Toplumlararası görüşmelerin birinci turu, olumlu herhangi bir sonuç alınmadan bittikten sonra kaleme aldığımız “ABD, Kıbrıs Birleş(me)miş Devletleri’ni Programlıyor” başlıklı yazıda (KSG, Sayı:71, Mart 2002), ABD’nin Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardan oluşturduğu “Conflict Resolution” (Uyuşmazlıkların Çözümü” Gruplarında ABD yanlısı planları nasıl ilerlettiğine bir kez daha değinmiştik.
Nitekim ilk toplantısını 1998’de yapan Harvard Grubu’nun, 7-9 Aralık 2001 tarihlerinde Viyana’da yaptığı 6. toplantıda son şekli verilen Anayasa Taslağı belgesinin 8. maddesinde, oluşturulacak devletin dağılması perspektifi açık tutulmak suretiyle, Kıbrıs Türk lideri Denktaş gibi, serbest bir ortaklık önerilmekteydi.
Berlin’deki “Berghof Uyuşmazlıkların Yapıcı Yönetimi için Araştırma Merkezi” adlı kuruluşta araştırma görevlisi olarak çalışan Alman araştırmacı-yazar Wolleh, Kıbrıs’ta 1993 ile 1997 yılları arasında Uyuşmazlıkların Çözümü (Conflict Resolution) çalışmalarına katılmış olan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum eğitmenlerle söyleşiler yaparak, elde ettiği sonuçları teorik bir çalışma halinde irdeleyerek, kitaplaştırmış bulunuyor. Fakat nedense Wolleh, sadece Kıbrıs içinde yapılan CR çalışmalarını ayrıntılı olarak incelemiş ve ülke dışında, yine aynı çevreler tarafından eşgüdüm halinde yürütülmüş olan buluşmaları araştırma konusu dışında tuttuğunu vurgulama ihtiyacı hissetmiştir. (s.269-dipnot).
“SİYASAL AÇIDAN ETKİN BİR YURTTAŞLAR HAREKETİ”
Wolleh, Kıbrıs’taki iki toplum arasında CR çalışmalarını yürüten ABD kurumlarının, “var olan iki devletli durumun aşılması ve birleşik (üniter) bir devletin yeniden oluşturulması”ndan yana olduğunu yazmaktaysa da (s.354), satır aralarında ABD’nin gerçek emelleriyle ilgili bilgilere de yer vermektedir.
Örneğin, kitabın 355. sayfasında, ABD’li kurumlar ağının hedefi açıkça şöyle belirtilmektedir: “Var olan iki toplumlu grupları, 1989 yılındaki Doğu ve Orta Avrupa’daki hareketlerin siyasal etkilerinden hiç de uzakta olmayan ve siyasal açıdan etkin bir yurttaşlar hareketine dönüştürmek.”
Bu, bizim girişte sözünü ettiğimiz yazıda öne sürdüğümüz görüşleri doğrular niteliktedir ve Alman araştırmacının bilimsel doktora çalışması ile de kanıtlanmış olmaktadır. Ayrıca, 1989-90 yıllarında çalışmalarını yürütmüş olan ve her iki kesimden sol görüşlü kişilerden oluşan “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun siyasal, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmeye yönelik çalışmalarına Kıbrıs Türk liderliği tarafından konan engellemeleri de açıklar niteliktedir.
Wolleh’e göre, CR gruplarına katılan Kıbrıslı Türk ve Rumların siyasal açıdan sağ ve sol görüşleri eşit oranda temsil edecek şekilde oluşturulmasına dikkat edildiği, ama Temas Grubu’nun ise sadece solculardan oluşmasının bir olumsuzluk olduğunu kaydetmektedir. (s.181)
ABD’nin, adanın bağımsızlığını isteyen ve devletteki anayasal sorunun gerçek bir federal yapıda çözümlenmesinden yana olan solcu Kıbrıslıların buluşmalarına neden destek vermediği de böylece anlaşılmaktadır. Çünkü Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu, daha kurulduğu ilk günden, ilkelerini üç dilde yayımlamış ve anti-emperyalist olduğunu dile getirmişti.
Oliver Wolleh’e göre, 25 grup halinde çalışmalarını yürüten ve toplam iki bin Kıbrıslının katıldığı CR grupları ise, farklı bir “vizyon açıklaması” çerçevesinde çalışmaktadır ve bu, grupların farklılıklarını ve değişik normlara dayandığını kabul eden bir uzlaşmadır. İki taraf arasında olan birçok uyuşmazlık, birlikte bir açıklama yapmaya izin vermediğinden, katılımcılar, “ortak görüş” yerine, “kollektif görüş” deyimini kullanmayı yeğlemektedirler. (s.212)
SAĞ PARTİ ÜYESİ BİR KIBRISLI TÜRKÜN GÖRÜŞÜ
Eğitmen grupları arasında sağ ve sol görüşlülerin oranı hakkında sağcı bir partiden olan bir Kıbrıslı Türk, şöyle konuşmuştur:
“Daha önceleri, Kıbrıslı Türk solcuların birleşik bir Kıbrıs için çaba gösterdiklerini duymuştum. Bu buluşmalarda, bunun doğru bir tespit olmadığını gördüm.” (s.222)
Demek ki Amerikalıların işbirliği yaptığı Kıbrıslı Türk solcular, “sahte sol” dediğimiz kesimlerden olup, o nedenle işbirliği yapılabilmişti. Zaten yazar da, toplumlararası barış ve işbirliği yanlısı görüşleri nedeniyle öldürülen yazar Kutlu Adalı’dan söz ederken, Temas Grubu’nun aktif üyelerinden biri olduğunu yazmamayı yeğledi. (s.352) Eğer gerçek sol fikirlere sahip kişiler bu temaslarda yer almış olsalardı, yazar şu değerlendirmeyi yapamayacaktı: “Amerikan kurumlar ağı, iki toplumlu diyalogların içeriğinin ABD Büyükelçiliği tarafından da çok tatmin edici olduğunu kaydetmekte olup, bu bilgiler Amerikan görüşmeciye aktarılmaktadır.” (s.220-dipnot)
Burada “ABD Kurumlar Ağı” diye nitelendirilen kuruluşlar şunlardır: 1. ABD’nin Lefkoşa’daki Büyükelçiliği, 2. Lefkoşa’daki Amerikan Merkezi, 3. İki toplumlu Kıbrıs Fulbright Komisyonu, 4. Kıbrıs’taki Fulbright Araştırma görevlileri, 5. Kıbrıs Konsorsiyumu’nu oluşturan şu ABD kurumları: Institute for Multi-Track Diplomacy, National Training Laboratories ve Conflict Management Group.
“AMERİKAN POLİTİKASINI TAMAMLAYACAK SİYASAL BİR PARTİ”
Alman araştırmacı-yazar ayrıca şu ilginç bilgiyi de bize aktarmaktadır:
“ABD kurumlar ağı, eğitmen gruplarını, Kıbrıs’taki Amerikan politikasının tamamlayıcısı olacak olan etkin siyasal baskı gruplarından oluşan bir sisteme dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Ama bu durum, araştırma süresi içinde Kıbrıs’ta henüz sağlanamamıştır. (s.365)
Araştırmanın tamamlandığı tarihten sonra, CR eğitmenleri tarafından, Kıbrıs’ın gerek Türk, gerekse Rum kesimlerinde bazı dernek ve hareketlerin oluşturulduğuna ilişkin haberlerin basına yansıdığını burada anımsatmakta yarar vardır.
Nitekim, toplumlararası görüşmelerin liderlerin karşılıklı yemek ziyaretleri ile başlatıldığı günlerde, CR yöntemine göre yetiştirilmiş eğitmen grupları, adanın her iki tarafında da basın toplantıları düzenleyerek, basında çıkan CR çalışmalarına yönelik eleştirileri göğüsleme cesaretini bulabilmişler ve masaya konan ABD çözüm planları için, “imzalayın veya istifa edin” çağrılarını yapabilmişlerdi. İşte bu nedenledir ki, “Eğitmen gruplarının yeni üye devşirmesi, kamuya açık olarak değil de, kişisel temas yoluyla” olmaktaydı. (s.161) Ayrıca, “Amerikan kurumlar ağı, araştırma süresi içinde, eğitmen gruplarının seyahat özgürlüğü için en etkin bir güvenceye dönüşmüştür.” (s.379)
BÖLÜNMÜŞ TOPLUM
Oliver Wolleh’nin çalışmasında yer alan diğer bir ilginç saptama da şöyledir:
“Bölünmüş toplum” deyimi tartışılabilir. Çünkü Kıbrıs uyuşmazlığının özü tam da bu sorunla ilgilidir: Bölünmemiş bir toplum daha önce var olmuş mudur ve gelecekte de var olmalı mı?” (s.108-dipnot)
Dikkatli bir araştırmacı olduğu anlaşılan Wolleh’nin bilmesi gerek ki, TMT’nin 1958 yılındaki öldürme ve tedhiş dalgası öncesinde böylesi bölünmemiş bir toplum vardı ve Kıbrıs işçi sınıfının farklı milliyetlere mensup üyeleri, aynı sendika ve siyasal partilerde birlikte çalışmaktaydılar. 1964 ile 1967 arasında iki toplumun teması kısıtlanmış olsa bile, 1967’den sonra Kıbrıslı Türkler, bütün ada yüzeyinde serbestçe dolaşabilmekteydiler. 1974’den sonra bile, bu temas kesilmemiştir.
Yazar da zaten şöyle yazmaktadır: “Geçen 24 yılda daima iki taraf arasında gidip gelen insanlar var olagelmiştir. Kuzey ve güney Kıbrıs’ın ayrılığı asla tam olmamıştır. (s.270-dipnot)
KIBRIS SOLU’NUN GELECEĞİ
Wolleh, geleceğe yönelik olarak Kıbrıs solunun birliği için şu çelişkili iki değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Bunun da ötesinde, sol kökenli bir yurttaşlar hareketinin gerçekten ortak bir strateji geliştirebilmesi çok müphemdir.” (s.362)
“İşçi sendikalarının ve kısmen de Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu girişimlerinin de gösterdiği gibi, içteki aktörler de, aşırı derecede politize olmuş gruplar da barış yanlısı önlemleri başlatabilirler. Ama bunu yaparken, “zıt” siyasal görüşleri bu girişime dahil edemediler veya dahil etmeyi düşünmediler. (s.396)
Alman araştırmacı-yazara anımsatılması gereken bir başka gerçek de, CIA’ye yakın Hoover Institute Press tarafından ABD’de her yıl yayımlanan “Yearbook on International Communist Affairs” adlı yayının 1989 ve 1990 yıllarına ait ciltlerindeki Kıbrıs bölümünde yapılan şu değerlendirmelerdir:
“Kıbrıs’ın kuzey ve güneyi, bir gün kurulacak “federe bir cumhuriyet” ile birleşecek olursa, her iki toplumdaki komünistlerin/sol kanat partilerinin birleşmiş seçim gücünün, başkanlık seçimlerinde çoğunluk oyları oluşturacağı düşünülebilir.” (s.530/s.608)
Ama telaşa gerek yok, çünkü bunun önlemi yıllardır alınmış olup, ayrılığın kalıcılaşması için elden gelen yapılmaktadır. Burada, kuzeydeki Kıbrıs Türk liderliğinin oynadığı rol de gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim Oliver Wolleh şunları yazmaktadır:
“Kuzeydeki Parlamento veya Başkanlık Seçimlerinde sola doğru bir kayış, olasılık dışıdır. Çünkü bir kere demografik ilişkiler, Türkiye’den gelen göçlerle, tutucu siyasal partilerin yararına gelişmektedir. Kıbrıslı Türklerin görüşmelerdeki konumunun önemli ölçüde değişmesi, Denktaş sonrası dönemde olasıdır. Denktaş, kuzeydeki siyasal sistemi önemli ölçüde etkilediğinden, onun siyasetten çekilmesi, Kuzey’in hedef oluşturmasında yeni vurgulara yol açabilir. “ (s.390-391)
Ayrı egemenlik, iki devletli çözümler ve benzeri taleplerin ardında yatan korkular, görüldüğü gibi yukarıda dile getirilen “Kıbrıs solunun işbirliği” düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Wolleh’nin de vurguladığı gibi “Bu çalışma, Kıbrıs Türk liderliğinin görüşmelerdeki tavrının, doğrudan tanınma çabasıyla ne kadar ilişkili olduğunu kanıtlamıştır.” (s.391) Taksimci Kıbrıs Türk liderliği ve onun işbirlikçilerinin politikaları, Kıbrıs işçi sınıfının ayrılığını kalıcılaştırmaya yöneliktir.
(KSG’in notu: Gazetemizin daha önceki sayılarında çıkmış olan ve CR konusunu işleyen yazılar için bkz.
* Sayı: 17(Haziran 1997)-CR’cular neye hizmet ediyorlar?,
* Sayı:25/26 (Şubat/Mart 1998)- ABD tarafından yönlendirilen ve kamuoyundan gizlenen iki toplumlu projeleri açıklıyoruz,
* Sayı: 38 (Mart 1999)- KKTC’de şimdi yükselen değer CR’cu olmak,
* Sayı: 70 (Ocak 2002) Uyuşmazlık mı çözülecek, taksim mi benimsetilecek?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder