ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik yeni girişimlerinin yol
açtığı pazarlık masalarında Kıbrıs sorunu yeniden ön plana çıktı. SALT-2
anlaşmasını emperyalizm en az zararla geçiştirmek için U2 casus uçaklarına
bölgede yeni üsler veya hareket kolaylığı arıyor. Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin
bu yönde kullanımını garanti etmek üzere Türkiye’den uçuş sahası isteyen ABD,
bu talebini “meşrulaştırmak” için SALT-2’yi bile tehlikeye sokacak şantajlardan
kaçınmıyor.
ABD emperyalizminin, Kıbrıs’ı kendi emperyalist emelleri
uğruna kullanabilmek için, öteden beri sürdürdüğü çabalara dikkat çeken bir
yazıyı yayınlıyoruz.
Emperyalizm,
Orta Doğu’da ve Doğu Akdeniz’de etkinliğini artırmak için eylemlerini
yoğunlaştırmış bulunmaktadır. İran’daki demokratik gelişmelerle birlikte
CENTO’nun yıkılıp dağılması, Amerika’nın bu ülkedeki casusluk istasyonlarını
kaybetmesi, bölgedeki emperyalist çıkarları için büyük bir darbe oldu.
Mısır-İsrail
“barış” anlaşmasından sonra dikkatini Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’a
yönelttiğini söyleyen ABD Başkanı Carter, Ege ve Kıbrıs sorunlarının
“çözümlenmesine” yardımcı olacağını açıkladı. İran’ın kaybı ile doğan boşluğu
kapatmaya çalışan Pentagon yetkilileri, Türkiye toprakları üzerindeki Amerikan
askeri üslerinin sayısını artırmak amacıyla, “Sovyet tehdidi” yalanını
kullanarak, Türk Hükümetiyle pazarlıklarını sürdürmektedirler. Öte yandan
Yunanistan’daki Amerikan askeri üslerine alelacele “Cruise” roketleri
yerleştirildiği ve İran’dan getirilen çeşitli savaş malzemesinin de Kıbrıs’taki
İngiliz Akrotiri hava üssüne taşındığı haberleri basında yer almıştır. Aynı
günlerde bir Amerikan askeri heyetinin Türk ordusunun işgali altındaki Kuzey
Kıbrıs’ı ziyaret ederek burada yeni casusluk istasyonları kurulması için
temaslarda bulunması, Kıbrıs’taki askeri üsler konusunu yeniden ön plana
çıkarmıştır.
Bilindiği
gibi Amerikan emperyalizminin, askeri ve stratejik öneme sahip olan Kıbrıs
adası üzerindeki başlıca emeli, bağımsız ve bağlantısız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni
ortadan kaldırarak, ada toprakları üzerinde bulunan İngiliz askeri üslerini ele
geçirmektir. Emperyalizmin bu emeli, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki soğuk
savaş dönemine kadar uzanmaktadır.
Geçtiğimiz
haftalar içinde dünya basınında yer alan çeşitli haberler, emperyalizmin Kıbrıs
adasını Doğu Akdeniz’deki batmayan uçak gemisi olarak kullanma emelinden
vazgeçmediğini bir kez daha kanıtlamıştır. İngiliz Akrotiri hava üssünün kalkış
ve iniş pistleri, uzun mesafeli uçuşlarda kullanılan ultra-sonik uçakların da
kullanılabilmesi için genişletilmiş, üsse yeni bir radar sistemi ile nükleer
başlıklı “Pershing” füzeleri yerleştirilmiştir. Bilindiği gibi Akrotiri üssünde
bulunan Amerikan U-2 casusluk uçakları, Doğu Avrupa’dan Güney Kafkasya’ya kadar
ve oradan da Hint Okyanusuna kadar uzanan geniş bir böle üzerinde uçuşlar
yaparak, casusluk faaliyetlerinde bulunmaktadır. Daha modern olan CP-71 tipi
yeni casusluk uçakları ise, Kıbrıs ile İspanya arasındaki bölgede faaliyet
göstermekte ve Akdeniz’de seyreden Sovyet gemilerini izlemektedirler. Elde
dilen bilgiler, uydu ve radarlar aracılığı ile ABD’deki merkeze
ulaştırılmaktadır. Uçakların benzin ikmalleri ise Girit adasındaki Suda
üssünden kalkan ikmal uçakları tarafından sağlanmaktadır. Hatırlanacağı üzere
1977 yılı sonunda Akrotiri üssünden havalanırken düşüp parçalanan bir Amerikan U-2
uçağı, 4 Kıbrıslının ölümüne ve 6’sının yaralanmasına yol açmıştı. Olay üzerine
bir açıklama yapan Lefkoşa’daki Amerikan elçiliği, üssü kullanma kolaylığının
1973 yılındaki Ortadoğu savaşı sırasında İngiltere Hükümeti tarafından
verildiğini açıklamıştı. İngiliz Yüksek Komiserliği de buna paralel bir
açıklama yaparak, Amerikan uçaklarının Sina ara anlaşmasının uygulanmasını
gözetlemek amacıyla normal uçuşlarını yapmakta olduğunu belirtmişti.
Kıbrıs’taki
askeri üslerin, İngiliz ve Amerikan emperyalistleri tarafından bölge halklarına
karşı saldırı ve yıkıcı faaliyetlerde kullanılması, yeni bir olay değildir.
1956’da Süveyş kanalı bölgesine yapılan İngiliz-Fransız ortak saldırısında,
1958’de Lübnan müdahalesinde, 1964’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya
yönelik taksim planının uygulanması için başlatılan toplumlararası çatışmalarda,
TMT’li faşistlere silah ve askeri yardım sağlanmasında, 1967 ve 1973
savaşlarında İsrail saldırganlarına askeri bilgi toplama ve savaş malzemesi
taşınmasında, hep Kıbrıs’taki İngiliz egemen askeri üsleri kullanılmıştır.
3-4
Haziran 1971’de yapılan NATO toplantısında kabul edilen ve Bağımsız Kıbrıs
Cumhuriyeti’ni iki NATO ülkesi olan Türkiye ve Yunanistan arasında taksim
etmeyi amaçlayan Lisbon planından üç ay sonra Kıbrıs’a gönderilen General
Grivas’ın faşist terör çeteleri de, İngiliz askeri üsleri üzerinden çeşitli
silah ve patlayıcı madde sağlamaktaydı. Öldürme, terör ve sabotaj eylemlerinin
amacı, Kıbrıs üzerindeki NATO planlarına karşı koyan Makarios ile onu
destekleyen demokratik güçleri sindirmekti
Kıbrıs’taki
İngiliz üsleri, 1975 yılında, faşist Rum saldırıları ile TMT’nin teşvikleri
sonucu buraya sığınan 11 bin Kıbrıslı Türkün Adana üzerinden Kıbrıs’ın işgal
altındaki bölgelerine taşınmasında da kullanılarak, adanın NATO’cular eliyle
taksimine yardım etmiştir. Bugünkü taksim sınırı üzerinde bulunan Dikelya üssü
ise halen çeşitli kaçakçılık faaliyetlerinde Türk ve Rum ticaret burjuvazisinin
işbirliği merkezi durumundadır.
Son
olarak geçen yıl Lübnan’a müdahale etmek için ABD’nin Akrotiri üssüne yığınak
yaptığı ve aynı günlerde İngiliz askeri üslerine yapılan ve 8 tabur Amerikan ve
İngiliz paraşütçüsünün katıldığı askeri tatbikatta Amerikan deniz piyadelerinin
de görev aldığı hatırlardadır.
Kıbrıs’taki
askeri üslerin Sosyalist ülkelere dönük casusluk faaliyetlerinde kullanılmakta
olduğuna yukarıda değinilmişti. Örneğin, Trodos dağlarındaki Olimpos tepesi
üzerinde, adanın güneydoğusundaki Greko burnunda ve Mağusa yakınlarında bulunan
radar tesisleri, bu amaçla kullanılmaktadır. 1974 yılında Süveyş kanalının
temizlenmesinde görev almak için “geçici” olarak Akrotiri’de üslenen tam
teçhizatlı Amerikan deniz piyadeleri, daha sonra adadan ayrılmamış ve İngiliz
üslerindeki birçok tesis yanında Olimpos tepesindeki ufukötesi radar
istasyonunu da devralmışlardır. Greko burnundaki Ayia Napa tesisleri ise,
adadaki en güçlü radar istasyonu olup, sürekli olarak Sovyetler Birliği’ne
yöneliktir ve öteki casus dinleme istasyonları gibi NATO’nun denetimine
bağlıdır.
İsrail-Mısır
anlaşması gereğince Sina yarımadasına yerleştirilen Amerikan uzmanları yardımı
ile Süveyş kanalını gözetimi altına alan Amerikan emperyalizmi, Kıbrıs’taki
İngiliz askeri üslerine de yerleşerek, saldırgan NATO örgütü için Ortadoğu’da
bir köprübaşını güvence altında tutmaya çalışmaktadır. 1970 yılında Amerika’da
yayınlanan Christian Science Monitor gazetesi, Kıbrıs’ın 1968 Kasım ayından
başlayarak bir NATO üssü olarak kullanılmakta olduğunu yazmıştı. Kıbrıs’taki
askeri üslerin aşamalı olarak Amerikanlaştırılması veya NATO’ya devrinin, Doğu
Akdeniz’de barış ve güvenliği daha da tehlikeye sokacağı açıktır.
Çeyrek
yüzyıldır emperyalizm ve NATO’nun taksim planlarına karşı direnen Kıbrıs halkı
için, İngiliz askeri üsleri ile Amerikan casusluk istasyonlarının kaldırılması
ve adanın askerden arındırılması hayati önemini korumaya devam etmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında topraklarının bir kısmının egemen İngiliz üssü
olarak kullanıldığı tek ülke Kıbrıs’tır. Yıllardır toplumlararası barış ve
anlaşmanın sağlanmasına engel olanlar
İngiliz ve Amerikan emperyalistleri ile
onların yerli işbirlikçileridir. Toplumlararası barış ve birliğe ulaşılmasından
sonra sıranın, adanın üs ve askerlerden arındırılmasına geleceğini onlar pek
iyi bilmektedirler.
8
Mayıs 1975 günü, Amerikan U-2 uçaklarının Kıbrıs’taki İngiliz üslerini
kullanmalarını protesto etmek amacıyla Kıbrıs Temsilciler Meclisi’nde bir
konuşma yapan Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi (AKEL)’in genel Sekreteri E.
Papaioannou şu ilginç açıklamada bulunmuştu: “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
kurulmasından bu yana Amerikalılar adamızda bir üs elde etme çabalarını
yoğunlaştırmışlardır. Sayın Başkan ve Temsilciler Meclisinin birçok üyesi, bir
skandal teşkil eden şu olayı hatırlayacaklarıdır sanırım. 1962 yılında
Lefkoşa’daki Amerikan Elçiliğinin küçük bir memuru meclis koridorlarında bana,
Amerika var oldukça AKEL’in iktidara gelmesine asla izin vermeyeceğini
söylemişti. Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanından sonra Amerikan
emperyalizmi ve CIA, Kıbrıs’taki anti-komünist faaliyetler için 20 milyon dolar
ayırmıştı. Yüksek dereceli bir CIA ajanı olan Heffner’in açıklamasına göre,
adadaki ilerici ve bağımsızlıktan yana olan güçleri parçalamak için CIA, 1973
yılında 20 milyon, 1974 yılında ise 40 milyon dolar harcamıştır. Adayı teslim edip
NATO boyunduruğuna sokma planlarını uygulayan Kıbrıslı Rum ve Türk faşistler,
CIA ile yakın işbirliği içinde yıkıcı ve gerici faaliyetlerine bugün de devam
etmektedirler.
Ortadoğu’daki
güçler dengesinin yeni biçimler aldığı günümüzde, Kıbrıs sorunu ile adadaki emperyalist
askeri üslerin varlığı tekrar gündemin başköşesine çıkmış bulunmaktadır. Kıbrıs
sorununu emperyalizm ve NATO saldırı örgütünün çıkarlarına uygun bir şekilde
çözme girişimleri yeniden yoğunluk kazanmıştır. Geçtiğimiz ay içinde Malta’da
bulunan İngiliz üslerindeki son askeri birliğin ayrılması ile emperyalizmin
Orta Akdeniz’deki bu ada üzerindeki varlığı sona ermiştir. Doğu Akdeniz
sahillerinde toplanan Amerikan 6. Filosu ile İngiliz Kraliyet Donanmasına bağlı
gemiler içim Kıbrıs’taki askeri üsler, harekât üssü görevini görmeye
başlamıştır. İngiltere’de Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin NATO’ya
devredilmesinden yana olan Muhafazakâr Parti ise iktidara gelmiştir.
1975
yılı sonunda bir İngiliz İşçi Partisi yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre,
İngiltere, Kıbrıs’taki askeri üslerini ekonomik güçlükler nedeniyle 1981 yılına
kadar terk edecektir. Böyle bir durumda, 1960 yılında imzalanan Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları gereğince, İngiltere çekildiği takdirde
üslerin Kıbrıs hükümetine devredilmesi gerekmektedir.
Kıbrıs
sorununda varılacak nihai bir anlaşmada emperyalizm ve sömürgeciliğin ada
üzerindeki varlığını uzatan askeri üs ve casusluk istasyonları ile 1969 Garanti
Antlaşması gereğince adada bulunan NATO’ya bağlı Yunan ve Türk askeri
birliklerinin durumu da söz konusu olacaktır. Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının
%40’a yakın bir bölümünü beş yıla yakın bir zamandır işgali altında tutan Türk
askeri birliklerinin tamamen geri çekilmesi, Kıbrıs’ın askerden
arındırılmasında ilk adımı oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün bu
konudaki çeşitli kararlarına rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğünü çiğnemeye devam eden belirli NATO çevreleri,
Kıbrıs sorununun her iki toplum yararına adil ve barışçı bir şekilde çözümlenmesini
geciktirmeye çalışmaktadırlar.
Türk
ve Rum Kıbrıs halkının demokratik ve bağımsızlıktan yana güçleri,
toplumlararası görüşmelerin yeniden başlatılmasını ileriye atılmış olumlu bir
adım olarak değerlendirirler. Kıbrıs’taki tüm askeri birliklerin geri
çekilmesini ve adanın bir an önce askeri üs ve casusluk tesislerinden
arındırılmasını sağlayacak olan uluslararası bir konferansın geciktirilmeden
toplanması gereğini vurgulamaktadırlar.
AKEL
Genel Sekreteri E. Papaioannou, geçtiğimiz ay içinde “Neues Deutschland”
gazetesine verdiği bir demeçte, CENTO’nun yıkılmasından sonra Amerikan
emperyalizmi ile NATO’nun Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Türkiye, Yunanistan ve
Kıbrıs’ı içine alacak yeni bir paktın kurulması için çabalarını artırdığına
dikkati çekmiştir. Kıbrıs sorununun emperyalist çıkarlar çerçevesinde çözümü
için ABD, İngiltere ve Kanada’nın hazırladıkları NATO planını, Kıbrıs’ın
içişlerine hayasızca bir karışma olarak niteleyen Papaioannou, parti olarak,
Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin 1977 yılında Türk tarafına sunduğu somut çözüm
önerilerini desteklediklerini belirtmiştir. Hatırlanacağı gibi bu önerilerde,
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir yapıya kavuşturulması Rum tarafınca kabul
edilmişti. AKEL Genel Sekreteri sözlerine devamla, federal bir çözümün
kabulünün, iki ayrı devlet kurulması anlamına gelmediğini vurgulamıştır.
Dünya
barışsever güçleri, Türk ve Rum Kıbrıs halkının emperyalizme karşı tam
bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğü uğruna vermekte olduğu mücadelenin
zaferle sonuçlanacağına inanmaktadır. Bu onurlu mücadele ile uluslararası
dayanışma sürmektedir.
(“Ahmet
Halit” imzasıyla, Birlik, TSİP Merkez Organı, aylık siyasi dergi, İstanbul, 28 Mayıs 1979, Sayı:15)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder