Aydınlanma.net adlı internet sayfasında, 8 Ekim 2003 tarihinde, Nejat
Ağırnaslı tarafından hazırlanan “TÜRKİYE
SOLUNUN UNUTTUĞU KIBRIS” başlıklı dosyada yer alan ve Hikmet Acun’un Ahmet An
ile yaptığı söyleşiyi aşağıda veriyoruz:
A.A : Kıbrıs, BM üyesi bağımsız bir
devlettir ve 1 Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi ülkeler arasına katılacaktır.
Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960 yılında bağımsız bir devlet olarak kurulurken, eski
sömürgeci ülke İngiltere ile birlikte Türkiye ve Yunanistan, adanın
bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün garantörleri olarak kayda
geçirilmişlerdir. Kıbrıs’ta yaşamakta olan iki ana etnik-ulusal toplum olan Rum
ve Türk toplumlarının 70:30 oranında iktidarı paylaştıkları bu fonksiyonel
federatif devletin, bağlantısız bir dış politika uygulamasından rahatsız olan
emperyalizm, 1960 anayasasıyla resmen yasaklanmış bulunan enosis ve taksim
politikalarını sırayla uygulatarak, sonunda adayı 1974 yazında ikiye bölmüştür.
O tarihten beri adanın kuzeyindeki %37’lik bölümünü askeri işgali altında tutan
Türkiye, BM kararlarına uymak bir yana, Cenevre Sözleşmesine aykırı olarak bu
topraklara nüfus taşımış ve adanın demografik yapısını kendi lehine bozmuştur.
Etnik yönden homojen Türk ve Rum bölgeleri yaratmaya yönelik taksim politikası
ve ayrılıkçılık, Kıbrıs halkının ezici bir çoğunluğu tarafından onay
görmemektedir. Yıllardır verilen mücadele, adanın federal bir devlet çatısı
altında yeniden birleştirilmesi ve halkın birliğinin sağlanmasına yöneliktir.
23 Nisan 2003’den bu yana, Türk tarafının kısıtlı da olsa izin vermesi ile,
ateşkes hattının her iki yakasının karşılıklı olarak ziyaret edilmesi,
“Türklerle Rumlar bir arada yaşayamaz masalı”nın çöktüğünü bir kez daha
göstermiştir. Aralık 1963 olaylarından sonra, 1968’de normalizasyona
dönüldüğünde de, benzeri olaylar yaşanmış ve 1974 yazına kadar iki toplum
arasında herhangi bir çatışma meydana gelmemişti.
A.A: Denktaş ile Türkiye Hükümeti, BM tarafından sunulan Annan Planı’nı kendi taksimci maksimalist tezlerine uygun görmedikleri için reddederken, Kıbrıs Türk muhalefeti, içinde bulunulan çıkmazdan bir kurtuluş yolu olarak bu plana sarılmış görünmektedir. Plan, aslında savaş yoluyla adada oluşturulan iki devletli yapıyı kalıcılaştırmayı amaçlamakta ve AB muktesebatına ters bazı düzenlemeler içermektedir. “Çözüm ve AB üyeliği” hedefinde işbirliği yapma kararı alan Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler, Barış ve Demokrasi Hareketi ve Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi, Annan Planına sahip çıkarken, Türkiye’nin gerek şimdi, gerekse gelecekteki “birleşik Kıbrıs” devleti üzerindeki vesayetine ilişkin olarak yeterince tepki koyamamaktadırlar.
Oluşturabilir ve öyle olmak durumundadır. Kıbrıs Türk solu, adanın etnik ayrımcı küçük devletlere bölünmesi yerine, adadaki her iki milliyetten emekçi halkın güçlerini birleştireceği “Birleşik Demokratik Kıbrıs” alternatifini savunmalıdır. Emperyalizme maşalık edecek ve kendi kendine yeterli olamayan ayrılıkçı bir yapı, adanın kurtuluş mücadelesine yarar değil, zarar verecektir.
A.A: Ne yazık ki şu anda yok. Özel Harp Dairesi’ne bağlı yeraltı örgütü “Türk Mukavemet Teşkilatı” (TMT)’ nin 1958’deki ilk tedhiş dalgası ardından, Kıbrıslı Türk emekçilerin ortak işçi sendikası PEO’dan ve ortak siyasal parti AKEL’den ayrılmaları ve sonrasında gelişen olaylar zinciri, ortak siyasi çalışmaları zora sokmuş ve hatta sona erdirmişti. 1962’de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı ve Rum-Türk işbirliği için mücadele eden haftalık “Cumhuriyet” gazetesinin avukat olan sahip ve yazarları Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’in katledilmeleri, 1965’de AKEL MK üyesi Kıbrıslı Türk sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu’nun, yine sendikacı olan Rum arkadaşı ile birlikte pusu kurularak öldürülmeleri, sosyalistler için büyük kayıp olurken, TMT için de toplumu bir korku ve sindirme havasına sokmasına yardımcı olmuştu.
1968 ile1974 arası dönemde Türkiye’de öğrenim gören gençler arasında sosyalizmi benimseniş olan aydınlar, enosis politikasına yakın durması nedeniyle AKEL ile yakın ilişkiler kuramamıştı. 1974 sonrasındaki taksim koşullarında, iki taraf arasında ilişkilerin en az düzeye inmesi bir başka zorluğu oluşturdu.
1989 yılı içinde her iki taraftan solcu aydınların bir araya gelerek oluşturdukları “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”, 1958’den bu yana oluşturulan ilk ortak girişimdi. Yapılan siyasal, kültürel ve sosyal içerikli ve iki toplumlu etkinliklerin her iki kamuoyunda da geniş yankı yapması üzerine, Kıbrıs Türk liderliği bu temaslara önce kısıtlamalar ve daha sonra da yasaklar getirdi. Her iki taraftan siyasi partilerin başlattıkları karşılıklı ziyaretler daha sonra devam etmişse de, bunlar daha çok bilgi alış-verişi ve ortak bildiri yayımlamanın ötesine pek geçemedi. Ara bölgedeki Pile köyünde, bazı sol grupların katılımı ile düzenlenen temsili toplantılar da somut bir sonuca ulaşmadı ve sosyal içerikli buluşmalar olarak kaldı.
23 Nisan sonrasının değişen koşullarında
ortak siyasal çalışmaların başlatılması kaçınılmaz görünmektedir.
A.A: TMT ve sonradan ortaya çıkan benzeri paramiliter örgütler, “devlet” desteği ile çalıştıkları için, eylemlerinin faillerini saptamak ve cezalandırmak pek olası olmuyor. Muhalif partilerin binaları önünde veya muhalif kişilerin arabaları altında patlatılan bombaların sorumlularının, ya da Kutlu Adalı gibi yazarların öldürülmesinde faillerin ortaya çıkarılması mümkün olamamıştır. Bu şekilde yaratılan korku havası ve savrulan tehditler, iç politik yaşamın demokratikleşmesi önündeki en önemli engellerdendir. Siyasi parti temsilcileri tarafından Meclis’te açılan çeşitli soruşturma dosyaları da sonuçlandırılamamakta ve eylemler, yapanın yanına kalmaktadır.
- Örneğin Türkiye’nin bölgede savaş ve işgal gücü rolünü oynaması, Kıbrıs’ta nasıl algılanıyor?
- Kıbrıs solu, Kürt sorunu ile kendi
sorunları arasında politik bir ilişkilenme görüyor mu?
A.A : Kıbrıs solu, Türkiye’deki politik
gelişmeleri yakından ve günü gününe izlemektedir. Ne yazık ki, Türkiye solu
Kıbrıs’taki savaş ve işgali, yeterince değerlendirememiş ve Türkiye’nin 30
yıldan beridir, Kıbrıs’ta uluslararası hukuka aykırı olarak yaptıklarına karşı
yeterli tepkiyi koyamamıştır. Bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün
garantörü olduğu komşu ülke Kıbrıs’ı işgal edip, ikiye bölen ve burada kendine
bağımlı yasadışı kukla bir devletçik kuran TC egemenleri, Kürt sorununda da
yasadışılıklarını sürdürmekte ve komşusu Irak’taki savaş ve işgale çanak
tutmaktadır. Kendi ülkesindeki Kürtlerin her türlü demokratik hakkını ayaklar
altına alıp, “ülkenin bölünmez bütünlüğü” üzerinde söylevler verenler,
Kıbrıs’ta bölünmenin baş sorumlusu ve koruyucu olabilmektedir.
Çok merak edilen bir soru: İdeolojik -politik
bir karşılık olarak, Kıbrıs solu, Türkiye solu ile nasıl ilişkileniyorlar.?
A.A: Kıbrıs solu ile Türkiye solunun kısıtlı da olsa ilişkileri vardır. Bu ilişkiler, gerek Rum solu, gerekse Türk solu açısından devam etmektedir, ama sembolik ve temsili olmanın ötesinde somut eylem ve güçbirliği henüz gerçekleştirilmemiştir. İdeolojik-politik bazı sorunların karşılıklı olarak masaya konup, tartışılması zamanı artık gelip çatmıştır.
Seçimlerde 2 milyon oy alan ve Türkiye
solunun ana güçlerini kapsayan birlik üzerinden gerçekleşen Emek, Barış,
Demokrasi Bloku size nasıl yansıdı?. - bunu hem model, hem de politik çizgisi
bakımından soruyorum!
A.A : Kıbrıs Türk solunun sorunlarından farklı bir politik yapısı olan Emek, Barış, Demokrasi Bloku’nun çalışmalarını, basından ve internet üzerinden izlemeye çalıştık. Deneyim olarak bilgilenmenin ötesinde pek bir şey olmadı.
A.A: Kıbrıs solu ile Türkiye solunun kısıtlı da olsa ilişkileri vardır. Bu ilişkiler, gerek Rum solu, gerekse Türk solu açısından devam etmektedir, ama sembolik ve temsili olmanın ötesinde somut eylem ve güçbirliği henüz gerçekleştirilmemiştir. İdeolojik-politik bazı sorunların karşılıklı olarak masaya konup, tartışılması zamanı artık gelip çatmıştır.
A.A : Kıbrıs Türk solunun sorunlarından farklı bir politik yapısı olan Emek, Barış, Demokrasi Bloku’nun çalışmalarını, basından ve internet üzerinden izlemeye çalıştık. Deneyim olarak bilgilenmenin ötesinde pek bir şey olmadı.
A.A : Gerek siyasal parti, gerekse sendika veya diğer kitle örgütlerinin ortak çalışmaları çok kısıtlı olarak yapılmaktadır. İki ülkenin farklı koşulları, koalisyon gibi daha yakın işbirliklerinin kurulmasına engeldir. Deneyim aktarımı ve bilgilendirme açısından daha fazla işler yapılabilir kanaatindeyim.
Soruyu sosyalistlere sorayım. Kıbrıslı sosyalistler Aralık’ta yapılması öngörülen seçimlere yönelik, bağımsız bir programa sahip mi, bu programı nasıl deklare edecek ve genel olarak,
Kıbrıs halkına, seçimler üzerinden geleceklerine dair neler önerecek?
A.A : Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler, “sağ veya sol cepheleşme yok, çözüm yanlıları ve karşıtları var” diye özetlenecek bir söylem içindedir. Başlangıçta “Birleşik Güçler” diye düşünülen “Kıbrıs Türk Ticaret Odası” güçleri, kendi siyasal partisini “Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi”ni kurarak, iktidardaki Ulusal Birlik Partisi ile Demokrat Parti’den hoşnut olmayan çözüm yanlısı kesimlerin oylarına talip olduğunu açıklamıştır. Öte yandan “Barış ve Demokrasi Hareketi” içerisinde yer alan üç siyasal parti, yani Toplumcu Kurtuluş Partisi, Birleşik Kıbrıs Partisi ve Kıbrıs Sosyalist Partisi bir araya gelerek bir “seçim bloku” oluşturmuştur. Aynı siyasal çatı altında buluşamayan bu üç siyasal oluşum, yani CTP, BDH ve ÇABP, sonradan bir araya gelerek “Çözüm ve AB üyeliği”ni hedefleyen bir işbirliği protokolu imzalamıştır. Yayın organında Stalinizme hayranlığını çekinmeden belirten Kıbrıs Sosyalist Partisi ayrı tutulacak olursa, bu seçim bloğunun siyasal yapısı, daha çok sosyal demokrat ve liberallerden oluşmaktadır. Seçimlere katılma konusunda henüz görüş açıklamamış ve kuzeydeki nüfus yapısının belirlenmesi için AİHM’ne başvurmuş olan Yurtsever Birlik Hareketi ise, ilerici demokrat bir parti konumundadır. Bunlar dışında kalan diğer sosyalist bireyler ise, örgütlü olmadıklarından herhangi bir programa sahip değildir.
A.A : Seçimlerden sonra da ana sorun, Kıbrıs’ın birleştirilmesi, federal ve demokratik bir devlet yapısında Kıbrıslı Türklerin de iktidarı paylaşması, adanın üs ve askerden arındırılması olacaktır. Mayıs 2004’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olmasından önce, sorunun çözümlenmesi için zaman çok dardır. “Euro-partition” denen AB’ye girişle birlikte, adadaki taksiminin kalıcılaşması, önümüzde duran en büyük tehlikedir. Ne yazık ki Kıbrıs Rum solu, bu tehlikeyi bertaraf etmek için Kıbrıs Türk solu ile ilkeli bir güçbirliği için harekete geçmekte çok geç kalmıştır.
A.A : Kıbrıs Türk ve Rum solu ile daha sıkı temas ve dayanışmadan başka ne dileyebilirim ki. Yılların ihmalini aşmak kolay aşılacak bir görev olmasa gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder