20 Ekim 2017 Cuma

SOSYALİSTLER KIBRIS SORUNUNU NASIL DEĞERLENDİRDİLER? (1967’DEN 1974’E)

                                             SUNUŞ
    Facebook’taki sayfama 29 Eylül 2017’de gönderdiğim bir iletide, Abdullah Korkmazhan arkadaşımızın bu yıl yayımlanan “Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı” başlıklı tez çalışmasında, “Türkiye solu” adına siyasi parti olarak TKP, TİP ve TSİP’in değerlendirildiğini, ancak Haziran 1974’de kurulmuş olan TSİP’in çeşitli yayın organlarında Kıbrıs olayları konusunda çıkan haber, makale ve araştırma yazılarının gözardı edildiğinden söz etmiştim.
    Benim yaptığım araştırmaya göre, sadece haftalık Kitle dergisinin 1974 ile 1978 yılları arasında çıkmış 248 sayısında, Kıbrıs konusunu işleyen 100’den fazla haber, makale ve araştırma yazısı yayımlanmıştır. TSİP’in Kıbrıs politikasını yakından izlemiş ve partinin yayın organlarında yazıları yayımlanmış bir kişi olarak, TSİP’in o günlerdeki görüşlerinin duyulmaması için sermaye basınının özel bir dikkat gösterdiğini de anımsamaktayım. Nitekim Kitle gazetesinin 13 Ağustos 1974 tarihli (Sayı:21) nüshasında yer alan “Sermaye basını gerçek yüzünü gösterdi” başlıklı bir makalede, konuyla ilgili olarak şöyle denmekteydi:
    "12 Mart sonrasında ilk kez kurulan ve emekçi halkımızın demokratik hareketinin bir ürünü olan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ni yok saymakta en ilerici görünen gazeteler, sermaye çıkarlarına en bağımlı, en gerici organlarla aynı tutumu benimserlerken, Bağımsız Kıbrıs görüşünü ve bu görüşün başlıca savunucusu olan TSİP’ne yer vermemek için azami dikkati gösterdiler. Binlerce kişinin izlediği ve son yılların Kıbrıs sorunu konusundaki en önemli ve ciddi toplantısı olduğunda bütün dinleyenlerin birleştiği Bağımsız Kıbrıs toplantısını, ellerinde tüm veriler olduğu ve muhabir göndermiş bulundurdukları halde, hiçbir şekilde yansıtmadılar. Sözde liberal geçinen bir gazete, toplantının paralı ilanını önce Kabul ettiği halde, son dakikada kalıplarından çıkardı.”
    Gazetenin aynı sayısında yer alan “İşçi sınıfının görüşü: Bağımsız ve Demokratik Kıbrıs” başlıklı bir haberde ise, “Çeşitli demokratik örgütlerin destekledikleri ve katıldıkları Bağımsız Kıbrıs toplantısının 4 Ağustos 1974 Pazar günü saat 15’de İstanbul’da Tepebaşı Gazinosu Salonunda 3,500’den fazla dinleyicinin katılımı ile gerçekleştiği ve büyük bir dikkatle ve ilgiyle izlendiği” duyurulmaktaydı. Bu toplantıda Kıbrıslı öğrenci Yalçın Veysi, Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Burhan Şahin, İYÖKD Başkanı Alişan Özdemir, TSİP adına Oya Baydar konuşmuşlardı.
    Bu çok önemli toplantıdan da hiç söz etmeyen Abdullah Korkmazhan, adı geçen çalışmasında TSİP yayınlarını yeterince inceleyip araştırmadığı için, TSİP’in Kıbrıs politikasına değindiği 3-5 sayfada yanlış ve eksik değerlendirmeler yapmak durumunda kalmıştır.
    Bu konuda Kıbrıslı okuyucuyu aydınlatmak amacıyla, Kitle dergisinde yer alan ve hepsi de dergi redaksiyonu tarafından hazırlandığı için “KİTLE” imzasını taşıyan “1967’den 1974’e sosyalistler Kıbrıs sorununu nasıl değerlendirdiler?” konulu üç araştırma yazısını, "Kıbrıs olayları ve TSİP” ile “Faşist darbeden bugüne Kıbrıs olayı ve doğru yorum” başlıklı yazıları tam metin olarak bu blogta, ardarda aktarmayı gerekli gördüm. Bunu, benim tarafımdan kaleme alınmış ve Kitle dergisinde yayımlanmış Kıbrıs konulu bazı makaleler izleyecektir.  

                                                                 
                                                                ***

SOSYALİSTLER KIBRIS SORUNUNU NASIL DEĞERLENDİRDİLER? (1967’DEN 1974’E)

Kıbrıs olayları, ilk patlak verdiği anda koymuş olduğumuz teşhis ve tahminlere uygun olarak gelişiyor, Emperyalizmin Ada’yı NATO’laştırma planı, alternatiflerden birisi ve belki de emperyalistler için en uygun olan “taksim“ yönünde ilerliyor. Böylece emperyalizm bağımsız bir Kıbrıs yerine bağımsızlığı fiilen yok edilmiş, sırasında Ortadoğu’daki halk hareketlerine müdahale edilecek bir sıçrama tahtası kazanmış ve daha önemlisi bu imkânın kullanılmasını önleyecek başlıca etken olan Kıbrıs emekçi halk hareketi ezilmiş olacak.
Türkiye emekçi halkı da biliyor ki, ABD emperyalizminin desteğiyle uluslararası politikada boy göstermek, görünüşte bazı “milli duyguları okşayıcı“ sonuçlar getirse bile, emperyalizme bağımlılığı pekiştirdiği için, kendi çıkarları aleyhinedir. Bu oyuna alet olan ve dünya halkları karşısında ülkemizin haksız ve yapayalnız kalmasına sebep olacak bir politikayı uygulayanın, özgürlük ve demokrasiden yana olan bir Başbakan olması ise, yine emekçi halkımızı, gelecek günlerde gerçek demokrasi ve özgürlük savunucularını aramaya yöneltecektir. Evet bugün halkımız bu bilinç seviyesine süratle ulaşmaktadır. Süratle diyoruz çünkü bundan altı buçuk yıl önce 1967’de patlak vermiş olan bir başka Kıbrıs bunalımının o zamanki sosyalist çevreler tarafından nasıl değerlendirildiğinin basit bir araştırması, gerek sosyalistlerimizin, gerek emekçi halkımızın nereden nereye geldiğini açıkça gösterecektir.

MİLLİYETÇİLİK VE SOSYALİZM
 Aşağıdaki parça TİP Haberleri dergisinin 1 Aralık 1967 tarihli 2. Sayısından alınmıştır.
“KIBRISTAKİ ACI GERÇEKLER TİP’İN GÖRÜŞÜNÜ DOĞRULADI
Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’taki birliği muhafazaya devam etmelidir. Zamanı gelince birliği değiştirmelidir ve şimdiden Kıbrıs Rum hükümeti muhatabı olmıyacağı için Yunanistanı muhatap sayarak Kıbrıs’taki soydaşlarımıza yapılacak silahlı saldırının cevapsız kalmıyacağını bunun bir savaş sebebi (casus belli) sayılacağını Yunanistan’a şimdiden açıkça ifade etmelidir. Şüphesiz Türkiye barışçı bir devlettir. Bundan böyle, Türkiye’nin değişmez ve Türkiye milli menfaatlerine yüzde yüz uygun bir tezle ortaya çıkması, aynı zamanda da bu tezin insanlık dünyası tarafından benimsenmesi, özellikle üçüncü dünya devletleri tarafından benimsenmesi şarttır. Aksi halde, milli menfaatlerimize uygun da olsa, dünyaya kabul ettirmiyecek olursak, o tez, hiçbir netice istihsaline yarıyamaz. İleri süreceğimiz tez, hem milli menfaatlerimize yüzde yüz hizmet eden bir mahiyet taşımalı, hem de bilhassa üçüncü dünya devletlerince sempati ile karşılanmalıdır.”
Yazının girişinde “Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Aybar’ın iki yıl önce TBMM kürsüsünden yaptığı ve bugün Kıbrıs’ta ortaya çıkan şu gerçeklerin doğruladığı konuşmanın özetini tarihi bir belge olarak yayınlıyoruz” denilmektedir. Evet 1965 yılında yapılan bu “tarihi” konuşmada şu tarihi gerçekler ortaya atılmaktadır.
·        Bağımsız Kıbrıs Devleti muhatap sayılmamakta, onun yerine NATO üyesi Yunanistan muhatap addedilmektedir. Yani, bir ülkenin, hem de tarafsız blok içindeki bir ülkenin bağımsızlığı yok kabul edilmektedir.
·        Kıbrıs’taki, emperyalizmle emekçi halk arasında sürmekte olan mücadele farkedilmemekte, meseleye ırk ya da milliyet açısından yaklaşılarak “soydaşlarımız” ön plana çıkarılmaktadır. Sınıfsal tahlilden eser yoktur.
·       Demirel’i bir AP iktidarı tarafından yönetilen, yani sömürücü sınıfların egemen olduğu bir ülkenin politikasının “barışçı” olduğu ileri sürülmektedir.
·       Türkiye’nin milli menfaatlerine uygun bir tezin Üçüncü Dünya’ya, yani çoğunluğu bağımsızlık mücadelesi veren mazlum ülkelerin çıkarlarının ortak olduğu, bu ülkelerden birinin diğerleriyle çelişen isteklerde bulunuyorsa, bu isteklerin o ülkenin emekçilerinin değil, hakim sınıfların çıkarlarını aksettirdiği farkedilmemektedir.
Bir de şu yazıya bakalım. Yine aynı dergiden alınmış 967 Kıbrıs olaylarının hemen ertesinde Aybar’ın bir demecinden parçalar:

TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR
Meseleyi gerekirse silahla ama kökünden çözmesi için hükümeti desteklemeye devam ediyoruz.
Kıbrıs davasının kökünden çözümü, hem Kıbrıslı soydaşlarımızın hak ve hürriyetlerinde kesin ve gerçek güvenliğe kavuşturulmalarını hem de Kıbrısın Amerikan emperyalizminin emrinde Türkiye’ye ve Ortadoğuya karşı bir sıçrama tahtası haline getirilmemesini gerektirir. Kıbrıs sadece Ada’daki soydaşlarımızın güvenliğinden ibaret bir mesele değildir; Türkiye’nin güvenliği ile ilgili bir meseledir. Birbirine bağlı bu iki sonucun her ikisi de elde edilmedikçe, meseleye kökünden çözülmüş gözüyle bakılamaz.
Görüşme olacaksa hükümet masaya bir kuvvet pozisyonunda oturmalıdır.
Kıbrıs ikinci milli kurtuluş mücadelemizin kanlı ucu ve ilk hedeftir. İkinci hedef Türkiye’deki Amerikan üsleri olmalıdır, Türkiye Türklerindir.

TİP HABERLERİ
Sayı:2/1, Aralık 1967

TİP adına verilen bu demeçten almış olduğumuz yukarıdaki bölümler de geçen iki yıl içinde TİP’in Kıbrıs meselesinde bir adım bile ilerlemediğini gösteriyor. Gerçi Kıbrıs meselesinin Türkiye’nin güvenliği ile de ilgili bir mesele olduğu doğru olarak ortaya konuyorsa da gene meseleye Türkiye emekçi halkının çıkarı açısından değil genel bir Türkiye açısından yani “millici” açıdan yaklaşılıyor. Ayrıca şu noktalar hemen dikkati çekiyor.
·        Meselenin kökünden ve silahla çözülmesi isteniyor. Ama yazının hiçbir yerinde bu “köklü çözüm”ün ne olduğu belirtilmiyor.
·        Meşru bir yönetime sahip tarafsızlar blokunun üyesi bağımsız bir ülkeye NATO üyesi bir ülkenin silahlı hedefi Kıbrıs oluyor. Yani Demirel iktidarı Ada’ya silahlı bir müdahalede bulunacak. “Soydaşlarımız”ı kurtaracak. Ada da şu veya bu şekilde bir Türk kesimi yönetimi ortaya çıkacak. Bu yönetim ve burada yaşıyan emekçi halk AP iktidarına bağlanacak ve bütün bunlar milli kurtuluş savaşımızın ilk hedefi olacak.
·        Bu ilk hedefe ulaştıktan sonra ikinci hedef Türkiye’deki Amerikan üsleri olarak gösteriliyor. Hem de 963’de ABD’nin Kıbrıs’a giden donanmayı nasıl yüzgeri edip devrin Başbakanı İsmet İnönü’yü nasıl “haşladığını” bile bile. Kaldı ki, anti-emperyalist mücadelenin önce yurt dışında başlatılıp, sonra yurt içine kaydırılması hangi mantığa sığar!
·        Bir de “Türkiye Türklerindir” ibaresiyle burjuva milliyetçiliğinden başka bir şey olmayan hamaset edebiyatı yapılmaktadır. İşçi sınıfının bilimi gayet açık bir şekilde göstermiştir ki çağımızda ülkelerin gerçek sahipleri o ülkenin halkı ve tüm ilerici ve yurtseverleridir. Türkiye İşçi Partisi’nin resmi yayın organı TİP Haberleri’nin gene ikinci sayısında Merkez Yürütme Kurulunun Kıbrıs meselesi ile ilgili iki bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildirilerden bazı pasajlar aşağıya alınmıştır.

KIBRIS’LA İLGİLİ İKİ BİLDİRİ
Dört yıldan beri zaman zaman had safhalar göstererek devam eden Kıbrıs buhranı son vahşi saldırılardan sonra artık beklemeye tahammülü olmayan bir mesele haline gelmiştir. Kıbrıslı soydaşlarımızın katledilmelerine göz yumulamaz.
Kıbrıs buhranını bütün yönleri ile ele almak gerektiğine inanan Türkiye İşçi Partisi meselenin çözümünü sadece adadaki soydaşlarımızın dört yıldan beri uğradıkları vahşi tecavüzlerin durdurulması şeklinde mütalaa etmemektedir.
Bütün bunlardan dolayıdır ki Türkiye İşçi Partisi Kıbrıs buhranının patlak verdiği ilk günden beri meselenin çözümünü bir bütün olarak ele almıştır. Kıbrıslı soydaşlarımızın hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması ile Türkiye’nin emniyetinin sağlanması işlerini bir bütün olarak mütalaa eden partimiz gerçek çözümün Amerikan nüfuz ve tesiri dışında bulunduğuna inanmıştır. Bu inançla Türkiye İşçi Partisi 1964’den beri NATO içinde bir çözüm aranmasının boş bir gayret olduğunu tekrarlamaktadır. Kıbrıs buhranı ikinci milli kurtuluş mücadelemizin ilk safhasıdır. Kıbrıs buhranında taviz verilmesine kat’iyen göz yumulamaz.
Türkiye İşçi Partisi hükümetinin son gelişmelerden ve alınan tedbirlerden muhalefet partilerini haberdar etmesini hatta bu tedbirlerin muhalefetle istişare ederek alınmasını demokratik rejimin bir gereği saymaktadır.

Bildiri 2
1-Başbakan Demirel Kıbrıs meselesi hakkında bütün siyasal parti yöneticilerine bilgi verdiği halde genel başkanımızın hazır bulunmayışından ötürü Türkiye İşçi Partisi yöneticileriyle görüşmemiştir. Partimizin bu konudaki müracaatları da cevapsız kalmıştır.
Şüphesiz Türkiye İşçi Partisi de prensip olarak bütün milletlerarası meselelerin barışçı yoldan çözümlenmesinden yanadır, barışçı yol taviz ve teslimiyet yolu demek değildir.  
Kıbrıs için nihai çözüm: Yunan askerinin derhal geri çekilmesi ve Türk cemaatine saldırıların kesinlikle durdurulması sağlandıktan sonra, milletler arası garanti altında, bağımsız, üslerden, asker ve silahlardan arınmış, tarafsızlaştırılmış, federatif bir Kıbrıs tezi üzerinde Türkiye, Yunanistan, Türk ve Rum cemaatleri temsilcileriyle BM temsilcisinin katılacağı müzakereler yoluyla sağlanabilir.

TİP HABERLERİ Sayı:2
1 Aralık 1967
Meseleyi daha derli toplu yaklaşmaya çalışan bu bildiriler için yukarıdaki eleştirimizin önemli bir kısmı geçerlidir. Gene bu önemli meseleye sınıf açısından değil “soydaşlarımız” açısından değil, “millici” açıdan eğilinmiş, gene anti-emperyalist mücadelenin dünya çapındaki bütünsel ilişkileri gözden kaçırılmış, gene Kıbrıs emekçi halk hareketi “es” geçilmiştir.
En önemlisi, Ada üzerinde yüzyıllardır yan yana dostça yaşıyan Türk ve Rum insanların, nasıl emperyalizmin oyunlarıyle birbirlerine düşman edildiklerine, emperyalizmin “böl ve yönet” politikasının nasıl başarıyla uygulandığına hiç değinilmemiştir. Ayrıca AP iktidarının, Kıbrıs meselesinde TİP’in görüşlerini almamış olmasından yakınılmaktadır. Elbette ki egemen sömürücü güçler iktidarının, böyle bir mesele değil, hiç bir meselede emekçi muhalefetinin görüşünü sorması beklenemez. Bu maddenin tabiatı icabıdır. Emekçi muhalefeti ancak kendi aktif politik gücüyle ve ekonomik-politik örgütleriyle ülke politikasında ağırlığını duyurur ve görüşlerini söktüre söktüre dinletir. Yok, eğer TİP yöneticileri Kıbrıs meselesinde alınacak tedbirlerin emekçi muhalefetiyle istişare edilerek oluşturulabileceği fikrinde idiyseler, bu, kendilerinin meseleye işçi sınıfı bilimi açısından eğilmediklerinin kanıtıdır. Öte yandan, mevcut üniter Kıbrıs devletini savunmayarak alması gerekenden daha geri bir çözüm yolu önerilmektedir. Federatif devletin Türklerin ve Rumların arasına sokulan nifak ve ayrılıkların tescilli ve sürgit devamı için ilk adım olacağı, Kıbrıs halkının gerçek çıkarının, aynı fabrikada çalışan Türk ve Rum işçilerini, yanyana tarlaları ekip biçen Türk ve Rum köylülerini, aynı şehir kasaba ve köylerde oturan, komşu evlerde oturan Türk ve Rum emekçilerini, aynı örgütlerin çatısı altında örgütlenen Rum ve Türkleri gerektirdiği gözden kaçırılmaktadır.

NERDE BİLİMSELLİK
2. sayıdan 15 gün sonra yayınlanan TİP Haberler’in 3. sayısında TİP yöneticilerinin Kıbrıs meselesi ile ilgili konuşma ve demeçleri geniş yer kaplıyor. İşte Aybar’ın Ankara İl Kongresinde yaptığı konuşmadan bazı pasajlar:

TARİHİN ÇİZGİSİ ANTİ-EMPERYALİST SAVAŞ ÇİZGİSİDİR
Kıbrıs buhranı vahametini muhafaza ediyor. Kıbrıslı soydaşlarımız hala kritik durumda. Hiç kimse, soydaşlarımızın yarın gene vahşice cinayetlere kurban gitmeyeceğini temin edemez. Oysa Kıbrıs davasının kesin bir sonuca bağlanması için milletçe savaşı göze aldık. Bir millet, savaşı kolay göze almaz. Milletimizin Kıbrıs için savaşı seve seve göze alması, konunun hayati önemini sezmiş, adadaki soydaşlarımızın katlinden de öte bir tehlikenin bizi tehdit ettiğini, o yanılmaz sağ duyusu ile kavramış olmasındandır.
Kıbrıs, bütün Ortadoğuyu kontrol ve tehdit eden müstesna bir üs, kocaman bir uçak gemisidir.
Meclis Demirel hükümetine Kıbrıs için savaş yetkisi vereli 25 gün oluyor. Fakat hükümet, kendisne verilen bu yetkiyi kullanmakta hiç acele etmedi. Hatta diyeceğim ki, kullanmamakta özel bir itina gösterdi. Şüphesi savaşa karar vermek kolay bir iş değildir. Bir milletin kaderini elinde tutanlar hafiflikle savaşa karar veremezler; vermemelidirler. İyice düşünmeden, bütün imkânlar hesaplanmadan savaşa girilemez. Ama savaşın zorunlu olduğu, gerçek bir tehlikeyi defetmek için savaştan başka çare kalmadığı haller de vardır. Kurtuluş savaşları, meşru müdafaa savaşları gibi… 25 gün bekledikten sonra artık sormak gerekiyor: savaş yetkisi istiyen ve alan Demirel Hükümeti yukarıda özetlediğimiz tehlikeleri bertaraf etmiş midir? Kıbrıs’taki soydaşlarımızın güvenliği, özgürlüğü ve hakları konusunda sağlam teminat elde etmiş midir? Bilmek, öğrenmek istiyoruz.
Buhranın ta başından beri Makarios büyük bir maharetle hareket etti. Makarios’un bu üstünlüğü, iki bloktan hiç birine mensup olmamasından ileri geliyor. Ne NATO’ya, ne Sovyetler Birliği’ne bağlı olmamak, Makarios’a geniş bir hareket serbestliği sağlıyor. Bu durumdan, azami derecede yararlanmasını biliyor. Makarios’un hesapları, bu günkü imkânları sonuna kadar istismar ederek, Kıbrıs’ı ileride Yunanistan’a bağlamaktır. Hedefi budur. Ve ne Amerika’ya, ne de Sovyetlere bağlı olmayan bir devlet temsil etmek, Makarios’u hedefine her gün biraz daha yaklaştırmaktadır.   

TİP HABERLERİ  SAYI 3
Bir il kongresinde Kıbrıs meselesinin hem de partili delege ve üyelere böyle şoven milliyetçi bir açıdan konulması havsalanın alamayacağı bir husustur. İşçi sınıfı biliminden zerre kadar nasibi olmayan yukarıdaki pasajları eleştirmek bile aslında abes olmalıdır. Ancak şu noktalara kısaca dikkat çekelim:
-Kıbrıs’a Demirel iktidarı tarafından yapılacak bir askeri müdahale, kurtuluş savaşlarıyla, meşru müdafaa savaşlarıyla eşdeğer gösteriliyor.
-Yıllar boyu “Ne Amerika, Ne Rusya” diye paralanan TİP Genel Başkanı, Makarios’un bu tarz davranışını başarının sebebi olarak kabul ederken, bu tarzın sosyal kökenine inemediği için sanki Makarios böyle istediği için böyle oluyormuş gibi gösteriyor ve üstelik de onun bir Enosis taktiği olduğunu telmih ederek, kendiliğinden bağımsızlıkçı bir tavrı karşısına düşmüş oluyor.
Aşağıdaki pasajlar ise TİP Merkez Yönetim Kurulu üyesi Behice Boran’ın TBMM’de yaptığı konuşmadan alınmıştır.

UYDU POLİTİKASINDAN VAZGEÇMEK GEREK
Barışsever dünya kamuoyunun, üçüncü dünya devletlerinin kabul edebileceği ve aynı zamanda her bölgede barışı sağlayacak, hem Türkiye’nin emniyetini sağlayacak hem Türk cemaatinin emniyetini sağlayacak bir çıkarmaya uygun olan sarih bir tezi ortaya koymak ve bunu müdafaa etmek lazımdır.
“Enosis’in ölmüş olduğu iddiasını ciddiye almak zordur. Yunan askerlerinin geri çekilmesiyle, Enosis nasıl ölmüş oluyor bütün diğer şartlar devam ederken? Konuşmanın başında da ana hatlarıyla belirtmem istedim ki, Yunan askerlerinin çekilmesi, orada milli muhafız gücü bulundukça ve Kıbrıs’ın Rum halkı Türklerden dört kat kalabalık bulundukça, Enosis’i gerçekleştirmek onlar için her zaman mümkündür.
Bu konuşmada da genel olarak Kıbrıs’a müdahale edilmesi gerektiği, bu müdahale yapılmadığı için iktidarın pasif ve aciz kaldığı ileri sürülmektedir. Yazımızın başından beri süregelen eleştirilerimizi tekrarlamakta yarar görmüyoruz. Dozaj bakımından hafif de olsa meseleye sınıf açısından değil, milliyetçilik açısından yaklaşıldığı yukarıdaki pasajları okuyanların hemen dikkatini çekecekti.
Aşağıdaki pasajlar da yine Behice Boran’ın bir konuşmasından alınmış olup, bu konuşma da, ne yazık ki, Ankara il kongresinde partililere karşı yapılmıştır. Ne TİP liderlerin parti üyeleri karşısında daha bilimsel açıdan koyması beklenirken, Behice Boran’ın kendisi, sanırız mevcut ortamın getirdiği “coşkunluğa” kaptırarak bu denli “millici”leştiği düşünülebilir.

ANTİEMPERYALİST MÜCADELEDE ÖNCÜ İŞÇİ SINIFININ PARTİSİDİR
“Biliyorsunuz sosyalistler yurt müdafaası sorununu milli kurtuluş savaşları haklı ve meşru savaşlar sayarlar. Ve orada silaha sarılmayı, sadece bir doğru değil, bir ödev bilirler. Kıbrıs meselesi ise sadece Kıbrıs sınırları içinde kalan bir mesele değildir. Kıbrıs meselesinde üç ayrı unsur vardır: Birincisi oradaki Türk cemaatinin, cemaat olarak can ve mal emniyetinin sağlanması ve cemaat olarak hakları ve çıkarlarıdır.
Kıbrıs dolayısıyle bir savaş olursa, bu; Yunanistan’a, onun arkasındaki Amerika’ya ve NATO’ya karşı anti-Amerikan, anti-emperyalist savaş haline gelecek ve dalgalanmaları, ne olursa olsun Amerika’nın ve emperyalizmin Türkiyeden sökülüp atılmasıyla sona erecektir.”      

TİP HABERLERİ Sayı:3
16 Aralık 1967

Boran da aynı Aybar gibi üçüncü dünya blokuna dahil bağımsız Kıbrıs devletinin, NATO’ya bağlı Türkiye tarafından “Türk cemaatinin can ve mal emniyetini sağlamak için yapılacak bir müdahaleyi, “yurt müdafaası savaşları” içinde mütalâa etmektedir! Ve Behice Boran daha da ileri giderek Türkiye’nin emperyalizmden kurtulup, bağımsızlığa kavuşmasının yolunu (yahut yollarından birini) Kıbrıs’a bu müdahale ile başlayıp, giderek Yunanistan’a, Amerika’ya ve NATO’ya karşı dönüşecek bir savaş olduğunu söyleyebilmektedir. Bu önerinin işçi sınıfının bilimiyle ne derece ilgisi olduğunu tesbit etmeyi okuyucunun kendisine bırakıyoruz. 

SONUÇ
Bütün bunları, o zamanki bilinç seviyesini tesbit etmek için yeniden okurların dikkatine sunduk:
“Biz meselenin doğrusunu elbette biliyorduk. Ama o zamanki şartlarda, taktik olarak mesele böyle konabilirdi. Daha ilerisi hazmedilemezdi” denecekse, bu itirazı makbul addetmiyoruz. Çünkü o tarihlerde ve daha önceleri Türkiye’nin ve toplumumuzun pek çok meselesi bu meselede olduğundan çok daha doğru ve bilimsel olarak konabiliyordu ve bu koyuşu yapmak için gerekli kılavuz, yani işçi sınıfının bilimi, oldukça yaygın bir şekilde kullanılabiliyordu.
Kıbrıs meselesinin bu günkü konuluşuyla bundan altı küsur yıl önce konuluşu arasında dağlar kadar fark, işçi sınıfı sosyalizminin, o günden bu yana nasıl süratle geliştiğinin, işçi sınıfımız ve yandaşları bünyesinde nasıl yaygınlaştırıldığının somut belirtisidir.
Nitekim, gelecek hafta incelemesini yapacağımız Türk Solu dergisi etrafında toplanan sosyalistlerin Kıbrıs meselesini değerlendirmeleri, bu görüşümüzü bir kez daha haklı çıkartacaktır.

NOT: Aktardığımız konuşmalardaki ilgi çekici yanlara dikkat çekmek için bazı noktaların altını çizdik. (KİTLE)    

(Kitle dergisi, 13 Ağustos 1974, Sayı:21)

   





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder