5 Nisan 2014 Cumartesi

UYUŞMAZLIK MI ÇÖZÜMLENECEK, TAKSİM Mİ BENİMSETİLECEK?


 
           İlk olarak 1950’li yılların sonunda, askerler ile siviller arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla ABD’de kurulan “Ulusal Güvenlik Politikasını Araştırma Komitesi”, Mart 1957’den itibaren de “Journal of Conflict Resolution” adlı bir dergi yayımlamaya başlamıştı. Bu “Uyuşmazlıkların Çözümü” (Conflict Resolution=CR) çalışmaları, sadece masum bir davranış bilimi olarak gelişmemiş, aksine daha başlangıç aşamasında, Amerikan emperyalist politikasının askeri uygulayıcıları ile sivil uygulayıcılarına bilimsel veriler sağlayıp, uluslararası ilişkilerde var olan uyuşmazlıkların nasıl yönlendirilebileceğine ilişkin politika formülasyonuna katkıda bulunmuştu.

Carter Merkezi’ne bağlı CR Programı yöneticilerinden olan Joyce Neu, yeryüzünde uzun yıllardır süren uyuşmazlıklarla ilgili olarak konuşurken şöyle demiştir:

“Uluslararası topluluk, uyuşmazlıkları çözmek için siyasal isteklilik göstermektedir. Süper güçler, taraf tutarak, başka ülkelerdeki iç anlaşmazlıkları körüklememektedirler.” (1)

 
UYGULAMA FARKLI

Oysa ki uygulama, hiç de öyle olmamaktadır. Bölgesel çatışmalarda, emperyalist güçler, o bölgedeki kendi çıkarlarını korumak ve sürdürmek için, çatışan taraflardan birini veya ötekini, bazı durumlarda da her ikisi içinde yer alan kendi taraftarlarını desteklemektedirler.

Ekonomik gücü elinde tutan ve kamuoyunu, karşı tarafa karşı düşmanca duygular beslemesine yol açacak bir şekilde oluşturan egemen çevreler, bu uyuşmazlıktan zarar gören geniş halk kesimlerinin gerçeklerin bilincine varmasına karşı, her türlü entrikayı çevirirler, onların görüşlerinin yayılmaması için ellerinden geleni esirgemezler.

Çatışan taraflar arasında resmi görüşmeler sürerken (Track 1-diplomacy), ona paralel olarak yürüttükleri CR çalışmalarında (Track 2-diplomacy), anlaşmazlığın geniş halk kesimleri ve her iki tarafın genel yararına çözümlenmesi yerine; sözümona gayrı-resmi kişi ve örgütlerle, ama resmi ideolojinin onayı alınarak, sorunun son çözümlemede egemen güçler leyhine sonuçlandırılmasını gözetirler. (2)

 
KIBRIS SORUNUNDA CR YÖNTEMİ

1958 yılında toplumlararası bir çatışmaya dönüştürülen Kıbrıs uyuşmazlığında da, resmi diplomasi yanında CR yönteminin kullanılması çalışmaları yapılmıştır.

1979’da Harvard Üniversitesi’nde ve 1984’de Cambridge/Massachusetts’de, ABD’de öğrenim gören Kıbrıslı Rum ve Türk öğrencilerin katılımı ile bazı “workshop”lar yapılmış ve “üçüncü taraf” olarak sosyal bilimciler ve CR uzmanları gözlemci olarak bu toplantılarda yer almışlardı. Maris Hadjipavlou-Trigeorgis’e göre bu toplantıların amaçlarından biri de, Kıbrıs anlaşmazlığı üzerine Kıbrıslı Rum ve Türk katılımcıların yaptıkları tartışmanın içeriği hakkında bir raporun hazırlanarak, ABD Dışişleri Bakanlığı’na iletmekti. (3)

Daha sonra, 1985 yazında Kıbrıs’a gelen Amerikalı Prof. Leonard W.Doob, 8 Kıbrıslı Rum ve 8 Kıbrıslı Türk ile birlikte, Ledra Palas Oteli’nde “Toplum İlişkileri Üzerine Yale Projesi”ni gerçekleştirdi. 7-8 kez yapılan bu toplantılarda, “iki toplumu yakınlaştırıcı önlemler” konusunda görüş alış-verişinde bulunuldu. Katılımcı Kıbrıslı Türklerden Bekir Azgın, Amerikalı profesörün, katılımcılardan, toplantıların gizli kalmasını ve politika karıştırılmamasını istediğini açıklamış ve Türk tarafının da bu “gentleman’s agreement”e uyduğunu söylemişti. (4)

Bu CR toplantıları sırasında, Kıbrıs kamuoyuna bilgi verilmemesi kararından tedirgin olan Rum basını da “Yanlış anlamlara meydan bırakmamak için gizliliğin bir yana bırakılmasını” talep etmişti. (5)

1988 yılı yazında, bu kez Norveç Uluslararası Sorunlar Enstitüsü tarafından Ledra Palas Oteli’nde düzenlenen ve Türk ve Rum kesimlerinden seçkinlerin katıldığı yeni bir  CR “workshop” toplantısı yapıldı. Bu toplantının o sırada başlatılmış olan Vasiliu-Denktaş görüşmelerine katkı sağladığı öne sürülmüştü. (6)

“Toplumlararası işbirliğinin her iki tarafa da yarar sağladığını göstererek, bir “Kıbrıslılık” bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunabilecek olan hükümet dışı örgütler”den söz eden James H.Wolfe, aynı makalesinde, toplumlararası ilişkilerin yeniden şekillendirilmesinde bu örgütlere esaslı görevler düştüğünü vurgulamaktaydı. (7)

Oysa ki Kıbrıs’ta yapılan bu tür CR uygulamalarında, özellikle Kıbrıs Türk kesiminden katılanlar, Kıbrıs Türk liderliği ve ona yakın seçkinler tarafından belirlenmekte ve gerçek bir “hükümet dışı örgüt” niteliğinde bir çalışma yapılamamakta ve amaca hizmet edilememekteydi. (8)

 
TEMAS GRUBU’NA DUYULAN TEPKİ

Öte yandan ilerici Kıbrıslı Türk ve Rumlar, Eylül 1989’da Ledra Palas’ta toplanarak, 1958’den bu yana ilk defa iki toplumlu bir yapı olarak “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nu oluşturdular. Gerek ara bölgedeki Ledra Palas Oteli’nde, gerekse Lefkoşa’nın Rum veya Türk kesimlerinde düzenledikleri siyasal, kültürel, sosyal ve tıbbi içerikli toplantılar,  toplumlararası anlayış ve işbirliğinin gelişmesinde önemli bir ilerleme sağladı. Her iki toplumdan siyasal partilerin karşılıklı ziyaretleri sıklıkla yapılmaya başlandı.

CR toplantılarındaki gizliliğin aksine, Temas Grubu, sürekli olarak her iki taraftaki kamuoylarını çalışmalarından haberdar ediyor ve tartışılan konuların içeriğini basında yayımlıyordu. (9)

“Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun her iki kamuoyunda büyük ilgi gören etkinliklerinden huzursuz olan Kıbrıs Türk liderliği, Mart 1990’dan başlayarak, ara bölge veya Rum kesiminde yapılan etkinlikler için verilen “geçiş izinleri”ni önce kısıtladı ve daha sonra “sorumlu makamlara bilgi verilmesi” talebinin reddedilmesi üzerine yasakladı.

Kıbrıs Türk liderliğinin resmi görüşünden farklı bir düşünce şekline sahip olan Temas Grubu’nun Kıbrıslı Türk üyeleri, kendi ülkelerinde seyahat ve iletişim özgürlüğüne getirilen bu yasakları, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi’ne şikayet etmek zorunda kaldılar.

 
LİDERLİK CR’YE SICAK BAKIYOR

Durum böyle gelişirken, liderliğin CR toplantıları için olumlu bir yaklaşım içinde olduğu gözlemlendi.Çünkü Kıbrıs Türk kesimi adına bu toplantılara katılan kişiler, resmi Türk görüşüne yakın kişiler olup, liderliğin onayını almakta ve elde edilen sonuçlardan da onu bilgilendirmekteydi. Örneğin Ottova’da yapılan CR seminerine katılan üst düzey yetkililer arasında Rauf Denktaş’ın danışmanlarından Mümtaz Soysal, Rüstem Tatar, Ahmet Aker, Ahmet C. Gazioğlu, eski Dışişleri Bakanı Vedat Çelik ve TKP Genel Başkanı Mustafa Akıncı vardı. (10)

Haziran 1991’de Londra yakınlarında, “basına kapalı ve gizlilik esası üzerinde yapılan” CR toplantısına katılanlar arasında da Ergün Olgun, Osman Örek, Ahmet C.Gazioğlu gibi Denktaş’ın danışmanları yer almış ve “güven artırıcı önlemler” üzerinde konuşulmuştu. (11) Bu 4 günlük toplantıda tartışılan konuların bir özeti, Cyprus Weekly gazetesinde (5.2.1993) yayımlanmıştı.

1993 yılı yazında, merkezi Washington’da bulunan “Institute for Multi-Track Diplomacy” tarafından Oxford’da düzenlenen CR toplantısına katılanlar arasında, Kleridis’in kızı ile Denktaş’ın oğlunun da bulunması ilginç bir gelişmeydi. Bu gizli toplantıda da, dünyada halklar arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü için geliştirilen yeni yaklaşımlar tartışılmış ve katılımcılardan Fatma Azgın’ın sonradan yazdığına göre, “derin sularda yüzebilmek” amacıyla “gerekli beceriyi, donanımı sağlamak” üzere çalışmalar yapılmıştı. (12)

 
İLK TEPKİLER

Oxford toplantısına katılan Kıbrıslı Rum ve Türkler, 24 Eylül günü, ABD Büyükelçiliği’nin himayesinde Lefkoşa’nın Türk kesiminde açılan “Kültürlerarası Fırça Darbeleri-2” sergisinde yeniden buluştular. Bu serginin açılışı nedeniyle bir basın bildirisi yayımlayan 23 Kıbrıslı Türk, Amerikan güdümlü serginin toplumlararası gerçek yakınlaşmaya hizmet etmediğini belirterek, ABD’nin bölücü duvarların kalkması için çaba göstererek, samimiyetini kanıtlamasını talep ettiler.

26 Eylül 1993 akşamı Rum Antenna Televizyonu’nun CR toplantıları ile ilgili olarak yaptığı yayın, ertesi günkü bütün Rum gazetelerinde geniş yankı yaptı. Haravgi gazetesi haberi tam manşet olarak verirken, kullandığı başlıkta “konfederatif çözüm şeklini ileri götürmek için halkın sırtında pis bir oyun oynanmakta olduğu”nu vurguladı. AKEL Genel Sekreteri Hristofyas ise “Antenna’nın açıklaması bizde şok yarattı. Tam bir gizlilik içinde temaslar yapıldığını, temasları yapanların maksatları hakkında konuşma yapmaktan kaçındıkları”nı açıkladı. Diğer siyasal parti yetkilileri süreden beridir İngiliz ve Amerikan yetkililerin gözetiminde bazı Kıbrıslı Rumlarla Türkler arasında yürütülmekte olan gizli temasları kınadıklarını açıkladılar.

Anlaşılan, CR toplantılarına iki yılı aşkın bir süredir katılmakta olan Rum grubunun çalışmalarından Rum basını hiç haberdar değildi. Türk basını ise, Oxford toplantısı nedeniyle haberdar olmuş ve “ABD, İngiltere, Kanada ve diğer Batılı ülkelerdeki vakıflar ve kuruluşlar tarafından ortaklaşa düzenlenip finanse edilen bu gizli toplantıya KKTC’den katılanlar”ın kimler olduğunu 26 Temmuz 1993 tarihli Kıbrıs gazetesinden öğrenmişti.

Rauf Denktaş’ın danışmanlarından Ergün Olgun, 19 Ağustos 1993 akşamı halka açık bir toplantıda Oxford toplantısı hakkında bilgi verirken, “katalist” diye nitelendirdiği ülkelerin, uyuşmazlıkların temel nedenlerini bulmada taraflara yardımcı olduklarını belirtmiş ve “ABD’nin Kıbrıs sorununda dikkatin kendi sorumluluğundan başka yöne çekilmesi için mi bu toplantıları düzenlediği” şeklindeki sorumuza yanıt vermekten kaçınmıştı.

1989’da başlatılan ve 2. toplantısından sonra faaliyetleri kısıtlanıp, sonra da Kıbrıs Türk liderliğince yasaklanan “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun da toplumlararası yakınlaşma için çaba sarfettiğini, ama görüşlerinin liderlikçe onaylanmaması yüzünden çalışmalarının akamete uğratıldığını belirten bir başka soruya E.Olgun’un verdiği yanıt ilginçti: “Demek ki onlar başarısız olmuş ki bizi kurdular!” (13)

 
GİTTİKÇE GELİŞEN CR TOPLANTILARI

Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun ortaya koyduğu etkinliklerden tedirgin olan Kıbrıslı Türk  egemenler, bu grubun çalışmalarını önce kısıtlamış, daha sonra da yasaklara tabi tutmuştu. Bunu izleyen dönemde, Kanada Barış ve Güvenlik Enstitüsü’nün başlattığı CR çalışmalarının, Amerikalı uzmanların devreye girmesiyle daha da hızlandırıldığını görüyoruz. 1993’de Oxford’da toplanan Kıbrıslı Rum ve Türklerden oluşturulmuş CR grubunun, 1994 yılı içindeki etkinlikleriyle gerek Rum basınından, gerekse Türk kesimindeki bazı çevrelerden  ağır eleştiriler aldığı anımsanacaktır.

 
DENKTAŞ’IN GÖRÜŞÜ

Bu eleştirilerin en önemlisini dile getiren Kıbrıs Türk toplumu lideri Rauf Denktaş, yabancı diplomatların görüşme tekniğini göstermek üzere, iki tarafın insanlarını bir araya getirme girişimlerine değinirken, belli kişilerin paralı öğretmen haline getirildiğini ve yapılan çalışmalarda görüşme tekniğinin değil, Kıbrıs meselesinin nasıl çözülebileceğinin öğretilmeye başladığını anlatarak şöyle konuşmuştu: “Bu etkinliklerde 10’ar, 10’ar hücreler halinde çalışılmakta olup, bu sayının karşılıklı olarak 400’er kişiye ulaşıldığı zaman Kıbrıs’ta barışa gidileceği varsayılıyor.” Denktaş bir başka konuşmasında da “Ben bu görevi alanları suçlamıyorum. Ama içimizde bu faaliyetlerin devam ettiğinin bilinmesini ve bu faaliyetlere katılanların gördükleri ve öğrendiklerini Hükümet’in süzgeçinden geçirmelerini istiyorum...İyi niyetle yapıyorlarmış. Ben kötü niyetle yaptıklarını söylemedim. Ancak bir devlet, bir hükümet varsa bunun usulüne göre yapılmasını, Hükümet’in bunlardan haberdar olmasını ve Hükümet’in de görüşünü yansıtacak kişilerin bu toplantılara katılmasının esas olmasını söylüyorum.” (14)

CR çalışmalarını Türk kesiminde yönlendirenler arasında bir Cumhurbaşkanlığı danışmanı, siyaset heveslisi bir karı-koca, bir zamanlar KGB ajanlığı yaptığı söylenen bir bayan gazeteci, kendini aydın diye tanıtan bazı eski solcular ve Amerikan muhiplerinin de bulunduğu bilinmekle beraber, sözü edilen paralı CIA ajanlarının kimler olduğu her nedense kamuoyuna açıklanmadı. Kıbrıs Rum kesiminden de CR çalışmalarına katılan kişilerin benzeri çevreler olduğu ve sözümona “Kıbrıs Barış Merkezi” adı altında çalıştıkları basına yansıdı. Rauf Denktaş, daha sonra 15 Aralık 1995 akşamı BRT-TV’deki Açı programında konuşurken, CR grubu  içine kendi adamlarını koydurarak, bu toplantılarda ne olup bittiği hakkında bilgi aldıklarını  açıklamıştı. Zaten daha işin ta başında olayı yönlendirenler, hep Denktaş Bey’in yakın çevresindeki açık-gizli kendi adamlarıydı.

CR ve benzeri toplantılarda yapılan tartışmaların içeriği hakkında hazırlanan raporların ABD Dişişleri Bakanlığına iletildiğini yine bir CR eğitmeni olan Maria Hadjipavlou-Trigeorgis’ten öğrenmiştik. (15) Bir başka  veri de,  CR eğitmenlerini eğiten kişiler arasında CIA’e danışmanlık hizmeti  sunan  CR görevlilerinin de bulunduğu şeklindeydi. (16)

 
RUM KESİMİNDEN TEPKİLER

Cyprus Weekly gazetesinde yazan George Lanitis köşesinde, Rum kesimindeki  CR çalışmalarına değinirken, 1960’da da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman Lefkoşa’daki ABD Büyükelçiliği’nin “ileride lider olabilecek kişiler”i 3 ay süreyle ağırladığını hatırlatarak, CR çalışmalarını da ona benzetmişti (17). Nitekim Kıbrıs Türk kesiminde de CR eğitmeni olarak yetiştirilenlerden Neşe Yaşın’ın, “geleceğin yöneticileri” olacaklarını yakın çevresine açıkladığı kayda geçmiş bulunuyor. (18)

Rum DİKO partisinin Parlamento sözcüsü Tasos Papadopulos, bazı Kıbrıslıların ABD’ye olan hayranlıklarını yine Cyprus Weekly’de şu şekilde dile getirmekteydi:

“Ne kadar yurttaşımızın, Amerikan Büyükelçiliğinden bir davetiye elde etmek için nasıl mücadele ettiğini bugün görmekteyiz. Çünkü bu şekilde kendilerinin önemli bir kişi olduğuna inanırlar ve seçimlerde eşlerinden başka bir destek bulmamalarına rağmen bir rol oynamak isterler.” (19)

 
SAĞIRLAR DİYALOĞU

Kıbrıs gazetesinin 26 Mayıs 1997 tarihli sayısında Ülkü Alemdar imzasıyla yayımlanan bir yazıda, Amerikalıların girişimi ve finansmanıyla başlatılan CR çalışmalarının 6 yılı aşkın bir süredir devam ettiği belirtilerek şunlar yazılmaktaydı:

“Geçen altı yıl zarfında Türk tarafından sürekli katılımcıların sayısı 300’ü aşarken, ara bölgede veya üçüncü ülkelerde biraraya gelen Kıbrıslı Türk ve Rumların sayısı bin 600’e ulaştı...Uyuşmazlıkların çözümü gruplarına bir süre devam ederek daha sonra vazgeçenler, bu temasları “sağırlar diyaloğu” olarak değerlendirirken, devamlı katılımcılar bu sürecin bir “sağırlar diyaloğu” olmadığını, sadece yavaş ilerlediğini savunuyor.”

Halkın Sesi gazetesinde yazan Şule Aker ise, CR çalışmaları ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktaydı:

“Amerikan yönetiminin Kıbrıs konusuna yaklaşımında son günlerde bir değişikliğe gittiği zaten göze çarpıyordu. İlk değişikliği, iki toplumlu projelere (bi-communal projects) bağlanan ümitlerin fiyaskoyla sonuçlanmasının kabul edilmesinde gördük. Gerek iki toplumlu projelere katılanlar, gerekse bu projeleri organize edenler, geçen beş yılda bir arpa boyu yol kat edilmediği konusunda genellikle fikir birliği içerisindeler. Projelere katılanlar, özellikle Rumların Kıbrıslı Türklere söylediklerini kendi toplumlarında tekrar edemedikleri görüşündeler. Dolayısıyla, olay bie yeme içme ve bazı Türkler için de bir vakit kaybı olarak değerlendirilmeye başlandı. Sonuç alınmayacak bir girişim için de ne kadar vakir ayırılabilinir? Sol çevrelerden gelen bazı Kıbrıslı Türkler de bu beş yılın sonunda KKTC’nin resmi pozisyonuna daha çok yaklaştıklarını söylüyorlar. Belki de bir kaç kişi için iki-toplumlu projeler iyi bir meşgale ve gelir kaynağıydı.”

Gelecekte adamıza kabul ettirilecek olan  “Amerikan barışı” için önkoşulları hazırlamaya yönelik olan bu CR gruplarının, gerek Rum, gerekse Türk kesimlerinde yoğun bir şekilde eleştirildikleri ve kamuoyuna bilgi verilmeden yapılan tartışma toplantılarında bir arpa boyu yol alınamadığı, yine katılan kişiler tarafından belirtilmesine ve hatta Kıbrıs Türk kesiminden bazıları kendilerinin “kobay” olarak kullanıldıklarından şikayet etmelerine karşın, bu yemekli-gezmeli toplantılardan da geri duramadıkları ayrıca dikkati çekmekteydi!

 
CR ETKİNLİKLERİ DE YASAKLANIYOR

Kıbrıs Türk makamları, Avrupa Birliği’nin Lüksemburg Zirvesi’nden sonra yayımladığı bildirinin ardından yayımladıkları bir duyuru ile, 27 Aralık 1997’den başlayarak Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasındaki iki toplumlu temaslara yasak koyduklarını açıkladılar. Ancak bu yasak, yürürlüğe girdiği ilk gün daraltıldı ve sadece Ledra Palace’daki etkinlikler için geçerli olacağı duyuruldu. Buna göre isteyen gruplar, Pile’de buluşup temaslarını sürdürülebilecekti.

ABD Büyükelçisi Kenneth Brill, bu gelişme üzerine yaptığı bir açıklamada, şöyle konuşmuştu: “İki toplumlu temaslar, Kıbrıs sorununu çözmeyecek. Ama iki toplumlu temasların yasaklandığı Ada’daki bölünmüşlük de problemi çözmez. İki toplumlu temaslara katılanlar, geleceğin kahramanları olacak. Bu kişiler, tüm siyasi görüşleri temsil ediyor ve sayıları da oldukça fazladır. Temaslar, değerlendirme yapılacağı gerekçesiyle askıya alındı. Bu sürenin kısa olacağını umuyorum. İki toplumlu temasların devam etmesi, demokrasinin gereğidir.” (20)

İki yıla yakın bir süredir, CR çalışmaları ada dışına kaydırılmış bulunuyor. Kıbrıslı Türk yetkililer, bir keresinde “Brüksel Kadın Grubu”nda yer alan kamu görevlilerinin Londra’daki bir toplantıya katılmalarını  bile yasaklamıştır. 25 Mart 1998 günü havaalanından çıkışları son anda yasaklanan kadınlara gerekçe olarak “devlet politikası” gösterilmişti.

Her iki toplumdan, resmi ideolojilere bağlı kişileri Conflict Resolution gibi “Amerikan yöntemleri” ile yakınlaştırma çalışmalarında,  Amerikan ve İngiliz emperyalizminin Kıbrıs sorunundaki rolü üzerine herhangi bir düşünce dile getirilememektedir. Öngörülen işbirliği projelerinin çoğu da, iki devletli bir çözümün önkoşullarını sağlamaya yöneliktir. Nitekim Simerini gazetesi, “Konfederasyon fikrinin, Lefkoşa’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin yeniden yakınlaşma seminerlerinde işlendiği”ni kayda geçirmiş bulunmaktadır. (21) Basında sözü edilen son ABD planında da taksimin kalıcılaştırılmasına yönelik unsurların ağır basması dikkat çekicidir ve Fileleftheros gazetesi ilgili mal-mülk tazminat planının, yine CR seminerlerinde konu edildiğini yazmıştır. (22)  

Ne yazık ki ülkemiz Kıbrıs’ı sevenler olarak ilk hedefimiz, yurdumuzun, ada ve halk olarak bölünmüşlüğüne son vermek olmasına ve  bütün yapılagelen iki-toplumlu temaslara karşın, henüz ortak bir siyasal çalışmaya gidilememiştir. İşte bu bağlamda, her iki toplumdan demokrat ve ilerici örgütlerin, kişilerin temaslarında bu yönde kalıcı girişimlerde bulunulması gereği, ivediliğini korumaktadır. 

 
Notlar:
1. Cyprus Weekly, 24.9.1993
2. A.An, Uyuşmazlıkların çözümü mü, sürdürülmesi mi?, Sosyalist Gözlem, Lefkoşa, Ocak 1994, Sayı:7, s.15
3. The Cyprus Review, No.1, Spring 1989, s.85
4. Yeni Düzen, 9.8.1985
5. Fileleftheros, 22.8.1985
6. James H.Wolfe, Cyprus: An action memorandum. CR Program of the Carter Center of Emory University, Atlanta, 15-17 January 1992, s.7-8
7. agy, s.7
8. A.An, agy, s.16
9. Örneğin, Batı Berlin toplantısından notlar, Ortam, 23.6.-3.7.1989, Ledra Palas toplantısında neler tartışıldı?, Ortam, 2-3.10.1989, Mağusa Kapısı Kültür Merkezi’ndeki toplantıdan notlar, Yeni Düzen, 18-22.12.1989, Durduran ve Kızılyürek’in Rum kesimindeki konuşmaları, Yeni Düzen, 16.12.1989, Akıncı’nın konuşması/Temas Grubu Lidra Palas’ta toplandı, Demokrat, 24.1.1990, 2. Toplantıya sunulan bildiriler, Yeni Düzen, 29.1.-6.2.1990, Özgür’ün konuşması, Yeni Düzen, 27.2.1990, Temas Grubu Kıbrıs sorununu tartışıyor, Yeni Düzen, 12-14.2. ve 6-8.3.1990
10. Working Paper 21, Cyprus-Visions for the Future by F.Lafreniere and R.Mitchell, March 1990
11. Final Report by Ronald J.Fischer, Peacekeeping for Cyprus: Report on Conflict Analysis Workshop, 17-21 June 1991, May 1992
12. Yeni Düzen, 26.7.1993
13. A.An, Kıbrıs’ta İngiliz-Amerikan barışı getirmek isteyenlere tepki, Sosyalist Gözlem, Ocak 1994, Sayı:7
14. Halkın Sesi, 20 ve 24.8.1994
15. The Cyprus Review, No.1, Spring 1989
16. 27.5.1994 tarihli Selides’den aktaran Birlik 5.9.1994
17. Cyprus Weekly, 1.7.1994
18. Sosyalist Gözlem, Sayı:7, Ocak 1994
19. Cyprus Weekly, 31.10.1997
20. Kıbrıs, 28.12.97
21. aktaran Halkın Sesi, 4.9.1998
22. aktaran Kıbrıs, 21.6.1999

 (Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Ocak 2002, Sayı:70)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder