10 Mart 2018 Cumartesi

KUZEY KIBRIS’TA CTP’NİN SAĞA KAYIŞI


Geçen Ocak ayı içinde, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin genel siyasal konumunun sağa doğru kayarak, “milli çizgi” ile büyük paralel­liklere girdiği daha da belirginleşti. Kıbrıs Türk liderliğinin politikasını onaylayan bu yö­nelimin ilk kaba çizgileri, Rauf Denktaş’ın bilmem kaçıncı kez yine lider olarak seçil­mesi ardından CTP Merkez Yürütme Kurulunun bildirisinde, şöyle dile getirilmişti:
“Hangi etkenler altında olursa olsun, alınan sonuca saygılı olmak gerekiyor... Partimiz (Denktaş) ile diyalog yollarını arayacak, toplum sorun­larının demokrasi ve hukuk kuralları çerçeve­sinde ele alınıp, çözümlenmesine katkıda bu­lunmaya çalışacaktır... Bu müdahalelere karşın, Denktaş’ın seçim kampanyası boyunca Kıbrıs sorununu ele alış biçimi toplumun duyarlı ol­duğu noktaları da ortaya koymuştur.” (Yeni Düzen, 24 Nisan 1990)
Hasan Erçakıca ise, kendi sütununda şöyle yazmıştı: “Denktaş’ın işlediği temalar, Kıbrıs Türklerinin ruh halini de iyice yansıtıyor... Kıbrıs Türklerinin korku­larını yüzeye çıkardı ve sanki bu durumlarda, Kıbrıs Türklerini sadece kendisi savunabilirmiş gibi bir hava yarattı.” (agy)
Denktaş’ın 1958’den beri yarattığı havaya kendini kaptıranlar, Kıbrıs Türklerinin çıkarlarının nerede olduğunu, gerçek korku ve tehlikelerin nasıl savuşturulabileceğinin yollarını halka göstermemiş olmanın çaresizliği içinde, daha seçim öncesinde şu satırları yazmamışlar mıydı?
“Kendimiz için değil, toplum için politika yapıyorsak, siyasal rakiplerimiz de olsa, uygulayıcıları zaman zaman destekle­mek gerek.” (H.Erçakıca’nın “Denktaş’a des­tek ve köstek” başlıklı yazısından, Yeni Düzen, 13 Mart 1990)
         Kıbrıs sorununda, liderlikten farklı bir politikaları olmadığı için 30 Mart 1990 tarihli Ortam’da İsmail Bozkurt ile aynı günkü Yeni Düzen’de Hasan Erçakıca şu şikâ­yette bulunuyorlardı: “Tartışma platformu ısrarla Kıbrıs sorununa çekmeye çalışmaktadırlar.”
         Tabii çekmeye çalışacaklar ki gerçek dava avukatının kendisi, sizin ise onun türevi olduğunuz ortaya çıksın.
***
Son 5-6 ay içinde CTP cephesindeki “başkalaşım”la ilgili bazı olgular şunlardı:
“CTP, batmakta olan geminin tüm so­rumlu ve yolcularını bir araya gelmeye, görüş ayrılıklarını bir yana iterek birlikte çıkış yolu aramaya yeniden ve ısrarla çağırır.” (CTP’nin MYK Bildirisi, Yeni Düzen, 25 Ekim 1991)
“CTP’den bir heyet bugün Türkiye’deki koalisyon hükümetine ziyaret amacı ile Türkiye’ye gidiyor.” (Yeni Düzen, 3 Aralık 1991)
“Yeni Düzen Gazetesi 16. yıldönümünü dün merkez binasında gazeteciler ve seçkin bir davetli topluluğunun katılımı ile kutladı. Demokrasimizdeki çok seslilikte özgün bir yeri olan Yeni Düzen Gazetesine bundan sonraki yayın hayatında da başarılar dileriz.” (Asil Nadir’in Kıbrıs Gazetesi, 13 Aralık 1991)
“Kıvanç günümüzden görüntüler”den biri­nin altyazısı: “Ve işte Mustafa Erbilen ile CTP Genel Sekreteri Ferdi Soyer gece boyunca bir­birleri ile şakalaşmaktan geri durmadılar ve farklı politikaların da böylesi anlamlı bir ge­cede ortak bir noktada buluşabileceğini kanıt­ladılar.” (Yeni Düzen, 14 Aralık 1991)
“(Türkiye ziyareti ardından basın toplan­tısı düzenleyen Özgür, DYP-SHP koalisyonunun oluşturulmasını örnek göstererek) Kıbrıs Türk­lerinin de zaman kaybetmeden aynı hoşgörü anlayışı içinde biraraya gelmeleri gerektiğini kaydetti.” (Yeni Düzen, 14 Aralık 1991)
“CTP heyeti yeni TC Büyükelçisi Bayar’a “hoşgeldin” ziyareti yaptılar ve çeşitli konu­larda görüş alış-verişinde bulundular.” (Yeni Düzen, 20 Aralık 1991)
“Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in katkı­larıyla KKTC muhalefeti ile yepyeni bir ilişki dönemine girildiğinin işaretleri verilmiş durum­da. Özker Özgür, Türkiye’deki görüşmeler zin­ciri sırasında az da olsa kendisini tanıtma fır­satı buldu. İstanbul’daki konferansında, dinleyi­cilerin sorularını yanıtlarken İngiltere’de eğiti­mini yarıda bırakarak mücahitler arasına nasıl katıldığını, Kıbrıs için nasıl savaştığını anlattı. Dinleyicileri, “Biz sizi Türk olduğunu iııkâr eden bir lider olarak tanıyorduk. Yanılmışız” görüş noktasına getirmeyi de başardı.” (Nokta dergisinden aktaran Yeni Düzen, 23 Aralık 1991)
“Ticaret Odası yeni Başkanı Salih Boyacı, ülkemizdeki siyasi krizin ekonomik yapıyı olumsuz yönde etkilediğini belirtti ve siyasette­ki tekli yapı ile antidemokratik eğilimleri ortadan kaldırmak için toplumsal uzlaşma ve ge­nel seçimin şart olduğunu vurguladı.” (Yeni Düzen, 26 Aralık 1991)
“Denktaş’ın dün, erken seçim için yasal hazırlık yapılmasını isteyen bir yazısının Meclis Başkanlığı ile Başbakanlığa iletildiği bildirildi.” (Yeni Düzen, 28 Aralık 1991)
“Denktaş seçiminden 7 ay sonra gerçeği vurguladı: Modern seçim yasası şarttır!” (Halkın Sesi, 31 Aralık 1991)
“Büyükelçilikte düzenlenen resepsiyonda, “uzlaşma” yönünde önemli görüntüler davetli­lerin gözünden kaçmıyordu. Resepsiyonun en çok konuşulan ve ilgi gören davetlilerinden olan Özker Özgür ile Mustafa Akıncı’nın bir ara Denktaş ve Çetin’le birlikte fotoğrafçılara poz vermeleri, gecenin önemli olayları arasın­daydı.” (Başaran Düzgün, Yeni Düzen, 6 Ocak 1992)
“Siyasi liderler, davetliler, parti üyeleri ve Rum tarafından parti başkanlarının katıldığı kuruluş resepsiyonunda bir konuşma yapan CTP Genel Başkanı Özker Özgür, partisinin 21 yıllık siyasi deneyiminden çıkardığı dersin, “halkın çıkarları doğrultusunda işbirliği ve uzlaşma olduğunu” belirtti... ve şöyle konuştu: “Kıbrıs sorununu çözmeye çalışırken iki toplum arasındaki güvensizliğin büyüklüğünü akıldan çıkarmamak gerekir. Toplumlararası güvensizli­ğin güvene dönüşebilmesi için zamana gerek­sinme vardır.” (Yeni Düzen, 11 Ocak 1992) Denktaş bu süreyi 15-20 yıl olarak belirlerken Özgür, Baf’ta yaptığı bir konuşmada “makul bir süre sonra üç özgürlük kullanılabilir” de­mişti. (Yeni Düzen, 4 Haziran 1991) Gazetenin “makul bir süre” olarak değiştirdiği konuşmada, Özgür’in “beş yıl” dediği KRYK’nin Türkçe haber bülteninde duyurulmuştu.
                                                                ***
CTP’lilerin “devlet ve egemenlik” konusun­da da kafalarının karışık olduğunu çeşitli Yeni Düzen makalelerinde okumuş ve bu sütunlarda “devlet egemenliğinin bölünmezliği” ilkesinin federasyonları konfederasyonlardan ayıran bir özellik olduğunu hatırlamıştık. Ama BM Genel Sekreteri Cuellar’ın son raporunda, oluşturulacak yeni federal dev­letteki egemenliğin ”bölünmez, ama paylaşılabilir” olduğunu belirtmesi üzerine başlayan tartışmada, CTP’liler ilk kez kamuoyu önünde AKEL’in görüşlerinin eleştirisini yapıyordu:
“AKEL Genel Sekreteri Hristofyas ise “Devlet olmanın özelliği olarak egemenlik paylaşılmaz, egemenlik birdir ve bölünmezdir” diyor. Hristofyas galiba federasyon kurulması için çalışıldığını unuttu ve üniter devletlerdeki egemenlik kavramına göre konuşuyor... Rum liderlerinin egemenlik anlayışları yanlıştır. Böyle anlayışlarla federasyon kurulmaz.” (Dr. Mustafa Yektaoğlu, Yeni Düzen, 25 Aralık 1991)
            Kıbrıs sorununu değerlendirme ve çözüm yolları konusunda “milli çizgi”nin yörüngesine giren CTP, artık ehlileştirilmiş sayılmaktadır. Kıraliyet ehlilerinden Sabahattin İsmail ise bu durum karşısında haklı olarak gurur duymakta­dır:
     “Günaydın Yekta. Geç de olsa yaptığın bu tesbit için bravo. Aramıza hoşgeldin. Ahmet Okan’ın önceki gün yazdığı gibi, “bizden üç adım geriden de olsa, bu oldukça olumlu bir gelişmedir.” (Yeni Gün, 28 Aralık 1991)
CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün, Rum tarafının Avrupa Topluluğu’na yaptığı başvuru­yu ileri götürme kararıyla ilgili olarak ya­yımladığı basın bildirisi, Sabahattin’in bu kez de “Aramıza hoşgeldin Sn. Özgür!” başlıklı bir yazı yazmasına neden oldu. (Yeni Gün, 17 Ocak 1992)
“Denktaş’ın, “Türkiye katılma­dan Kıbrıs’ın AT’ye girmemesi” görüşünde ol­duğunu bilen Özgür şöyle diyordu: “Kıbrıs Cumhuriyeti unvanının Kıbrıs Rum toplumunun tekelinde bulunmasından yararlanılarak yapılan bu girişim, Kıbrıs sorununa çözüm çabalarını kolaylaştırıcı olmayacaktır. Kıbrıs’ın Avrupa Topluluğu’na üyeliğine iki toplum birlikte ka­rar vermelidir. Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi’nin Kıbrıs sorunu ile ilgili BM gözetiminde bir dörtlü barış konferansını kabul eder gibi gö­rünürken, ansızın karşı çıkarak Kıbrıs Cumhuriyeti’’nin de temsil edileceği uluslararası bir konferansı istemesini anlamak mümkün değildir. Kıbrıs Rum tarafının eşitlik ilkesini ortadan kaldıracak biçimde Kıbrıs Rum toplumunun tekelindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsiliyeti üzerinde durmağa başlaması yapıcı bir yaklaşım olmaktan uzaktır.” (“Rumlar yanlış yolda” manşetiyle verilen haberden, Yeni Düzen, 16 Ocak 1992)
Yüzde 18’lik nüfus ve anlaşma sonucu belirlenecek olan yüzde 20-25 oranındaki toprakla, merkezi devlete federal bir yapı içinde katılacak olan Kıbrıs Türk tarafının görüşmecisi Denktaş, “siyasal eşitlik” deyimi ardına saklanarak, Federal Meclislerde birlikte kullanılacak olan halk ve devlet egemenliğinde yüzde 50’lik bir payı ele geçirmeyi istemektedir. Buna ulaştıktan sonra, yeni federal devletin daha çok Türklerle meskûn olacak kuzey eyaletini, uygun bir zamanda merkezden kopartıp, bu kez uluslararası kabul görebilecek ayrı bir devlete dönüştürmeyi planlamaktadır. Yıllardır verdiği demeçler ve yaptığı konuşmalarda, anlaşmaya yaklaşıldığı dönemlerde uyguladığı taktiklerde bu, açıkça görülmekte ve Kıbrıs Rum tarafınca göz önünde bulundurulmaktadır. Durum böyle iken, yanlış bir hesap sonucu parlamento dışında kalmış olan CTP ve TKP, Denktaş’ın bu “milli çizgi” sine bilinçli veya bilinçsiz olarak destek olmaktadır. Özellikle CTP, son aylarda hızlı bir başkalaşım göstererek, geleneksel rotasını değiştirmiş ve yeni politikalar uygulamaya başlamıştır. O kadar ki daha KKTC’nin ilan edildiği günlerde, Denktaş’ın yörüngesine giren CTP kökenli iki gazeteci, hayretlerini gizlememektedirler: “Sonuna kadar bunlara karşı çıkıp da, bir gecede dönmek, olacak gibi değil. Ağır ağır dönseniz de, başı­mız dönmese olmaz mı?” (Ahmet Okan, Yeni Gün, 24 Aralık 1991) “Haydi çocuklar, biraz daha gayret, biraz daha cesaret.” (Sabahattin İsmail, Yeni Gün, 17 Ocak 1992)
 “Bozkurt”dan sonra, soldan dönenlerin yayın organı olarak temayüz eden “Yeni Gün” gazetesi, Ticaret Odası Başkanı Salih Boyacının CTP ve TKP’yi ziyaretlerini bu anlamlı başlıkla vermişti: “Boyacı ”birleştirici” gibi.” (27 Aralık 1991)
Aynı gazete, 16 Ocak 1992 tarihli sayı­sında doğru olan teşhisini şu başlıkla kamuoyuna duyurmaktaydı:  “CTP şerit değiştirdi. CTP içinde sürdürülen egemenlik tartışmalarına paralel olarak, parti başkanı Özker Özgür de Rumlara karşı sert tavır alıyor.” Haberin de­vamında şöyle deniyordu: “Buna göre, CTP Genel Başkanı Özker Özgür bugüne dek izlemediği bir politika güderek, Kıbrıs sorununun çözümünde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da öteden beri ortaya koyduğu egemenliğin paylaşılması tezini savunmaya başladı. CTP’nin bu görüşü savunmaya başlaması ile birlikte, bu partinin öteden beri AKEL ile paralellik gösteren politikası da çelişmeye başladı. CTP’ye yakın kaynaklar, partinin Güney Kıbrıs’ta izle­nen politikalarla daha da çok çelişeceğine ta­nık olunacağı bir sürecin başlatıldığına dikkat çekiyorlar.” (Yeni Gün, 16. Ocak 1992)
Yıllarca CTP milletvekilliği yaptıktan sonra, görüş ayrılığına düşüp TKP’ye giren ve daha sonra SDP Genel Başkanlığına getirilen Ergün Vehbi’nin, CTP’nin iktidar partisi ile diyalog başlatmasını memnunlukla karşıladıkla­rını belirten açıklaması da şöyle devam ediyordu: “CTP’nin bizim uzun zamandır demokra­sinin bir uzlaşma rejimi olduğu, siyasetin ise kavga değil, rekabet içerdiği yolundaki çağrılarımız noktasına gelmiş olmasını ve iktidar partisini “düşman parti” kabul etmekten vazgeçerek diyalog başlatmasını son derece olumlu bulduğumu açıklamak isterim.” (Yeni Gün, 21 Ocak 1992)
CTP’lilerdeki AKEL aleyhtarlığının dozu giderek artarken Hasan Fadıl 24 Ocak 1992 tarihli Yeni Düzen’de “Güney’de uyuyanlar” başlıklı yazısında şunları yazdı: ‘Türk solu, ülkesinin ve ülke insanlarının geleceği için adil ve kalıcı bir çözümden yanadır. Toplumun esenliği için Kıbrıs’ta federal yapıda ülkenin bütünlüğünü savunuyoruz. Amaç toplumun esen­liği ve bu doğrultuda ülkenin federal bir ya­pıda bütünleşmesidir. Ülkenin bütünlüğü hiçbir zaman toplumun esenliğinden önde gelmez... Rum solu şovenizmin fazlaca etkilediği Rum toplumuna doğru mesajları vermek ve bunu becerebilmek için de Türk toplumunun yapısını iyi tahlil etmek durumundadır... Ulusal Kon­seyde şövenist ihtiyaçlara cevap verici olarak alınan sekter kararlara karşı çıkılmadığı sürece nasyonalizmin batağından kurtulmak mümkün olmayacaktır. Çözümsüzlük en fazla Türk emekçilerini etkilemektedir. Ülkenin kuzeyinde işçiler 806 bin TL asgari ücret temelinde se­falete talim ederken, tavırlarını sadece Güneydekilerin ihtiyaçlarına “yönelik belirlemenin ardından da tümünün siyasal birimi olduğunu iddia etmenin ne anlama geldiğini söylemeye dilim varmıyor.”
Anlaşılan H.Fadıl, Türk kesimindeki as­gari ücretin artırılmasına yönelik sınıf mücadelesinin ve bunun için gerekli bilincin AKEL tarafından verilmesini beklemekte ve “Resmi üyemiz olan herhangi bir Türk ise, ne yazık şu anda yok!” diyen AKEL Genel Sekreteri Hristofyas’ın (Şener Levent’le yapılan söyleşi, Or­tam, 10 Ocak 1990) mucizeler yaratmasını hayal etmektedir.
***
CTP’deki önemli politika değişiklikleri Kıbrıs Rum basınında da yankısını bulmakta gecikmedi. Fileleftheros gazetesinde Anthos Likavgis imzasıyla 6 sütunluk başlık altında verilen haberde şöyle deniyordu: “Şimdi değer­lendirmeye alınan diğer bilgiler, Rum tarafın­da artan oranda endişeler yaratıyor. Çünkü Kıbrıs Rumlarının güvendiği dengeler, Kıbrıs Türk toplumu içerisinde değişikliğe uğruyor ve Denktaş’ın görüşleri takviye görüyor. Böylece Kıbrıs Türk kitlelerinin milliyetçi ve şoven gruplara ve onların tutumların tepkisi azalıyor. Bunun muhakkak belirli bazı olumsuz durumlar için sonuçlar yaratacağı sanılıyor. (Fileleftheros'tan aktaran Halkın Sesi, 6 Kasım 1991)             
Bu arada CTP Genel Sekreteri F.Sabit Soyer, CTP’nin AKEL partisi tarafından Kıbrıs Türklerinin egemenliği konusunda takınılmış bulunan olumsuz tutumu yüzünden eleştirilmesine dikkat çekti. Soyer’in burada yaptığı açıklamada ise, doğruluğu kendi tekellerine almadığını belirtmesi ve kendi çevreleri dışında da doğru görüşler olabileceğini kabul ettiklerini açıklaması ilginçti.” (aktaran Halkın Sesi, 25 Ocak 1992)
   24 Ocak 1992 günü parti merkezinde bir basın toplantısı düzenleyen CTP Genel Başkanı Özker Özgür, şu görüşleri dile getirdi:
İç barışı sağlamadan dış barışa yönelen bir toplum zayıf düşer. KKTC’de erken genel seçimler için iç ve dış koşullar uygundur. Konuştuğumuz UBP’liler ve Cumhurbaşkanının kendisi bile, bu konuda rahatsızdır. Kıbrıs sorunu konusunda olası bir anlaşmayı mevcut parlamento değerlendiremez. En kısa sürede toplumsal bir konsensüs sağlayarak, halk iradesine dayalı organları mutlaka oluşturmak gerekir. Cumhurbaşkanı Seçim Yasası’nı kendileri imzaladığı halde, bugün “modern bir seçim yasası gerekiyor” diyor. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın “yetkili görüşmeci” olmasına karşı çıkmamaktayız. New York ziyaretinden sonra kendisiyle görüşeceğiz. Denktaş, toplum tarafından etkili bir görüşmeci olarak kabul edilmektedir, biz de bu görüşe katılmaktayız. Sorun parlamentodadır. Görüşmecinin arkasında halk iradesine dayalı bir parlamento olmalıdır. Adadaki Türk askerinin varlığı, 1960 anlaşmalarının sağladığı garantiler çerçevesinde şarttır. Toplumun bu varlığa güvence ve psikolojik olarak da ihtiyacı vardır. Kıbrıs sorununun çözümünden sonra bir miktar Türk askerinin adada kalmasında yarar görüyoruz.” (Kıbrıs ve Halkın Sesi, 25 Ocak 1992)

(İlk şekli,  “CTP’nin ‘Milli Çizgi’ye Kayışı” başlığı altında ve iki ayrı yazı olarak Yeni Çağ gazetesi, 16 ve 23 Mart 1992 tarihlerinde, daha sonra da yine “Ahmet An” imzasıyla ve yukarıdaki başlıkla, italik kısımlar eklenerek,  Birlik, aylık siyasi dergi, Mayıs-Haziran 1992, Sayı:17’de yayımlandı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder