“Adına ‘tarih’ denmiş olmasına rağmen, belli bir kronolojik sıra ve sistematik izlenmediğinden, bu kitaplarda örneğin hangi vakfın ne zaman ve hangi koşullarda yapıldığını bir bakışta bulmak olanaksızdır. Anlaşılan araştırmacı, elinin altındaki eski Türkçe yazılı yüzlerce belgeyi günümüz Türkçesine aktarmış ve kendince bir sıralamaya koyarak iki cilt halinde yayımlatmış.” (Araştırma kitaplarımız bilimsellikten uzak, Ortam-Aylık Sanat Eki, 8 Haziran 1988)
Altan bu son çalışmasında da, bize yine 4 ciltlik bir belgeler yığını sunuyor ve hiçbir sistematik izlemediğinden, anlatmak istediği konuyu da açıklıkla okuyucuya iletemiyor. Her ne kadar yazar, kitabının çeşitli yerlerinde Kıbrıs Türk toplumuna ait gerek Evkaf, gerekse kişisel malların elden çıkarılmasına değinmekteyse de, bunun nedenlerini daha çok güncel propaganda paralelinde açıklamaya çalışmaktadır. Yine de bu açıklamalar, inandırıcı olmaktan uzak kalmakta ve konuyla ilgili verileri okuyucuya bilimsel bir şekilde sunamamaktadır.
Biz bu yazıda, Altan’ın kullandığı belgelere ve başka kaynaklara dayanarak, konuyu toparlamaya çalışacağız.
TAPU KAYITLARI
Kıbrıs’taki ilk tapu kayıt işlemleri, Kıbrıs’taki Fransız Konsolosu’nun İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi’ne hitaben kaleme aldığı 28 Mart 1853 tarihli mektuptan öğrenildiğine göre, şöyle gelişti: İstanbul’dan getirilen Ali Sırrı Efendi, 5 Eylül 1850 tarihinde işlemlere 4 Türk ile 4 Rumdan oluşan bir ekiple işe başladı. Adada malı bulunan Avrupalılar, tapu çalışmalarının Sırrı Efendi’yi tanıyan 2 Avrupalının başkanlığı veya gözetimi altında sürdürülmesini önermişlerse de, o, bunu kabul etmedi. Konsolos’a göre üye sayısının birer kişi daha artırılması daha uygun olacaktı. Arazi dağıtımlarında yapılan değerlendirmelere karşı çıkan Rum üye Georgiou Louki’ye, Sırrı Efendi’nin baskı uygulaması üzerine, Louki istifa etti. Diğer üyeler ile Avrupalılar da Sırrı Efendi’den korktukları için ses çıkarmadılar. Sırrı Efendi, giderek ağırlaşan tapu sorunları yüzünden Mart 1851’de yeni bir komite kurarak, üye sayısını 5 Türk ve 5 Rum olarak yeniden belirledi.
Fransız Konsolos, aradan iki yılı aşkın bir süre geçmesine karşın hiçbir ilerleme kaydedilmemesi üzerine, 28 Ekim 1852’de Salim Efendi adlı bir kişinin Larnaka’ya gözlemci olarak gönderildiği belirtilmekte, ama yapılan çalışmalardan yine de memnun olmadığını yazmaktadır. (N.K.Kiriazi, Kipriaka Hronika, B.Q.8, Larnaka 1933, s.253-254’den aktaran M.H.Altan, agy, s.98) Sırrı Efendi’nin görev aldığı bu dönemde 16 kazaya ayrılan Kıbrıs’ta, toprak dağıtımı ve vergilendirme yeni sistemlerle gözden geçirilmiş ve işlemler 1853 yılına kadar sürmüştü. (s.110)
M.H.Altan’a göre, “1850-1878 yılları, tapu kuruluşu ve uygulamalarının en karmaşık olduğu yıllar olarak kabul edilebilir. Osmanlı devletinin en zayıf anlarında provokasyonlarla baskılar oluşturan Kıbrıs Rumlarının Türk tapu kuruluş ve uygulamalarına saldırısı, özellikle vergi alımlarından başlatılmış; yabancı uyruklulara tanınan ayrıcalıklardan ötürü kendilerine fazladan toprak edinme hakkı sağlamak amacıyla Türk tapusuna ve Ada yöneticilerine karşı ayak diremişlerdir.” (s.122)
Altan, Rumların, Kıbrıs’taki üst düzey yöneticilerini yanıltarak, kendi adamlarını tapu dairelerine yerleştirmeyi başardıklarını belirtmekte ve “özellikle Tahrir-i Emlak (taşınmaz malların kaydedilmesi) ve Kadastro işlerini Salva’ya ve Timettou’ya devrederek, bu memurların sayesinde Rumların bu dönemde arazi yönünden Türklere göre daha çok yararlandırıldıklarını, Türk tapu haklarının bu dönemde fazlasıyla çiğnendiğini” yazmakta ve şöyle devam etmektedir:
“1867’de kendi etrafında topladığı 12 kişilik bir ekiple, süratle ada çapında değişikliklere yöneldi. Türk toplumu, Rumların bu tutumunu yetkililer nezdinde protesto etmiş, ayrıca yer yer ayaklanmalar başlatmıştır. Osmanlı Merkez Yönetimi, olayları bastırmak ve Türk halkının şikayetlerini dinlemek üzere Ada’ya uzmanlar göndermiştir. Ne yazık ki atı alan Üsküdarı çoktan geçmişti. Devlet arazileri tutanın, güç kullananın elinde kaldı. Bu durumdan en kârlı çıkanlar da kuşkusuz Rumlar ve kilise oldu.” (s.122)
Altan, ne yazık ki “Tapusal Saptırmalar ve Yararlanmalar” başlığı altında yer alan bu iddialarını herhangi bir belge ile kanıtlamamaktadır. Yazar, “Rumlar... sayısız miktarda Rum emlakini mülkiyet ve tasarruflarına geçirmişlerdir. Bunlarla ilgili somut dökümlerden yeri geldikçe örnekler verilecektir” demesine karşın, bundan hemen sonra “TC İstanbul Başvekalet Arşivi”nden aktardığı “Kıbrıs’ta yabancı elçilikler ve emlaki” listesi ile konunun ilişkisini açıklayamamaktadır.(s.124)
GÜVENİLİR KAYIT DEFTERLERİ YOK
M.H.Altan’ın belirttiğine göre, “İngiliz işgalinden otuz yıl önce arazilerle ilgili koçanlar, “Defter-i Varaka” olarak bilinen bir kayıt defterine kaydedilirdi. 1859’da yapılan tapu işlem değişiklikleri nedeniyle öteden beri uygulanagelen sistemler, genel boyutları ile ve tutanak olarak “Mazbata Defterleri”ne kaydedilmişlerdir. Yapılan kayıtlarla, arazi miktarları ve sahipleri ismen bilinmeye başlamıştı. Bu dökümanlar, İngiliz işgalinden sonra oldukça işe yaramıştır. 1872’de yapılan tapu çalışmaları sırasında, 1876 yılına dek sözkonusu defterlerden yararlanılmış ve düzeltmelere gidilmiştir.” (s.94)
Altan, 1878’de adadaki Osmanlı yönetiminin son bulması ile başlayan İngiliz sömürge yönetiminde de, “Türk tapusal haklarına, taşınmaz mallar ve arazilerin yanı sıra, ata yadigarı vakıf Türk mallarına saldırılar başlatılmış, büyük bir bölümüne hile ve desiselerle el konulmuştur” diye yazarken (s.137), bu iddiasını da yeterince belgeleyememektedir.
Yazar, Osmanlı Evkaf Nazırı Abdullah Efendi’den sağlanan “1879 Kıbrıs vakıf listesi”nin de eksik olduğunu kaydedederken (s.147), 1883 tarihli Seager Evkaf Raporu’nun eksik ve yanlış olduğunu yazmakta (s.558), ama kendisi de sağlıklı bir listeyi yerel bir kaynaktan verememektedir. Kaldı ki Mağusa Komiseri James Inglis’in 31 Aralık 1879 tarihli raporunda, belirttiğine göre, adadaki Osmanlı yöneticileri tarafından 1872’de yapılan arazi ve 1875’de yapılan konut değerlendirmeleri tartışmalı olup, İngilizlerin adaya gelmesi öncesinde, Tapu defterlerinde suç teşkil edecek şekilde değişiklikler yapılmıştır. (s.159) Nitekim, 1871 ve 1873’te yapılan tapu kayıtlarının bütün arazileri kapsamadığı, kaydedilenlerin doğruluğunun da kuşku götürdüğü belirtilmektedir. (s.189)
3. ciltte, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından 1997 yılında yayımlanan “Osmanlı İdaresinde Kıbrıs : Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları” adlı kitabından Kıbrıs Türk vakıflarının mal varlıkları şema halinde verilmiş olsa da, Haşim bu “Kayıtlarda görülen vakıfların tümünün halen Evkaf kontrolünde veya mülkiyetinde olduğu söylenemez” (s.753) diyerek, alta şu notu düşmektedir: “Bu veriler, olması gereken vakıfların tümünü yansıtmamaktadır.” (s.754)
KKTC Vakıflar İdaresi Faaliyet Raporları kaynak gösterilerek aktarılan en son döküm, “Evkaf’a yapılan müdahaleler sonucu elinde kala kala yaklaşık 12,892 dönüm zirai sulanabilir arazi, 165 adet arsa, 373 adet bina,sosyal ve dini tesis, 639 dönüm kuru arazi ve 12,781 adet muhtelif ağaç’tan ibarettir” şeklindedir. (s.753) Bu dökümün de, bütün adayı mı, yoksa sadece kuzeydeki malları mı kapsadığı belirtilmemektedir.
İNGİLİZ DÖNEMİNDE DURUM
İngiliz yönetimi ile birlikte, Osmanlı devletine ait Kıbrıs’taki arazi ve sair malların serbestçe satılıp, kiralanmasını düzenleyen bir anlaşma maddesinin varlığına karşın, 1885’de miri arazilere devlet tarafından el konulmuş ve bu malların yeniden tesbiti için iki Türkün de katıldığı bir “Sultan Mallarını Tesbit Komisyonu” kurularak, gerekli rapor hazırlanana kadar hiçbir arazinin satılmaması yönünde emirler çıkarılmıştı. (s.196) Kıbrıs’taki sultan malları sorunu, İngilizlerin istekleri doğrultusunda yapılan ek bir sözleşme ile 3 Şubat 1879 tarihinden başlayarak Osmanlı devletinden yıllık 5,000 sterlin karşılığında kiralanması ile çözümlenirken (s.229), miri ve hali araziler de 6 Haziran 1886 tarihli emirname ile icar edilmeye başlandı. (s.233)
8 Aralık 1879 tarihli Cyprus Gazette’de liste halinde yayımlanan Kıbrıs’taki tapulu sultan malları 50,550 dönüm (s.201) olarak belirlenmişken, Kıbrıs Evkaf Dairesi’nin eski müdürlerinden Ahmet Sami’nin saptamalarının 322,109 dönüm (s.202) olarak çıkması açıklanması gereken büyük bir çelişki oluşturmaktadır.
Altan’a göre, “1878’den 1914’e ve 1923’lü yıllara kadar İngilizler, tapu ve mesaha konularında teknik olarak ileri teknolojiler uygulamış olmalarına karşın; miri, metruk, mevat ve vakıf arazilerin dağıtımında iki toplum arasında eşit davranmamalarından ötürü istikrarlı bir tapu ve mesaha ortamını bir türlü oluşturamamışlardır.” (s.405)
Altan, 1928-31 yıllarındaki ekonomik bunalım dönemi için “Rum zenginleri, Türk köylüsünü borçlandırma yarışı içindeydiler. Hatta karısını, kızını Türk ağaların kucağına atıp karşılığında toprak alan Rumlar da vardı” değerlendirmesini yapmakta (s.434) ve şunları yazmaktadır:
“Bir yandan mecburi satışlarla, bir yandan da hali arazinin işbaşındaki Rumlarla İngilizlerin el çabukluğu ile Rumlara ve kiliseye devredilmesi 1934 yılına kadar büyük çapta toprakların Rum mülkiyetine geçme olanağını yarattı. Makarios, 1934’ten bu yana ve özellikle Türk toplumunun da bilinçlenmeye başladığı 1931 isyanından sonra tedhiş eylemleriyle Enosis naralarının ayyuka çıktığı süre içinde, Türklerden Rumlara üzerinde durmaya değer bir mal geçmediğini biliyordu. Bundan dolayı 1934 yılı kayıtlarının esas alınmasını önermesi, iyi bir araştırmaya dayanmaktadır. Ama İngiliz döneminin tapu kayıtlarının da geçerli olamıyacağı, tam ve kesin olmadığı, bu alanda araştırmalar yapmış görevli İngiliz uzmanlarının diğer sayfalarda sizlere sunduğumuz raporları ve itiraflar ışığında açığa çıkmıştır. Makarios’un bu taktiği de geçerliliğini yitirmiştir.” (s.434)
Mustafa Haşim Altan’ın iddialarına göre, Kıbrıs’taki Türk malları konusunda hiçbir belge doğruları yansıtmamaktadır, ama kendisi de, bize 4 ciltlik belgeler yığını içinde güvenilir bir liste sunamamaktadır.
GÜVENİLİR KAYITLARA GEÇİŞ
Bilindiği gibi, Kıbrıs adası toprağının bilimsel olarak ölçülüp tapulanması işlemine ilk defa İngiliz sömürge yönetimi tarafından 1909 yılında başlanmış ve 1929’da sonuçlandırılmıştır. Böylece bütün Kıbrıs arazisinin ne kadarının devlete, ne kadarının özel kişilere ait olduğu kayıtlara geçirilmiş oldu. Tapu belgelerinde bir arazinin kime ait olduğu, o kişinin adresi, arazinin numarası ve dönüm olarak büyüklüğünün miktarı bu şekilde saptanmış oldu.
1929 yılından başlayarak, sahip değiştiren bütün arazilerin devir işlemleri, Tapu ve Kadastro Dairesi kayıtlarında düzenli olarak belgelenmiştir. Resmi kayıtlara göre, 1929’dan 1977’ye kadar geçen 50 yıla yakın süre içinde, Kıbrıs Rum mallarında 38.461 dönümlük bir artış olurken, Kıbrıs Türk malları da 95.141 dönüm artış göstermiştir. (Bkz. Certain Facts about Cyprus Problem, Nicosia, June 1977, s.11)
TARIMSAL ARAZİDE ÖZEL MÜLKİYET
Bu ilk sayımdan ayrı olarak, yine İngiliz sömürge döneminde, biri 1946 yılında, diğeri de 1960’da olmak üzere iki defa nüfus ve tarım sayımı yapılmış ve bu sayımlar esnasında kişilerin sahip oldukları tarımsal arazi miktarları da kaydedilmiştir. 1946 yılındaki sayım, İngiliz uzman A.D.Percival ve Kıbrıslı Türk yardımcısı A.P.Celâlettin’in gözetiminde yapılmıştı. Kıbrıs’taki tarımsal araziye ilişkin özel mülkiyet beyanlarını gösteren bu iki sayımın sonuçları şöyledir: (Kaynak: Cyprus Today, Vol.12, November-December 1974, No.6, s.35)
Mal sahibi 1946 sayımı Özel mülkiyet 1960 sayımı Özel mülkiyet
(dönüm) yüzdesi (dönüm) yüzdesi
Rumlar 2.593.800 79.9 2.502.441 78.3
Türkler 593.200 18.3 652.486 20.4
Diğerleri 59.000 1.8 42.821 1.3
Toplam: 3.246.000 100.0 3.197.748 100.0
Her iki sayımda da verilen rakamlar gayrı resmi olarak mal sahiplerinin beyanları olup, Tapu ve Kadastro Dairesi’nin resmi kayıtlarına dayanmamaktadır. Tarımsal amaçla kullanılmayan birçok dağlık arazi sayıma girmediğinden, icar nedeniyle toprağı kullananın adının yazılması, ya da vergi korkusu yüzünden, verilen rakamların çok veya az olması, bu bilgilerin güvenilirliğine gölge düşürmektedir. Ayrıca bu sayımlarda Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi, Kıbrıs Türk Vakıf İdaresi ve diğer toplumsal kuruluşlara ait mülkiyetin kaydedilmediği de belirtilmelidir. İleride üzerine ev yapılacak araziler ile iskan bölgeleri arasında kalmış özel mülk de, tarımsal arazi tanımına girmediği için bu sayımlara dahil edilmemiştir. Nitekim gerek 1946, gerekse 1960 sayımında beyan edilen toplam özel mülkiyet, farklı sonuçlar vermektedir. Oysa Kıbrıs’taki toplam özel mülkiyet, her iki rakamdan fazla olup, tapu kayırlarına göre 5.067.572 dönümdür. (agy, s.33)
KIBRIS TÜRK LİDERLİĞİNİN ONAYI
Haşim Altan, çalışmasında yer alan “Kıbrıs Türk toplumuna mali yardım öngörülmesi” başlıklı bölümde, 1959 Londra Konferansı ile kararlaştırılan tasarı metninin (U ekinde) bu başlık altında adanın son İngiliz Valisi Sir Hugh Foot ile Dr. Fazıl Küçük ve Rauf R.Denktaş arasında teati edilen yazışmalara ve varılan tasarı şeklindeki mutabakata yer vermektedir.
Anlaşma metnine göre, Kıbrıs Koloni Hükümeti’ne ait olan tüm taşınmaz mallar, parafe edilen anlaşma uyarınca, kurulması öngörülen Kıbrıs Hükümeti’nin taşınmaz malları sayılacaktı. Vali’nin mektubuna göre, İngiltere Birleşik Krallığı, Kıbrıs Türk toplumuna, eğitim amaçları, Evkaf emlakinin kalkındırılması, kültürel ve benzeri gereksinimler ve amaçlar için kullanılmak üzere Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile kaim olacak Türk Cemaat Meclisi’nin yetki ve uhdesine 1,500,000 Kıbrıs Lirası yardımda bulunmayı kararlaştırdığını belirtmekteydi. (s.562)
Vali Hugh Foot, mektubunun sonunda, Türk Cemaat Meclisi’nin yetki ve uhdesine verilecek bu para yardımı karşılığında Kıbrıs Türk delegelerinin onaylamasını istediği bir başka husus da şuydu:
“Türk cemaati; Evkaf Yüksek Kurulu dahil, hiçbir suretle İngiltere Birleşik Krallığı veya Kıbrıs Koloni Hükümeti aleyhine mali konulara ilişkin dava açamayacak; kendilerinden mali istekte bulunamayacak; dolaylı veya dolaysız Kıbrıs Yönetimi veya Kıbrıs Cumhuriyeti bu bağlamda herhangi bir dava açamayacak, istekte bulunamayacaktır. Türk toplumu veya onun adına da olsa hiç kimse tarafından böyle bir dava açılamayacaktır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını onaylayan andlaşmaların dahi bu paragrafta ileri sürülen koşulları etkilememiş olacağı anlaşılmıştır.”
Vali Sir Hugh Foot’un Türk delegelerine sunduğu bu denli ağır ve haksız talepler içeren “taahüt”ü ile, İngiltere Birleşik Krallığı’nın 1878’li yıllardan 1960’lı yıllara ulaşıncaya kadarki dönem içerisinde Kıbrıs Türk haklarına ve özellikle Türk mülkiyet haklarına yaptığı yasa dışı müdahalelerden kolayca ve ucuz bir şekilde sıyrılıp kurtulabilmeyi amaçlamış ve ne yazık ki başarmıştır.” (s.563)
Bir başka deyişle, “Evkaf murahhaslarının ihmali neticesi” (s.686-7) elden çıkarılan Kıbrıs’taki Türk vakıf malları hakkındaki bütün hak iddialarına kesin bir son verilmiş oluyordu.
TOPRAK MÜLKİYETİNİN YAPISINI VERİYORUZ
Lefkoşa’nın Rum kesimindeki Tapu ve Kadastro Dairesi tarafından hazırlanan ve 1974 yılında yayımlanan bir rapor, Kıbrıs’taki toprak mülkiyeti ve yapısı hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Büyük ölçekli kadastro planları üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, Kıbrıs adasının toplam arazisi 3.572 mil kare, yani 6.915.396 dönümdür. Bunun 954 mil karesi, yani 1.847.820 dönümü kişisel mülkiyete ait olmayan devlet ormanları, gölet, dere yatağı, yollar ve diğer özel mülkiyet dışı arazidir. Geriye kalan 2.618 mil kare veya 5.067.572 dönüm, özel mülkiyet arazisidir. 99 mil karelik iki bölgenin de Egemen İngiliz Üs toprağı olarak Birleşik Krallığa ait olduğunu da hatırlatalım.
Açıklama Dönüm Bütün ada toprağına
oranı (% olarak)
Rumlara ait mülkiyet 4.123.771 59.6
Maronitlere ait 48.239 0.7
Ermenilere ait 11.017 0.2
diğer kişilere ait 32.150 0.5
-------------------------------------------------------------------------------------
Ara toplam 4.215.117 61.0
Türklere ait mülkiyet 852.455 12.3
-------------------------------------------------------------------------------------
Toplam özel mülkiyet 5.067.572 73.3
Orman, gölet, hali arazi 1.711.067 24.7
Kasaba, köy yolları, dere
yatağı ve kamu kuruluşları
arazisi 136.753 2.0
-------------------------------------------------------------------------------------
Toplam özel olmayan
mülkiyet 1.847.820 26.7
-------------------------------------------------------------------------------------
GENEL ADA TOPLAMI: 6.915.392 100.0
Kilise ve Evkaf’a ait gayrı menkullere ilişkin bilgiler, bu tabloda özel olarak belirtilmemiştir. Bu konuda bulabildiğimiz yayımlanmış bilgiler şöyledir:
Kilise mülkiyeti: 186.000 dönüm, Evkaf mülkiyeti: 23.522 dönüm (Bkz. George Karouzis: Land Ownership in Cyprus, Nicosia 1977, s.76-79) Birlikte 209.612 dönüm tutan bu arazinin, yukarıdaki tabloda yer alan toplam özel mülkiyet içinde değerlendirilmesi gerekir. (Bkz. Ahmet An, Kıbrıslı Türklerin toprak mülkiyeti ne kadar?, Yeni Çağ, 3 ve 10 Ağustos 1992)
SONUÇ
1878 ile günümüz arasında el değiştiren Türk topraklarıyla ilgili sağlıklı veriler, ne yazık ki Mustafa Haşim Altan’ın 4 ciltlik “Kıbrıs’ta Türk Malları” adlı çalışmasında yer almamaktadır. Elden çıkarılan Türk Evkaf mallarıyla ilgili olarak yazılan propaganda amaçlı suçlamalar da inandırıcı değildir. Örneğin Altan, Vakıf Koloş Çiftliği arazilerinin bir takım entrikalarla Evkaf’ın elinden alındığını öne sürmektedir (s.737), ama konuyla ilgili olarak 1891 yılında alınan bir mahkeme kararına göre, 12 yıl önce Lofu ve Erimi köylülerine yapılan satışların, Türkler tarafından onaylandığı bilinmektedir. (Bkz. İngiliz Yüksek Komiseri Sir Walter Sendall’ın, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı Sekreteri Lord Knutsford’a gönderdiği 8 Ağustos 1892 tarihli mektup). Kaldı ki Altan’ın şu ifadeleri de, öteki satışlarda da yasadışı bir durumun olmadığını göstermektedir:
“1944 sayılı yasanın 232. bölümü tahtında icareteyn vakıfları ve tahsisat vakıflarına el kondu ve Evkaf’ın uhdesinden çıkarıldı.” (s.567) “Çite Çiftliğini satan Evkaf’ın Türk delegesi İrfan Bey ile İngiliz delegedir.” (s.672). “Evkaf murahhaslarının ihmalleri olmuştur.” (s.686-687). “Afendrika Çiftliği, müruru zaman kisvesi altında Rumlara kaptırıldı.” (s.751). “Baf’taki çiftlikleri Nazım Bey’den usulsüzce satın aldılar.” (s.765) “Baf Evkaf vekili M.Arif karşı çıktı, ama Münir Bey malları sattı.” (s.779-780) “Maraş’taki Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa Vakıfları icareteyn olarak değerlendirildi ve mülkiyeti değişti.” (s.790)
Resmi verilere göre, Kıbrıs’taki Türk mallarının toplam ada toprağı içindeki oranı %12.3 iken, Mustafa Haşim Altan, “ada toprağının %30’unu elinde bulunduran Türkler”in birçok malı Rumlara kaptırdığını öne sürmekte (s.946), Vakıflar İdaresi’nin bugünkü genel müdürü Taner Derviş de, “Bugün Kıbrıs’taki Türk malları yüzde 50 kadardır. Dolayısıyla bu yüzde 50’nin büyük bir kısmı mutlaka vakıf malıdır. Biz bunun çalışmasını yapıyoruz” diye konuşmaktadır. (Cumhuriyet, 10 Şubat 2002) Bilimsel bir çalışma ile yukarıda verdiğimiz bilgilerin aksi kanıtlanmadıkça, bütün bu iddialar inandırıcı olamayacaktır.
Kaldı ki, 1974’deki savaşla çizilen taksim çizgisinin kuzeyinde kalan ve Kıbrıslı Türklere ait olmayan 2 milyon dönümlük toprak, 20 adet “eşdeğer kaynak paketi” halinde, gerek Türkiye’den Kıbrıs’a aktarılan nüfusa, gerekse Kıbrıslı Türklere haksız bir şekilde dağıtılarak, önemli mülkiyet sorunları yaratılmıştır. Yine Rum kaynaklarına göre (aktaran Kıbrıs, 28 Mart 2000), halen kuzey ve güneyde kalan mülkiyetin dökümü şöyledir:
Malın sahibi Kuzey Güney____
Kıbrıslı Rum/Maronit(Ermeni 1,460,643 dönüm 2,722,324 dönüm
Kıbrıslı Türk 379,149 dönüm 473,306 dönüm
Başkaları 5,935 dönüm
Devlet arazisi 559,602 dönüm
TC Milli Güvenlik Kurulu’nun kararı uyarınca, TC Bakanlar Kurulu’nun 20 Ekim 2000’de uygulamaya geçirdiği “Eylem Planı”nın 14. maddesine göre, KKTC’deki kadastro faaliyetlerinin 29 trilyon TL harcanarak 2003 yılına kadar tamamlanması öngörülmüş olup (Akşam, 23.Kasım 2001), adaya bu amaçla 15 kişilik bir ekip gönderilmiştir. Kıbrıs’ın tapulandırılması için hazırlanan raporda belirtildiğine göre, Kasım 2001’e kadar 15 bin 100 aileye tapu verilmiştir. Bu ailelerin 7 bin 576’sı Güney’den göçenler, 3 bin 779’u Türkiye’den göçenler, 3 bin 745’i de KKTC’de yerleşik bulunan ailelerdir. 1977 yılından beri sürdürülen mal dağıtma çalışmalarında, bu ailelerden 11 bin 950’sinin dosya işlemleri bitirilmiş olup, 2 bin 850 ailenin de dosya işlemleri sürmektedir. (Milliyet, 23 Kasım 2001)
Kıbrıs sorununun çözümlenmesi görüşmelerinde ise, toprak sorunu en yakıcı konu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Türk tarafı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuyla ilgili olarak aldığı kararı uygulamamakta ısrar etmektedir. Masada önerilen ise, “fetih hakkı” uyarınca, iki taraf arasında “toprak sıfırlaması” yapılmasıdır.
(Afrika gazetesi, 26 ve 27 Aralık 2002)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder