Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından ve resmi tarih yazıcılarının önde gelenlerinden Ahmet C.Gazioğlu, 1960 yılında yayımladığı "İngiliz İdaresinde Kıbrıs, Cilt:1, Statü ve Anayasa Meseleleri" başlıklı kitabının devamı olan 2. cildi, 36 yıl sonra, Nisan 1996'da yayımlamıştı. "İngiliz Yönetiminde Kıbrıs II (1878-1952), Enosis Çemberinde Türkler" adını verdiği kitabın alt başlığını da "Bugünlere gelmek kolay olmadı (1)" şeklinde belirlemişti. (Bu kitabın tarafımızdan yapılan bir değerlendirmesi için Bak. Yeni Düzen, 20 Haziran 1996)
Gazioğlu, Nisan 1998'de basılan bu dizinin üçüncü kitabına "İngiliz Yönetiminde Kıbrıs III, Enosise Karşı Taksim ve Eşit Egemenlik" adını vermiş ve "Bugünlere gelmek kolay olmadı (2)" alt başlığını taşıyor. Yazar kitaba yazdığı sunuş yazısında şöyle demektedir:
"Enosis Çemberinde Türkler" kitabının devamı olarak hazırlanan bu eserin, "Enosis Çemberinden Kıbrıs Cumhuriyetine" adını taşıması ve 1950-60 yıllarını kapsaması tasarlanmıştı. Halbuki, 3 yıl kadar, yoğun şekilde sürdürülen araştırma ve yazma süreci ilerledikçe, 1950-60 döneminin tek bir cilde sığdırılamayacağı ortaya çıktı.
Sonuçta, hem kitabın adını değiştirmek, hem de, 1958 yazında, iç savaş tehlikesini kapı eşiğine getiren toplumlararası çatışmalar sonrasında yer alan yoğun gelişmelere, bir sonraki kitabımda yer vermek kaçınılmaz oldu. Bu nedenle, elinizdeki bu cilt, 1950'lerin başından itibaren 1958 sonlarına kadar yer alan bellibaşlı önemli olayları ve gelişmeleri içermektedir."
BAZI ÖNEMLİ OLAYLARA HİÇ DEĞİNİLMEMİŞ
Kitap 472 sayfa tutmasına karşın, yazar 1958 yılına ait bazı önemli olaylara yine değinmemiş. Gerçi kitap boyunca, bugünkü taksim politikasının o yıllarda temelinin nasıl kazıldığına ilişkin bolca belge ve haber yer almaktadır. Ama İngiliz emperyalizminin politikası gereği adanın taksim edilmesine karşı çıkan Kıbrıslı Türk ilericilerin Mayıs-Haziran 1958'de öldürülmeleri, yaralanmaları, adadan göçe zorlanmaları ve Rumlarla birlikte üye oldukları PEO sendikasından istifaya zorlanmaları gibi, günümüze kadar yankıları olan olaylara hiç değinilmemektedir. (Ayrıntılı bilgi için Bak. A.An, Kıbrıs'ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962), Lefkoşa 1996, s.75-92) Bu durum, herhalde yazarın resmi tarih yazıcılarından biri olmasından kaynaklanan bir özellik olsa gerek.
Bilindiği gibi, Doğu Akdeniz'de önemli bir jeo-stratejik konuma sahip olan adamızda, Kıbrıslı Rumların 1955'de başlattığı ve İngiliz sömürge yönetimini sona erdirip, adanın Yunanistan'a bağlanmasını (enosis'i) amaçlayan tedhiş hareketleri, önce sadece İngilizleri hedef almışken, daha sonra sömürge yönetimi adına rejimi savunan Kıbrıslı Türk polis ve komandolara da yönelmişti.
Tarihsel olayları, daha önceki kitaplarında olduğu gibi, bu kitabında da yer yer güncel yorumlarla birlikte vermeyi yeğleyen Gazioğlu (bak. s.30, 33, 317), bazen de bazı gerçekleri yorumsuz olarak, başka birinin ağzından vermektedir:
"Mağusa Komiseri, Türklerle ilgili bilgi verirken, Mağusa'da Rum dükkanlarına ve malına Türklerin zarar verme eylemlerinin, Volkan adındaki yeraltı örgütü tarafından yönlendirilmiş ve kışkırtılmış olabileceğine işaret etmekte...Grivas da, Mart, Nisan ve Mayıs aylarında yer alan toplumlararası çatışmalara değinen anılarında, "Türk polislerin bazılarının EOKA'ya karşı İngilizlerle işbirliği yaptıkları için öldürüldüklerini" kabul etmektedir. Grivas, bu polislerin öldürülmesi üzerine yer alan olayları ve Türk toplumunun giriştiği protesto eylemlerini, İngiliz-Türk işbirliğinin bir göstergesi olarak nitelendirmektedir." (s.181)
OLAYIN GERÇEĞİ DEĞİL, İDDİALAR VERİLİYOR
O günlerde, Kıbrıs Türk liderliğinin düzenlediği bazı provokasyonların da, Türk-Rum çatışmasına yol açtığı bilinmektedir. Gazioğlu, bunların en önemli örneklerinden biri olan Lefkoşa'daki Türk Haberler Bürosu'nun bombalanması olayını aktarırken de, yazısını önce yalan iddialar üzerine kurmakta, daha sonra gerçek durumu sadece yorumlu bir dipnot şeklinde vermektedir:
"Denktaş başkanlığında bir Kıbrıs Türk heyetini kabul eden vali, bomba olayı ve çatışmaların sorumlularının Türkler olduğunu ileri sürdü....Denktaş şöyle dedi:
"Akşamki olaylar asla yer almamalıydı. Fakat, olanların sorumluluğu hiçbir şekilde Türk toplumu liderlerine ait değildir."
...Bu görüşmenin resmi tutanağına göre, toplantıya katılan Kıbrıs Türk liderleri, çatışmaların başlamasına neden olan bombanın Türkler tarafından atıldığı izlenimi yaratacak bir açıklama yapamayacaklarını belirtmişlerdi...Denktaş, bomba olayı ve onu izleyen çatışmalarla ilgili araştırmalarda bulundukları ve hiçbir sorumlu Türkün bu gelişmelerin önceden planlandığına ilişkin bilgileri bulunmadığının saptandığını söyledi." (s.388-389)
Bu noktada düşülen dipnotta ise Gazioğlu şöyle demektedir:
"Denktaş, TC Haberler Bürosuna bombayı bazı Türklerin attığının, yıllar sonra, bir arkadaşı tarafından kendisine itiraf edildiğini açıklamıştır. Böylece, Vali Foot'un bu konudaki iddialarının ve bilgilerinin gerçek olduğu anlaşılmıştır. Bu da sömürge yönetiminin o günlerde, Türk toplumu içinde güçlü istihbarat elemanların olduğunun bir diğer kanıtıdır." (s.399)
Böylece, Kıbrıs Türk liderliğinini ne derecede "sorumlu" davrandığı kanıtlanmış olmaktadır!
PROVOKASYONLAR ÜZERİNDE YETERİNCE DURULMUYOR
1923 Lozan Anlaşması ile Kıbrıs'la olan ilgisini kesmiş bulunan Türkiye'nin yeniden taraf yapılması için 1955 yazında İngiltere'nin düzenlediği Üçlü Londra Konferansı öncesinde de, gerek TC yöneticileri, gerekse Kıbrıs Türk liderliği tarafından sansasyonel eylemler kotarılarak, adada yaşamakta olan Türk ve Rum toplumları birbirine düşürülmek istenmişti.
Gazioğlu şöyle yazıyor:
"Kıbrıs kaynaklı bir başka haber ise, adeta bardağı taşıran damla oldu. Bu haberi Dr.Küçük'ün, 3 Ağustos 1955'de, İstanbul'daki "Kıbrıs Türktür Cemiyeti" Başkanı Hikmet Bil'e yazdığı bir mektupta, Rumların taşkınlıklarını artırdığını ve yakında Türklere saldıracaklarına ilişkin Lefkoşa'da söylentiler yayılmaya başlandığını, bunun genel bir katliamın başlangıcı olabileceğini bildirmesi sonucu ortaya çıkmıştı...1960'da Yassıada'da 6-7 Eylül olayları davası görüşülürken bu Cemiyet üyelerinden Aydın Konuralp, Kıbrıs'ta Türklere karşı katliam yapılacağı haberini kendilerinin yaydıklarını kabul etmiştir." (s.85-86)
Gazioğlu, bu kışkırtma eylemlerinin sonradan devlet tarafından örgütlenmiş olduğunun ortaya çıkmasına karşın, yaratılan düşmanlık havasının uzun süreli etkilerine pek değinmemektedir. Aynı şekilde, sonradan MİT ajanı olduğu kanıtlanmış bulunmasına karşın, Gazioğlu bu kişiden, "Selanik'te Atatürk'ün evine bombayı attığı ileri sürülen Oktay Engin" diye söz etmektedir. (s.110)
Bir başka resmi tarih yazıcısı olan Ahmet Tolgay'ın 1996'da "Kıbrıs Türk Mücahitler Derrneği" yayını olarak yayımlanan "1958'in Belgesel Öyküsü: Şahinler Yılı" adlı kitabında büyük bir coşku içinde anlattığı 27-28 Ocak olayları ile ilgili olarak da, Gazioğlu kitabında şu düzeltmeyi yapma ihtiyacını duymuştur:
"TMT'nin üç kurucusundan biri olan Kemal Tanrısevdi, 1997 yılında yerel bir gazeteye yaptığı açıklamalarında, 27-28 Ocak mitinglerini TMT'nin örgütlediğini ileri sürdü.
TMT'nin bir diğer kurucusu olan Rauf Denktaş ise, bir sorumuz üzerine, bu iddianın "yanlış" olduğunu belirtmiştir.
"İngiltere Taksimi Kabul etti" şeklinde bir değerlendirme yaparak bunu manşete çıkaran Bozkurt gazetesinin, aslında, Zorlu'nun "taksimi İngiltere'nin prensip olarak kabul ettiğini belirten ve bunu da, 19 Aralık 1956'da parlamento'da yapılan taksimle ilgili açıklamaya dayayan demecini, sanki taksimin, şimdi Ankara'da görüşülüp de kabul edildiği ve karara bağlandığı, hatta yakında uygulanacağı izlenimi yaratan bir başlıkla yansıtması, 27-28 Ocak olayları olarak tarihimize geçen büyük taksim gösterilerine ve İngiliz askerleri ile çatışmalara yol açtı. Bu gösteriler esnasında yer alan kanlı çatışmalarda yaralananlar ve ölenler oldu." (s.357)
Oysa Ahmet Tolgay'ın, "inanılmaz şeyleri başaracak olan ruhu ateşleyen o şahin gibi atılgan kuşağa çok şeyler borçluyuz" (agy, s.4) dediği kişilerin gerçekleştirdiği "Ocak 1958 patlaması"nı (agy, s.63), Rauf Denktaş aynı kitapta şöyle değerlendirmekteydi:
"Dolayısıyla, bizim önlemeye çalıştığımız ve önleyemediğimiz nümayiş ve ardından iki gün süren olaylar, Sir George Sinclair'in dediği gibi, bir şeyi vurgulamıştır:
Kıbrıs Türkü yalnız başına olsa da, tüfeksiz silahsız olsa da, bu topraklarda hak iddia etmektedir ve boyun eğmek niyetinde değildir."
Ve zaten bunun arkasından Haziran-Temmuz 1958 olayları gelir ve iki aylık süre içinde Türkiye "artık bu durum daha fazla devam edemez" diyerek, gittikçe Kıbrıs konusunda hareketlenmeyi getirmiştir ki, bu da 1959 Şubat Zürih Anlaşması'nın kapısını açmıştır." (agy, s.62)
Ahmet Tolgay'ın yazdığına göre, "TMT örgütlenmesi, Ocak 1958 olaylarıyla ivme kazan"mıştır.(agy, s.26) TC Genel Kurmay Özel Harp Dairesi'nin işbirliğiyle, "Kıbrıs İstirdat Planı"na yeşil ışık yakılmış ve Kıbrıs'ın "geri alınması" planını gerçekleştirecek olan Türk Mukavemet Teşkilatı"nın ilk ve temel ilkeleri Ankara'da saptanmıştır. (agy, s.31)
Nitekim Gazioğlu da, İngiltere Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd'un şu görüşünü aktarmadan edememiştir:
"27-28 Ocak'ta, Kıbrıs'ta yer alan başkaldırı hareketleri ve çatışmalar, durumu alt-üst etti ve İngiliz planını imkansız hale getirdi..Üs karşılığı, Türkiye'nin taksimden vazgeçmesi fikri de ortaya atıldı. Böyle bir sonuç, elbette "uzlaşma" demekti. Türkiye taksimden vazgeçecek, fakat adada üs sahibi olacaktı." (s.368)
TAKSİM HEDEFİ İÇİN HERŞEY YAPILIYORDU
Bütün bu provokasyonlar sonucunda, adanın taksimi için koşullar olgunlaştırılmaya başlanmıştı. Zaten İngiliz Muhafazakar Parti milletvekili Walter Elliot, taksimi bir çözüm olarak görüyordu. (s.198,s.199, s.221) İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sir Ian Kirk-Patrick "taksime sıcak baktığını" Londra'daki Türkiye Büyükelçisine bildirmişti (s.220) NATO Genel Sekreteri Spaak da, BM'deki TC Başdelegesine taksim işini üzerine alabileceğini söylemiş bulunuyordu. (s.220) "Ankara, artık daha kararlı şekilde ve daha yüksek sesle taksimi Kıbrıs'la ilgili resmi Türk tezi olarak ileri sürmeye başlamıştı." (s.312)
Çünkü Yunanistan Dışişleri Bakanı "Averoff'a göre, İngilizlerin bu tür durumlar yaratmakta çeşitli deneyimleri vardı. Nitekim, Hindistan'da ve Filistin'de birden bire sahneyi terkederek, bu ülkelerin bölünmesine neden olmuşlardı. Aynı şeyi, Kıbrıs'ta da yapabilirlerdi." (s.318)
İngiliz Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd, "taksimin çeşitli pratik güçlükleri olacağına dikkat çekince de (Londra'daki Türk Büyükelçisi) Birgi, bu güçlüklerin çok abartıldığını; Türkiye'nin daha önce, gerek Trakya ve gerekse Suriye sınırında yaşanan bu tür, fakat çok daha güç durumlar nedeniyle geniş deneyime sahip olduğunu" söylüyordu. (s.329)
KOMÜNİST TEHLİKEYE KARŞI, KISITLI VE GARANTİLİ BAĞIMSIZLIK
Ama sonunda adada, ne Rumların istediği enosis, ne de Türklerin istediği taksim olabildi. Çünkü "ABD'nin artık özerk yönetim ve taksim tezlerinin bir yana bırakılarak bağımsızlık konusunun ele alınması yönünde zemin yoklamalarına başladığı haberleri yayılmıştı." (s.313) "1957 yılı yaz aylarından itibaren, Kıbrıs'ın geleceğine ilişkin iki görüş ağırlık kazanmaya başladı. Bunlardan birincisi, adanın kısıtlı ve garantili bir bağımsızlığı; ikinci görüş ise, Kıbrıs'ın üç devletin egemenliğine dayalı bir statüye (triple-condominium) kavuşturulmasıydı. (s.319)
İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın 31 Ekim 1957'de hazırladığı gizli bir İngiliz belgesine göre, adada "Komünizm fesadına karşı güvenceler" sağlanmalıydı. "Bağımsız Kıbrıs'ın komünist veya tarafsız olmasını, kazasız, belasız önlemenin yolu yoktur. Kıbrıs'ın bağımsızlığını eğer İngiltere, Yunanistan, Türkiye, ABD ve belki başka NATO ülkeleri garanti ederlerse, bu risk belirli bir oranda azaltılabilir"di. (s.323) "Kıbrıs, NATO'ya üye olmalı ve adanın savunması NATO'nun sorumluluğu altına girmelidir. Bu amaçla adada, İngiliz üsleri dışında, uluslararası bir gücün konuşlandırılmasını Kıbrıs hükümeti kabul etmelidir." (s.324)
İki Kıbrıs Türk lideri, Dr.Küçük ile Rauf Denktaş ise, Mayıs 1958 sonunda Ankara'da düzenledikleri ortak basın toplantısında, "Kıbrıslı Rumların 1 Haziran günü Türklere saldıracakları şeklinde yayılan söylentiler" (s.379) ışığında, taksim için olan kararlılıklarını dile getirmekteydiler:
"Önümüzdeki 15 gün içerisinde ayrı belediyelerimizi kurmuş olacağız...Yıllardır kanıtlamaya ve işaret etmeye çalıştığımız Rum komünist tehlikesi gözle görülür bir şekil almıştır. Kıbrıs Rum komünistleri, Türklerin varlığı için de ciddi bir tehlike oluşturmaktadır...Artık taksime gitmekten başka bir çare kalmamıştır. Hürriyetimizin ve kendi bayrağımızın gölgesinde yaşamak istiyoruz." (s.380-381)
Gazioğlu'na göre, "Türkiye'de ve Kıbrıs Türk toplumu içinde gerginliğin ve stresin hayli arttığı görülmekteydi...Macmillan Planı açıklanmadan, "İngiliz hükümeti üzerinde ciddi bir baskı oluşturmak ve taksimin dışlanmasını önlemek için, hem Türkiye'de, hem de Kıbrıs'ta yoğun şekilde taksim mitingleri düzenlenmesi" kararlaştırılmıştı. (s.380)
İlginçtir, 7/8 Haziran 1958 bomba provokasyonu da bu döneme rastlatılmıştı. Yazara göre, Makarios, "tüm bu olayların, artık Türklerle Rumların bir arada yaşayamayacağını ileri sürenlerle taksimin hal çaresi olarak dikkate alınmasını isteyenler tarafından düzenlendiğini ileri sürdü. Halbuki saldırıların çoğunu Rumlar başlatmaktaydı." Oysa "son iki gün içinde yer alan çatışmalar sonucu 4 Rum ve 2 Türk yaşamını yitirmişti." (s.390-391) Öte yandan İngiliz sömürge yönetimi ile işbirliği halinde 12 Haziran günü düzenlenen ve 8 Rumun ölmesi, 5'inin de ağır bir şekilde yaralanması ile sonuçlanan Gönyeli provokasyonu ile "ilgili olarak tutuklanan ve yargılanan 8 Türk, aleyhlerinde yeterli kanıt olmayışı nedeniyle bir süre sonra beraat" edecekti. (s.395)
Varsın Vali, "TMT'nin dağıttığı son bildirilerin çok dehşet verici bir dille yazıldığını; bu nedenle tedhişin sadece bir taraftan geldiğinin söylenemeyeceğini, özellikle iki gün önce Mağusa'da dağıtılan TMT bildirisinde son derecede aşırı bir dil kullanıldığını ve Rumlara saldırılması çağrısı yapıldığını ileri sür"sündü. (s.415)
"Temmuz ayının son günlerinde, Baf ve Limasol kazalarındaki 13 köyün daha başka yerlere taşınmak için hazırlıklarının tamamladığı anlaşılmaktaydı. Denktaş'ın 28 Temmuz'da yaptığı bir açıklamaya göre, ilk aşamada 6,000 kişinin, ikinci aşamada ise 16,000 kişinin, ücra köylerden güvenli bölgelere yerleşmesi federasyon tarafından bir süre önce planlanmış bulunuyordu." (s.419)
5 Ağustos 1958 günü dağıtılan TMT Merkez Komitesi bildirisinde de belirtildiği gibi, "teşkilatımız, TAKSİM oluncaya kadar "hazır ol" vaziyetinde bekleyecek, her gün biraz daha kuvvetlenecek"ti. (s.440) TMT'nin taksim politikasın karşı duran ve Prof.Nihat Erim'e 19 Ocak 1957 tarihli bir mektup gönderen "AKEL Türk Kolu İdaresi" (s.240-241) ve diğer muhalifler vardı. Ama Gazioğlu bu muhalif kesimin siyasal mücadelelerinden hiç söz etmemeyi yeğlemişti. Mayıs-Haziran 1958'de bu demokratik muhalefetin önde gelen üyeleri, ya kurşun ve tehditlerle susturulmuş, ya da adayı terke zorlanmıştı. O nedenle TMT ihtiyatı elden bırakmamalıydı. Aynı bildiride, "Teşkilatımız aleyhine uğraşanların listesi mutat yollardan merkeze gönderilmelidir" talimatı da yer alıyordu. (s.439)
YAZARIN VARDIĞI TAKSİMCİ SONUÇ
Siyasal olayların akışını 1958 yılının sonuna kadar getiren Ahmet C. Gazioğlu'nun, kitabın sonunda vardığı sonuç ise çok ilginçtir:
"Halbuki, kısıtlı ve garantili bağımsızlık şeklindeki bu geçici çözüm yerine, müzakere yöntemiyle, üzerinde anlaşmaya varılarak, 1947'de Hindistan'da, Orta Doğu'da ve nihayet sadece birkaç yıl önce Kore'de olduğu gibi, BM gözetiminde adanın fiili taksimi gerçekleşmiş olsaydı, bu sorun günümüze kadar devam eden bir çıban başı olmaktan çıkacak, doğu Akdeniz'deki Türk-Yunan dengesi korunacak, sonuç olarak adanın iki halkı daha rahat, daha güvenli günlere ulaşacak, Türk-Yunan ilişkileri, Ege dışında, bir de Kıbrıs yüzünden sarsılmaya devam etmeyecekti." (s.451)
Okuyucu, kitabın bu cümlelerle bitmesiyle, Kıbrıs sorununun neden hala daha 1958 yılındaki bu ayrılıkçı zihniyet ve taksimci politikalar yüzünden kilitlenip kaldığını çok daha iyi anlamaktadır. Kıbrıs sorununun ne olup olmadığını anlamak isteyenler için, eleştirel gözle okunması gereken bu çalışma, çok yararlı bilgi ve belgeleri Türkçeye kazandırması açısından da önemlidir.
(Kıbrıslı Türkün Sesi, aylık dergi, Temmuz 1998 (Sayı:35)
(Tarih ve Toplum, aylık dergi, İstanbul, Aralık 1998, Cilt:30, Sayı:180)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder