9 Mart 2018 Cuma

ÖDÜLÜNÜ HAK ETMEYEN BİR KİTAP


             Kıbrıs Türk toplumunun yetiştirdiği değerli tarih araştırmacısı ve yazar Haşmet M. Gürkan'ın anısına düzenlenen araştırma yarışmasının ilki, Ağustos 1992'de düzenlenmiş ve sonuçları, yazarın 1. ölüm yıldönümü olan 21 Mart 1993'den bir gün sonra yapılan anma gecesinde açıklanmıştı. Yarışmaya katılan Dr. Nazım Beratlı (Kıbrıslı Türklerin Tarihi) birincilik ödülüne layık görülürken, Taçgey Debeş (Haşmet Gürkan'ın eserleri), Uğur Ulaş Dağlı (Arabahmet Evleri) ve Ulus Irkad (Kıbrıs İkonografisi) da katıldıkları için birer anı plaketi almışlardı.
Yarışmayı Galeri Kültür'ün katkılarıyla düzenleyen K.T. Sanatçı ve Yazarlar Birliği, kendi yönetim kurulu üyelerini bu yarışmanın jürisi ilan etmişti. Daha o günlerde, basında çıkan bir yazıda, seçici kurulun araştırmacı yazarlarla takviye edilmesi gerektiğine ilişkin uyarıda bulunulmuşken, biz de Haşmet Bey'in yakın dostları olarak onun isminin istismar edilerek, yanlış kararlar alınmaması doğrultusunda konuşmalar yapmıştık. Ama dinleyen olmadı. Belki de yaşasaydı, onun bile karşı çıkacağı ve genelde Haşmet Bey'in dünya görüşü ve tarih anlayışına ters düşen içerikteki bir esere ödül verildi. İşte bu kitap, Aralık 1993'de basılı olarak satışa sunuldu.
Galeri Kültür Yayını olarak İstanbul'da bastırılan "Kıbrıslı Türklerin Tarihi-1. Kitap" başlıklı çalışma, gazete ilanlarında "özgün eser" olarak sunulurken, her nedense yazarının adı verilmemiştir. Kitabın iç sayfalarında ise, bu çalışmanın henüz tamamlanmamış olduğu ve asıl isminin "Kimliğin Kökenleri" olduğu anlaşılmaktadır. 1. Cilt'te "İngiliz dönemi başlarına kadar Kıbrıslı Türklerin Tarihi"nde, "Kıbrıslı Türk kimliğinin Türk komponenti", 2. Cilt'te de "Kıbrıslı Türk kimliğinin Kıbrıslı komponenti" verilecekmiş. (s.17)
Kitabın başlangıcında, Taçgey Debeş'in yarışmaya da katılan "Araştırmacı Haşmet Gürkan ve Kıbrıs Tarihi" başlıklı yazısına yer verilmektedir. (s.3-9), "Gürkan'ın İngilizcesi yanısıra Rumcayı da iyi bildiği anlaşılıyor" diye yazan Debeş, ne yazık ki yanılıyor. Çünkü sözü edilen P. Mahluzaridis'ten çevrilmiş kitapta "İngilizceden Türkçeye çeviren: Haşmet M. Gürkan" notu yer almaktadır. Kaynakçalarında da Rumca eser bulunmamaktadır. Olsa olsa ikinci kaynak üzerinden yararlanmıştır. Haşmet Bey'in bildiği Rumca kelimeler, çeviri yapacak kadar değildi, ama biraz anlayabiliyordu.
Dr.Nazım Beratlı, 4 sayfa önsöz ve 4 sayfa da giriş yazısı yazdığı kitabında, şöyle demektedir:
"Kanımca zorlanılacak ilk husus, kimliğin kökenini anlatmaya girişince ta Orta-Asya'ya kadar gidilmesidir. Oysa bu hem gerçektir ve hem de kaçınılmazdır. Başka türlü, Kıbrıslı Türk'ün kimi köylerde geceleri tırnak kesmekten kaçınmasının nedeni, anlaşılamaz." (s.17)
Demek ki Latin Amerika'da da geceleri tırnak kesmekten kaçınılıyorsa, yazar oraya da kimlik kökenini aramaya gidecektir!
Beratlı, kitabının ilk bölümünü 7 Mayıs 1990 günü, yani "DMP deneyiminin hüsranla sonuçlanmasının ertesi günü" yazdığını belirtirken, hareket noktasını da şöyle açıklamaktadır:
"Kıbrıslı Türk kimliğini korumak üzere yola çıktığını ileri süren bir hareketin mensubunun, halktan erk isterken sorulan sorulara yanıt vermekte zorlanmasını gözlemiş olmak." (s.18)
Ne yazık ki, kitapta bu konularda ne Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin ideolojik sorunlarına değinilmekte, ne de kimliğin somut sorunlarına atıfta bulunulmaktadır. Aksine, Kıbrıs Türklerinin Tarihi'nde pek de belirleyici bir etkisi bulunmayan "Anadolu öncesi Türk tarihi"ne sayfalarca yer verilmektedir. Beratlı'nın "Herkesin talebi anavatanla bütünleşmek" idi!" şeklindeki değerlendirmesi ise (s.21), onun Haşmet M. Gürkan'ın siyasal kimliğini hiç anlamadığını göstermektedir.
Bize göre, kitabın "Türk kimliğinin kökenleri" başlığını taşıyan ve 124 sayfalık 1. kısmı tamamen konuyla ilgisiz ve gereksiz bir bölüm olmuştur. Türk boylarının tarih sahnesine çıkışı, uygarlık öncesi sosyal yaşamın örgütlenmesi, Orta Asya'da toplumsal yaşam ve ekonomi, Yakın Doğu'da Türk devletleri, Osmanlı toplumunda mülkiyet ilişkileri, mali bunalım gibi başlıklar, bu konularda Türkiye'de yayımlanmış kitaplardan geniş aktarmalarla sayfa doldurmuş. İlgili kitapların kaynakçada yazımında ise bilimsel kurallara uyulmamış.
"Amatör bir "tarihçi" olan bu satırların yazarı" diye yazan Dr. Nazım Beratlı'nın bu gerçekten amatör çalışması boyunca amaçlanan tek şey, belli bir önyargıdan hareketle, hiç de inandırıcı kanıtlar vermeden şu hususu vurgulamak olmuştur:
"Kıbrıslı Türkler, Anadolu'daki en önemli Alevi Türkmen boyları'nın adaya sürülmüş, torunlarıdırlar." (s.128)
Aynı husus, bazı dönemlerde Kıbrıs'a sürgün edilmiş olan asi unsurlardan hareketle sürekli tekrarlanmaktadır: "Köylerde yaşayan Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu, Türkmen yani Oğuz kökenlidir." (s.148), "Kıbrıslı Türklerin %75'inin atalarını oluşturan Türkmen boyları" (s.157)
"Osmanlı yönetimi, Rumlara hiçbir baskı yapmamıştır" (s.169) diye yazan Beratlı, anlaşılan resmi Kıbrıs Türk tarih yazımının da etkisinde kalmış ve olayları kendi istediği şekilde görmektedir:
"Tüm Osmanlı dönemi boyunca, Kıbrıs'ta yönetime başkaldırı daha çok Türklerce gerçekleştirilmiş, bir destanda sözü edilen ve tarihsel kaynaklarda kaydına rastlamadığımız bir "Papaz isyanı" hariç, Rumlar daha çok bu isyanlar esnasında, yönetimden yana bir tavır geliştirmişlerdir." (s.249)
Açıktır ki yazar, Kıbrıs tarihiyle ilgili herhangi bir İngilizce kaynağa başvurmamış, en azından Sir George Hill'in 4 ciltlik "A History of Cyprus" kitabının son cildinden yararlanarak hazırladığımız ve Türkçe olarak Ortam gazetesinde 23 yazı halinde yayımladığımız "Osmanlı döneminde Kıbrıs'ta görülen isyan hareketleri" dizisini gözden kaçırmıştır. Yoksa, 20'den fazla isyanın yer aldığı ve 1665, 1765 ve 1783 yıllarında Türk-Rum birlikte gerçekleştirilen anlamlı örnekleri ve bu arada 1833'deki üç isyandan Karpaz'da olan Papaz Kaloyeros isyanını öğrenmiş olacaktı. (Ortam, 29 Ağustos-24 Eylül 1990).
Kitabın "Kıbrıslı Türkler" başlıklı 2. kısmının 1. bölümünde "Kıbrıslı Türklerin Kökeni" bilinen kaynaklardan tekrarlanarak, 2. bölümde Alevilik, Şah İsmail ve Ahilik konularına girilerek, şunlar yazılmaktadır:
"Zorunlu olarak kimi ayrıntıları da ele almak mecburiyetinde kaldığımız Kıbrıslı Türklerin geçmişinde sık sık karşımıza çıkan Şah İsmail konusu" (s.195) Kıbrıslı Türkün geçmişini incelemeye giriştiğimiz zaman, Osmanlı, İslam ve Türk tarihinin derinliklerindeki kimi ayrıntıları anlamadan, konuyu açıklığa kavuşturmak olası değildir." (s.179)
Böylece Dr. Nazım Beratlı, Kıbrıslı Türklerin tarihsel kimliğini Orta Asya'nın bozkırlarında ve Şah İsmail'de ararken ayrıntılarda boğulup kalmakta ve 2. bölümün genel bir değerlendirmesini yaparken, şunları yazabilmektedir:
"1950'lere gelene kadar Kıbrıs Türk köylerinin çoğunda cami bulunmaz, bulunsa bile minaresi yoktur... Bunlar belki de eski cemevleridirler." (s.202)
Osmanlı dönemindeki Boyacıoğlu Mehmet Ağa 1680'de isyan etmiş ve Rumların da desteğini alarak kendisinin adanın egemeni ilan etmişti. Beratlı isim benzerliğine bakarak ve hiçbir araştırma zahmetine katlanmadan şu soruyu sorabilmektedir: "Acaba, bugünkü Boyacı ailesi ile bir ilişkisi var mıydı?" (s.238)
Herhangi bir kanıt göstermeden ileri sürülen bir başka görüş de şöyle dile getirilmektedir:
"Kanımızca, Kıbrıslı Türkleri "Kıbrıslı" yapan süreç, adada geçirilen ilk iki yüz yıldır." (s.209)
"Kıbrıs'ta Türkler-Kıbrıs'ın kimliğe katkıları" adı verilen bu 3. bölümde, Kıbrıs'ın Rum yerli halkı ile olan kültürel ilişkiler ve etkileşimlere değinileceğine, yazarın "Kıbrıs Türk Aydınları Self-determinasyon Hareketi" yayını olarak 1991'de basılan "Kıbrıs'ta Ulusal Sorun" kitabından 13 sayfalık bir bölüm aynen aktarılmaktadır. (s.223-232)
Anlaşılan bu konuda da, daha önce yapılmış olan yayınlar gözden uzak tutulmuş, kültürel kimliğin yeniden üretilmesi sürecinde yer alan 1950'li yıllardan önceki gelişmelere hiçbir atıfta bulunulmamıştır. Böyle olunca da, 3.bölümün değerlendirilmesinde, bugünkü kültürümüzün kökenleri arasında "Latin kültürü, Batı kültürü sahibi, "sömürge aydını"nın çok uzun süre halkın başını çekerek, o kültürel özellikleri halka da aşılamaları ve çok yüksek eğitim düzeyi"miz sayılabilmektedir. (s.241)
Dahası, "Kıbrıslı Türk kimliğinin belirleyici özelliği, bugün yaşamakta olan pek çok değişik Türk kökenli kültür arasından en batılı olabilenine sahip olmasıdır" (s.241) diye yazabilmektedir. Aynı yerde, "Gotik camilerde namaz kılarken bunu hiç yadırgamayan Türk, yalnız Kıbrıs'ta vardır" diyen Beratlı, Anadolu'daki kiliseden bozma camilerde namaz kılan "soydaş"larını unutmuş herhalde.
Kitabın son 4 sayfasında ise, "İngiliz dönemi başlarında Kıbrıslı Türkler" ve "Yasal durumlarının oluşmakta olan kimliğe etkileri"ne çok yüzeysel olarak değinilmektedir. Kaynak belirtmeden "İngiliz kaynaklarına göre Kıbrıslı Türklerin "ata ve kılıca yatkın" oldukları, "yani Türkmen özellikleri yüzyılları aşarak gelmiş, sürmektedir" görüşü tekrarlanmaktadır. (s.246)
"Kıbrıslı Türklerin kültürlerinin temelinde, Alevi-Bektaşi değerleri yatmaktadır" (s.207) iddiasını hiçbir inandırıcı belgeye dayanmadan öne süren Beratlı'nın kitabına "Kıbrıslı Türklerin Tarihi" gibi kapsamlı bir ad vermesini de yadırgadığımızı belirtmeliyiz. Çünkü Kıbrıslı Türklerin bu ada üzerindeki 400 yıldan fazla süren ve çoğunluktaki Rum toplumu ile karşılıklı etkileşim içinde şekillenen tarihi ve kimliği, daha ciddi ve bilimsel yaklaşımlarla incelenmelidir. Bunu yapmakta olan araştırmacılarımız ve yazarlarımız iyi ki vardır ve yetişmektedir. Herhangi bir özenti veya aktarmacılık güdüsünden uzak olarak çalışan ve Haşmet M. Gürkan'ın açtığı yolun bilinçli takipçisi olan bu arkadaşlar, onun dünya görüşünde olup, adının istismar edilmesine karşı durmakta kararlıdırlar.
Çok daha yararlı bir işlevi üstlenmiş olan Bener Hakkı Hakeri'nin iki ciltlik resimli ansiklopedik sözlüğüne de yanlış olarak "Kıbrıs Türk Ansiklopedisi" adı verilmiş, ama başlığın gerektirdiği kapsama ulaşılamamıştı. Kaldı ki burada "Kıbrıslı Türklerin Tarihi" denerek, Türklük-Alevilik dışında, Haşmet Gürkan'ın yazılarında dile getirmeye çalıştığı hususlar tekrarlanmakta ve herhangi bir özgünlük bulunmamaktadır.
Bir bireysel çalışma olarak basılması iyi olmuştur, ama "Haşmet M. Gürkan Araştırma Yarışması"nın 1. ödülünü bize göre hak etmemiştir. Zaten Haşmet Bey, bu tür yarışmalara da karşı olup, eski kültürel birikimimizin yeni kuşaklara basılıp tanıtılmasından yanaydı.
Ehil ellerde bu yarışma sürdürülecekse, yıl içinde basımızda yer alan haber, resim veya makaleler değerlendirilerek bir ödül verme yoluna gidilebilir. Aksi takdirde, amaçtan uzaklaşılmış olacaktır görüşündeyiz.

 (Bu yazının yayımlanması, tartışmalara yol açacağı gerekçesiyle, Kıbrıs ve Yeni Düzen gazeteleri tarafından uygun görülmemiştir. Daha sonra şurada basılmıştır: Alternatif Yazın dergisi, Lefkoşa, Sayı:6, Mart-Nisan 1994 ve kitap içinde, Ahmet An, Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar, Lefkoşa 1999, s.151-155)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder