Geçen sayımızda Kıbrıs
meselesinin geçmişte nasıl değerlendirildiğini göstermek maksadıyla incelemeler
yapmış ve başlıca iki sosyalist çevrenin, TİP’in ve Türk Solu dergisi
etrafındaki sosyalistlerin 1967 Kıbrıs buhranı sırasındaki değerlendirmelerini
eleştirmiştik. Ayrıca Aydınlık Sosyalist dergide yayınlanan ve Kıbrıs
meselesini işçi sınıfı bilimi açısından doğru şekilde değerlendiren iki yazıyı,
hem okuyucuya faydalı olmak, hem de yazıları yok farzedip haksızlık etmemek
amacıyla bu sayfada yer vermiştik. Ancak bu yazıların takdim edildiği başlık,
teknik bir yanılma yüzünden “Aydınlık Sosyalist Dergi ve Kıbrıs Sorunu” olarak
çıkmıştır. Her ne kadar bu yazılar adı geçen dergide basılmışsa da Türk Solu
dergisine yakınlığıyla bilinen bu derginin Kıbrıs meselesindeki tutumunun bu
yazılar paralelinde olmadığı kolayca tahmin edilebilir. Nitekim aynı derginin
18. sayısının 470-473. sahifelerinde yayınlanan bir yazı, meseleye işçi
sınıfının bilimi doğrultusunda yaklaşmayan Türk Solu tahlillerine bir hayli
yakın muhtevadadır.
Öte yandan 1967 Kıbrıs buhranı
sırasında yayınlanmakta olan bazı sol yayın organlarında, yine bazı
sosyalistlerle Kıbrıs değerlendirmeleri mevcut. Kıbrıs meselesini, çoğunlukla
sınıf meselesi olarak değil de, “Milli mesele” olarak ele alan ve bir çevreyi
veya bir akımı temsil etmeyen bu yazarları ve yazılarını eleştirmeyi gerekli
bulmadık.
Ayrıca 1964-65 yıllarında çıkan
aylık Sosyal Adalet Dergisinde de Kıbrıs meselesi pek çok kereler haber ve
yorum biçiminde ele alınmış. Bazı sayılarında yazı kurulu başkanlığını o
zamanki TİP yöneticilerinden Sadun Aren’in yaptığı bu dergide Kıbrıs meselesine
sınıfsal bir analizle yaklaşılmamış olmasına rağmen, Türkiye’nin bağımsızlığı
açısından Kıbrıs meselesi, genellikle doğru değerlendirilmiş ve Amerikan
emperyalizmine bağımlılığı gözler önüne sermesi bakımından Türkiyenin
bağımsızlığı doğrultusunda propaganda ve ajitasyon yönünde kullanılmıştır.
Son Kıbrıs olaylarının
günümüzde sosyalistler tarafından değerlendirildiğine gelince; Türkiye
Sosyalist İşçi Partisi basın bültenleri ve bildirilerle ayrıca açık oturumlarda
Kıbrıs politikasını halkımıza iletmeye çalışmıştır. Kitle dergisi de hem
Parti’nin basın bültenlerini yayınlamış, hem de devamlı yorum getirmiştir.
Ayrıca İlke Dergisi’nde de Kıbrıs meselesi, işçi sınıfı bilimi açısından ele
alınmıştır. Bu arada bazı gençlik örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar,
eskiden sosyalist parti yöneticiliği yapmış bazı “devrimci” sendikacılar da
görüşlerini açıkladılar. Bir kısmının meseleye doğru tahlil ve çözüm yolu
getirdiği bu kuruluş ve çevreler sosyalist olmayıp, demokratik oldukları için
bu görüşlerin eleştirisini buraya almıyoruz.
Bilebildiğimiz kadarıyla son
Kıbrıs meselesinde TSİP, KİTLE ve İLKE dergileri dışında işçi sınıfı
sosyalistlerinin herhangi bir yorumları olmadı. Ancak birçok “solcu” ve
“sosyalist” Kıbrıs meselesi hakkında “görüş” belirttiler ki, şovenizm
hummasıyla aceleye getirilmiş bu görüşlerin işçi sınıfı sosyalizmi ile hiçbir
ilişkisi yok.
Bir de 1 Eylül 1974 tarihli
Yeni Ortam gazetesinde kapatılan TİP’in son yöneticilerinden Sadun Aren’in
görüşleri çıktı. Bu görüşlerin bazı bölümlerini aşağıya alıyoruz:
“Sadun Aren bir başka soruya
karşılık olarak da şunları söylemiştir:
Zaten bu meseleyi, Ada üzerinde
Türkiye’nin emellerini göz önünde tutarak değerlendirmek gerekir. Benim
bildiğim kadarıyla Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde herhangi bir toprak talebi
yoktur. Bundan ötürü bir Anayasa ve hukuk düzeni kurulduktan sonra Türk
Ordusunun Ada’dan çekileceğinden şüphe etmem. Kıbrıs savaşının Türk ekonomisine
yüklediği yük konusundaki soruyu da cevaplayan Aren şöyle konuşmuştur:
Bunu fazla mübalağa etmemek
gerekir. Türkiye’nin ekonomik gücü, bu yükü, şimdiki seviyesinde rahatlıkla
kaldıracak düzeydedir.”
Kıbrıs meselesinin, İşçi
Sınıfının bilimi açısından doğru bir şekilde konulduğu bir ortamda, şovenizm
toz duman ardına gizlenerek yapılan bu kadar sorumsuzca, bu kadar işçi
sınıfının ve tüm emekçilerin çıkarlarını hesaba katmayan, bu kadar bilim dışı
“yorum”u neye yormak lazım bilemiyoruz!
İşçi sınıfı biliminin nasibi
olmayan, ekonomik yükü emekçilerin yükleneceğini görmezlikten gelen bu
görüşlerin, eleştiriye bile ihtiyacı olmadığı kanaatindeyiz.
Aşağıda sadece TSİP basın
bülteni ve mektuplarından alınmış bir seri bölümleri veriyoruz. Kitle ve
İlke’de çıkan yazı ve yorumların okuyucu tarafından temini mümkün olduğundan
çok yönlü ve detaylı bir yorum getirmek gibi somut faydasına rağmen yerimizin
kıtlığı ve Parti’nin açıklamalarının yeterli aydınlanmayı getireceğine olan
kanaatimiz nedeniyle bu kadarını yeterli gördük.
Kıbrıs’a darbenin yapıldığı gün
“…Bu darbe hareketi hiç kuşkusuz Amerikan emperyalizminin
açık güdümündeki Yunan Cuntası tarafından hazırlanmıştır. Yıkılmak istene
bağımsız ve anti-emperyalist Kıbrıs Devletidir. Türkiye bu olaya, Kıbrıs Rum
kesiminin bir iç sorunu gözüyle bakamaz. Özellikle Cumhurbaşkanı yardımcısı ve
Kıbrıs Türk Cemaati Başkanı Rauf Denktaş’ın darbe hareketini böyle nitelemeye
kalkışması, Denktaş ve kliğinin ABD eğitimli ve ulusal bağımsızlık ilkeleriyle
taban tabana çelişik politikasının yeni bir belgesi ve kanıtıdır. Türk
Hükümetinin olaya aktif bir tavırla eğilmesi ve önümüzdeki günlerde
başlayabilecek faşist terörü ve katliamı önlemek üzere gerekli tedbirleri
cesaretle alması gerekir.” (TSİP Bülteni, Sayı:12, 15.7.1974)
Darbeden bir gün sonra
… Kıbrıs’ta tezgâhlanan darbe, Amerikan emperyalizminin
ve uşağı Yunan Cuntasının ne denli bağımsızlık ve demokrasi düşmanı olduğunu
Dünya halklarına bir kez daha apaçık gösterdi.
Kıbrıs’ı bir NATO ülkesi haline getirmek isteyen
emperyalizmin bu konudaki nihai planı “ikili Enosis” olduğu açıkça biliniyordu.
Bu pek bilinen planın uygulanabilmesi için her şeyden önce emperyalizme karşı
bağımsızlık ve demokrasiden yana Kıbrıs Rum halkının karşıya alınması, onların
direnmesini önleyecek komplolar tertip edilmesi gerekiyordu. Bu iş için en
uygun maşa kuşkusuz Yunan Cuntası idi.
Şu ana kadarki gelişmeler, Kıbrıs Rum halkının
bağımsızlık ve demokrasiye sahip çıkarak, direnmede kararlı bir mücadele
vereceğini göstermektedir.
Emperyalizm, ya adadaki iki cemaat arasında çıkacak bir
çatışmayı, ya da Yunanistan veya Türkiye’den birinin adaya askeri müdahalesini
vesile ederek her iki ülkenin de aralarında kendilerine düşen kesimi işgal
etmelerini sağlamak ve böylece “ikili enosis”i bir oldu bitti haline getirmek
istemektedir.
Faşist Yunan cuntası bugün adada fiili bir durum
yaratmıştır. Bu fiili durum, Kıbrıs halkının özgürlüğünü ve Kıbrıs’ın bağımsızlığını
yok edici yönde geliştiği takdirde, Türkiye meseleye mutlaka aktif olarak
eğilmeli, ancak bu konuda alacağı tedbirler mutlaka Kıbrıs’ın bağımsızlığını
sağlayacak yönde olmalıdır.” (TSİP Bülteni, Sayı:16.7.1974)
Başbakan’a mektup
“… Kaçmaz TSİP adına Başbakan Bülent Ecevit’e yolladığı
mektupta, Kıbrıs’ın bir ABD veya NATO üssü haline getirilmesinin “Kıbrıs
halkının, halkımızın, Arap halklarının ve hatta Yunan halkının sömürü ve
tahakkümden uzak, özgür ve bağımsız uluslar olarak yaşama istek ve
mücadeleleriyle kesin olarak çelişeceğini” belirtti.
TSİP Genel Başkanının Başbakan Bülent Ecevit’e yolladığı
mektup şöyle sona ermektedir: “Faşist Yunan Cuntası bugün Ada’da fiili bir
durum yaratmış bulunmaktadır. Bu fiili durum Kıbrıs halkının özgürlüğünü ve
Kıbrıs’ın bağımsızlığını yok edici bir yönde geliştiği takdirde, Türkiye soruna
mutlaka aktif olarak eğilmeli, ancak bu konuda alacağı tedbirler mutlaka
Kıbrıs’ın bağımsızlığını sağlayacak yönde olmalıdır. Emperyalizmin “taksim”
oyununa gelmekten, hangi koşullar altında olursa olsun kaçınılmalıdır.” (TSİP
Bülteni, Sayı:14, 18.7.1974)
Türkiye’nin, Ada’ya müdahalesinden sonra
“… Türkiye Sosyalist İşçi Partisi emperyalist etkilerden,
NATO üslerinden arınmış, bağımsız ve demokratik bir Kıbrıs devletini Kıbrıs
sorununun, Akdeniz’de barışın, halkımızın çıkarlarına da uygun tek çözümü
olarak görmüştür.
Bugün, başta Ecevit hükümeti olmak üzere, özgürlük ve
demokrasiden yana tüm güçlere, her zamankinden daha önemli görevler
düşmektedir. Bu görevlerin başında dünya barışı ve Türkiye halkının çıkarları
doğrultusunda, müdahalenin açıklanan amaçlarını sonuna kadar izlemek ve
savunmak gelmektedir. Emperyalizmin çeşitli plan ve oyunları karşısında her an
uyanık bulunmak, emperyalizmin, Ada’nın bir NATO üssü olarak kalması için her
türlü imkânı kullanacağını bilmek zorundayız. Ayrıca emekçi halkların
birbirlerine kırdırılmasından başka bir sonuç vermeyecek şoven tutumlara karşı
olduğumuzu bildirirken, eğer Ada’da bağımsızlık, özgürlük ve demokrasinin
yeniden kurulması içtenlikle isteniyorsa bu konuda çok dikkatli ve titiz
olunması gereğine de dikkati çekeriz.
Partimiz, Kıbrıs’ın bağımsızlığı, özgürlüğü ve demokrasi
yani Kıbrıs halkının kendi kaderini tayin hakkı olarak anladığı amaçların
sonuna kadar sürdürülmesi, emperyalizmin her türlü oyun ve planına ve şovenizme
karşı uyanık bulunulması gerektiğini bir kere daha tekrarlarken, yurdumuzun ve
dünyanın tüm yurtsever, ilerici ve barışsever güçlerinin, üslerden arınmış
bağımsız Kıbrıs’ın kurdurulması içim sürdürecekleri çabaları destekleyecektir.”
(TSİP Bülteni, Sayı:16, 21.7.1974)
Emperyalizmin oyunlarına karşı uyarı
“… Ecevit Hükümeti, Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak
bütünlüğü adına ve Kıbrıs’da demokrasi, özgürlük ve kardeşlik sloganlarıyla
Kıbrıs’a müdahale yetkisini kullandı. Ne var ki, özellikle ABD’nin araya
girmesiyle sağlanan ateşkesle birlikte, ilk gün ileri sürülen “Kıbrıs’ın
bağımsızlığı, Kıbrıs halkının özgürlüğü ve Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünden söz
edilmez oldu.
Bugünden sonra diplomatik yollar denenecektir, masaya
oturulacaktır. Ama bütün bu temas ve tartışmaların birinci maddesi olarak
Kıbrıs’ın bağımsızlığı şart koşulmadıkça, varılacak her türlü çözüm emperyalist
kuvvetlerin işine yarayacaktır.
Emperyalizmin çıkarına olan bir çözümün ise halkımıza ve
dünya halklarına yararlı olmasına imkân yoktur.” (TSİP Bülteni, Sayı:17,
23.7.1974)
Başbakan’a ikinci mektup
“… 20 Temmuz müdahalesi
sırasında, emperyalizmin oyununa gelmemek için son derece dikkatli davranmak
gerektiğini ve müdahalenin amaçları olarak belirtilen “Kıbrıs’ın bağımsızlığı,
toprak bütünlüğü ve demokratik anayasal düzenin iadesi” esasının mutlaka
korunması gerektiğini belirttik. Bu amaçtan sapan bir müdahale, emperyalizmin
taksim oyununa gelmek olacaktır. Bugün, bu kuşkularımızın doğru çıkma yolunda
olduğunu üzülerek görüyoruz.
Bağımsızlık amacıyla başladığı
ileri sürülen müdahalenin bir amacı kısa zamanda unutuldu, hatta bağımsızlığın
ve toprak bütünlüğünün başlıca savunucusu olduğunuz halde, olaylar aksi yönde
gelişti ve hâlâ da gelişmekte.
Şovenizmin sıçradığı yeri saran
bir alev olduğunu ve bir kere yerleşti mi, yıllar yılı kökleşeceğini ve barış
için, halkların kardeşliği için ve Türkiye halkının uzun vadeli çıkarları için
nasıl bir engel olduğunu çok iyi bildiğinizi tahmin ediyoruz. Bugün Türkiye’de
şovenizm, artık en umulmadık yerleri bile sarmıştır. Artık ok yaydan çıkmış ve
kamuoyu Kıbrıs konusunda hiçbir şeyle yetinmez duruma gelmiştir. Bu ortamın
yaratılmasında, emperyalist güçlerin ve yerli ortaklarının büyük payı olmuştur.
Cenevre konferansı ve sonrası,
Yunanistan’ın saldırganlık sürdürmediğini, şu ana kadar Türkiye’nin
müdahalesine tepki göstermediğini ortaya koymuştur. Buna rağmen, Kıbrıs’ta
sürdürülen harekât bir güç gösterisi görünümünü kazanmış ve artık Ada’nın
bağımsızlığı, bütünlüğü kavramları büsbütün unutulmuştur. Bu arada Akdeniz
dengesi ve dünya barışı büyük yaralar almakta; Türkiye halkını Yunanistan
halkına düşman etmekte çıkarları bulunanların, savaştan kâr umanların, Kıbrıs’ı
bir emperyalist üs haline getirmek isteyenlerin istekleri gerçekleşmektedir.
Artık Ada’nın bağımsızlığı ve
toprak bütünlüğü amacından uzaklaşan girişimlerin, günlük heyecanlara ve
şovenizme kapılarak desteklediği, şoven duyguların, kinlerin en üst seviyeye
vardığı şu günlerde bir başka gelişme daha olmuştur. Yunanistan’ın ABD’ye olan
küskünlüğünü göstermek amacıyla NATO’nun askeri bünyesinden çekildiğini
bildirmesi ve şu sıralarda komşu ülkede oluşan ciddi anti-Amerikan hava da
ABD’yi Türkiye’ye destek olmaya itmektedir. ABD gayet iyi bilmektedir ki,
Kıbrıs’ın Türkiye’nin istediği veya razı olabileceği şartlarda taksim
edilmesini desteklerse ve bu taksim orta sol bir iktidar vasıtasıyla
gerçekleştirilirse, Türkiye’de geniş kitleler arasında kısa vadeli de olsa
Amerikan düşmanlığının gelişmesi önlenecek, hatta ABD dostluğundan
bahsedilebilinecektir. Bütün bunların üstüne, “solcu” başbakan elde edilen
sonucu “Amerikan dostluğu”na bağlıyor ve bunu kendi ağzıyla bütün Türkiye
halkına duyuruyorsa, ABD için artık “Türkiye’ye ölüm yoktur”. Bu şartlarda, ABD
emperyalizminin Türkiye’ye ve Türkiye’nin kontrolündeki Kıbrıs kesimine daha
güçlü bir şekilde yerleşmek için bütün imkânları kullanacağından şüphe
edilmemelidir. Ve pek bilinen bir gerçek, emperyalizme elini kaptıranın kolunu
kurtaramadığıdır.
Artık Ada’nın bağımsızlığını
ortadan kaldırmaya yönelmiş olan emperyalist güçlerin ve yerli ortaklarının
gösterdikleri doğrultuda gelişen Kıbrıs politikası, yanlış bir yola girmiştir.
Her geçen gün Türkiye ABD emperyalizmine biraz daha itilmeye başlanmıştır.
Kıbrıs konusundaki
görüşlerinizi bildirirken, son Kıbrıs politikası sebebiyle ülkemizin bütün
dünya halkları karşısında haksız ve yalnız bir durumda bırakıldığına
dikkatinizi çeker, dünya halklarının kardeşliğini savunan bağımsızlıkçı ve
özgürlükçü bir politikaya dönülmesi için zatıalinizi uyarmayı tarihi bir görev
biliriz.” (15 Ağustos 1974)
“… Başbakan Ecevit’in dün
verdiği beyanat ise Kıbrıs meselesinin siyasi iktidar açısından nasıl
çözümlendiğinin noktalanması olmaktadır. Başbakan’ın, halkımızın en büyük
düşmanı ABD emperyalizmi yönetimindeki Nato’dan Yunanistan’ın ayrılmasıyla
boşalacak yeri Türkiye’nin doldurabileceğini söylemesi, bütün emekçi halkımız,
tüm ilerici yurtseverlerimiz tarafından büyük bir üzüntü ve tepki ile
karşılanacak niteliktedir. Halkımız, kendisinin ve tüm dünya (… eksik satır) Kıbrıs”ı
gerçekleştirmek yerine, bağımsızlığı yok edilmiş bir Kıbrıs, Nato’ya ve ABD
emperyalizmine daha bağımlı hale getirilmiş bir Türkiye’nin yaratılmasında
emperyalistlerin oyunlarına angaje olan yerli sosyal demokrasinin bu sınır
tanımayan tutarsızlığını büyük bir kırgınlık ve ibretle izlemektedir.” (TSİP
Bülteni, Sayı:24, 24 Ağustos 1974)
“Partimizin tüm üslerden
arınmış, bağımsız ve demokratik Kıbrıs tezi, Ortadoğu ve Kıbrıs’ta emekçi
halkların çıkarlarını temsil eden tek doğru politikadır.
Bugün yaratılmış olan fiili
durumda Kıbrıs’ın bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir.
Kıbrıs’taki Türk emekçilerine
uygulanan baskı ve terörün Kıbrıs’taki Rum faşistleri tarafından uygulandığı
açıktır. Türkeş komandolarının cinayetlerinden, kontr-gerilla işkencelerine
kadar ülkemizde de faşistler aynı uygulamaları yapmışlardır. Ayrıca Kıbrıs’lı
Türk faşistleri de Kıbrıs’lı Türk devrimciler üzerinde aynı terörü
sürdürmektedir. Gene Kıbrıs’lı Rum faşistleri Rum emekçileri ve devrimcileri
üzerinde aynı cinayetleri ve baskıları uygulamaktadırlar.
“… Daha önceki olaylarda da
belirttiğimiz gibi, Kıbrıs’daki Türk asıllı emekçiler üzerine öteden beri
uygulanmakta olan jenosid hareketi emperyalizmin uşağı çeşitli Rum faşistleri
tarafından sürdürülmektedir. Kıbrıs’taki EOKA’cı faşistler masum Türk
emekçilerini kitle halinde katlederek süfli ideolojilerine ve onun arkasındaki
uluslararası sermayeye uşaklıklarını ispat etmektedirler. Son olarak açığa
çıkan jenosid olaylarını, emekçi halklar adına, sosyalizm ve demokrasi adına
şiddetle telin ederiz.
Rum faşistleri Yunan subayları
ile birlikte bir buçuk ay önce binlerce Rum sosyalist ve yurtseverleri
katlettiklerini ve gene Kıbrıs’lı Türk faşistlerin, Kıbrıs’lı Türk devrimcileri
öldürdüğünü düşünürsek, faşizmin kara yüzünüm dünyanın her yanında aynı olduğunu
görürüz.
Partimiz, Kıbrıs’taki faşizmin
bu yeni cinayetini şiddetle telin eder, halkların bağımsızlığı ve kardeşliği,
emekçilerin birliği adına, tüm dünya devrimci, emekçi güçlerinin kinini
paylaşır.” (TSİP Bülteni, Sayı:25, 2 Eylül 1974)
Emperyalizm ergeç çöküp gidecek
Orta Doğu’yu terketmek
istemeyen emperyalizm Amerika aracılığıyla Kıbrıs’da faşist Sampson çetesini
bir CİA darbesiyle işbaşına getirmiş ve emekçi halkın öncü militanlarının bir
kısmını katletmiştir.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi,
Kıbrıs’ın kendi toprak bütünlüğü içinde bağımsız ve demokratik, özgür bir ülke
olarak kalması, adadaki tüm emekçi halkın haklarının korunması ve
geliştirilmesi ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri için sonuna
kadar mücadele etmeği görev bilir.
Emperyalizm er geç ve mutlaka
göçüp gidecek, yeryüzünde barışın ve özgürlüğün, kardeşliğin zafer bayrağı
mutlaka ama mutlaka daha da yükselerek dalgalanacaktır. Gerçek ve kalıcı barışı
kuracak güç ise hiç şüphesiz özgür, demokrat ve yiğit emekçi kitleler olacaktır.”
(TSİP’nin 4 Ağustos 1974, “Emekçi Halkımıza” bildirisinden)
Yukarıya almış olduğumuz
bölümler TSİP’nin Kıbrıs görüşü açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Ayrıca
bir bültenin kapsam ve sınırları içine sığması mümkün olmayan, işçi sınıfı
bilimi doğrultusunda tahlili ve yorumları gerek Kitle, gerekse İlke’de bulmak
mümkün. Şovenizmin böylesine yoğun bir şekilde ortalığı kapladığı bir ortamda,
işçi sınıfı ve emekçi halkın çıkarlarından ve işçi sınıfı biliminden en ufak
bir taviz verilmediği apaçık ortada.
Şovenizmin, bu kadar güçlü
olmasa da bir hayli etkin olduğu 1967 buhranında ise, o zamanki sosyalist
çevreleri günün şartlarından nasıl etkilendiklerini, nasıl sınıf gerçeğini bir
kenara bırakıp “millici” kesildiklerini, basıl anti-emperyalist mücadeleyi
Kıbrıs’tan başlatmayı düşlediklerini önceki sayılarımızda örnekleriyle gördük.
Bu tutumda dozaj bakımından çizmeyi bir hayli aşmış olan Türk Solu dergisinin
“zinde güçlere” seslenmek ve onları “ajite” etmek gibi çok özel ve çok
“devrimci” bir niyeti olduğunu görmemek imkânsız. Ancak bir daha belirtelim ki,
her iki çevre de, sınıf tahlilini esas almasa bile, Kıbrıs’daki şu veya bu
çözümün, gerek emekçi halkımız, gerekse Kıbrıs ve tüm dünya halkları açısından
nasıl bir sonuç vereceğini göz önünde tutmasa bile, serin kanlı olduklarında
“Bağımsız, tüm yabancı üslerden arınmış ve demokratik bir Kıbrıs” şiarını doğru
olarak benimsemiş ve daima savunmuştur.
(Kitle dergisi, 17 Eylül 1974,
Sayı:26)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder