Kıbrıs üstüne estirilen şoven
dalga dinmek bilmedi. Burjuvazinin tüm partileri kısır seçim hesaplarını Kıbrıs
üstüne şoven kışkırtmalarla süslüyorlar. Radyolar, TV’ler, tekelci sermayenin
güdümündeki basın, habire bu azgın şovenizmi körüklüyor. 1. ve 2. Kıbrıs savaş
harekâtının yıldönümleri bu şoven propaganda için burjuvaziye iyi bir vesile ve
malzeme oldu.
On binlerce ölü ve yaralı, iki
yüz binden fazla yerinden yurdundan edilmiş Kıbrıslı, halkın içine serpilmiş
düşmanlık tohumlarını patlatan savaş ile emperyalizmin karanlık planlarının
girdabında yuvarlanıyor. Üstelik Rum bölgesinde kalan Kıbrıslı Türklerin kuzeye
aktarılmasının tamamlanışı ile Kıbrıs’ın taksimi hemen hemen fiilen
gerçekleşmiş durumda. Şimdi gündemde bu taksimin resmi tescili var. Emperyalizm
bu adımı da atabilecek, Kıbrıs’ı doğu Akdeniz’de bir emperyalist üs niteliğine
tam olarak kavuşturabilecek mi?
İngiliz emperyalizmine karşı
1950’lerde hızlanan Kıbrıs halkının anti-kolonyalist mücadelesi, “böl ve yönet”
siyasetinin en kurnaz uygulayıcısı İngiltere tarafından kolayca bir iç savaşa
dönüştürüldü. Adanın yüzde 80’ini oluşturan Rumlar ile yüzde 20’sini oluşturan
Türkler arasında başlayan çarpışmalarla Kıbrıs üstüne tezgâhlanan emperyalist
planlar maskelenmek istenmiş; sorun kamuoyuna bir Türk-Rum anlaşmazlığı
şeklinde yansıtılmıştır.
Oysa 1960 Kıbrıs
Cumhuriyetinin, bağımsız Kıbrıs devletinin kurulmasına rağmen, İngiliz
emperyalizmi Ada’dan ayrılmamıştır. Özellikle askeri üsler üzerindeki mutlak egemenliğini
korumuştur. Ada halkına zorla kabul ettirilen 1959 Londra ve Zürich
anlaşmaları, İngiltere’ye, Kıbrıs’ta 145 kilometre karelik iki askeri üs ve
adanın 32 bölgesinde askeri tatbikat yapma hakkı tanıyordu. Üstelik İngiltere
adanın karayolları, deniz ve hava limanları ile hava sahasını askeri amaçlarla
kullanabilme yetkisini elde etmişti. Bunun yanısıra bağımsız Kıbrıs devletinin
toprakları üzerinde Türkiye ve Yunanistan’a “garantörlük” sıfatı ile askeri
birlikler bulundurma hakkı tanındı. Bu şartlar altında yeni kurulan Kıbrıs
devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünden söz edilebilir miydi?
1960 SONRASI VE MAKARİOS
1960’tan sonra bağımsızlık
yolundaki mücadele, Makarios’un başkanlığındaki Kıbrıs Hükümetinin tarafsız dış
politikası ile güç kazanmaya başladı. Bu politika, dünya sosyalist sisteminin
ve üçüncü dünya ülkelerinin desteğini kazanırken, halkın büyük çoğunluğu
tarafından da savunulur olmuştu. Ancak İngiliz emperyalizmi buna göz yummamaya
kararlıydı ve yummadı. Üstelik bu defa dünya jandarmalığını tek başına
üstlenmeye başlayan ABD emperyalizmi ile birlikte hareket ediyordu. Anayasanın
uygulanması ile ilgili bir anlaşmazlık alabildiğine kışkırtıldı ve
toplumlararası iç savaş yeniden başladı. Faşist yeraltı örgütleri EOKA ve TMT (Türk
Mukavemet Teşkilatı) tarafından yürütülen, yoğunlaştırılan bu çatışmalar
sonunda, 1964 başlarında adanın taksimine doğru ilk adım atıldı. Kasabalar Türk
ve Rum bölgeleri olarak “yeşil hatlar”la ayrıldı. Faşist EOKA militanlarının
saldırıları ve şoven Türk yönetiminin kışkırtmaları ile adanın Türk halkı,
yüzyıllardır Rumlarla birlikte yaşadıkları köyleri terk etmeye başladılar.
Ancak adanın fiilî ve resmî
taksimi bir türlü mümkün olamıyordu. Emperyalizm aralıksız olarak yeni planlar
tezgâhlıyor ve adayı taksime çabalıyordu. Ancak emperyalistlerin Ball, Acheson,
Lemnitzer, Cyrus Vance Planları, Kıbrıs halkı ve Makarios yönetimi tarafından
önlendi. Kıbrıs bir türlü Doğu Akdeniz’de NATO’nun saldırgan askeri sisteminin
bir parçası haline getirilemiyordu.
EMPERYALİZMİN GÜVENLİK DUVARI
Emperyalist güçler ve onların
bu bölgedeki askerî saldırı aracı NATO, sosyalist ülkeler ile ilerici Arap
rejimleri (ya da zengin petrol kuyuları) arasında İspanya’dan başlayan İtalya,
Yunanistan ve Türkiye’den geçip Kıbrıs ve İsrail’de sona eren ve bir başka
organizasyonla (CENTO) tamamlanan bir “güvenlik duvarı” için uğraşmaktadırlar.
Bu amaçla İngiliz ve Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs’ın tam bağımsızlığı,
egemenliği ve toprak bütünlüğü uğruna mücadele veren Makarios yönetimindeki
Halk Birliği Cephesi’ni (ki bu Cephe’de Kıbrıs Emekçi Halkın İlerici
Partisi=AKEL de yer almaktadır) parçalamak istemektedir. Gerici ve şoven Kıbrıs
egemen güçlerinin desteği ile adadaki anti-emperyalist hareket
baltalanmaktadır. Makarios çeşitli suikast girişimlerine hedef olmuştur.
Apollo, Fist, Thunder, Nemesis planları şiddet ve kargaşalık yaratmak isteyen
gerici sömürgen güçlerin kararlılığının kanıtlarıdır.
VE SAMPSON DARBESİ
Dünya sosyalist sistemi
güçlenmekte, uluslararası işçi sınıfı hareketi ile ulusal kurtuluş savaşları
gün geçtikçe sosyalist sistemle daha da bütünleşmektedir. Bunun karşısında
genel olarak emperyalizm, özel olarak ABD, faşist darbeler düzenleyerek, bölgesel
savaşlar için bir dizi provokasyonlar tezgâhlayarak çıkmaktadır.
İşte 15 Temmuz’daki faşist
Sampson darbesi bunlardan biridir. Cuntanın darbesi adanın taksimi yolunda
atılmış bir adımdı. Nitekim Cenevre Konferansı sırasında görüşülen “Coğrafî
esasa dayalı iki bölgeli federasyon” düzeni, konferans boyunca ve sonrasında
çeşitli kılıflar altında ABD ve İngiltere tarafından desteklenmiştir.
Biliniyor, ABD emperyalizmi
adanın bir an önce taksimini istiyordu. Türkiye ile Yunanistan arasında Ege
kıta sahanlığı dolayısıyla patlak veren anlaşmazlıktan zarar gören NATO’nun
Güneydoğu kanadı kurtarılmak isteniyordu. Taksim edilmiş bir Kıbrıs’ta üstelik
ABD, kendi emperyalist üslerini kurma ve mevcut İngiliz üslerini ele geçirme
olanaklarına da kavuşuyordu. Nitekim Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden sonra
ABD’ye Karpaz bölgesinde üs verileceğinin taahhüdü ve Amerikan 6. Filosu’nun
Mağusa limanından yararlanabilmesine olanak tanınması bir rastlantı değildir.
ABD VE KIBRIS’IN STRATEJİK
ÖNEMİ
Amerikan emperyalizminin Kıbrıs’a
ilgi duyması, 2. Dünya savaşından sonra, özellikle soğuk savaş döneminde
başladı. Bu dönemde İngilizlerin rızasıyla adada üç tane casus radyo istasyonu
ve dinleme servisi kurulmuştur. İkisi Lefkoşa yakınlarında, biri Girne kıyısına
yakın Lapta plajında bulunan bu casusluk istasyonlarının üçü de bugün Kıbrıs
Türk Federe Devleti bölgesinde bulunmaktadır.
İsrail-Arap savaşı ve
Ortadoğu’daki petrol kuyuları üstündeki ABD tekellerinin çıkarları, ABD’nin
Kıbrıs’a duyduğu ilgiyi artırmış ve ada emperyalizmin Akdeniz stratejisinde
daha büyük bir yer tutmaya başlamıştır. Nitekim İngiliz emperyalizmi adada
kurduğu üsler aracılığıyla Süveyş Kanalını ve genel olarak Ortadoğu’daki
çıkarlarını korumuştur. Bu üsler, 1956 yılında Mısır’a, daha sonra da diğer ilerici
Arap ülkelerine karşı saldırı merkezi olarak kullanılmışlardır. ABD
emperyalizmi, 1973 Ekim savaşında İsrail'e yaptığı geniş silah yardımı için
Kıbrıs’ı üs ve depo olarak kullanmıştır. Ağrotur hava üssü, bugün de U2 casus
uçaklarının Arap ülkeleri ve bir kısım Sovyet toprağı ile Akdeniz’deki Sovyet
donanmasının gözetim uçuşları için seçilmiş bir üs durumundadır. Aynı üsler,
Kıbrıs savaş harekâtı sonrasında da üslere sığınan 11 bin Türkün, kuzeydeki
Türk bölgesine taşınmasında kullanılmış ve Adanın NATO eliyle ve NATO çıkarına
taksiminde çok önemli bir adım atılmıştır.
Şimdi, İngiltere çeşitli
ekonomik güçlük gerekçeleri öne sürerek, bu üsleri Amerika ya da NATO’ya
devretmeye hazırlanmaktadır. Ancak Bağımsız Kıbrıs Devleti’ne ait olan bu
toprakların böylece el değiştirmesi, Kıbrıs Anayasasına göre mümkün değildir.
Kıbrıs anlaşması, İngiltere’nin Adadan ayrılması halinde üsleri Kıbrıs
Devleti’ne devretmesini öngörmektedir. Ayrıca İngiltere, Kıbrıs hükümetine
kullandığı karayolu, liman ve diğer kolaylıklardan dolayı 60 milyon sterlin
borçlu durumdadır ve bu borcunu yıllardır ödememiştir.
ÜSLER KIBRIS EKONOMİSİNİ
KEMİRİYOR
Emperyalist propaganda, yabancı
üslerin Kıbrıs ekonomisine yardımcı olduğu yalanını yaymaktadır. Oysa üsler,
adanın tam bağımsızlığının açık bir ihlâli oluşlarının yanısıra, Kıbrıs
ekonomisini kemirmektedirler. Üsler için ödenen kira (o da ödenmemektedir
zaten) oldukça önemsiz bir meblağdır ve Kıbrıs ekonomisinde çok düşük bir
yüzdeyi ifade etmektedir. Üslerin bulunduğu Limasol ve Larnaka bölgeleri, halen
adanın en geri kalmış kesimleridir. Bu bölgelerin halkı, bütün geçimlerini
üslerde, üretici olmayan hizmetler görerek sağlamaktadırlar ve ada halkının
önemli bir kesimi de bu yoldan emperyalizme direkt bağımlı hale
getirilmektedir.
TÜRK TOPLUMU VE DENKTAŞ KLİĞİ
Kıbrıs Türk toplumu halen
adanın en geri kalmış sosyal dilimlerini oluşturmaktadır. Bunun bir nedeni,
yıllar boyu süren emperyalist sömürü ise, bir başka ve en önemli nedeni de,
bugün Denktaş kliği tarafından temsil edilen gerici yönetimdir. Türklerin
kesinlikle Rum halkından ayrı yaşamaya ve sürekli savaş halinde yaşamaya
zorlanması, Türkler arasında ekonomik gelişmeyi durdurmuştur. Kıbrıs’ın
kalkınma hamlelerinden hiçbiri, Türk toplumuna ulaşamamıştır. Nitekim Kıbrıs’ta
çoğunluğu Rumlara ait sanayi tesislerinde çalışan binlerce Türk işçisi, adanın
tek canlı ekonomik gücünü temsil etmektedir. Geri kalan ise, bir avuç
vurguncu-talancı ile yoksulluğun kavurucu baskısını omuzlarında duyan on
binlerce yoksul Türktür. Kıbrıslı Türkler ta1958’den beri faşist bir örgütlenme
modeline sahip olan ve siyasetinin özü, Kıbrıs Türklerini adada tecrit etmek ve
sürekli savaş halini kışkırtmak olan faşist TMT’nin baskısı altındadırlar.
Türkiye’den gelen ekonomik yardım, bu örgüt ve çevresi tarafından el konularak
kullanılmaktadır. Ancak talancı bir ekonomi politikası yüzünden bu tecrit
politikası dahi ciddiye alınır bir Türk burjuvazisi palazlandırmaya
yetmemiştir. Sadece Kıbrıs savaş harekâtından sonra ETİ şirketi çevresinde bir
sermaye birikimi gözlenmektedir.
Türklerle Rumların kardeşliği
ve işbirliği, adadaki demokratik ve ilerici güçlerin gelişmesine yardım etmekte
ve bunun kazançlarından her iki toplum da yararlanmaktadır. Emperyalizm, bunun
farkındadır ve adadaki işbirlikçilerinin de yardımıyla halklar arasındaki
kaynaşma ve güçbirliğini sürekli baltalamakta ve bölgede sürekli savaş
kışkırtıcılığı yapmaktadır.
Emperyalizmin planları,
Kıbrıs’ı bölge halklarının ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarına karşı bir
sıçrama tahtası olarak kullanmak ve bağımsız Kıbrıs devletini ne yapıp edip yok
etmektir. İlerici ve demokrat güçler, bu girişimleri başarısız bırakmaya
zorunludurlar. Adanın taksimi ve bu yolla NATO’laştırılmasını öngören Hartman
planı uygulanmamalıdır. Kıbrıs’ın tam bağımsız, bütün askerî üslerden arınmış,
toprak bütünlüğü olan ve egemen bir barış adası haline gelmesi, sosyalist
sistem, işçi sınıfı hareketi ve ulusal kurtuluş savaşları bütünlüğünün
gündemindedir ve başlıca görevleri arasındadır.
(imzasız, Kitle dergisi, 8
Eylül 1975, Sayı:74)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder