Kıbrıs Türk toplumunun yetiştirdiği
değerli tarih araştırmacısı ve yazar Haşmet M. Gürkan'ın anısına düzenlenen
araştırma yarışmasının ilki, Ağustos 1992'de düzenlenmiş ve sonuçları, yazarın
1. ölüm yıldönümü olan 21 Mart 1993'den bir gün sonra yapılan anma gecesinde
açıklanmıştı. Yarışmaya katılan Dr. Nazım Beratlı (Kıbrıslı Türklerin Tarihi)
birincilik ödülüne layık görülürken, Taçgey Debeş (Haşmet Gürkan'ın eserleri),
Uğur Ulaş Dağlı (Arabahmet Evleri) ve Ulus Irkad (Kıbrıs İkonografisi) da
katıldıkları için birer anı plaketi almışlardı.
Yarışmayı Galeri Kültür'ün
katkılarıyla düzenleyen K.T. Sanatçı ve Yazarlar Birliği, kendi yönetim kurulu
üyelerini bu yarışmanın jürisi ilan etmişti. Daha o günlerde, basında çıkan bir
yazıda, seçici kurulun araştırmacı yazarlarla takviye edilmesi gerektiğine
ilişkin uyarıda bulunulmuşken, biz de Haşmet Bey'in yakın dostları olarak onun
isminin istismar edilerek, yanlış kararlar alınmaması doğrultusunda konuşmalar
yapmıştık. Ama dinleyen olmadı. Belki de yaşasaydı, onun bile karşı çıkacağı ve
genelde Haşmet Bey'in dünya görüşü ve tarih anlayışına ters düşen içerikteki
bir esere ödül verildi. İşte bu kitap, Aralık 1993'de basılı olarak satışa
sunuldu.
Galeri Kültür Yayını olarak
İstanbul'da bastırılan "Kıbrıslı Türklerin Tarihi-1. Kitap" başlıklı
çalışma, gazete ilanlarında "özgün eser" olarak sunulurken, her
nedense yazarının adı verilmemiştir. Kitabın iç sayfalarında ise, bu çalışmanın
henüz tamamlanmamış olduğu ve asıl isminin "Kimliğin Kökenleri"
olduğu anlaşılmaktadır. 1. Cilt'te "İngiliz dönemi başlarına kadar
Kıbrıslı Türklerin Tarihi"nde, "Kıbrıslı Türk kimliğinin Türk
komponenti", 2. Cilt'te de "Kıbrıslı Türk kimliğinin Kıbrıslı
komponenti" verilecekmiş. (s.17)
Kitabın başlangıcında, Taçgey
Debeş'in yarışmaya da katılan "Araştırmacı Haşmet Gürkan ve Kıbrıs
Tarihi" başlıklı yazısına yer verilmektedir. (s.3-9), "Gürkan'ın
İngilizcesi yanısıra Rumcayı da iyi bildiği anlaşılıyor" diye yazan Debeş,
ne yazık ki yanılıyor. Çünkü sözü edilen P. Mahluzaridis'ten çevrilmiş kitapta
"İngilizceden Türkçeye çeviren: Haşmet M. Gürkan" notu yer
almaktadır. Kaynakçalarında da Rumca eser bulunmamaktadır. Olsa olsa ikinci
kaynak üzerinden yararlanmıştır. Haşmet Bey'in bildiği Rumca kelimeler, çeviri
yapacak kadar değildi, ama biraz anlayabiliyordu.
Dr.Nazım Beratlı, 4 sayfa önsöz
ve 4 sayfa da giriş yazısı yazdığı kitabında, şöyle demektedir:
"Kanımca zorlanılacak ilk
husus, kimliğin kökenini anlatmaya girişince ta Orta-Asya'ya kadar
gidilmesidir. Oysa bu hem gerçektir ve hem de kaçınılmazdır. Başka türlü,
Kıbrıslı Türk'ün kimi köylerde geceleri tırnak kesmekten kaçınmasının nedeni,
anlaşılamaz." (s.17)
Demek ki Latin Amerika'da da
geceleri tırnak kesmekten kaçınılıyorsa, yazar oraya da kimlik kökenini aramaya
gidecektir!
Beratlı, kitabının ilk bölümünü 7
Mayıs 1990 günü, yani "DMP deneyiminin hüsranla sonuçlanmasının ertesi
günü" yazdığını belirtirken, hareket noktasını da şöyle açıklamaktadır:
"Kıbrıslı Türk kimliğini
korumak üzere yola çıktığını ileri süren bir hareketin mensubunun, halktan erk
isterken sorulan sorulara yanıt vermekte zorlanmasını gözlemiş olmak."
(s.18)
Ne yazık ki, kitapta bu konularda
ne Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin ideolojik sorunlarına değinilmekte, ne de
kimliğin somut sorunlarına atıfta bulunulmaktadır. Aksine, Kıbrıs Türklerinin
Tarihi'nde pek de belirleyici bir etkisi bulunmayan "Anadolu öncesi Türk
tarihi"ne sayfalarca yer verilmektedir. Beratlı'nın "Herkesin talebi
anavatanla bütünleşmek" idi!" şeklindeki değerlendirmesi ise (s.21),
onun Haşmet M. Gürkan'ın siyasal kimliğini hiç anlamadığını göstermektedir.
Bize göre, kitabın "Türk
kimliğinin kökenleri" başlığını taşıyan ve 124 sayfalık 1. kısmı tamamen
konuyla ilgisiz ve gereksiz bir bölüm olmuştur. Türk boylarının tarih sahnesine
çıkışı, uygarlık öncesi sosyal yaşamın örgütlenmesi, Orta Asya'da toplumsal
yaşam ve ekonomi, Yakın Doğu'da Türk devletleri, Osmanlı toplumunda mülkiyet
ilişkileri, mali bunalım gibi başlıklar, bu konularda Türkiye'de yayımlanmış
kitaplardan geniş aktarmalarla sayfa doldurmuş. İlgili kitapların kaynakçada
yazımında ise bilimsel kurallara uyulmamış.
"Amatör bir
"tarihçi" olan bu satırların yazarı" diye yazan Dr. Nazım
Beratlı'nın bu gerçekten amatör çalışması boyunca amaçlanan tek şey, belli bir
önyargıdan hareketle, hiç de inandırıcı kanıtlar vermeden şu hususu vurgulamak
olmuştur:
"Kıbrıslı Türkler,
Anadolu'daki en önemli Alevi Türkmen boyları'nın adaya sürülmüş,
torunlarıdırlar." (s.128)
Aynı husus, bazı dönemlerde
Kıbrıs'a sürgün edilmiş olan asi unsurlardan hareketle sürekli tekrarlanmaktadır:
"Köylerde yaşayan Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu, Türkmen yani Oğuz
kökenlidir." (s.148), "Kıbrıslı Türklerin %75'inin atalarını
oluşturan Türkmen boyları" (s.157)
"Osmanlı yönetimi, Rumlara
hiçbir baskı yapmamıştır" (s.169) diye yazan Beratlı, anlaşılan resmi
Kıbrıs Türk tarih yazımının da etkisinde kalmış ve olayları kendi istediği
şekilde görmektedir:
"Tüm Osmanlı dönemi boyunca,
Kıbrıs'ta yönetime başkaldırı daha çok Türklerce gerçekleştirilmiş, bir
destanda sözü edilen ve tarihsel kaynaklarda kaydına rastlamadığımız bir
"Papaz isyanı" hariç, Rumlar daha çok bu isyanlar esnasında,
yönetimden yana bir tavır geliştirmişlerdir." (s.249)
Açıktır ki yazar, Kıbrıs
tarihiyle ilgili herhangi bir İngilizce kaynağa başvurmamış, en azından Sir
George Hill'in 4 ciltlik "A History of Cyprus" kitabının son
cildinden yararlanarak hazırladığımız ve Türkçe olarak Ortam gazetesinde 23
yazı halinde yayımladığımız "Osmanlı döneminde Kıbrıs'ta görülen isyan
hareketleri" dizisini gözden kaçırmıştır. Yoksa, 20'den fazla isyanın yer
aldığı ve 1665, 1765 ve 1783 yıllarında Türk-Rum birlikte gerçekleştirilen
anlamlı örnekleri ve bu arada 1833'deki üç isyandan Karpaz'da olan Papaz
Kaloyeros isyanını öğrenmiş olacaktı. (Ortam, 29 Ağustos-24 Eylül 1990).
Kitabın "Kıbrıslı
Türkler" başlıklı 2. kısmının 1. bölümünde "Kıbrıslı Türklerin
Kökeni" bilinen kaynaklardan tekrarlanarak, 2. bölümde Alevilik, Şah
İsmail ve Ahilik konularına girilerek, şunlar yazılmaktadır:
"Zorunlu olarak kimi
ayrıntıları da ele almak mecburiyetinde kaldığımız Kıbrıslı Türklerin
geçmişinde sık sık karşımıza çıkan Şah İsmail konusu" (s.195) Kıbrıslı
Türkün geçmişini incelemeye giriştiğimiz zaman, Osmanlı, İslam ve Türk
tarihinin derinliklerindeki kimi ayrıntıları anlamadan, konuyu açıklığa kavuşturmak
olası değildir." (s.179)
Böylece Dr. Nazım Beratlı,
Kıbrıslı Türklerin tarihsel kimliğini Orta Asya'nın bozkırlarında ve Şah
İsmail'de ararken ayrıntılarda boğulup kalmakta ve 2. bölümün genel bir
değerlendirmesini yaparken, şunları yazabilmektedir:
"1950'lere gelene kadar
Kıbrıs Türk köylerinin çoğunda cami bulunmaz, bulunsa bile minaresi yoktur...
Bunlar belki de eski cemevleridirler." (s.202)
Osmanlı dönemindeki Boyacıoğlu
Mehmet Ağa 1680'de isyan etmiş ve Rumların da desteğini alarak kendisinin adanın
egemeni ilan etmişti. Beratlı isim benzerliğine bakarak ve hiçbir araştırma
zahmetine katlanmadan şu soruyu sorabilmektedir: "Acaba, bugünkü Boyacı
ailesi ile bir ilişkisi var mıydı?" (s.238)
Herhangi bir kanıt göstermeden
ileri sürülen bir başka görüş de şöyle dile getirilmektedir:
"Kanımızca, Kıbrıslı
Türkleri "Kıbrıslı" yapan süreç, adada geçirilen ilk iki yüz
yıldır." (s.209)
"Kıbrıs'ta Türkler-Kıbrıs'ın
kimliğe katkıları" adı verilen bu 3. bölümde, Kıbrıs'ın Rum yerli halkı
ile olan kültürel ilişkiler ve etkileşimlere değinileceğine, yazarın "Kıbrıs
Türk Aydınları Self-determinasyon Hareketi" yayını olarak 1991'de basılan
"Kıbrıs'ta Ulusal Sorun" kitabından 13 sayfalık bir bölüm aynen
aktarılmaktadır. (s.223-232)
Anlaşılan bu konuda da, daha önce
yapılmış olan yayınlar gözden uzak tutulmuş, kültürel kimliğin yeniden
üretilmesi sürecinde yer alan 1950'li yıllardan önceki gelişmelere hiçbir
atıfta bulunulmamıştır. Böyle olunca da, 3.bölümün değerlendirilmesinde, bugünkü
kültürümüzün kökenleri arasında "Latin kültürü, Batı kültürü sahibi,
"sömürge aydını"nın çok uzun süre halkın başını çekerek, o kültürel
özellikleri halka da aşılamaları ve çok yüksek eğitim düzeyi"miz
sayılabilmektedir. (s.241)
Dahası, "Kıbrıslı Türk
kimliğinin belirleyici özelliği, bugün yaşamakta olan pek çok değişik Türk
kökenli kültür arasından en batılı olabilenine sahip olmasıdır" (s.241)
diye yazabilmektedir. Aynı yerde, "Gotik camilerde namaz kılarken bunu hiç
yadırgamayan Türk, yalnız Kıbrıs'ta vardır" diyen Beratlı, Anadolu'daki
kiliseden bozma camilerde namaz kılan "soydaş"larını unutmuş
herhalde.
Kitabın son 4 sayfasında ise,
"İngiliz dönemi başlarında Kıbrıslı Türkler" ve "Yasal
durumlarının oluşmakta olan kimliğe etkileri"ne çok yüzeysel olarak
değinilmektedir. Kaynak belirtmeden "İngiliz kaynaklarına göre Kıbrıslı
Türklerin "ata ve kılıca yatkın" oldukları, "yani Türkmen
özellikleri yüzyılları aşarak gelmiş, sürmektedir" görüşü
tekrarlanmaktadır. (s.246)
"Kıbrıslı Türklerin
kültürlerinin temelinde, Alevi-Bektaşi değerleri yatmaktadır" (s.207)
iddiasını hiçbir inandırıcı belgeye dayanmadan öne süren Beratlı'nın kitabına
"Kıbrıslı Türklerin Tarihi" gibi kapsamlı bir ad vermesini de
yadırgadığımızı belirtmeliyiz. Çünkü Kıbrıslı Türklerin bu ada üzerindeki 400
yıldan fazla süren ve çoğunluktaki Rum toplumu ile karşılıklı etkileşim içinde
şekillenen tarihi ve kimliği, daha ciddi ve bilimsel yaklaşımlarla
incelenmelidir. Bunu yapmakta olan araştırmacılarımız ve yazarlarımız iyi ki
vardır ve yetişmektedir. Herhangi bir özenti veya aktarmacılık güdüsünden uzak
olarak çalışan ve Haşmet M. Gürkan'ın açtığı yolun bilinçli takipçisi olan bu
arkadaşlar, onun dünya görüşünde olup, adının istismar edilmesine karşı
durmakta kararlıdırlar.
Çok daha yararlı bir işlevi
üstlenmiş olan Bener Hakkı Hakeri'nin iki ciltlik resimli ansiklopedik
sözlüğüne de yanlış olarak "Kıbrıs Türk Ansiklopedisi" adı verilmiş,
ama başlığın gerektirdiği kapsama ulaşılamamıştı. Kaldı ki burada
"Kıbrıslı Türklerin Tarihi" denerek, Türklük-Alevilik dışında, Haşmet
Gürkan'ın yazılarında dile getirmeye çalıştığı hususlar tekrarlanmakta ve
herhangi bir özgünlük bulunmamaktadır.
Bir bireysel çalışma olarak
basılması iyi olmuştur, ama "Haşmet M. Gürkan Araştırma Yarışması"nın
1. ödülünü bize göre hak etmemiştir. Zaten Haşmet Bey, bu tür yarışmalara da
karşı olup, eski kültürel birikimimizin yeni kuşaklara basılıp tanıtılmasından
yanaydı.
Ehil ellerde bu yarışma
sürdürülecekse, yıl içinde basımızda yer alan haber, resim veya makaleler
değerlendirilerek bir ödül verme yoluna gidilebilir. Aksi takdirde, amaçtan
uzaklaşılmış olacaktır görüşündeyiz.
(Bu yazının yayımlanması, tartışmalara yol açacağı
gerekçesiyle, Kıbrıs ve Yeni Düzen gazeteleri tarafından uygun görülmemiştir. Daha
sonra şurada basılmıştır: Alternatif Yazın dergisi, Lefkoşa, Sayı:6, Mart-Nisan
1994 ve kitap içinde, Ahmet An, Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar, Lefkoşa
1999, s.151-155)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder