2 Nisan 2014 Çarşamba

TKP'YE AİT YENİ ÇAĞ DERGİSİNDEN, KAVAZOĞLU İLE İLGİLİ İLETİ VE YAZI


            TKP'ye ait Yeni Çağ dergisinin Nisan 1965  tarihli sayısında yayımlanan, TKP Merkez Komitesi'nin AKEL Merkez Komitesi'ne gönderdiği ileti ve Derviş Kavazoğlu ile ilgili yazı aşağıdadır:

AKEL Merkez Komitesine
            Kıbrıs halkının fedakâr evlâtları, Kıbrısın bağımsızlık dâvasının yılmaz savaşçıları Derviş Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis yoldaşların, emperyalist uşağı terörcülerin kurşunlarıyla haince ve kahpece öldürüldüklerini büyük bir teessürle öğrendik. AKEL'in, bağımsızlık uğrunda savaşan Kıbrıs halkının, hürriyetsever Kıbrıs Türklerinin büyük acısını paylaşır, sizlere bütün kalbimizle başsağlığı dileriz.
            Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi, bütün Türk komünistleri ve bütün Türk emekçileri, Derviş Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis yoldaşların temiz hatıraları önünde saygıyla eğilirler.
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ  MERKEZ KOMiTESi

***

DERVİŞ KAVAZOĞLU
            Derviş Kavazoğlu, genç, enerjik, dürüst bir insan örneği, hür ve bağımsız bir Kıbrıs uğrunda, emperyalizmle, gericilerle yılmadan savaşan devrimci bir yurtseverdi. Kavazoğlu, her zaman ve her yerde emperyalistlerin, gerici Türk çevrelerinin, Kıbrıs Türk faşistlerinin, komplolarını, oyunlarını gizli ve açık amaçlarını açıklayan, gerçek bir demokrat, yorulmaz bir barış savaşçısıydı.
            Kavazoğlu'nun öldürülmesiyle AKEL Partisi değerli bir yoldaşını, ilerici sendika hareketi tanınmış, çalışkan bir faaliyetçisini, Kıbrıs emekçileri, ilerici Kıbrıs Türk aydınları fedakâr bir önderini kaybetmiş oldular. Bu, barışı, bağımsızlığı seven her namuslu insan için de büyük, acı bir kayıptır.
            Kavazoğlu'nun katilleri, onlarca ilerici Türkü öldürten Denktaşlar, gericiler, faşistlerdir. Binlerce masum Türkü, yurtlarından yuvalarından zorla çıkartanlar, yüzlerce yuvayı bozanlardır. İlerici Türkleri pusular kurarak, yol keserek vahşice öldürenler, öldürtenlerdir. Kıbrıs halkı, özellikle Kıbrıs Türkleri bunların kimler olduğunu iyi bilir, bunları iyi tanır. Bütün hayatını barışsever, bağımsız bir Kıbrıs uğruna hasreden Kavazoğlu, emperyalizmin niteliğini, onun Kıbrıs'ta uyguladığı sömürgecilik politikasını, her konkre ortamda su yüzüne çıkarmasını bilen hazırlıklı, yetişkin bir Türk aydınıydı.
            Kıbrıs halkını emperyalizm tehlikesine karşı uyarmağa çağıran Kavazoğlu, ilerici Kıbrıs Türküne, aydınına emekçi yığınlarına seslenerek şöyle diyordu:


            “Özgürlüğü, bağımsızlığı, barışı ve demokrasiyi seven bütün dünya halklarının lanetlediği sömürgeciler, yeryüzünün her tarafında yediği ağır darbelerin şaşkınlığı içinde zora, ateşe ve her türlü kötülüklere başvuran iğrenç sömürgecilik, asırlık “ayır-buyur” politikasını, en bayağı biçimiyle aylardır yurdumuzda uygulamaktadır.
            Orta-Doğu’daki sömürücü çıkarlarını korumak için Kıbrıs’ı askeri bir harp üssü, bir atlama tahtası olarak ellerinde bulundurmak emelinde olan sömürgeciler, yurdumuzu bölme entrikasını uydurdular. Sömürgecilerin uyguladıkları bu “bölme” macerası yolunda 20 binden fazla Kıbrıslı Türk yurttaşımız evinden barkından zorla kaldırılmış, malını-mülkünü, bağını, bahçesini, ekilmiş tarlasını terk ederek ovalarda, açık havada çadır altlarında, uygarlığa ve insanlığa aykırı şartlar içinde bir yaşayışa zorlanmış, sonu bilinmeyen bir maceraya sürüklenmiştir.
            Daha dün denecek kadar yakın bir geçmişte, paskalya yortularında Rumlar Türklere paskalya yumurtası ve pilâv; bayramlarda da Türkler Rumlara bayram çöreği hediye edecek kadar biri birine yakın, biribirinin milli ve dini işlerine, geleneklerine saygı gösterecek kadar dostken, neden şimdi aynı bayram ve paskalya günlerinde birbirini top ateşine tutuyorlar? Bu sorunun en doğru, gerçek cevabı şudur: Sömürgecilik ve onu besleyen şovenizm, adamızda son zamanlarda oyunlarını ustaca oynamakta başarı göstermiştir.”

            Derviş Kavazoğlu, emperyalistler ve gericiler, Denktaş faşistleri tarafından körüklenen Kıbrıs buhranı günlerinde, Kıbrıs emekçilerine, özellikle Kıbrıs Türklerine doğru yolu göstermek için büyük çabalar sarf etmiştir. Kıbrıs'ta Dali köyü Türkleriyle yaptığı toplantıda olayların nedenlerine cevap veren Kavazoğlu:

            “Yüzlerce vatandaşımızı neden toprağa verdik. Yeşilada neden barut kokuyor. Yurtta ve Cihanda sulhçu Atatürk Türkiyesi neden Kıbrıs anlaşmazlığı yüzünden bir atom harbinin eşiğine sürüklenmiştir. Bu nedenlere cevap veriyorum. Başımızda idareci geçinenler, Kıbrıs Türk Cemaatı Meclisi’nin yöneticileri Türk halkının kalkınmasını, refahını düşünmüyorlar da ondan. Çağdaş dünya görüşünden yoksun olan bu kimseler, bugün bulundukları yöneticilik makamlarına baskı ve silâhla, faşist metotlarla gelmişlerdir. Yabancı emellere hizmet eden bu adamlar bütün çabalarını Kıbrısta Türkleri Rumlarla çekiştirmeye hasretmişlerdir. Asıl maksatlarını gizlemek için de, yeşil adada Türkleri Rumların tehdidi altında gösterme taktiğini kullanmışlardır.
            Bakın, 27 Mayısçı Milli Birlik hükümetinin Kıbrıs’taki ilk elçisi sayın Emin Dirvana da, Kıbrıs Türk toplumuna ihanet eden bu önderlerin başı Denktaş’ın taktiğini nasıl açıklıyor. Milliyet gazetesinden okuyorum:
            ‘Kıbrıs’ta bulunduğum müddetçe, diyor Dirvana, hiçbir Kıbrıs Türkünün evi yakılıp yıkılmadı. Rumlar tarafından hiçbir Türke ateş edilmedi. Hiç kimse Kıbrıs’taki Türk haklarını reddetmedi. Cemaat Meclisi Başkanı Denktaş’ın ödevlerinden biri de elindeki yeteri kadar imkânlarla Türk toplumunun ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını sağlamaktı. Onu, bu yolda çaba göstermesi için çok defalar uyarmaya çalıştık. Fakat Denktaş, kalkınma yolunda çaba göstereceğine, daima ve sebepsiz olarak Kıbrıs Rumlarıyla çekişmeyi tercih ediyordu.’
            Hal böyleyken, Denktaş gibilerin Türkiye’de kıtlığını çekmeden bulabildikleri gerici çevreler, Kıbrıs Türkünü tâ baştan beri ‘Milli haklar’ için mücadeleye çağırıp durdular. Kendi gerici isteklerine milli dâva, milli politika, Türk tezi dediler. Oysa bütün bu tezler gerçekte suni olarak üzerine bir ay yıldız taktıkları İngiliz-Amerikan plânlarından başka bir şey değildir.

            Hatırlanacağı üzere, 1954’ten beri, Kıbrıs meselesinin İngiltere’nin kendi iç meselesi olduğu, daha sonra Kıbrıs’a muhtariyet verilmesi, ve nihayet taksim formülü gibi sömürgeci tezlerinin hepsi gerek Menderes hükümetleri, gerekse 27 Mayıs’tan sonraki Türk politikasına şu veya bu ölçüde etki yapabilen Menderesçi siyasi çevreler tarafından daima Türk tezi diye benimsenmiştir. Bütün bunların özü de sömürgecilerin Kıbrıs’ta ‘ayır-buyur’ politikasını uygulamaktır.”

            Derviş Kavazoğlu, yalnız barış ve barış içinde yan yana yaşama savaşçısı, bağımsız, hür, barışsever bir Kıbrıs savaşçısı değil, aynı zamanda seçkin bir sendikacı, çalışkan bir toplumcuydu. Kaleminden çıkan birçok çağrıları, broşürleri ve yazılarında bütün inancıyla, uğrunda yaşadığı, savaştığı ve genç hayatını verdiği barışçı ilkeleri, sosyalist ilkeleri emekçi yığınlarına öğreten bir önderdi.
            O çok sevdiği yeşil adayı, güzel Kıbrıs’ı, tam bağımsız hür, kendi kaderine buyruk bir ülke olarak göremeden öldü. Fakat Kıbrıs, Kıbrıs emekçileri, onu hiçbir zaman unutmayacaklardır. Kavazoğlu’nun ilkeleri, davası yaşıyor. Emperyalistlerin bütün oyunlarına, şovenist çevrelerin yıkıcı faaliyetlerine rağmen, Kıbrıs emekçilerinin bu dâvası zaferle sonuçlanacaktır.
            İlerici Kıbrıs gençliğini, namuslu hür düşünür kimseleri, emekçi yığınlarını ortak harekete, Kıbrıs’ın bağımsızlık savaşına çağıran Derviş Kavazoğlu’nun öldürülmesinden birkaç gün önce söylediği sözler, bugün Kıbrıs halkının savaş bayrağıdır:

            “Yurduna, toplumuna, Kıbrıs’a ve dünya barışına karşı sorumluluk duyan her Türkün konuşması, bütün kabiliyet, etki ve iktidarını kullanması yurt borcu, milli borcu, insanlık borcudur. . . Kıbrıs halkına - Türklere ve Rumlara - ölüm, kan, ateş, yıkını, mezar, açlık göz yaşı değil hayat, barış ve mutluluk gerektir. İş gerektir, ekmek gerektir. Güzel adamızda barışçı hayatı yabancılar değil, gene biz Kıbrıslılar -Türkler ve Rumlar - beraber kurmalıyız ve kuracağız. Adamızdan kan ve barut kokusunu silmek için, barışçı davranışlarımıza YARIN DEĞİL bugünden başlamalıyız. Bu yolda ilk adım olarak evlerini yurtlarını terk etmek zorunluğunda kalan ve bugün feci bir yaşayış içinde sürünen on binlerce Türk yurttaşımızın yerlerine yurtlarına, normal ve şerefli bir hayata dönmelerini sağlamak için hepimiz, Türkler ve Rumlar, hükümet, sendikalar ve diğer teşkilâtlar işbirliği halinde bir faaliyet kampanyası açmalıyız. Bu faaliyetimizin başarısı, müşterek düşmanlarımıza ve tahrikçilere en iyi cevap olacaktır.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder