Geçen Ocak ayı içinde,
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin genel siyasal konumunun sağa doğru kayarak,
“milli çizgi” ile büyük paralelliklere girdiği daha da belirginleşti. Kıbrıs Türk liderliğinin politikasını
onaylayan bu yönelimin ilk kaba çizgileri, Rauf Denktaş’ın bilmem kaçıncı kez
yine lider olarak seçilmesi ardından CTP Merkez Yürütme Kurulunun
bildirisinde, şöyle dile getirilmişti:
“Hangi etkenler altında olursa olsun, alınan sonuca
saygılı olmak gerekiyor... Partimiz (Denktaş) ile diyalog yollarını arayacak,
toplum sorunlarının demokrasi ve hukuk kuralları çerçevesinde ele alınıp,
çözümlenmesine katkıda bulunmaya çalışacaktır... Bu müdahalelere karşın, Denktaş’ın seçim kampanyası boyunca Kıbrıs
sorununu ele alış biçimi toplumun duyarlı olduğu noktaları da ortaya
koymuştur.” (Yeni Düzen, 24 Nisan 1990)
Hasan Erçakıca ise, kendi sütununda şöyle yazmıştı: “Denktaş’ın işlediği temalar, Kıbrıs
Türklerinin ruh halini de iyice yansıtıyor... Kıbrıs Türklerinin korkularını
yüzeye çıkardı ve sanki bu durumlarda, Kıbrıs Türklerini sadece kendisi
savunabilirmiş gibi bir hava yarattı.” (agy)
Denktaş’ın 1958’den
beri yarattığı havaya kendini kaptıranlar, Kıbrıs Türklerinin çıkarlarının
nerede olduğunu, gerçek korku ve tehlikelerin nasıl savuşturulabileceğinin
yollarını halka göstermemiş olmanın çaresizliği içinde, daha seçim öncesinde şu
satırları yazmamışlar mıydı?
“Kendimiz için değil,
toplum için politika yapıyorsak, siyasal
rakiplerimiz de olsa, uygulayıcıları zaman zaman desteklemek gerek.”
(H.Erçakıca’nın “Denktaş’a destek ve köstek” başlıklı yazısından, Yeni Düzen,
13 Mart 1990)
Kıbrıs sorununda, liderlikten farklı
bir politikaları olmadığı için 30 Mart 1990 tarihli Ortam’da İsmail Bozkurt ile
aynı günkü Yeni Düzen’de Hasan Erçakıca şu şikâyette
bulunuyorlardı: “Tartışma platformu ısrarla Kıbrıs sorununa çekmeye
çalışmaktadırlar.”
Tabii çekmeye çalışacaklar ki gerçek
dava avukatının kendisi, sizin ise onun türevi olduğunuz ortaya çıksın.
***
Son 5-6 ay içinde CTP cephesindeki “başkalaşım”la
ilgili bazı olgular şunlardı:
“CTP, batmakta olan
geminin tüm sorumlu ve yolcularını bir araya gelmeye, görüş ayrılıklarını bir
yana iterek birlikte çıkış yolu aramaya yeniden ve ısrarla çağırır.” (CTP’nin
MYK Bildirisi, Yeni Düzen, 25 Ekim 1991)
“CTP’den bir heyet
bugün Türkiye’deki koalisyon hükümetine ziyaret amacı ile Türkiye’ye gidiyor.”
(Yeni Düzen, 3 Aralık 1991)
“Yeni Düzen Gazetesi
16. yıldönümünü dün merkez binasında gazeteciler ve seçkin bir davetli
topluluğunun katılımı ile kutladı.
Demokrasimizdeki çok seslilikte özgün bir yeri olan Yeni Düzen Gazetesine
bundan sonraki yayın hayatında da başarılar dileriz.” (Asil Nadir’in
Kıbrıs Gazetesi, 13 Aralık 1991)
“Kıvanç günümüzden
görüntüler”den birinin altyazısı: “Ve işte Mustafa Erbilen ile CTP Genel
Sekreteri Ferdi Soyer gece boyunca birbirleri ile şakalaşmaktan geri
durmadılar ve farklı politikaların da
böylesi anlamlı bir gecede ortak bir noktada buluşabileceğini kanıtladılar.”
(Yeni Düzen, 14 Aralık 1991)
“(Türkiye ziyareti
ardından basın toplantısı düzenleyen Özgür, DYP-SHP koalisyonunun
oluşturulmasını örnek göstererek) Kıbrıs Türklerinin de zaman kaybetmeden aynı
hoşgörü anlayışı içinde biraraya gelmeleri gerektiğini kaydetti.” (Yeni Düzen,
14 Aralık 1991)
“CTP heyeti yeni TC
Büyükelçisi Bayar’a “hoşgeldin” ziyareti yaptılar ve çeşitli konularda görüş
alış-verişinde bulundular.” (Yeni Düzen, 20 Aralık 1991)
“Dışişleri Bakanı
Hikmet Çetin’in katkılarıyla KKTC muhalefeti ile yepyeni bir ilişki dönemine
girildiğinin işaretleri verilmiş durumda. Özker Özgür, Türkiye’deki görüşmeler
zinciri sırasında az da olsa kendisini tanıtma fırsatı buldu. İstanbul’daki konferansında, dinleyicilerin
sorularını yanıtlarken İngiltere’de eğitimini yarıda bırakarak mücahitler
arasına nasıl katıldığını, Kıbrıs için nasıl savaştığını anlattı.
Dinleyicileri, “Biz sizi Türk olduğunu iııkâr eden bir lider olarak tanıyorduk.
Yanılmışız” görüş noktasına getirmeyi de başardı.” (Nokta dergisinden aktaran
Yeni Düzen, 23 Aralık 1991)
“Ticaret Odası yeni
Başkanı Salih Boyacı, ülkemizdeki siyasi krizin ekonomik yapıyı olumsuz yönde
etkilediğini belirtti ve siyasetteki tekli yapı ile antidemokratik eğilimleri
ortadan kaldırmak için toplumsal uzlaşma ve genel seçimin şart olduğunu
vurguladı.” (Yeni Düzen, 26 Aralık 1991)
“Denktaş’ın dün, erken seçim için yasal hazırlık yapılmasını isteyen bir
yazısının Meclis Başkanlığı ile Başbakanlığa iletildiği bildirildi.” (Yeni
Düzen, 28 Aralık 1991)
“Denktaş seçiminden 7 ay sonra gerçeği
vurguladı: Modern seçim yasası şarttır!” (Halkın Sesi, 31 Aralık 1991)
“Büyükelçilikte
düzenlenen resepsiyonda, “uzlaşma” yönünde önemli görüntüler davetlilerin
gözünden kaçmıyordu. Resepsiyonun en çok konuşulan ve ilgi gören
davetlilerinden olan Özker Özgür ile Mustafa Akıncı’nın bir ara Denktaş ve
Çetin’le birlikte fotoğrafçılara poz vermeleri, gecenin önemli olayları arasındaydı.”
(Başaran Düzgün, Yeni Düzen, 6 Ocak 1992)
“Siyasi liderler,
davetliler, parti üyeleri ve Rum tarafından parti başkanlarının katıldığı
kuruluş resepsiyonunda bir konuşma yapan CTP Genel Başkanı Özker Özgür, partisinin 21 yıllık siyasi deneyiminden
çıkardığı dersin, “halkın çıkarları doğrultusunda işbirliği ve uzlaşma olduğunu”
belirtti... ve şöyle konuştu: “Kıbrıs sorununu çözmeye çalışırken iki
toplum arasındaki güvensizliğin büyüklüğünü akıldan çıkarmamak gerekir. Toplumlararası güvensizliğin güvene
dönüşebilmesi için zamana gereksinme
vardır.” (Yeni Düzen, 11 Ocak 1992) Denktaş bu süreyi 15-20 yıl olarak
belirlerken Özgür, Baf’ta yaptığı bir konuşmada “makul bir süre sonra üç
özgürlük kullanılabilir” demişti. (Yeni Düzen, 4 Haziran 1991) Gazetenin “makul bir süre” olarak değiştirdiği
konuşmada, Özgür’in “beş yıl” dediği KRYK’nin Türkçe haber bülteninde
duyurulmuştu.
***
CTP’lilerin “devlet ve egemenlik” konusunda da kafalarının karışık
olduğunu çeşitli Yeni Düzen makalelerinde okumuş ve bu sütunlarda “devlet
egemenliğinin bölünmezliği” ilkesinin federasyonları konfederasyonlardan ayıran
bir özellik olduğunu hatırlamıştık. Ama BM
Genel Sekreteri Cuellar’ın son raporunda, oluşturulacak yeni federal devletteki
egemenliğin ”bölünmez, ama paylaşılabilir” olduğunu belirtmesi üzerine başlayan
tartışmada, CTP’liler ilk kez kamuoyu
önünde AKEL’in görüşlerinin eleştirisini yapıyordu:
“AKEL Genel Sekreteri
Hristofyas ise “Devlet olmanın özelliği olarak egemenlik paylaşılmaz, egemenlik
birdir ve bölünmezdir” diyor. Hristofyas galiba federasyon kurulması için
çalışıldığını unuttu ve üniter devletlerdeki egemenlik kavramına göre
konuşuyor... Rum liderlerinin egemenlik anlayışları yanlıştır. Böyle
anlayışlarla federasyon kurulmaz.” (Dr. Mustafa Yektaoğlu, Yeni Düzen, 25
Aralık 1991)
Kıbrıs sorununu değerlendirme ve
çözüm yolları konusunda “milli çizgi”nin yörüngesine giren CTP, artık
ehlileştirilmiş sayılmaktadır. Kıraliyet ehlilerinden Sabahattin İsmail ise bu
durum karşısında haklı olarak gurur duymaktadır:
“Günaydın Yekta. Geç de olsa yaptığın bu tesbit için bravo. Aramıza
hoşgeldin. Ahmet Okan’ın önceki gün yazdığı gibi, “bizden üç adım geriden de
olsa, bu oldukça olumlu bir gelişmedir.” (Yeni Gün, 28 Aralık 1991)
CTP
Genel Başkanı Özker Özgür’ün, Rum tarafının Avrupa Topluluğu’na yaptığı başvuruyu
ileri götürme kararıyla ilgili olarak yayımladığı basın bildirisi,
Sabahattin’in bu kez de “Aramıza hoşgeldin Sn. Özgür!” başlıklı bir yazı
yazmasına neden oldu. (Yeni Gün, 17 Ocak 1992)
“Denktaş’ın, “Türkiye
katılmadan Kıbrıs’ın AT’ye girmemesi” görüşünde olduğunu bilen Özgür şöyle
diyordu: “Kıbrıs Cumhuriyeti unvanının Kıbrıs Rum toplumunun tekelinde
bulunmasından yararlanılarak yapılan bu girişim, Kıbrıs sorununa çözüm
çabalarını kolaylaştırıcı olmayacaktır. Kıbrıs’ın Avrupa Topluluğu’na üyeliğine
iki toplum birlikte karar vermelidir. Kıbrıs Rum Ulusal Konseyi’nin Kıbrıs
sorunu ile ilgili BM gözetiminde bir dörtlü barış konferansını kabul eder gibi
görünürken, ansızın karşı çıkarak Kıbrıs Cumhuriyeti’’nin de temsil edileceği uluslararası bir
konferansı istemesini anlamak mümkün değildir. Kıbrıs Rum tarafının eşitlik
ilkesini ortadan kaldıracak biçimde Kıbrıs Rum toplumunun tekelindeki Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin temsiliyeti üzerinde durmağa başlaması yapıcı bir yaklaşım
olmaktan uzaktır.” (“Rumlar yanlış
yolda” manşetiyle verilen haberden, Yeni Düzen, 16 Ocak 1992)
Yüzde 18’lik nüfus ve anlaşma sonucu belirlenecek olan
yüzde 20-25 oranındaki toprakla, merkezi devlete federal bir yapı içinde
katılacak olan Kıbrıs Türk tarafının görüşmecisi Denktaş, “siyasal eşitlik”
deyimi ardına saklanarak, Federal Meclislerde birlikte kullanılacak olan halk
ve devlet egemenliğinde yüzde 50’lik bir payı ele geçirmeyi istemektedir. Buna
ulaştıktan sonra, yeni federal devletin
daha çok Türklerle meskûn olacak kuzey eyaletini,
uygun bir zamanda merkezden kopartıp, bu kez uluslararası kabul görebilecek
ayrı bir devlete dönüştürmeyi planlamaktadır. Yıllardır
verdiği demeçler ve yaptığı konuşmalarda, anlaşmaya yaklaşıldığı dönemlerde
uyguladığı taktiklerde bu, açıkça görülmekte ve Kıbrıs Rum tarafınca göz önünde
bulundurulmaktadır. Durum böyle iken,
yanlış bir hesap sonucu parlamento dışında kalmış olan CTP ve TKP, Denktaş’ın bu “milli çizgi” sine bilinçli
veya bilinçsiz olarak destek olmaktadır. Özellikle CTP, son aylarda
hızlı bir başkalaşım göstererek, geleneksel rotasını değiştirmiş ve yeni
politikalar uygulamaya başlamıştır. O kadar ki daha KKTC’nin ilan edildiği
günlerde, Denktaş’ın yörüngesine giren CTP kökenli iki gazeteci, hayretlerini
gizlememektedirler: “Sonuna kadar
bunlara karşı çıkıp da, bir gecede dönmek, olacak gibi değil. Ağır ağır
dönseniz de, başımız dönmese olmaz mı?” (Ahmet Okan, Yeni Gün, 24 Aralık 1991)
“Haydi çocuklar, biraz daha gayret, biraz daha cesaret.” (Sabahattin
İsmail, Yeni Gün, 17 Ocak 1992)
“Bozkurt”dan sonra, soldan dönenlerin yayın
organı olarak temayüz eden “Yeni Gün” gazetesi,
Ticaret Odası Başkanı Salih Boyacı’nın CTP ve TKP’yi ziyaretlerini
bu anlamlı başlıkla vermişti: “Boyacı ”birleştirici” gibi.” (27 Aralık 1991)
Aynı gazete, 16 Ocak 1992 tarihli sayısında doğru
olan teşhisini şu başlıkla kamuoyuna duyurmaktaydı: “CTP şerit değiştirdi. CTP içinde sürdürülen
egemenlik tartışmalarına paralel olarak, parti başkanı Özker Özgür de Rumlara
karşı sert tavır alıyor.” Haberin devamında
şöyle deniyordu: “Buna göre, CTP Genel Başkanı Özker Özgür bugüne dek izlemediği bir politika güderek, Kıbrıs
sorununun çözümünde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da öteden beri ortaya koyduğu
egemenliğin paylaşılması tezini savunmaya başladı. CTP’nin bu görüşü savunmaya
başlaması ile birlikte, bu partinin öteden beri AKEL ile paralellik gösteren
politikası da çelişmeye başladı. CTP’ye
yakın kaynaklar, partinin Güney
Kıbrıs’ta izlenen politikalarla daha da çok çelişeceğine tanık olunacağı bir sürecin
başlatıldığına dikkat çekiyorlar.” (Yeni Gün, 16. Ocak 1992)
Yıllarca CTP milletvekilliği yaptıktan sonra, görüş
ayrılığına düşüp TKP’ye giren ve daha sonra SDP Genel Başkanlığına getirilen Ergün Vehbi’nin, CTP’nin iktidar partisi ile diyalog başlatmasını memnunlukla karşıladıklarını
belirten açıklaması da şöyle devam ediyordu: “CTP’nin bizim uzun
zamandır demokrasinin bir uzlaşma rejimi olduğu, siyasetin ise kavga değil,
rekabet içerdiği yolundaki çağrılarımız noktasına gelmiş olmasını ve iktidar
partisini “düşman parti” kabul etmekten vazgeçerek diyalog başlatmasını son
derece olumlu bulduğumu açıklamak isterim.” (Yeni Gün, 21 Ocak 1992)
CTP’lilerdeki AKEL aleyhtarlığının dozu giderek
artarken Hasan Fadıl 24 Ocak 1992 tarihli Yeni Düzen’de “Güney’de uyuyanlar” başlıklı yazısında şunları
yazdı: ‘Türk solu, ülkesinin ve ülke insanlarının geleceği için adil ve kalıcı
bir çözümden yanadır. Toplumun esenliği için Kıbrıs’ta federal yapıda ülkenin
bütünlüğünü savunuyoruz. Amaç toplumun esenliği ve bu doğrultuda ülkenin
federal bir yapıda bütünleşmesidir.
Ülkenin bütünlüğü hiçbir zaman toplumun esenliğinden önde gelmez... Rum
solu şovenizmin fazlaca etkilediği Rum toplumuna doğru mesajları vermek ve bunu
becerebilmek için de Türk toplumunun yapısını iyi tahlil etmek durumundadır...
Ulusal Konseyde şövenist ihtiyaçlara cevap verici olarak alınan sekter
kararlara karşı çıkılmadığı sürece nasyonalizmin batağından kurtulmak mümkün
olmayacaktır. Çözümsüzlük en fazla Türk emekçilerini etkilemektedir. Ülkenin kuzeyinde
işçiler 806 bin TL asgari ücret temelinde sefalete talim ederken, tavırlarını
sadece Güneydekilerin ihtiyaçlarına “yönelik belirlemenin ardından da tümünün
siyasal birimi olduğunu iddia etmenin ne anlama geldiğini söylemeye dilim
varmıyor.”
Anlaşılan H.Fadıl, Türk
kesimindeki asgari ücretin artırılmasına yönelik sınıf mücadelesinin ve bunun
için gerekli bilincin AKEL tarafından verilmesini beklemekte ve “Resmi üyemiz
olan herhangi bir Türk ise, ne yazık şu anda yok!” diyen AKEL Genel Sekreteri
Hristofyas’ın (Şener Levent’le yapılan söyleşi, Ortam, 10 Ocak 1990) mucizeler
yaratmasını hayal etmektedir.
***
CTP’deki önemli politika değişiklikleri Kıbrıs Rum
basınında da yankısını bulmakta gecikmedi. Fileleftheros gazetesinde Anthos
Likavgis imzasıyla 6 sütunluk başlık altında verilen haberde şöyle deniyordu:
“Şimdi değerlendirmeye alınan
diğer bilgiler, Rum tarafında artan oranda endişeler yaratıyor. Çünkü Kıbrıs Rumlarının güvendiği dengeler, Kıbrıs
Türk toplumu içerisinde değişikliğe uğruyor ve Denktaş’ın görüşleri takviye
görüyor. Böylece Kıbrıs Türk kitlelerinin milliyetçi ve şoven gruplara ve
onların tutumların tepkisi azalıyor. Bunun muhakkak belirli bazı olumsuz
durumlar için sonuçlar yaratacağı sanılıyor. (Fileleftheros'tan aktaran Halkın
Sesi, 6 Kasım 1991)
Bu arada CTP Genel Sekreteri F.Sabit Soyer, CTP’nin AKEL partisi
tarafından Kıbrıs Türklerinin egemenliği konusunda takınılmış bulunan olumsuz
tutumu yüzünden eleştirilmesine dikkat çekti. Soyer’in burada yaptığı açıklamada
ise, doğruluğu kendi tekellerine almadığını belirtmesi ve kendi çevreleri
dışında da doğru görüşler olabileceğini kabul ettiklerini açıklaması ilginçti.”
(aktaran Halkın Sesi, 25 Ocak 1992)
24 Ocak
1992 günü parti merkezinde bir basın toplantısı düzenleyen CTP Genel Başkanı
Özker Özgür, şu görüşleri dile getirdi:
İç barışı sağlamadan dış barışa yönelen bir toplum zayıf düşer. KKTC’de
erken genel seçimler için iç ve dış koşullar uygundur. Konuştuğumuz UBP’liler
ve Cumhurbaşkanının kendisi bile, bu konuda rahatsızdır. Kıbrıs sorunu
konusunda olası bir anlaşmayı mevcut parlamento değerlendiremez. En kısa sürede
toplumsal bir konsensüs sağlayarak, halk iradesine dayalı organları mutlaka
oluşturmak gerekir. Cumhurbaşkanı Seçim Yasası’nı kendileri imzaladığı halde,
bugün “modern bir seçim yasası gerekiyor” diyor. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın
“yetkili görüşmeci” olmasına karşı çıkmamaktayız. New York ziyaretinden sonra
kendisiyle görüşeceğiz. Denktaş, toplum tarafından etkili bir görüşmeci olarak
kabul edilmektedir, biz de bu görüşe katılmaktayız. Sorun parlamentodadır.
Görüşmecinin arkasında halk iradesine dayalı bir parlamento olmalıdır. Adadaki
Türk askerinin varlığı, 1960 anlaşmalarının sağladığı garantiler çerçevesinde
şarttır. Toplumun bu varlığa güvence ve psikolojik olarak da ihtiyacı vardır.
Kıbrıs sorununun çözümünden sonra bir miktar Türk askerinin adada kalmasında
yarar görüyoruz.” (Kıbrıs ve Halkın Sesi, 25 Ocak 1992)
(İlk şekli, “CTP’nin ‘Milli
Çizgi’ye Kayışı” başlığı altında ve iki ayrı yazı olarak Yeni Çağ gazetesi, 16
ve 23 Mart 1992 tarihlerinde, daha sonra da yine “Ahmet An” imzasıyla ve
yukarıdaki başlıkla, italik kısımlar eklenerek, Birlik, aylık siyasi dergi, Mayıs-Haziran
1992, Sayı:17’de yayımlandı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder