta İngiliz
ve Amerikan üsleri istemeyiz” diye haykırdı. Bu sıralarda Türkiye’de de
Amerikancı hükümet tarafından desteklenen ilk Kıbrıs mitinglerinde ve basında
“Kıbrıs komünizmin kucağına düşüyor” yaygarası devreye sokuldu.
İNGİLTERE KIBRIS’A YERLEŞİYOR
24 Haziran 1954’de İngiltere,
Süveyş kanalından çekilerek, Ortadoğu’daki İngiliz kara ve hava kuvvetleri
genel karargâhını Kıbrıs’taki yeni üslere taşıyacağını açıkladı. Kıbrıs halkı
ve Yunanistan’ın artan tepkisine karşı, Parlamentoda bir konuşma yapan
İngiltere Sömürgeler Bakanı Henry Hopkinson, “Bu her zaman böyle bilinmelidir
ki özel konumları nedeniyle İngiliz Uluslar Topluluğuna dâhil bazı önemli bölge
halkları, hiçbir zaman tam bağımsızlık elde etmek için ümitli olmamalıdır”
şeklinde konuştu. Kıbrıslı Rumların geniş protestosuna yol açan bu sözler
üzerine, sonradan Başbakan Churchill, bakanın sözlerinin bir “sürçü lisan”
olduğunu söylemek zorunda kaldı. 1954 Eylülünde ABD Dışişleri Bakanı Dulles da
“Kıbrıs’tan İngilizler çıktığı takdirde komünistler adayı alırlar”
görüşündeydi.
1 Nisan 1955’de EOKA’nın dört
yıl sürecek olan anti-kolonyalist tedhiş hareketi başladı. Bu dönemde
saldırıların zaman zaman Kıbrıslı ilericilere karşı da yöneltilmiş olması,
dikkat çekicidir. Aynı yılın sonunda İngiltere hükümeti, Kıbrıs için 38 milyon
sterlinlik bir ekonomik kalkınma programı kabul ederken, Kıbrıslı Emekçilerin
İlerici Partisi AKEL’i yasa dışı ilan etti. Kıbrıs halkının anti-emperyalist
kurtuluş mücadelesini faşist EOKA ve TMT örgütleri yardımı ile bilinen her
türlü yöntem ve provokasyonu kullanarak 1958’lerde Türk-Rum çatışmasına
dönüştürmeyi başaran İngiliz-Amerikan emperyalizmi, şimdilik adanın tümü
yerine, sadece iki askeri hava üssünün yeterli olacağına karar vermişti.
Kıbrıs’taki İngiliz valisi Harding bunu, “İleride yapılacak savaşlarda Ortadoğu
halklarını denetim altında tutmada önemli gücün hava kuvvetlerine dayanacağını”
söyleyerek açıklıyordu.
NATO’YA DA PAY TANINIYOR
Emperyalist olanlara ve
emperyalist çıkarlara göre, İngiltere’nin adadan çekilmesi, İngilizlerle Kıbrıs
halkı arasında adanın taksiminden de öte, NATO’nun da Kıbrıs’ta söz sahibi
olmasını sağlayacak bir şekilde düzenlendi. Kıbrıs halkına zorla dayatılan 1959
Zürih ve Londra Antlaşmaları, bir yandan İngiltere’ye istediği üsleri
bırakırken, öte yandan da Türk ve Yunan alaylarının adaya sokulması ile
Kıbrıs’ın üsler dışında kalan kısmını, “garantör ülke” olarak nitelendirilen
NATO ülkelerine açıyordu.
16 Ağustos 1960’da, Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin ilânından önce faaliyetine izin verilen AKEL Partisi, 1959
Antlaşmalarını “Halkların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesinden vazgeçme
olarak görüyordu. Partinin amacı, Kıbrıs halkının tam bağımsızlığını ve adanın silâhsızlandırılmasını
sağlamak; adadaki tüm yabancı üs ve askerlerin uzaklaştırılması ve Kıbrıs
anayasasının demokratikleşmesi olarak belirleniyordu.
1963-1964 OLAYLARI
Rum-Türk egemen gerici
çevreleri, faşist yeraltı örgütlerinin ve ardlarındaki emperyalizmin
kışkırtmaları ile başlatılan 1963 olayları, Doğu Akdeniz’de tarafsız bir dış
politika izleyen Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini hedef almıştı. “Türk ve Rum
Kıbrıslılar arasında bir iç savaşın çıkmasını engelleme” gerekçesi ardına
gizlenen emperyalist güçler ve onlarla işbirliği yapan Türk ve Rum
şovenistleri, adayı bir an önce NATO’nun strateji çemberi içine almaya karar
vermişlerdi. 1964 yılı başında İngiltere, Ağrotur ve Dikelya üslerinde bulunan
7 bin askerî personele ek olarak, Libya’dan 350 kişilik bir zırhlı birlikle,
İngiltere’den getirttiği 750 kişilik bir bölüğü adaya sokmayı başardı. Amaç,
barışı korumak değil, adayı bir savaş ocağı haline getiren İngiliz askerî
üsleri ile dünya çapında askerî haberleşmeyi sağlayan Amerikan tesislerinin
güvenliğini sağlama bağlamaktı. (Nitekim 1975 savaşında da Olimpos tepesindeki
Amerikan radar tesislerinde sıkı güvenlik tedbirleri alınacak ve üslerde güya
eğitim görmekte olan 2,600 kişilik tam donanımlı İngiliz askeri, alârm
durumunda bekletilecekti.) Cumhurbaşkanı Makarios, o günlerde olayı,
İngiltere’nin adaya tek taraflı müdahalesi olarak niteledi. Bu arada Kıbrıs’ta
üslenmiş bulunan Türk alayı, Lefkoşa ile kuzeydeki tek liman şehri olan Girne
arasındaki stratejik öneme haiz karayolunu denetimine geçirmiş, Türk jetleri de
başkent üzerinde “ihtar” uçuşları yapmıştı. Lefkoşa ve diğer şehirlerde
Türklerle Rumları birbirinden ayıran “yeşil hat”lar İngiliz askerleri
tarafından çizilirken, emperyalizmin Kıbrıs adasını bölme planının ilk adımları
daha o günlerde atılmış oluyordu. Taksimci Türk liderliği de, Kıbrıslı Türkleri
koruma bahanesi ile karma köyleri boşaltarak, nüfus kaydırması yapıyor, yer yer
İngilizlerin de bu konuda Türklere yardımcı oldukları görülüyordu.
1964 Temmuz’unda Kıbrıs
Temsilciler Meclisi. İngiltere’nin adaya gönderilen Birleşmiş Milletler Barış
Gücü’nden çekilmesini isterken, Cumhurbaşkanı Makarios da NATO’ya Kıbrıs’ta üs
verilmesini öngören Amerikan planını reddediyordu. 12 Ekim 1964 günü, İngiliz
hava üslerine yakın olan Limasol şehrinde, bağımsızlığın kazanılmasından bu
yana en büyük kitle gösterisi düzenlenerek, İngiliz askeri üslerine karşı bir
“barış yürüyüşü” yapıldı.
1967 ve 1973 yıllarındaki
Ortadoğu savaşlarında emperyalizmin denetimindeki Karava ve Olimpos radar
üsleri Araplara karşı İsrail uçaklarını yöneltmekte kullanıldı. Kıbrıs
hükümetinin iradesi dışında, Ağrotur’daki yeraltı askerî hava alanından kalkan
Amerikan ve İngiliz uçaklarının, kurulan hava köprüsü ile İsrail savaşçılarına
yardım malzemesi taşıması, yine Kıbrıs’taki ilerici toplum çevreleri tarafından
büyük bir tepkiyle karşılandı.
AKEL VE BAĞIMSIZLIKÇI POLİTİKA
GELİŞİRKEN, EMPERYALİST GÜÇLER BOŞ DURMUYOR
1968 Şubat ayında, 1960’dan
beri ilk defa yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini ezici bir çoğunlukla kazanan
Makarios’un barış politikası, Kıbrıslı Rumlarca onaylandı. 1970 genel
seçimlerinde de adadaki anti-faşist ve anti-emperyalist mücadelenin öncü gücü
olan Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi, Temsilciler Meclisindeki sandalye
sayısını 5’den 9’a yükseltti. Böylece Kıbrıs’ın üslerden arındırılması ve tam
bağımsızlığa kavuşması yönündeki parti politikasının geniş halk yığınlarına mal
olduğu kanıtlanmış oldu. AKEL, bağımsızlıktan yana olduğu ve bu yolda halkın
birliğini sağladığı ölçüde, Makarios’un desteklenmesi görüşündeydi.
Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün düşmanları boş durmuyorlardı. CIA
ve Intelligence Service hesabına çalışan yeraltı örgütlerinin, özellikle
EOKA-B’nin silahlı saldırıları, ilerici Kıbrıslıların öldürülmesi, bomba patlatma
ve demokratik kuruluşları kundaklama olayları, Makarios’a karşı düzenlenen
müteaddit suikast teşebbüsleri, hep aynı komplonun halkalarını oluşturmaktaydı.
1974 Nisanında Ortadoğu
savaşından sonra Süveyş kanalının yeniden açılması söz konusu olduğu zaman,
kanaldaki mayınları temizleme gerekçesiyle, Ağrotur İngiliz üssüne “geçici”
kaydı konarak, Amerikan 6. Filosuna bağlı tam donanımlı 1,500 deniz piyadesi ve
paraşütçü yerleştirildi. Amerikan askerlerinin Kıbrıs’ta üslenmesi, adadaki
yasal hükümeti devirmek için hazırlanan komploları ve üslerden silâh yardımı
alan yasa dışı EOKA-B örgütünün eylemlerini açıklayan bir gelişmeydi. 1974 yılı
sonuna doğru İngiltere hükümeti, savunma harcamalarındaki kısıtlamalar
nedeniyle Kıbrıs’taki üslerini boşaltmayı düşündüğünü açıkladı. Kıbrıslı
ilericiler, yeni İngiliz-Amerikan oyunlarına karşı halkı mücadeleye çağırdı.
Aynı tarihlerde, İngiltere’nin boşaltacağı Dikelya üssünü ABD’nin devralmak
istediği ve buna razı olmaları için taraflara baskı yaptığına ilişkin haberler
dünya basınında yer aldı. Yaklaşan 1975 genel seçimlerinde Kıbrıs halkının
tercihini, adanın tam bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne kavuşması
için yılmadan çalışan ve barıştan yana olan ilerici güçlerden yana koyacağı
açıktı.
1974 GELİŞMELERİ
Ve sonunda 15 Temmuz 1974 günü
CIA ve faşist Yunan cuntası eliyle Kıbrıs’ın yasal Cumhurbaşkanına karşı bir
darbe yaptırılarak, binlerce ilerici ve yurtsever katledildi, tutuklandı. Adayı
faşist cuntaya bağlama girişimi ve ardından gelişen olaylar, yüzbinlerce
Kıbrıslıyı kendi yurtlarında sürgün hayatı yaşamak zorunda bırakıyordu. Daha 15
Temmuz öncesine kadar Türklerle Rumlar, maden ocaklarında, askerî üslerde,
inşaatta, limanlarda, ziraat işlerinde ve diğer işyerlerinde birlikte
çalışmakta, birlikte mücadele etmekteydiler.
Oysa bugün, Kıbrıs’ta yaratılan
durum, emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarları uğruna adayı batmayan bir uçak
gemisi olarak kullanmak istemesi ve bu yolda NATO’cu stratejlerin
hazırladıkları suikastlerin sonucudur. Yüzyıllardır ada üzerinde birlikte
yaşamış olan Türklerle Rumların artık bir arada yaşayamayacakları görüşünü
savunmak, Kıbrıs’ın bölünmesinde çıkarı olan gerici çevrelere hizmet etmek
demektir ki bu da Kıbrıs adasının sosyal ve ekonomik gerçeklerine ters düşen
bir tutumdur.
Kıbrıs sorununu yaratan
emperyalizm ve onun savaş örgütü NATO, şu günlerde sorunu şüphesiz ki Kıbrıs’ın
Türk ve Rum halkı ve Ortadoğu halkları yararına değil, kendi çıkarları
doğrultusunda çözmeyi planlamaktadır. Kıbrıs’tan gelen haberler, İngiliz üslerinin
hâlen Amerikanlaştırılmakta olduğunu göstermektedir. İngilizler, Piskobu
bölgesindeki füze rampaları ile hava kuvvetleri personelini kaldırmakta ve bu
bölgeye Amerikan askerleri yerleşmektedir.
Öte yandan, BM Barış Gücü
askerlerinin de lojistik amaçlar için kullandığı Dikelya üssünün, Kıbrıs
sorununun çözümü halinde NATO üyesi üç garantör ülke olan Türkiye, Yunanistan
ve İngiltere’nin ortak karargâhı olarak kullanılacağı bildirilmektedir. Kıbrıs
Temsilciler Meclisinde üsler konusunda açılan tartışmada, partisinin grubu
adına konuşan AKEL Genel Sekreteri, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin Amerikan
casus uçakları tarafından Arap ülkelerine ve SSCB’ne karşı faaliyette
kullanıldığını söylemiştir. ABD’nin öteden beri Kıbrıs’taki İngiliz üslerine
göz diktiğimi öne süren Papayuannu, şimdi üslerin Amerikanlaştırılmakta veya
NATO’laştırılmakta olduğuna dikkati çekerek, Makarios hükümetinin İngiltere’yi
adadaki üslerini terk etmeye resmen çağırmasını istemiştir.
Doğu Akdeniz’in bu küçük
adasında kalıcı barış, ancak tüm askeri üslerin kaldırılması, tüm yabancı
birliklerin Birleşmiş Milletler kararlarına uyarak, geri çekilmesi ve
silahsızlandırılmanın sağlanması ile gerçekleşecektir. Tüm dünya ilerici
kamuoyu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçek bağımsızlık, egemenlik ve toprak
bütünlüğünden yanadır.
(imzasız, Kitle dergisi, 28
Temmuz 1975, Sayı:68)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder