Anımsanacağı gibi 1994 yılı başında DP-CTP koalisyon hükümeti göreve
başladıktan birkaç ay sonra, CTP’li Sağlık Bakanı Ergin A. İlktaç, yıllardır
çıktı-çıkacak denen “Sağlık Hizmetleri Yasa Tasarısı”nm hazır olduğunu açıklamış
ve Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Özker Özgür’e sunmuştu. Özgür, tasarıyı
kısa sürede hazırlamaları nedeniyle Bakanlık yetkililerini ve katkısı
bulunanları kutlamış ve yaptığı konuşmada “sağlık hizmetlerinde sistemsizliğin
sistem olarak kabul edilmesi nedeniyle geçmişte büyük sorunlar yaşandığını”
belirterek, yasanın çıkmasıyla bu olumsuzluğun giderileceğini vurgulamıştı.
Sağlık Bakanı İlktaç ise, tasarının önemli bir yasal boşluğu dolduracağını
vurgulayarak, full-time esasına dayanan tasarıda etkin ve verimli bir sağlık hizmeti için sağlık
çalışanlarının çalışma şartları ve haklarının düzenlendiğini, tasarının
yasalaşması ile sağlık hizmetlerindeki belirsizlik ve sistemsizliğin ortadan
kalkacağını açıklamıştı. (Kıbrıs, 29/4/94)
Başbakan Hakkı Atun’un bu konudaki değerlendirmesi de şöyleydi:
“Konu son derecede ciddi ve önemlidir. Hükümetimiz bu konuda süratle adım
atacaktır... Verimli, etkili ve huzurlu bir sağlık hizmeti için gereken süratle
yapılacak ve yerel seçimlerden sonra yasa ivedilikle Meclise gönderilecektir.”
(Ortam, 14/6/94).
Seçimler yapılıp 1994 yılı sonuna gelindiğinde, ortada somut herhangi bir
şey yine yoktu ve Başbakan Atun şöyle konuşmaktaydı:
“Sağlık hizmetlerinde verimlilik artırılacak, personelin tayin-terfileri
süratlendirilecek, personel sıkıntısı aşılacak, hizmetlerde arzulanan düzeyde
disiplin sağlanacaktır!”
Atun, hastanelerde idari sorunlar bulunduğunu, doktorların mesai
saatlerine uymaları dahil birçok konuda çalışmalar yapılması gerektiğine parmak
basıyor, ama çözüm ortada görünmüyordu. (Kıbrıs, 5/11/94)
Sadece özel kesimde çalışan hekimlerin mağduriyetini getiren, kamu
görevlisi hekimlerin hem kamuda, hem özel kesimde çalışmaları sorununa DP-CTP
hükümetinin de bir çözüm getiremeyeceği ortaya çıkmış bulunuyor. Devlet
olanaklarının bazı nüfuzlu hekim kesimine peşkeş çekilmesinin önüne henüz set
çekilmiş değildir. “Maliyet hesabı”na göre çalışacak bir sağlık sisteminin
uygulamaya konacağına ilişkin herhangi bir gelişme yoktur. Sosyal sigortalı
hastalara sağlık hizmeti veren tek kurum olarak devlet hastaneleri, sudan ucuz
muayene ve tedavi ücreti almayı sürdürmekte, kuyrukta muayene olamayanlar
öğleden sonra kamu görevlisi hekimin dışarıdaki kliniğine kanalize edilmektedir.
“Sağlıkta yeni uygulama: Memura sağlık paralı” diye basına yansıtılan
projenin 1994 yılı sonlanna doğru hayata geçirileceği Sağlık Bakanı İlktaç tarafından
açıklanmış olmasına rağmen, 1995 yılının ortasına yaklaşırken, konu ne
tartışmaya açılmış, ne de gerekli planlama yapılmıştır. Bu projeye göre, bugüne
kadar sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanan yaklaşık 13 bin kamu
görevlisinden de, sigortalı çalışanlarda olduğu gibi, bu hizmetler
karşılığında %20’sinin kişi tarafından ödenmesi, geriye kalanının da
çalışanlardan kesilecek prim fonundan ödenmesi öngörülmekteydi. (Kıbrıs,
1/7/95)
Rum kesimindeki kamu görevlilerinin sendikası olan PASİDİ’nin red ettiği
paralı sağlık hizmetine, Kıbrıs Türk memur sendikalarının nasıl bir tepki
göstereceği, genel sağlık sigortası içinde bunun nasıl bir yer alması
gerektiği konuları hep tartışılmalı ve topluma yararlı sonuçlar üretilmelidir.
Sadece kamu görevlisi hekimlerin maaş düzenlemesini öngören ve genel sağlık
sisteminin nasıl olmasına yönelik kapsamlı bir yapı getirmeyen “Sağlık Hizmetleri
Yasası”nın bile hâlâ daha geçirilemediği bir başı bozukluk içinde, bir de
sosyal sigortalıların reçetelerini özel eczanelerde yaptırmaları
uygulamasının nasıl yürüdüğüne bakalım:
Uygulamanın başladığı 7 Haziran 1994’ten itibaren, özel kesimde çalışan hekimler
tarafından sosyal sigortalılar için yazılan reçete sayısı ve bunların tutarı 26
Ocak 1995 günü yapılan Sosyal Sigortalar Dairesi’nin ilgili toplantısında şöyle
açıklanmıştır:
Haziran 1994 160 reçete 45 milyon TL
Temmuz 1994 381 reçete 120
milyon TL
Ağustos 1994 543 reçete 182
milyon TL
Eylül 1994 806 reçete 273
milyon TL
Ekim 1994 879 reçete 275
milyon TL
Kasım 1994 1033 reçete 357 milyon TL
Aralık 1994 1307 reçete
424 milyon TL
________________________________________________
Toplam: 5109
reçete 1.676 milyon TL
Görüldüğü gibi sosyal sigortalılar, zamanla bu uygulamadan haberdar olmuş
ve giderek artan sayıda reçetelerini özel kesimdeki eczanelerde
yaptırmışlardır. Fakat yine de 27 bin aktif sigortalıdan, ancak 1300 tanesinin
bu hakkını kullandığı ortaya çıkmıştır (bazıları birkaç reçete yaptırmıştır).
Öte yandan sözü edilen süre sonunda, yani Aralık 1994’te, sosyal sigortalıların
sadece sağlık primi olarak yatırdıkları para miktarının 9 milyar 181 milyon
TL’ye ulaştığını öğrenebildik. Bu durumda, geriye kalan ve sağlık amaçlı olarak
toplanmış olan 7.5 milyarlık paranın hangi kalemlere harcandığı, ya da başka
fonlara aktarılıp aktarılmadığı konusunda herhangi bir bilgi elde edemedik.
Çok korkulan istismar konusunda ise saptanabilenler şunlar: Bazı hekimler
bir tek yatılı hasta için 15-16 kalem ilaç yazarak, bütün klinik gereksinmesini
bu yoldan karşılama yoluna tevessül edebilmiştir. Özellikle Gazimağusa
bölgesinde fazla ilaç yazıldığı saptanmıştır: Reçete başına 420 bin TL düşen
Gazimağusa’ya karşılık, Lefkoşa’da reçete başına 290 bin TL’lik ilaç düşmüştür.
Sosyal sigorta emeklilerine, ki insan en çok ilaca bu dönemde ihtiyaç
duyabilir, bu hak tanınmadığından, bazı sigortalıların, kendileri adına
babalarının ilaçlarını yazdırarak alma yoluna gittikleri de saptanmıştır.
Sadece hastalık oranı düşük olan genç ve orta yaş grubuna tanınan reçete
yaptırma hakkının, yaşlılar için de tanınması halinde istismarların
engellenebileceği düşünülmektedir.
Öte yandan Sosyal Sigortalar Dairesi, 1994 yılı içinde, 152 milyarı
devletten olmak üzere 593 milyar TL'yi aşan prim tahsilatı yaptığını
açıklamıştır. (Kıbrıs, 7/2/95). Sözün kısası, sosyal
sigortalı hastalar, bolluk içinde yokluk yaşamakta ve
plansız, programsız çalışan Sosyal Sigortalar Dairesi ve Sağlık Bakanlığı’nın
yönetim beceriksizliği yüzünden, haklarını layıkıyla kullanamamaktadırlar.
Burada tabii ki en büyük sorumluluk, çalışanların örgütlerinde ve bu hakları
elde etmek için yeterli bir kavga vermemelerindedir. Birçok sosyal sigortalının
da haklarından bihaber olduğu bilinmektedir ve kendilerine herhangi bir
bildirim yapılmamıştır.
Kamu kesiminde çalışan hekimlerin
sendikası olan Tıp-İş, hem içeride, hem de dışarıdaki muayenehane ve
kliniklerinde çalışan üyelerine ek gelir sağlamakta olan bugünkü çarpık düzenin
yerine, halk yararına yeni bir sistemin gelmemesi için grev yapma dahil elinden
geleni ardına koymazken, serbest çalışan hekimlerin üçte birinin örgütlendiği
Birlik ise, Başkanının CTP yöneticisi olması nedeniyle pasif davranmakta ve
aynı partiye mensup olan ne Sağlık Bakanını, ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanını eleştirmeye yanaşmamaktadır. Bir yıla yakın bir süredir, sadece birkaç
defa toplantıya çağrılan SÇHB Yönetim Kurulu çalışamaz haldedir. Oysa 1994
Haziran’ında Sosyal Sigortalar eczanelere açıldığı zaman, Sosyal Güvenlik
Bakanı Özkan Murat, 3 ay sonra da serbest çalışan hekimlere açılacağı sözünü
vermişti. Sosyal Sigortalar Dairesi’ nin sadece devletten değil, özel kesimden de
sağlık hizmeti satın alması için yıllar önce SÇHB tarafından başlatılmış olan
mücadele, Birlik Başkanı›nın işleri kapalı kapılar ardında partili bakan
arkadaşlarıyla tek başına, ya da partili hekimlerle birlikte yürütmeye
çalışması nedeniyle sonuç alıcı olmamıştır. Öte yandan, K.T.Tabipler
Birliği’nin konuyla ilgili görüş ve uyarılarına kulak tıkama geleneğini
sürdüren CTP’li Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanları, UBP’nin 18 yıl sürdürdüğü
“Biz yaparız, olur” zihniyetinin devamcısı olmuşlardır. Sözün kısası, sağlıksız
sağlık ortamımızda hamam ve taslar aynı, yalnız tellaklar değişmiştir...
(“Dr. Ahmet
Cavit-Çocuk Doktoru” imzasıyla, Kıbrıs gazetesi, 5 Mart 1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder