Kıbrıs Türk toplumunun siyasal geçmişine bakıldığı zaman, değerli fikir
adamlarının daima basında kalem oynattığını ve toplumsal sorunlara çıkış
yolları önerdiklerini görürüz. Bu yazarlar, İngiliz sömürge yönetimi tarafından
kısıtlanan çeşitli toplumsal
haklarımızın geri alınması için uzun ve kararlı mücadeleler vermişlerdir. Ama
ne yazık ki günümüzde, onların bu fikir mücadelesini yansıtan eserler, yok denecek
kadar azdır.
Geçmişte yapılan fikir kavgalarının izlenebileceği yerler, sadece o günün
gazeteleridir. Çünkü yazar ve politikacılarımız, ne yazık ki, ne deneyimlerini
bizlere aktaracak anı kitapları yayımlamışlar, ne de gazetelerdeki yazılarını
kitaplaştırmışlardır.
Kıbrıslı dergisinin Eylül 1998 tarihli (Sayı:37) sayısında çıkan bir yazımızda
"Tarihimizin bilinmeyenleri bizi düşündürmeli" başlığı altında şöyle
yazmıştık:
"Necati Özkan'ın kişiliğinde temsil edilen Kıbrıs Türk halk
muhalefetinin, başta Dr.Fazıl Küçük olmak üzere, onun ardılları tarafından
nasıl dümura uğratıldığı, yılların toplumsal mücadelelerinin nasıl birkaç
kişinin hanesine yazıldığı ve ulaşılan tek sesliliğin nelere mal olduğu,
Türkiye'deki siyasetin Kıbrıs Türkleri tarafından yıllarca önce yapılan yerinde
uyarıların nasıl da haklı çıktığı vb konular, tarihçilerimiz tarafından tekrar
tekrar araştırılıp, yazılmalıdır."
İşte bu yazıda, Halkın Sesi gazetesinin sahip ve başyazarı Dr.Fazıl Küçük
ile ilgili olarak gazeteci-yazar Hikmet Afif Mapolar'ın bazı değerlendirmelerini
ve anılarını özetlemeye çalışacağız. Toplum liderliğini ele geçirme kavgasında,
basın yoluyla yapılan kavga ve polemiklerin hangi boyutlara taşındığı hakkında
bize ilginçbilgiler veren bu yazılar, bugün de ibretle okunabilmektedir. (Ahmet
An)
MAPOLAR HALKIN
SESİ GAZETESİNİ ELEŞTİRİYOR
23 Şubat 1950 tarihli İstiklal
gazetesinde "Mücadelemize devam edeceğiz" başlığı altında yazan
Hikmet Afif Mapolar, şöyle demekteydi:
"Yedi senelik neşir
hayatında memleketin her sınıfına küfür savurmakle şöhret almış olan
"Halkın Sesi" gazetesi(nin)...sayfalarını tetkik edenler, kendilerini
baştanbaşa bir küfür edebiyatının nezaketsizliği içinde bulacaklardır. Bu
gazete öğretmenlerimize mi saldırmadı? Bu gazete maarifimizi mi baltalamadı? Bu
gazete kulüblerimize mi hücum etmedi? Bu gazete partilerimizi mi yıkmadı? Bu
gazete münevverlerimize mi saldırmadı? Hatta daha ileri giderek söyleyebiliriz
ki, bu gazete memleketimizde tek tek şahıslara mı küfretmedi? Tevil götürmez
bir hakikat olan bu hadiseler vesika ile karşımızda dururken, başkalarını
lekelemiye kalkışmak bir küstahlık nümunesidir...Bu şahısların bugüne kadar
cemiyetimiz leyhine bir tek eserleri mevcuttur: Başarısızlık!"
Mapolar 1 Mart 1950 günü kaleme
aldığı "Garaz ve kin" başlıklı yazısında da diğer şeyler yanında
şunları yazmaktaydı:
"Halkın Sesi'ne gelince, bu
gazetenin de bir tek gayesi vardır: Memlekette ne yeni gazete çıkmalıdır ve ne
de parti kurulmalıdır. Memleketimizde neşir hayatına atılan ve başta
"Hürsöz" olmak üzere, sıra ile "İnkılap" ve "Ateş",
"Kurun" ve "Kıbrıs" gazeteleri bu gazetenin devamlı surette
hücumlarına maruz kalmış ve çekiştirilmiştir. Hiçbir yazıyı beğenmeyen ve
hiçbir fikre hürmet etmiyen bu gazetenin gayesi daima sağa sola çatmaktan
ibarettir..."
Hikmet Afif Mapolar, daha sonra
"Bir geçmişin acı hikayesi" başlığı altında 4 ayrı yazı yazarak,
basın tarihimizin bir dönemiyle ilgili şu bilgileri vermekteydi:
"Halkın Sesi gazetesi sahibi
Dr.Fazıl Küçük Bey çok tuhaf bir adamdır. Bu gazeteci ve başyazara göre, herşeyi
yapan, başaran ve cemaatına fayda sağlayan kahraman yalnız kendisidir.
Herşeyinde "ben, ben" diye hareket eden Küçük Bey,
"benci"liğin tam bir nümunesidir...Küçük Bey, yazılarında bize çatmak
sevdasına kapıldı mı; ikide birde, ben onları kapıdışarı ettim, diyerek
böbürlenir. Halbuki bu geçmişin öyle acı bir hikayesi vardır ki...
Dr.Fazıl Küçük'ü nasıl tanıdım?
Avukat (şimdi Lefke hakimi) Bay Hakkı Süleymanle birlikte 1939-40 yılında
"Vakit" gazetesini çıkarıyorduk...O zamanlar Dr.Küçük Lefkoşa Türk Spor
Kulübünden bazı kafadarlarıyle birlikte muhalefet bayrağını çekerek ayrılmışlar
ve bugünkü Halk Kulübünü kurmuşlar. Bazı arkadaşların teşviki ve ısrarı üzerine
Halk Kulübüne ben de kaydolmuştum...(Vakit için kendisiyle röportaj yapmaya
gittiğimde) "Vaz geç. Bu cemaat ıslah olmaz! Ben şahsen bu işlerden bıktım
usandım artık" demişti. (İstiklal, 28 Haziran 1950)
"Vakit" gazetesi harbin
kağıt buhranı karşısında kapanmak zorunda kaldı. O günlerde "Söz"
gazetesinden başka bir Türk gazetesi intişar etmiyordu. Dr.Fazıl Küçük de
hırsla cemaatın başına geçmek için çırpınıyor ve durmadan Halk Kulübünü
emellerine vasıta etmek istiyordu. Cemaat lideri olmak sevdasıyle çırpınan bu
adamın gizli emelleri olduğunu zaman zaman ortaya döküyordu.
1941 yılında "Söz"
gazetesi sahibi ve başyazarı Bay Remzi Okan birdenbire hastalandı ve uzun
müddet rahatsız yattıktan sonra tedavisi için İstanbul'a nakledildi, fakat çok
geçmeden Bay Remzi Okan hayata gözlerini kapadı. Bay Okan'ın rahatsızlığı günlerinde
gazeteyi kızları Vedia Okan idare ediyordu. Babalarının ölümü üzerine kanunen
gazetenin imtiyazı da bitiyordu. Şimdi ortada kimsesiz kalan rahmetli Remzi
Okanın eşi ve çocukları, maddi zorluklarını yenebilmek için çalışmak ve yeniden
Söz'ü çıkarmak mecburiyetindeydiler. Fakat hiçbirisinin de yaşları, gazete
imtiyazı almağa müsait değildi.
Bu ailenin uğrıyacağı fecaati
düşünen Konsolos Bay Recep Yazgın, Dr.Fazıl Küçük'ten bir gazete müsaadesi
almasını rica etti. Küçük de maddi kar ve zarara karışmamak üzere Konsolos
Yazgan Beyin ısrarı üzerine "Halkın Sesi" gazetesinin imtiyazını
aldı."
Mapolar devamla o günlerde Türk
sahnesinde sık sık piyeslerinin oynandığını ve kendisiyle tanışan Recep
Yazgan'ın kendisinden bu gazetede yazmasını rica ettiğini, kendisinin de bunu
reddetmeyerek, hiçbir para almadan "birkaç gün sonra Halkın Sesi'nde 6 ay
devamlı "Yaprağı Çevirdikçe" sütununda fıkralar ve başyazılar"
yazdığını belirtmekte ve şöyle demektedir:
"Birkaç ay kadar Halkın
Sesi'ni rahmetli Remzi Okan'ın kızları idare etti. Fakat o günlerde memlekette
yalnız Türk gazetesi olarak Halkın Sesi intişar ettiği için, hükümetin bütün
resmi ilanları ve gayrı resmi ilanlar yalnız bu gazeteye veriliyor ve hiç
olmazsa birkaç yüz lira ayda bir kar sağlanıyordu. Bunu hisseden gazete sahibi
Dr. Fazıl Küçük, kızlarle olan alakasını birdenbire kesti ve gazetenin idaresini
tamamen eline aldı. Tabiidir ki yazı ailesinde bulunduğumuz bir gazeteden
birdenbire ayrılamazdık. Bu gazeteye meccani işlediğimiz için, o günlerde
"gönüllü kahraman ve idealist çocuklardık."
Çok geçmeden Dr.Fazıl Küçük işi büyüterek
cemaat işlerine dal atmağa başladı ve nihayet ilk ihtirasını belediye meclisi
üyeliğine namzetliğini koymak suretiyle tatmine çıktı. Bu sırada bazı
sebeplerden dolayı gazetesi de kapatılmıştı. Gazetenin muvakkaten tatilini
emreden kanun tahtındaki kapanış münasebetiyle beni hemen çağırtarak vaziyeti
anlattı ve "bunun sebebinin ne olduğunu ben pek iyi biliyorum" dedi.
Dr.Fazıl Küçük o gün bana "Hükümet Okanlar'a imtiyaz vermek için benim
gazetemi kapattı" diye ısrar ediyordu. Hakikaten bir müddet sonra Vedia
Okan "Söz"ün yeniden intişarını sağlayabilmek için müracaatta bulundu
ve birçok ileri gelen Türk şahsiyetlerinin yardımıyle Okan ailesine
"Söz" imtiyazı yeniden verildi. Ve "Söz" o tarihten sonra
yeniden başladı. 3 ay kapanış emri sona erdikten sonra Halkın Sesi de
neşriyatına devam etti. Tabiatıyle biz yine Halkın Sesi sütunlarında
"gönüllü kahraman" olarak yazılar yazıyorduk. (İstiklal, 29 Haziran
1950- Bu olayın Dr.Küçük tarafından değerlendirmesi için Bak. A.An, Kıbrıs Türk
Liderliğinin Oluşması (1900-1942), Lefkoşa 1997, s.265)
Fakat Dr.Fazıl Küçük ile
aramızda; belediye seçimi günlerinde küçük bir ayrılık başgöstermeye başladı.
Küçük Bey, Rum Komünist Partisi olan Akel teşkilatına sık sık girip çıkıyordu.
Bir akşam kendisine, bu hareketin zararlarını izah ettiğim zaman:
"Aldırma, dedi; rey koparacağız."
Doktorun bu cevabı karşısında,
hayret içinde kalmıştım. Bir başyazarın ve bir doktoruın görüşünün bu kadar
basit olabileceğini hiç de tasavvur etmiyordum...Gizliden gizliye solcu Rum
belediye namzetleriyle de anlaştığını ve seçimi kazandıkları takdirde Belediye
reisi seçiminde solcu Rumları destekleyeceklerini işitiyorduk...
Lidra Caddesinde giderken, bazı
Rum işçileri seçimi Türklerden kim(in) kazandıklarını bize sordular. Dr.Fazıl
Küçük'ün ve iki arkadaşının kazandığını söylediğimiz zaman Rum işçilerin
"Öyleyse belediye reisini de biz çıkaracağız" dediklerine o
arkadaşımle birlikte şahit oldum...Bir gün Dr.Fazıl Küçük Bey ve arkadaşları,
Akel binasından Yunan ve Türk bayraklariyle çıkarak, Rum solcu işçilerle bir
gösteri yaptığını ve daha sonra muhalif tarafın da bu hususta nutuklarında
açıklamalarda bulundukları inkar edilemez bir hakikattır...Tekzip etmek
cesaretini göstermemişti. Bilindiği gibi Rum solcuları o intihabı kaybettiler.
Bundan sonra bazı Akel'de kayıtlı kimselerin Halkın Sesi gazetesinde sık sık
yazıları çıkmıya başladı."
Mapolar, kendisi ve
arkadaşlarının bu duruma sinirlendiklerini belirterek şöyle devam ediyor:
"Bu yüzden Halkın Sesi
gazetesinden çekilmek mecburiyetini hissediyordum. Doktoru ikna etmek için çok
çalıştım, fakat hiçbir fayda sağlayamadım. Hatta Dr.Küçük Bey, daha ileri
giderek Akel'deki birisine kendi gazetesinde bir yazı neşrettirerek; bu
zavallıyla "bizi Marksın rüyalarıyla başbaşa bırakınız" dedirtecek
kadar ileriye gitti.
Artık sabrımız başımızdan
aşmıştı. Kendi milli duygularımızın hançerlenmesine daha fazla tahammül
edemiyordum. Kati kararı kendisine bildirmek için yazıhanesine gittim ve bundan
böyle Halkın Sesi gazetesinde yazamıyacağımı söyledim. Hiç de aldırmadı, yalnız
sebebini sormaktan da kendini alamadı. İzah ettim; "Menfaatıma
karışıyorsunuz" dedi.
Daha fazla birşey söylemeği
fuzuli buluyordum. Son yazımın gazetesinde intişar ettiği günün ertesi sabahı aleyhimde
bir yazı intişar etti..." (İstiklal, 1 Temmuz 1950)
Mapolar 4. ve son yazısında da
Dr.Küçük'ün üç ahbap çavuşlar dediği kendisi, Mim Varoğlu ve Nazif Süleyman'ın
Halkın Sesi gazetesinden koğulmuş olmadıklarını, kendi arzularıyla
ayrıldıklarını ve birkaç gün önce de Yavuz'un kendi arzusuyla çekilmek zorunda
kaldığına değinerek, şöyle bitirmekteydi:
"Ağzını biraz daha toplu
tutmasını kendisine halisane tavsiye ederiz. Yoksa daha ileriye gidecek
olursak, bu cemaat için gizli toplantıda aldığı kararı bu sütunlarda açıklamak
mecburiyetinde kaldığımız gün, bu memleketten kaçmaktan başka bir kurtuluş
çaresi bulamıyacaktır.
Fakat Dr.Küçük Beye alenen
söyliyelim ki, biz vicdanlı insanlarız ve vicdanımızın hükümleri dahilinde
hareket eden kimseleriz; bundan emin olarak bir derece olsun teselli
bulabilirler." (İstiklal, 2 Temmuz 1950)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder