13 Mart 2016 Pazar

SAĞLIK HİZMETLERİNİ AKSATAN NEDİR?

    27 Temmuz ile 15 Ağustos 1992 tarihleri arasında 17 gün süreyle Ortam gazetesinde, aksayan sağlık hizmetlerimizle ilgili olarak çeşitli kesimlerin görüşlerini izledik. Kamuoyu oluşturulması açısından bu tartışmaların şüphesiz bir yararı olmuştur. Ama ne yazık ki, her defasında taraflar görüşlerini dile getirir de yine birşey değişmez. Çünkü sorun iki yönlüdür: Hizmetleri aksatan, hem genelde ülkemizde var olan başıbozukluk, hem de buna karşı çıkar görünüp de değiştirilmesi için kararlı davranmayan sağlık çalışanlarıdır. 
     Bozuk düzen içinde çalışan kamu görevlisi hekimler, gerçek bir sendikal örgütlenme içinde olsalardı, istedikleri çalışma koşullarını iyileştirme ve halka sağlıklı sağlık hizmeti verme hedefine varmada önemli ilerlemeler kaydedebilirlerdi. Oysa, devlet sağlık hizmetlerinin, Sağlık Bakanlığı’nın bilimsel yöntemlerle çalışmaması nedeniyle iyi yönetilememesini, kişisel kazanç kaynağına dönüştürenlerden gerçek sendikacı olunamıyacağının bilinmesi gerekirdi.
      On yıldan fazla bir süredir bu ülkede serbest hekimlik yapan bir kişi olarak ben, Tıp-İş denen kuruluşun daha iyi hizmet vermek için var olan eksiklikleri halka duyurmak amacıyla herhangi bir bildiri yayımladığını, ya da grev yaptığını hatırlamıyorum. Yapılan eylemlerin büyük bir kısmı, bakanlıkla kişisel veya siyasal çekişmelere dayanmış, en önemlisi de “dışarıda çalıştırdıkları özel klinikleri kapatılmasın” gerekçesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu arada var olan sağlık yasalarını uygulayarak, serbest çalışan hekimlerin ekmeğine ortak olma durumuna bir son verme girişiminde bulunan bir Sağlık Bakanı’na karşı Tıp-İş’in nasıl kazan kaldırdığını, sistemsizliğin başı olan Devlet Başkanının da “Kebapçı dükkanı mı kapatıyorsun” diyerek, bir girişimi nasıl kösteklediğini de unutmamak gerek.
        Dr. Erbilen ile Dr. Hasipoğlu’na da söylediğim gibi, halkın değil de, kişisel çıkarlarını düşünen bazı kamu görevlisi hekimlerin, belli güç odaklarından destek almayı sürdürdükleri koşullara son vermeden aksama düzeltilemeyecektir. “Sorun kişilerden kaynaklanmıyor” deyişine katılmıyorum. Sistemleri de hayata geçiren kişilerdir. Öte yandan , kişileri aklayıp, yükü “Sağlık Hizmetleri Yasası”nın çıkartılmamasına bağlayan anlayış da eksiktir. İşte, “Herşeyin Başı Sağlık Yasası” diyen Tıp-İş ile KTAMS’ın savundukları yasada öngörülenler: Part-time çalışacak olan hekim ile full-time çalışacak olanın farkı, kış aylarında 2 saat daha fazla çalışmaması. Bu iki saat fazla çalışacak olana, dışarıdaki kliniğini kapatılacağı varsayılarak, asli maaş ve hayat pahalılığının %70’i oranında tam gün tazminatı verilecek. Konut hakkı veya kira tahsisatı, döner sermayeden prim alma, hastahanede özel hasta bakabilme prim hakkı, konsültasyon yapma hakkı, ulaşım ve haberleşme indirimi gibi haklar da cabası. (Bak. Kıbrıs, 30 Temmuz 1992)
      Doğru dürüst hasta kaydı, bilimsel istatistik düzenleme, hasta teşhis ve tedavilerinin belgelenip saklanması, sağlıkla hastalık haritamızın çıkartılmasına yardımcı olacak tıbbi verilerin ortaya konması gibi, hekimlik görevlerinin ortaya konması gibi hekimlik görevlerinin kimler tarafından yapılacağı ve görev belirlenmesi, sorumluluk üstlenilmesi gibi konularda yasa hiçbirşey söylemiyor. Serbest çalışan hekimlerle ilgili iş koşulları hakkında tek kelime yok. Sosyal Sigortaların halka vermek zorunda olduğu sağlık hizmetlerinin nasıl düzenleneceğine ilişkin hiçbir çalışma ve proje üretmeden, gelişigüzel kararlarla işgüzarlık yapan Sağlık Bakanlığı, konunun ciddiyetine ne zaman varacak? Devletten 70 milyarlık Sosyal Sigorta yatırım borcunu bile almaktan aciz bir Sosyal Sigorta Kurumu, özerk bir kuruluş haline getirilip, ilgili örgüt temsilcilerinin yönetime katılmalarını sağlamadan, hangi sağlıklı adımı atabilecek?
     Sağlık hizmetlerinin aksatılmadan yürütülmesinin güvencesi, bilimsel yöntemleri uygulayacak, konunun uzmanı olan eğitilmiş kişilerin, her düzeyde olaya sahip çıkması ve “sen-ben-bizim oğlan”dan oluşturulmuş beceriksiz kadroların bir tarafa bırakılarak, çağdaş sağlık işletmecilerine görevlerin verilmesidir. Bu yapılmadıkça, aksayan sağlık hizmetleri, daha birçok incir ipi gibi uzayan röportaja konu olmasıyı sürdürecektir.
    Not: Tıp-İş’i eleştirdiğim gerekçesiyle, bu yazımın Ortam gazetesi tarafından yayımlanması uygun görülmemiştir.


(“Dr. Ahmet Cavit An” imzasıyla, haftalık Yeni Çağ gazetesi, 24 Ağustos 1992)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder