AKEL Merkez Komitesi, Eylül ayı sonunda, önümüzdeki yılda toplanacak olan
partinin 20. Kongresi ile ilgili 14 sayfalık tezlerini Türkçe olarak da
yayımladı. Bu yazıda, bu tezlerde dile getirilen bazı temel görüşleri kamuoyuna
aktararak, bunlarla ilgili kendi yorumlarımızı eklemek istiyoruz.
Tezler şu cümlelerle başlıyor:
“AKEL’in 19. Kongresi’nden bu zamana beş yıl geçti. Biçimlenmelerinde
partimizin müdahalelerinin belirleyici rol oynadığı, ülke için önemli olaylarla
dolu beş yıl. Halkımızın beklentilerinin yerine getirilmesi ve daha iyi bir
geleceğe ulaşma vizyonu için güvendiği büyük siyasal ve sosyal gücü AKEL’in
teşkil ettiği, bu beş yıl içerisinde bir kez daha teyit edildi.”
Kıbrıs Rum toplumunun üçte birini siyasal açıdan
yönlendiren AKEL, liderliğinin tutumu ne olursa olsun, tabanındaki sıradan
insanlar ve adadaki politik yaşam açısından gözardı edilemeyecek bir parti.
Kaldı ki, önümüzdeki yıl, devamcısı olduğunu öne sürdüğü Kıbrıs Komünist Partisi’nin
80. kuruluş yıldönümünü de kutlayacak. O nedenle bu tezlerin ana hatlarıyla da
olsa bilinmesinde, adamızdaki Türk toplumu açısından yarar var.
***
“Partimiz, halkımıza sunduğu hizmetler ve katkılarla, yaptığı
fedakarlıklar, verdiği kurbanlar ve mücadelelerle, emekçilerin haklarını öne
çıkaran ve savunan siyasal güç olarak, ilerlemenin gücü olarak; Kıbrıslı
Rum-Kıbrıslı Türk-Ermeni-Maronit-Latin, bütün Kıbrıslıların beklentilerini,
vizyonlarını ve çıkarlarını dile getiren parti olarak, Kıbrıs halkının bilincinde
layık olduğu değerli yeri kazandı.”
Annan Planı’nın oylanması sırasında ‘Evet’i
güçlendirecek ‘hayır’ kararı alındığı zaman, Kıbrıslı Türklerin çözüm
beklentilerinin nasıl yıkıldığı da anımsanmalıdır.
***
“80. yıldönümü partimizin örgütsel yapısının yenilenmesi için de iyi bir
fırsattır. Ayrıca halkımızla
temaslarımızın ve bağlarımızın daha da güçlendirilmesi ve yenilenmesi olanağını
da sunmaktadır. KKP-AKEL’in 80. yılının partimizin 20. Kongresi ve 2006
milletvekilliği seçimleriyle aynı döneme denk düşmesi mutluluk veren bir
gelişmedir.”
Üyelerinin dörtte bire yakını, AKEL liderliğinin
Kıbrıs sorunundaki politikaları ile uyuşmamaktadır. Örgütsel yapı yenilenirken,
acaba bu kesimin söz hakkı ne derecede yeni yapıya yansıyacaktır? Partinin
Kıbrıslı Türkler arasında örgütlenememiş olması nasıl açıklanabilir?
***
“20. Kongre son beş yılda Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmeleri
değerlendirmeye, sorunun bugünkü aşaması hakkında ve Kıbrıslı Türk
yurttaşlarımızla ilişkiler üzerine düşünmeye ve tartışmaya çağrılmaktadır.”
Ne yazık ki, bu konu ile ilgili olarak, tezlerde
herhangi bir görüş ortaya konmamaktadır. Bakalım düşünce ve tartışmaların
sonuçları nasıl olacak?
***
“Her kongrede olduğu gibi, partimizin ve en geniş Halk Hareketi’nin durumu
üzerine ciddi olarak düşünmeliyiz. Partimizin çalışmalarında başarıların
yanı sıra, sorunlar, zaaflar ve boşluklar görmekteyiz. Çalışmalarımızdaki
olumsuz olgulara karşı koymayı, partimizin -siyasal, ideolojik ve örgütsel
olarak- daha da fazla güçlenmesini ve Kıbrıs konjonktüründe öncü ve belirleyici
rolünü oynamasında partimizi daha da yetkin kılmayı hedef alacak kararlar
almalıyız.”
Kıbrıslı Türk ve Rumların ortak anti-emperyalist
cephesinin kurulamamış olması önündeki engeller üzerine de düşünülmesi ve bu
yaşamsal konu üzerinde de kararlar alınması gerekmektedir.
***
“AB üyesi iki ülkenin halkları tarafından, Fransa ve Hollanda halkları
tarafından neo-liberalizmin reddedildiği açık bir şekilde görüldü. AB Anayasası
için yapılan referandumların sonuçlarını, bu ülkeler ve AB tarafından son
yıllarda uygulanan neo-liberal sosyo-ekonomik politikaların reddi ve bu
politikaların Anayasa aracılığıyla kurumsallaştırılması girişiminin reddi
olarak yorumluyoruz. Şimdi görevimiz, ana amacı halkların çıkarlarına hizmet
etmek olacak başka bir Anayasa’nın oluşturulması için Avrupa’daki diğer ilerici
güçlerle birlikte mücadeleyi sürdürmektir.”
Bu konuda da, Kıbrıs Türk toplumunun da
aydınlatılması ve parti politikalarının yansıtılması gerekmektedir.
“Kıbrıs sorunu istila, işgal, yabancı müdahaleler ve Kıbrıs halkının
tümünün insan haklarının çiğnenmesi sorunudur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi konusudur. Silahların şiddeti
ile dayatılan “etnik temizlik” konusudur. Kıbrıs sorunu aynı zamanda iki
toplum arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sorunudur.”
Parti olarak bu konuda yapılanların yeterli olduğu
söylenemez. Sosyal buluşmalar yanında, daha çok siyasal içerikli toplantılara
ağırlık verilmelidir.
***
“Annan Planı temelinde Kıbrıs sorunun çözümü girişimi, çözüm için ortaya
konulan en derli toplu çözüm girişimi oldu. Annan Planı bugüne kadar ortaya
konulmuş olan en özlü ve detaylı plandır. Ancak Plan’ı yapanların iddia
ettikleri gibi, adil ya da dengeli değildir. AKEL, Annan Planı’nın olumlu ama
olumsuz da unsurlar içerdiği değerlendirmesini yaparak, bu planı
müzakereler için zemin olarak kabul etti. Planın iki toplum tarafından da kabul
edilmesine izin verecek ve Kıbrıs sorununa kalıcı ve işlerliği olacak bir
çözümü sağlayacak şekilde gerekli değişikliklerin yapılması için bütün gücüyle
mücadele etti. Sıkışık takvimler ve BM Genel Sekreteri’nin hakemliğini öngören
işlem, iki tarafın plan üzerinde özlü müzakere yapmasına ve üzerinde anlaşmaya
varılacak bir çözüme ulaşılmasına izin vermedi. BM Genel Sekreteri’nin
hakemliği adaletsizdi ve dengesiz bir şekilde Türk tezlerinden yana oldu. AKEL
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında dile getirdiği bazı değerlendirmeleri, özellikle
de “de facto taksimi ortadan kaldırmayacağı, aksine bunu meşrulaştırıp
derinleştireceği” görüşünü paylaşmadı.
Böylesi bir değerlendirme olsaydı, o zaman Plan’ın müzakere zemini olarak dahi
kabul edilmemesi gerekirdi.
Partimizin 14 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen Konferansı, Kıbrıs Rum
toplumu içerisinde endişelere neden olan hususlar üzerinde müzakere yapılması
ve planın boşluklarının giderilmesi için zaman verilmesi için
referandumların ertelenmesini istedi. AKEL’in önerisi ne yazık ki Türk
tarafınca kabul edilmedi. Bu nedenle de AKEL halkı, referanduma sunulduğu
şekliyle Annan Planı aleyhine oy kullanmaya çağırmak zorunda kaldı. AKEL,
referandumun sonucunu tamamen saygıyla karşıladı. Partimizin aldığı tutum, müzakere sürecinin yeniden başlaması ve
Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözümü perspektifini açık
bıraktı. Her gün yaşanan gelişmeler AKEL’in tutumunu haklı çıkarmaktadır.
Referandumları Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Rum tarafı için zor bir dönem
izledi. Amerikan-İngiliz unsuru, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği
çevreleri ve AB içerisindeki bazı çevreler Kıbrıs Rum tarafını cezalandırma
niyeti ile harekete geçtiler. Buna paralel olarak da, Kıbrıslı Türklerin
sözde tecridini ortadan kaldırma bahanesiyle işgal altındaki bölgedeki rejimin
konumunu uluslararası düzeyde yükseltmeye çalıştılar. BM Genel Sekreteri’nin
2004 Mayıs’ındaki raporu Kıbrıs Rum tarafı için adil değildi ve Güvenlik
Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarını bir kenara bırakma teşebbüsünü
içeriyordu. Genel Sekreter’in raporu Güvenlik Konseyi tarafından benimsenmedi.”
***
“KIBRISLILARA HİZMET EDECEK BİR ÇÖZÜM”
“İşgalin “oldu-bittilerini” zamanın kalıcı kıldığının bilincindeyiz.
Hakemliklerden uzak bir şekilde, üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme götürecek
müzakerelerin yeniden başlamasını hedefliyoruz. BM Genel Sekreteri’nin
planında, Kıbrıslı Rumların da planı kabul etmesine izin verecek, kalıcı ve
işlerliği olan bir çözüme götürecek özlü değişikliklerin yapılması gerektiği
konusunda ikna etmek için çalışıyoruz. Arzu ettiğimiz değişiklikler,
parametreleri üzerinde çözümün aranacağı planın ne felsefesini değiştiriyorlar,
ne de Kıbrıs Türk toplumunun haklarını azaltıyorlar. Biz, yabancılara değil,
Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk, tüm Kıbrıslılara hizmet edecek bir çözümü
hedefliyoruz.
Bir yılı aşkın bir süredir ortaya konulan çabaların meyvelerini vermeye
başladığı görülüyor. Yeni bir
müzakereler sürecinin başlamasıyla, üzerinde endişe duyulan ve Annan Planı’nda
değişiklikler yapmaya çalışacağımız hususlarda Ulusal Konsey’in sonuçlara
varması da bunda yardımcı oldu.
Ağırlıklı olarak Amerikanlar ve İngilizler tarafından ortaya konulmaya
devam eden tepkilere rağmen, Annan Planı’nın olduğu gibi yeniden gündeme
getirilmesinde ısrar etmenin hiç bir sonuç vermediğinin bugün genel olarak
kabul edilmekte olduğu görülmektedir. Kıbrıs Rum toplumunu da tatmin edecek
değişikliklerin görüşülmesi ve yapılması kabul görmektedir. Ayrıca yeni
girişimin iyi hazırlanması, sıkışık takvimlerden kaçınılması ve hedefin
hakemliklerden uzak bir şekilde üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme ulaşmak
olması gerektiğinin kabul edildiği görülmektedir.
(...) Kıbrıs Rum tarafının iyi niyeti ve siyasi iradesi tek başına Kıbrıs
sorunun çözüm yolunu açmaya yeterli değildir. Çözümün anahtarı Ankara’da
olmaya devam etmektedir. (...) AKEL Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler
çerçevesinde, BM kararları ile 1977 ve 1979 Üst Düzey Anlaşmaları temelinde iki
bölgeli, iki toplumlu federasyonu öngören barışçıl bir çözüm bulunması için
bütün gücüyle mücadele etmeye devam edecektir. Çözüm uluslararası hukukla,
insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalarla ve Topluluk müktesebatıyla
uyumlu olmalıdır. Çözüm Türk işgal ordularının ve yerleşiklerin adadan
ayrılmasını öngörmelidir. Hiç bir yabancı ülkeye tek yanlı müdahale hakkı
vermeksizin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğini,
toprak bütünlüğünü ve egemenliğini sağlamalıdır. Göçmenlerin evlerine ve
varlıklarına dönme hakkı da dahil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan
haklarını ve temel özgürlüklerini sağlamalı ve güvence altına almalıdır. AKEL,
Birleşmiş Milletler kararlarında belirtiliği gibi federasyon çerçevesinde iki
toplumun siyasal eşitliğini tutarlı bir şekilde desteklemektedir.”
“(...) AB’ye giriş öncesinde çözüm için yaratılan
dinamizm kesintiye uğramamalıdır, devamında da korunmalıdır. Gevşeme havası
yaratacak olası hareketler ve AB’ye giriş sürecinin tamamlanmış olması
gerekçesiyle ortaya çıkabilecek olası kibirlilik olguları zarar vericidirler ve
bunlardan kaçınılması gerekir. AB’ye girişin iki bölgeli, iki toplumlu
federasyon çözümü stratejik hedefinin ortadan kalkmasını sağladığı iddiaları
çözüm dinamizmini zayıflatıyorlar. AKEL, çözüm ve yeniden birleşmeye hizmet
etmeyen böylesi girişimlere karşı kararlı bir biçimde tutumunu ortaya
koyacaktır.
Ayrıca Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde
değerlendirilmesine devam edilmelidir. Tam üyelik müzakerelerinin başlaması
öncesinde, Türkiye şimdi, Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere on yeni AB
üyesi devletle Gümrük Birliği Protokolü’nü imzalama yükümlülüğünü yerine
getirmeye çağrılmaktadır. Böylesi bir gelişmenin resmi tanınma olmadığı bir
gerçektir. Ancak bunun sadece bir ticari anlaşma olması da söz konusu değildir.
Zamanla de-facto olarak tanıma dinamizmini geliştirecek ileri bir ilişki olması
söz konusudur. Avrupa Anayasası’nın onaylanması sürecinde de görülen güçlükler
gibi sorunlarla karşılaşsa da, Türkiye’nin AB sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü
yönünde sürekli olarak değerlendirilmesi önemlidir.
AB’ye girişin ülkemiz ve halkımızın yeniden birleşmesiyle bağlantılı hale
gelmemesine rağmen, hem bu gelişmenin yarattığı dinamizm, hem de Türkiye’nin
AB’ye tam üyelik süreci, uygun değerlendirme ile Kıbrıs sorunun çözümünden
başka bir şey olmayan ana hedefe ulaşılmasında kararlı bir şekilde katkıda bulunabilirler.
(...)”
“Yeniden yakınlaşma partimizin Kıbrıs sorunun çözümü ve Kıbrıslı Rumların,
Kıbrıslı Türklerin ortak vatanının inşası politikasında önemli bir yere
sahiptir. Gerilimlerin, toplumlar arası çatışmaların ve ayrılmanın yaşandığı
zor yıllarda, partimiz yeniden yakınlaşma politikasıyla milliyetçiliğe ve
şovenizme kararlı bir şekilde karşı çıktı. İki toplum arasındaki temas
kanallarının açık kalabilmesini, yeniden birleşme ve bir arada yaşama isteğinin
devamını başardı.
Partimiz yeniden yakınlaşmayı her zaman halkımızın işgale karşı
mücadelesinin önemli unsuru olarak gördü ve
yeniden yakınlaşmaya siyasal ve sosyal içerik verdi. Yeniden
yakınlaşmayı psikolojik temaslar düzeyinde sınırlayan yaklaşımları
reddediyoruz. Yabancı merkezlerin yeniden yakınlaşma hareketini yönlendirme
girişimlerine kesinlikle karşıyız. Yeniden yakınlaşma Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı
Türk, bizzat Kıbrıslıların ve Kıbrıslıları ifade eden örgütlü yapılanmalarının
meselesidir. (...)”
Burada, siyasal hedef birliğini sağlama konusunda
AKEL’in Kıbrıslı Türklerle nasıl bir örgütlü yapılanma düşündüğüne ilişkin
herhangi bir görüş dile getirilmemesi, önemli bir eksiklik oluşturuyor.
“Geçen Kongreden bugüne kadar şüphesiz önemli olaylar yaşandı ve bu olaylar
yeniden yakınlaşma politikasını da etkiledi. Yoğun olarak izlerini bırakan üç
olay şudur:
a) Barikatların açılması ve adayı bölen tel örgülerden iki tarafa
geçişlerde engellerin kısmen kaldırılması. Bu gelişme Kıbrıslı Rumların ve
Kıbrıslı Türklerin kitlesel ve barışçıl bir biçimde bir araya gelmelerine
olanak verdi. Birlikte yaşamalarının olanaksız olduğuna dair iddiaları, mitleri
yıktı. Bunun yanı sıra bu gelişme, işgale ve taksime karşı ortak mücadele
cephesinin inşası için daha uygun koşullar yarattı.
b) Rauf Denktaş’ın uzaklaştırılmasıyla Kıbrıs Türk toplumu liderliğinin
değişmesi ve geleneksel olarak Kıbrıs sorununda federasyon çözümü için
mücadele eden güçler tarafından
üstlenilmesi.
c) Hayal kırıklığı duygularına yol açan, iki toplum arasında güvenin ve
kısa süre içerisinde çözüme ulaşma beklentisinin yaralanmasına yol açan malum
sonuçlarla referandumların yapılması. Kıbrıslı Türklerin geleneksel olarak
partimize duydukları yüksek takdir ve güvene, bu atmosfer içerisinde ve kasıtlı
bir şekilde yapılan saldırıların sonucunda darbeler vurulması.
Bu gelişmelerle birlikte, kimileri yeniden yakınlaşmanın
rolünün sona erdiğini ve bu politikanın Kıbrıs sorunun çözümüne özde sunacak
bir şeyinin olmadığını iddia ettiler.
AKEL’in yaklaşım ve tutumu böylesi tezlerden tamamen farklıdır. Bugünkü
koşullarda yeniden yakınlaşmanın rolü ve önemi daha fazla artmıştır. Yeniden
yakınlaşma öncelikle siyasi eylem olarak çok yönlü bir şekilde daha pek çok şey
sunabilir.
İster enosisçi, anti-Türk ve anti-komünist sloganlarla tarihin
derinliklerinden hortlatılan aşırı uç ve iğrenç bir çehreyle, ister federasyon
çözümünün reddi yoluyla, ister Kıbrıs Türk toplumunun bazı ilerici
güçlerinin yasa dışı devletin kurumlarına düşkünlüğü ve hatta bunları savunması
yoluyla, ister memleketimiz için bir felaket olan “etnik temizliği” kabul etme
yoluyla ifade edilen milliyetçiliğin ve şovenizmin karşısında, karşı hareket
olarak yeniden yakınlaşma sürdürülmelidir.
AKEL ve halk hareketinin örgütleri, hem ideolojilerini, hem de tarihsel
geleneklerini dayanak alarak yeniden yakınlaşmanın öncüsü olmaya devam
etmektedirler. “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” tezini sarsılmaz bir şekilde temel
alan Kıbrıs solu yeniden yakınlaşma politikasının oluşturulmasında,
geliştirilmesinde ve uygulanmasında öncülüğünü sürdürmekte, ilan ettiği tez ve
düşünceleri Kıbrıslı Türklerle birlikte ortak eylem olarak hayata geçirme
mücadelesini sürdürmektedir.”
Teorik doğrular dışında,
pratikteki somut eylemlere ne yazık ki değinilmiyor.
“AKEL, Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesinde Türkiye’nin oynadığı
belirleyici rolü görmezlikten gelmeden, Kıbrıs Türk toplumuna ve rolüne büyük
önem vermektedir. Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler somut olarak ülkemizin
yeniden birleşmesi mücadelesinde stratejik müttefiktir. AKEL’in 19.
Kongresinden bugüne kadar geçen süre içerisinde Kıbrıs Türk toplumunda ciddi
gelişmeler yaşandı. Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs sorunun çözümü için ve AB’ye
giriş için isteği kitlesel gösterilerle açıkça vurgulandı. Kıbrıs sorununda
federasyon çözümünden yana olduklarını ilan eden partiler –özellikle
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)- güçlendi.
AKEL olarak, -taksimin baş sözcüsü olan-
Denktaş’ın Kıbrıs Türk toplumu liderliğinden uzaklaştırılmasını selamladık. Olan
değişikliğe rağmen, Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk, Kıbrıs halkının beklentileri,
en azından bugüne kadar, karşılığını bulmadı. Belli bir süredir CTP
liderliğinin Kıbrıs sorununa ilişkin olarak geçmişte üzerinde birlikte
çalıştığımız ortak tezlerden uzaklaştığını saptamaktayız. Bugünkü Kıbrıs Türk
liderliği bir yandan sözde devletin uluslararası tanınması konusunu gündeme
getirmediğini ifade ederken, aynı anda bu işgalci oluşumun yapıları ile aşırı
ölçüde özdeşleşme arz etmektedir. Sözde devletin uluslararası düzeyde yükseltilmesi girişimi, Kıbrıs Türk
toplumunun ekonomik olarak kalkınması için yapılan hareketlerden Kıbrıs
Cumhuriyeti aleyhine siyasal kazançlar elde etme girişimi ve –özellikle mal
varlıkları konusunda- artan bir ritimde yeni oldu-bittilerin yaratılması Kıbrıs
sorununu çözüm çabalarını kolaylaştırmamaktadır.
Ankara ile tamamen aynı yönde bir hatta gelen Kıbrıs Türk liderliğinin, en
azından bu aşamada, Kıbrıs sorunun çözümünü değil, Kıbrıslı Türklerin sözde
tecridinin kaldırılmasını ve bunun aracılığıyla sözde devletin uluslararası
düzeyde konumunun yükseltilmesini birincil öncelik olarak ortaya koyduğu
görülmektedir.
Görüşmelerin yeniden başlamasının önkoşullarının
yaratılması için Kıbrıs Türk liderliği yine önceliği Kıbrıs sorunun çözümüne
vermelidir. Aynı zamanda Kıbrıs Türk liderliği tarafından Kıbrıs Rum toplumunun
endişeleri ve tartışmaya sunduğu konular hakkında anlayış gösterilmelidir.
Birbirini daha iyi anlamaya ve diyaloğun yeniden başlamasının önkoşullarını
yaratmaya yardımcı olma çabası içerisinde, CTP dahil Kıbrıslı Türk siyasal
partilerle iletişim ve diyalog kanallarını açık tutuyoruz. Zaman zaman
Kıbrıs Türk liderliği tarafından AKEL’in haksız bir şekilde hedef alınması bu
amaca yardımcı olmamaktadır ve Kıbrıslı Türkler arasında da tepkilere yol
açmaktadır.
Uluslararası ve AB hukuku temelinde olması ve Kıbrıs Cumhriyeti’nin göz
ardı edilmemesi kaydıyla, AKEL başından itibaren Kıbrıslı Türklerin ekonomik
durumlarının, yaşam düzeylerinin geliştirilmesinden yana tavır aldı. Bu
çerçeve içerisinde AKEL, Kıbrıslı Türklerin desteklenmesi ve iki toplum
arasında -ekonomik ilişkiler de dahil olmak üzere- ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla Değişim hükümeti tarafından alınan önlemleri selamlamaktadır.
Yaklaşık olarak yedi bin Kıbrıslı Türk özgür bölgelerde çalışmaktadır.
Onlar, Kıbrıs İşçi Federasyonu PEO’nun da kararlı çabalarıyla, Kıbrıslı Rum
meslektaşlarının sahip oldukları bütün haklardan yararlanmaktadırlar. Sosyal
Sigortalar Kurumu’na düşük oranda katkılarda bulunmuş olmalarından dolayı
emekli aylığı almayan Kıbrıslı Türkler, bugün toplu ikramiye almaktadırlar.
Binlerce Kıbrıslı Türk, Avrupa Birliği’ne ve bütün dünyaya entegrasyonlarına
yardımcı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin seyahat belgelerini ve diğer belgeleri
almışlardır. Bütün Kıbrıslı Türkler devlet hastanelerinde ücretsiz olarak
tedavi olma ve ilaç alma hakkına sahiptirler. Üniversitedeki Kıbrıslı Türk
öğrencilere verilen burslar ve ekonomik destekler ilk, orta ve yüksek öğrenim
alanlarında daha da genişletildi.
AKEL bu adımları destekleyerek, hükümeti Kıbrıslı Türklere yönelik olarak
ilan ettiği politikayı yaşama geçirmekte daha da kararlı olmaya çağırmaktadır.
Kimileri, Kıbrıslı Türkler lehine alınan bazı önlemlerin
yaşama geçirilmesinde karşılaşılan bazı sorunları bahane ederek, Kıbrıslı
Türkler aleyhine olumsuz bir hava yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu tür girişimler
bizi kararlı bir biçimde karşılarında bulacaklardır.”
AKEL,
Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ortaklık konumuna nasıl
dönebileceği konusunda neler düşünmektedir? Bireysel haklar yanında, toplumsal
hakların, ortak devlet çatısı altında nasıl kazanılabileceği, kullanılabileceği
ve güvence altına alınabileceği konusunda da fikir cimnastiği yapmak ve
görüşlerini kamuoyuna duyurmak durumundadır.
AKEL’in 20. Kongresi’nin,
Kıbrıs Türk toplumu açısından da verimli sonuçlara varmasını dileriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder