18 Ocak 2014 Cumartesi

AKEL’İN 20. KONGRE TEZLERİNDE NELER VAR?


AKEL Merkez Komitesi, Eylül ayı sonunda, önümüzdeki yılda toplanacak olan partinin 20. Kongresi ile ilgili 14 sayfalık tezlerini Türkçe olarak da yayımladı. Bu yazıda, bu tezlerde dile getirilen bazı temel görüşleri kamuoyuna aktararak, bunlarla ilgili kendi yorumlarımızı eklemek istiyoruz.

Tezler şu cümlelerle başlıyor:

“AKEL’in 19. Kongresi’nden bu zamana beş yıl geçti. Biçimlenmelerinde partimizin müdahalelerinin belirleyici rol oynadığı, ülke için önemli olaylarla dolu beş yıl. Halkımızın beklentilerinin yerine getirilmesi ve daha iyi bir geleceğe ulaşma vizyonu için güvendiği büyük siyasal ve sosyal gücü AKEL’in teşkil ettiği, bu beş yıl içerisinde bir kez daha teyit edildi.”

Kıbrıs Rum toplumunun üçte birini siyasal açıdan yönlendiren AKEL, liderliğinin tutumu ne olursa olsun, tabanındaki sıradan insanlar ve adadaki politik yaşam açısından gözardı edilemeyecek bir parti. Kaldı ki, önümüzdeki yıl, devamcısı olduğunu öne sürdüğü Kıbrıs Komünist Partisi’nin 80. kuruluş yıldönümünü de kutlayacak. O nedenle bu tezlerin ana hatlarıyla da olsa bilinmesinde, adamızdaki Türk toplumu açısından yarar var.

***

“Partimiz, halkımıza sunduğu hizmetler ve katkılarla, yaptığı fedakarlıklar, verdiği kurbanlar ve mücadelelerle, emekçilerin haklarını öne çıkaran ve savunan siyasal güç olarak, ilerlemenin gücü olarak; Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk-Ermeni-Maronit-Latin, bütün Kıbrıslıların beklentilerini, vizyonlarını ve çıkarlarını dile getiren parti olarak, Kıbrıs halkının bilincinde layık olduğu değerli yeri kazandı.”

Annan Planı’nın oylanması sırasında ‘Evet’i güçlendirecek ‘hayır’ kararı alındığı zaman, Kıbrıslı Türklerin çözüm beklentilerinin nasıl yıkıldığı da anımsanmalıdır.  

***

“80. yıldönümü partimizin örgütsel yapısının yenilenmesi için de iyi bir fırsattır. Ayrıca halkımızla temaslarımızın ve bağlarımızın daha da güçlendirilmesi ve yenilenmesi olanağını da sunmaktadır. KKP-AKEL’in 80. yılının partimizin 20. Kongresi ve 2006 milletvekilliği seçimleriyle aynı döneme denk düşmesi mutluluk veren bir gelişmedir.”

Üyelerinin dörtte bire yakını, AKEL liderliğinin Kıbrıs sorunundaki politikaları ile uyuşmamaktadır. Örgütsel yapı yenilenirken, acaba bu kesimin söz hakkı ne derecede yeni yapıya yansıyacaktır? Partinin Kıbrıslı Türkler arasında örgütlenememiş olması nasıl açıklanabilir?  

***

“20. Kongre son beş yılda Kıbrıs sorununda yaşanan gelişmeleri değerlendirmeye, sorunun bugünkü aşaması hakkında ve Kıbrıslı Türk yurttaşlarımızla ilişkiler üzerine düşünmeye ve tartışmaya çağrılmaktadır.”

Ne yazık ki, bu konu ile ilgili olarak, tezlerde herhangi bir görüş ortaya konmamaktadır. Bakalım düşünce ve tartışmaların sonuçları nasıl olacak?

***

“Her kongrede olduğu gibi, partimizin ve en geniş Halk Hareketi’nin durumu üzerine ciddi olarak düşünmeliyiz. Partimizin çalışmalarında başarıların yanı sıra, sorunlar, zaaflar ve boşluklar görmekteyiz. Çalışmalarımızdaki olumsuz olgulara karşı koymayı, partimizin -siyasal, ideolojik ve örgütsel olarak- daha da fazla güçlenmesini ve Kıbrıs konjonktüründe öncü ve belirleyici rolünü oynamasında partimizi daha da yetkin kılmayı hedef alacak kararlar almalıyız.”

Kıbrıslı Türk ve Rumların ortak anti-emperyalist cephesinin kurulamamış olması önündeki engeller üzerine de düşünülmesi ve bu yaşamsal konu üzerinde de kararlar alınması gerekmektedir. 

***

“AB üyesi iki ülkenin halkları tarafından, Fransa ve Hollanda halkları tarafından neo-liberalizmin reddedildiği açık bir şekilde görüldü. AB Anayasası için yapılan referandumların sonuçlarını, bu ülkeler ve AB tarafından son yıllarda uygulanan neo-liberal sosyo-ekonomik politikaların reddi ve bu politikaların Anayasa aracılığıyla kurumsallaştırılması girişiminin reddi olarak yorumluyoruz. Şimdi görevimiz, ana amacı halkların çıkarlarına hizmet etmek olacak başka bir Anayasa’nın oluşturulması için Avrupa’daki diğer ilerici güçlerle birlikte mücadeleyi sürdürmektir.”

Bu konuda da, Kıbrıs Türk toplumunun da aydınlatılması ve parti politikalarının yansıtılması gerekmektedir.

 
KIBRIS SORUNU

“Kıbrıs sorunu istila, işgal, yabancı müdahaleler ve Kıbrıs halkının tümünün insan haklarının çiğnenmesi sorunudur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi konusudur. Silahların şiddeti ile dayatılan “etnik temizlik” konusudur. Kıbrıs sorunu aynı zamanda iki toplum arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sorunudur.”

Parti olarak bu konuda yapılanların yeterli olduğu söylenemez. Sosyal buluşmalar yanında, daha çok siyasal içerikli toplantılara ağırlık verilmelidir.   

***

“Annan Planı temelinde Kıbrıs sorunun çözümü girişimi, çözüm için ortaya konulan en derli toplu çözüm girişimi oldu. Annan Planı bugüne kadar ortaya konulmuş olan en özlü ve detaylı plandır. Ancak Plan’ı yapanların iddia ettikleri gibi, adil ya da dengeli değildir. AKEL, Annan Planı’nın olumlu ama  olumsuz da unsurlar içerdiği değerlendirmesini yaparak, bu planı müzakereler için zemin olarak kabul etti. Planın iki toplum tarafından da kabul edilmesine izin verecek ve Kıbrıs sorununa kalıcı ve işlerliği olacak bir çözümü sağlayacak şekilde gerekli değişikliklerin yapılması için bütün gücüyle mücadele etti. Sıkışık takvimler ve BM Genel Sekreteri’nin hakemliğini öngören işlem, iki tarafın plan üzerinde özlü müzakere yapmasına ve üzerinde anlaşmaya varılacak bir çözüme ulaşılmasına izin vermedi. BM Genel Sekreteri’nin hakemliği adaletsizdi ve dengesiz bir şekilde Türk tezlerinden yana oldu. AKEL Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında dile getirdiği bazı değerlendirmeleri, özellikle de “de facto taksimi ortadan kaldırmayacağı, aksine bunu meşrulaştırıp derinleştireceği” görüşünü  paylaşmadı. Böylesi bir değerlendirme olsaydı, o zaman Plan’ın müzakere zemini olarak dahi kabul edilmemesi gerekirdi.

Partimizin 14 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen Konferansı, Kıbrıs Rum toplumu içerisinde endişelere neden olan hususlar üzerinde müzakere yapılması ve planın boşluklarının giderilmesi için zaman verilmesi için referandumların ertelenmesini istedi. AKEL’in önerisi ne yazık ki Türk tarafınca kabul edilmedi. Bu nedenle de AKEL halkı, referanduma sunulduğu şekliyle Annan Planı aleyhine oy kullanmaya çağırmak zorunda kaldı. AKEL, referandumun sonucunu tamamen saygıyla karşıladı. Partimizin aldığı tutum,  müzakere sürecinin yeniden başlaması ve Kıbrıs sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözümü perspektifini açık bıraktı. Her gün yaşanan gelişmeler AKEL’in tutumunu haklı çıkarmaktadır.

Referandumları Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Rum tarafı için zor bir dönem izledi. Amerikan-İngiliz unsuru, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği çevreleri ve AB içerisindeki bazı çevreler Kıbrıs Rum tarafını cezalandırma niyeti ile harekete geçtiler. Buna paralel olarak da, Kıbrıslı Türklerin sözde tecridini ortadan kaldırma bahanesiyle işgal altındaki bölgedeki rejimin konumunu uluslararası düzeyde yükseltmeye çalıştılar. BM Genel Sekreteri’nin 2004 Mayıs’ındaki raporu Kıbrıs Rum tarafı için adil değildi ve Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarını bir kenara bırakma teşebbüsünü içeriyordu. Genel Sekreter’in raporu Güvenlik Konseyi tarafından benimsenmedi.”

***

“KIBRISLILARA HİZMET EDECEK BİR ÇÖZÜM”

İşgalin “oldu-bittilerini” zamanın kalıcı kıldığının bilincindeyiz. Hakemliklerden uzak bir şekilde, üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme götürecek müzakerelerin yeniden başlamasını hedefliyoruz. BM Genel Sekreteri’nin planında, Kıbrıslı Rumların da planı kabul etmesine izin verecek, kalıcı ve işlerliği olan bir çözüme götürecek özlü değişikliklerin yapılması gerektiği konusunda ikna etmek için çalışıyoruz. Arzu ettiğimiz değişiklikler, parametreleri üzerinde çözümün aranacağı planın ne felsefesini değiştiriyorlar, ne de Kıbrıs Türk toplumunun haklarını azaltıyorlar. Biz, yabancılara değil, Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk, tüm Kıbrıslılara hizmet edecek bir çözümü hedefliyoruz.

Bir yılı aşkın bir süredir ortaya konulan çabaların meyvelerini vermeye başladığı görülüyor. Yeni bir müzakereler sürecinin başlamasıyla, üzerinde endişe duyulan ve Annan Planı’nda değişiklikler yapmaya çalışacağımız hususlarda Ulusal Konsey’in sonuçlara varması da bunda yardımcı oldu.  Ağırlıklı olarak Amerikanlar ve İngilizler tarafından ortaya konulmaya devam eden tepkilere rağmen, Annan Planı’nın olduğu gibi yeniden gündeme getirilmesinde ısrar etmenin hiç bir sonuç vermediğinin bugün genel olarak kabul edilmekte olduğu görülmektedir. Kıbrıs Rum toplumunu da tatmin edecek değişikliklerin görüşülmesi ve yapılması kabul görmektedir. Ayrıca yeni girişimin iyi hazırlanması, sıkışık takvimlerden kaçınılması ve hedefin hakemliklerden uzak bir şekilde üzerinde anlaşmaya varılacak çözüme ulaşmak olması gerektiğinin kabul edildiği görülmektedir.

(...) Kıbrıs Rum tarafının iyi niyeti ve siyasi iradesi tek başına Kıbrıs sorunun çözüm yolunu açmaya yeterli değildir. Çözümün anahtarı Ankara’da olmaya devam etmektedir. (...) AKEL Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler çerçevesinde, BM kararları ile 1977 ve 1979 Üst Düzey Anlaşmaları temelinde iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu öngören barışçıl bir çözüm bulunması için bütün gücüyle mücadele etmeye devam edecektir. Çözüm uluslararası hukukla, insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalarla ve Topluluk müktesebatıyla uyumlu olmalıdır. Çözüm Türk işgal ordularının ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını öngörmelidir. Hiç bir yabancı ülkeye tek yanlı müdahale hakkı vermeksizin,  Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birliğini, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini sağlamalıdır. Göçmenlerin evlerine ve varlıklarına dönme hakkı da dahil olmak üzere, bütün Kıbrıslıların insan haklarını ve temel özgürlüklerini sağlamalı ve güvence altına almalıdır. AKEL, Birleşmiş Milletler kararlarında belirtiliği gibi federasyon çerçevesinde iki toplumun siyasal eşitliğini tutarlı bir şekilde desteklemektedir.”

 
“OLASI KİBİRLİLİK OLGULARI”

“(...) AB’ye giriş öncesinde çözüm için yaratılan dinamizm kesintiye uğramamalıdır, devamında da korunmalıdır. Gevşeme havası yaratacak olası hareketler ve AB’ye giriş sürecinin tamamlanmış olması gerekçesiyle ortaya çıkabilecek olası kibirlilik olguları zarar vericidirler ve bunlardan kaçınılması gerekir. AB’ye girişin iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü stratejik hedefinin ortadan kalkmasını sağladığı iddiaları çözüm dinamizmini zayıflatıyorlar. AKEL, çözüm ve yeniden birleşmeye hizmet etmeyen böylesi girişimlere karşı kararlı bir biçimde tutumunu ortaya koyacaktır.

Ayrıca Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde değerlendirilmesine devam edilmelidir. Tam üyelik müzakerelerinin başlaması öncesinde, Türkiye şimdi, Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere on yeni AB üyesi devletle Gümrük Birliği Protokolü’nü imzalama yükümlülüğünü yerine getirmeye çağrılmaktadır. Böylesi bir gelişmenin resmi tanınma olmadığı bir gerçektir. Ancak bunun sadece bir ticari anlaşma olması da söz konusu değildir. Zamanla de-facto olarak tanıma dinamizmini geliştirecek ileri bir ilişki olması söz konusudur. Avrupa Anayasası’nın onaylanması sürecinde de görülen güçlükler gibi sorunlarla karşılaşsa da, Türkiye’nin AB sürecinin Kıbrıs sorunun çözümü yönünde sürekli olarak değerlendirilmesi önemlidir.  

AB’ye girişin ülkemiz ve halkımızın yeniden birleşmesiyle bağlantılı hale gelmemesine rağmen, hem bu gelişmenin yarattığı dinamizm, hem de Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreci, uygun değerlendirme ile Kıbrıs sorunun çözümünden başka bir şey olmayan ana hedefe ulaşılmasında kararlı bir şekilde katkıda bulunabilirler. (...)”

 
YENİDEN YAKINLAŞMA

“Yeniden yakınlaşma partimizin Kıbrıs sorunun çözümü ve Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin ortak vatanının inşası politikasında önemli bir yere sahiptir. Gerilimlerin, toplumlar arası çatışmaların ve ayrılmanın yaşandığı zor yıllarda, partimiz yeniden yakınlaşma politikasıyla milliyetçiliğe ve şovenizme kararlı bir şekilde karşı çıktı. İki toplum arasındaki temas kanallarının açık kalabilmesini, yeniden birleşme ve bir arada yaşama isteğinin devamını başardı.

Partimiz yeniden yakınlaşmayı her zaman halkımızın işgale karşı mücadelesinin önemli unsuru olarak gördü ve  yeniden yakınlaşmaya siyasal ve sosyal içerik verdi. Yeniden yakınlaşmayı psikolojik temaslar düzeyinde sınırlayan yaklaşımları reddediyoruz. Yabancı merkezlerin yeniden yakınlaşma hareketini yönlendirme girişimlerine kesinlikle karşıyız. Yeniden yakınlaşma Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk, bizzat Kıbrıslıların ve Kıbrıslıları ifade eden örgütlü yapılanmalarının meselesidir. (...)”

Burada, siyasal hedef birliğini sağlama konusunda AKEL’in Kıbrıslı Türklerle nasıl bir örgütlü yapılanma düşündüğüne ilişkin herhangi bir görüş dile getirilmemesi, önemli bir eksiklik oluşturuyor. 

 
ÜÇ OLAY

“Geçen Kongreden bugüne kadar şüphesiz önemli olaylar yaşandı ve bu olaylar yeniden yakınlaşma politikasını da etkiledi. Yoğun olarak izlerini bırakan üç olay şudur:

a) Barikatların açılması ve adayı bölen tel örgülerden iki tarafa geçişlerde engellerin kısmen kaldırılması. Bu gelişme Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin kitlesel ve barışçıl bir biçimde bir araya gelmelerine olanak verdi. Birlikte yaşamalarının olanaksız olduğuna dair iddiaları, mitleri yıktı. Bunun yanı sıra bu gelişme, işgale ve taksime karşı ortak mücadele cephesinin inşası için daha uygun koşullar yarattı.

b) Rauf Denktaş’ın uzaklaştırılmasıyla Kıbrıs Türk toplumu liderliğinin değişmesi ve geleneksel olarak Kıbrıs sorununda federasyon çözümü için mücadele eden güçler tarafından  üstlenilmesi.

c) Hayal kırıklığı duygularına yol açan, iki toplum arasında güvenin ve kısa süre içerisinde çözüme ulaşma beklentisinin yaralanmasına yol açan malum sonuçlarla referandumların yapılması. Kıbrıslı Türklerin geleneksel olarak partimize duydukları yüksek takdir ve güvene, bu atmosfer içerisinde ve kasıtlı bir şekilde yapılan saldırıların sonucunda darbeler vurulması.

Bu gelişmelerle birlikte, kimileri yeniden yakınlaşmanın rolünün sona erdiğini ve bu politikanın Kıbrıs sorunun çözümüne özde sunacak bir şeyinin olmadığını iddia ettiler. 

AKEL’in yaklaşım ve tutumu böylesi tezlerden tamamen farklıdır. Bugünkü koşullarda yeniden yakınlaşmanın rolü ve önemi daha fazla artmıştır. Yeniden yakınlaşma öncelikle siyasi eylem olarak çok yönlü bir şekilde daha pek çok şey sunabilir.

İster enosisçi, anti-Türk ve anti-komünist sloganlarla tarihin derinliklerinden hortlatılan aşırı uç ve iğrenç bir çehreyle, ister federasyon çözümünün reddi yoluyla, ister Kıbrıs Türk toplumunun bazı ilerici güçlerinin yasa dışı devletin kurumlarına düşkünlüğü ve hatta bunları savunması yoluyla, ister memleketimiz için bir felaket olan “etnik temizliği” kabul etme yoluyla ifade edilen milliyetçiliğin ve şovenizmin karşısında, karşı hareket olarak yeniden yakınlaşma sürdürülmelidir.

AKEL ve halk hareketinin örgütleri, hem ideolojilerini, hem de tarihsel geleneklerini dayanak alarak yeniden yakınlaşmanın öncüsü olmaya devam etmektedirler. “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” tezini sarsılmaz bir şekilde temel alan Kıbrıs solu yeniden yakınlaşma politikasının oluşturulmasında, geliştirilmesinde ve uygulanmasında öncülüğünü sürdürmekte, ilan ettiği tez ve düşünceleri Kıbrıslı Türklerle birlikte ortak eylem olarak hayata geçirme mücadelesini sürdürmektedir.”  

            Teorik doğrular dışında, pratikteki somut eylemlere ne yazık ki değinilmiyor.

 
KIBRIS TÜRK TOPLUMU

“AKEL, Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgesinde Türkiye’nin oynadığı belirleyici rolü görmezlikten gelmeden, Kıbrıs Türk toplumuna ve rolüne büyük önem vermektedir. Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler somut olarak ülkemizin yeniden birleşmesi mücadelesinde stratejik müttefiktir. AKEL’in 19. Kongresinden bugüne kadar geçen süre içerisinde Kıbrıs Türk toplumunda ciddi gelişmeler yaşandı. Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs sorunun çözümü için ve AB’ye giriş için isteği kitlesel gösterilerle açıkça vurgulandı. Kıbrıs sorununda federasyon çözümünden yana olduklarını ilan eden partiler –özellikle Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)- güçlendi.

AKEL olarak, -taksimin baş sözcüsü olan- Denktaş’ın Kıbrıs Türk toplumu liderliğinden uzaklaştırılmasını selamladık. Olan değişikliğe rağmen, Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk, Kıbrıs halkının beklentileri, en azından bugüne kadar, karşılığını bulmadı. Belli bir süredir CTP liderliğinin Kıbrıs sorununa ilişkin olarak geçmişte üzerinde birlikte çalıştığımız ortak tezlerden uzaklaştığını saptamaktayız. Bugünkü Kıbrıs Türk liderliği bir yandan sözde devletin uluslararası tanınması konusunu gündeme getirmediğini ifade ederken, aynı anda bu işgalci oluşumun yapıları ile aşırı ölçüde özdeşleşme arz etmektedir. Sözde devletin uluslararası düzeyde yükseltilmesi girişimi, Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik olarak kalkınması için yapılan hareketlerden Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine siyasal kazançlar elde etme girişimi ve –özellikle mal varlıkları konusunda- artan bir ritimde yeni oldu-bittilerin yaratılması Kıbrıs sorununu çözüm çabalarını kolaylaştırmamaktadır.

Ankara ile tamamen aynı yönde bir hatta gelen Kıbrıs Türk liderliğinin, en azından bu aşamada, Kıbrıs sorunun çözümünü değil, Kıbrıslı Türklerin sözde tecridinin kaldırılmasını ve bunun aracılığıyla sözde devletin uluslararası düzeyde konumunun yükseltilmesini birincil öncelik olarak ortaya koyduğu görülmektedir.

Görüşmelerin yeniden başlamasının önkoşullarının yaratılması için Kıbrıs Türk liderliği yine önceliği Kıbrıs sorunun çözümüne vermelidir. Aynı zamanda Kıbrıs Türk liderliği tarafından Kıbrıs Rum toplumunun endişeleri ve tartışmaya sunduğu konular hakkında anlayış gösterilmelidir. 

Birbirini daha iyi anlamaya ve diyaloğun yeniden başlamasının önkoşullarını yaratmaya yardımcı olma çabası içerisinde, CTP dahil Kıbrıslı Türk siyasal partilerle iletişim ve diyalog kanallarını açık tutuyoruz. Zaman zaman Kıbrıs Türk liderliği tarafından AKEL’in haksız bir şekilde hedef alınması bu amaca yardımcı olmamaktadır ve Kıbrıslı Türkler arasında da tepkilere yol açmaktadır.

Uluslararası ve AB hukuku temelinde olması ve Kıbrıs Cumhriyeti’nin göz ardı edilmemesi kaydıyla, AKEL başından itibaren Kıbrıslı Türklerin ekonomik durumlarının, yaşam düzeylerinin geliştirilmesinden yana tavır aldı. Bu çerçeve içerisinde AKEL, Kıbrıslı Türklerin desteklenmesi ve iki toplum arasında -ekonomik ilişkiler de dahil olmak üzere- ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Değişim hükümeti tarafından alınan önlemleri selamlamaktadır. 

Yaklaşık olarak yedi bin Kıbrıslı Türk özgür bölgelerde çalışmaktadır. Onlar, Kıbrıs İşçi Federasyonu PEO’nun da kararlı çabalarıyla, Kıbrıslı Rum meslektaşlarının sahip oldukları bütün haklardan yararlanmaktadırlar. Sosyal Sigortalar Kurumu’na düşük oranda katkılarda bulunmuş olmalarından dolayı emekli aylığı almayan Kıbrıslı Türkler, bugün toplu ikramiye almaktadırlar. Binlerce Kıbrıslı Türk, Avrupa Birliği’ne ve bütün dünyaya entegrasyonlarına yardımcı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin seyahat belgelerini ve diğer belgeleri almışlardır. Bütün Kıbrıslı Türkler devlet hastanelerinde ücretsiz olarak tedavi olma ve ilaç alma hakkına sahiptirler. Üniversitedeki Kıbrıslı Türk öğrencilere verilen burslar ve ekonomik destekler ilk, orta ve yüksek öğrenim alanlarında daha da genişletildi.

AKEL bu adımları destekleyerek, hükümeti Kıbrıslı Türklere yönelik olarak ilan ettiği politikayı yaşama geçirmekte daha da kararlı olmaya çağırmaktadır.

Kimileri, Kıbrıslı Türkler lehine alınan bazı önlemlerin yaşama geçirilmesinde karşılaşılan bazı sorunları bahane ederek, Kıbrıslı Türkler aleyhine olumsuz bir hava yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu tür girişimler bizi kararlı bir biçimde karşılarında bulacaklardır.”

            AKEL, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ortaklık konumuna nasıl dönebileceği konusunda neler düşünmektedir? Bireysel haklar yanında, toplumsal hakların, ortak devlet çatısı altında nasıl kazanılabileceği, kullanılabileceği ve güvence altına alınabileceği konusunda da fikir cimnastiği yapmak ve görüşlerini kamuoyuna duyurmak durumundadır.

            AKEL’in 20. Kongresi’nin, Kıbrıs Türk toplumu açısından da verimli sonuçlara varmasını dileriz.

 
(Afrika gazetesinde, 21-22-23 Ekim 2005 tarihlerinde üç yazı halinde yayımlanmıştır.)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder