28 Kasım 2013 Perşembe

İŞLEVSEL BİR ÇÖZÜM İÇİN ANAYASA YETERLİ MİDİR?

                 Tim Potier, şimdi Lefkoşa Üniversitesi diye anılan Intercollege’in Hukuk Fakültesinde Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları konusunda öğretim görevlisidir. 2007 yazında Almanya’daki “Verlag Franz Philip Rutzen” adlı yayınevi tarafından basılan kitabının adı şöyle idi: “İşlevsel Bir Kıbrıs Çözümü: Anayasal Boyut”. Kitap, “Yunanistan ve Kıbrıs’ın Arkeolojisi ve Tarihi üzerine Araştırmalar” adlı Peleus Dizisinin 38. kitabı olarak yayımlanmıştır. 

                Potier’in İngilizce dilinde hazırladığı kitap, 764 sayfa ve 16 bölümden oluşan hacimli bir eser olup, yazarı, giriş yazısında şöyle demektedir: “Kitabın bu kadar uzun olacağı ve tamamlanmasının da fazla zaman alacağı hiç tahmin edilmemişti. Bu, her iki toplum için ayrıntılar açısından derin kırılmalara yol açmış olan  Annan Planı’nın, ‘önemli ölçüde gözden geçirilmesi’ne olan ihtiyacın bir ürünü olmuştur.”   

                Annan Planı, çok iyi bilindiği gibi, 24 Nisan 2004 tarihinde iki paralel referandum ile oylanmış ve Kıbrıs Rum toplumunun çoğunluğu tarafından reddedilirken, Kıbrıs Türk toplumunun çoğunluğu tarafından da kabul edilmişti. Unutulmaması gereken bir nokta da şudur ki, önerilen plana yazılan bir maddeye göre, taraflardan herhangi birinin Planı reddetmesi halinde bu plan, “yok ve geçersiz” kabul edilecekti.  

                Uzun yıllardır süregelen Kıbrıs sorunu için Birleşmiş Milletler örgütünün  sunduğu bu çözüm planı, uluslararası bir anayasa uzmanları ekibi tarafından hazırlanmış ve plana, zamanın BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adı verilmişti. İlk metin şekli üzerinde 11 Kasım 2002 tarihi bulunmakta olup, sunulan metnin son şekli ise 31 Mart 2004 tarihlidir. Yani iki metin arasında geçen zaman, on sekiz aydır ve sonunda bütün plan, 80 sayfalık yeni bir anayasa dışında,  yaklaşık 10,000 sayfaya ulaşmıştır.

                Annan Planı, 1960’da Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazanmış olan ve Aralık 1963’den beri iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasası konusunda anlaşmazlık içinde olan Kıbrıs’taki iki ana toplumun onayına sunulmuştu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Doğu Akdeniz’deki bu küçük adanın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü sağlamakta hepsi de başarısız olmuş üç tane garantör gücü vardır. Bunlardan Yunanistan, 15 Temmuz 1974’de ülkenin yasal hükümetine karşı bir hükümet darbesi yapmıştır. Bundan beş gün sonra, ikinci garantör olan Türkiye, darbe öncesindeki anayasal düzeni geri getirmek gerekçesiyle, adayı istila etmiş ve daha sonra Şubat 1975’de, işgal ettiği Kıbrıs’ın %37’lik toprağı üzerinde ayrı bir devletçik kurmuştur. Bu devletçik de, 1983’de tek yanlı olarak sözümona bağımsızlığını ilan etmiştir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu varlığı, “Türkiye’ye bağlı bir alt yönetim” olarak tanımlamaktadır. Üçüncü garantör ülke olan Birleşik Krallık ise, adanın bu şekilde taksim edilmesini seyretmekle yetinmiş ve sadece, ada üzerindeki kendine ait olan iki adet egemen askeri üs bölgesinin güvenliğini sağlamıştır.

                Annan Planında önerilmiş olan anayasayı, gözden geçirme görevini üstlenen Tim Potier, kitabının önsözünde şunları yazmaktadır:

                “Şimdiki metin üzerinde yapılacak olan herhangi bir değişikliğin, Kıbrıs Türklerinin zararına olacağına ilişkin yanlış bir algılama vardır. Bu çok yanlıştır. Dahası, (Planın sadece bir kısmını kapsayan) bu cilt, Kıbrıslı Türklerin hakları konusunda, Planın hükümlerinde nasıl uzlaşıya varıldığına/önyargılı davranıldığına ilişkin düzinelerce yer olduğunu göstermektedir. Öyle olduğu halde, planı okumaktan hemen vazgeçtiklerinden korkulmaktadır.

                Kıbrıs Rum tarafı, geçen üç yıl içerisinde, birçok nokta üzerinde davasını çok iyi savunmuştur. Bu  kitap yazılırken, bir göz, daima bu endişeler üzerinde odaklanmıştır. Eğer bunlar, metni öteki toplum için de geliştirme istekliliğini gösterebilirse, gelecekte yapılacak olan herhangi bir görüşmede, Kıbrıslı Rumların büyük bir çoğunluğunun taleplerini tatmin etmeyi başarabilecektir.

                Bu kitap, iki şeyi yapmaya teşebbüs etmektedir. Birincisi, şimdiki Planda yer alan sayısız hatalar, boşluklar ve tutarsızlıkları belirlemek. İkincisi, her iki tarafın da kabul edebileceği bir uzlaşı sunmak. Kitap, metinde, hepsi de tam olarak açıklanmış olan yüzlerce değişiklik içermektedir. Son ürün, yazarın fikrine göre, işlevini çok iyi yerine getiren bir çözüm sunmaktadır.”

                Tim Potier, kitabının başında Kıbrıs sorununun çok kısa bir özetini verdikten sonra, ikinci bölümde Planın yapısını incelemektedir. Geriye kalan bölümlerde yüzlerce metin düzeltmesinin yapıldığı şu konular yer almaktadır: Kıbrıs ve Anayasa, Yürürlüğe Giriş, Devletin Devamlılığı, Barışma Komisyonu, İnsan Hakları, Yetkilerin Ayrımı, Yurttaşlık ve Yurttaşlığın Durumu, Bir Parantez, Başkanlık Konseyi, Federal Parlamento, Federal Seçimler, Kamu Görevi, Dış İlişkiler, Avrupa Birliği İlişkileri ve Merkez Bankası.

                Yazarın 1 Temmuz 2007 tarihli Filelefteros gazetesinde çıkan söyleşisinde dediği gibi, Annan Planı’nın bazı kısımları vardır ki, gerçekten ne anlama geldiğini anlamak için, bir kereden fazla okunmaya ihtiyacı vardır. Tim Potier, kendi kendine, “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin önerilen anayasasındaki yanlışlar, yasal boşluklar ve tutarsızlıkları belirleme görevini vermiştir” ve uzlaşı olarak her iki toplum için kabul edilebilir olan, gözden geçirilmiş bir metni sunmak istemektedir. Okuyucuya da, bu son metnin, her iki toplum için işlevsel ve kabul edilebilir olduğu fikrini vermeyi niyet etmiştir. 

                Ama Tim Potier, Kıbrıs sorunundaki uyuşmazlığın kökünün başka yerlerde olduğunu unutur görünmektedir. Burada, biri iç, diğeri de dış olmak üzere iki yön vardır. Türkiye, işgal birliklerini ve buraya taşıdığı nüfusu ada üzerinde tuttuğu sürece, Kıbrıslı Türklerin özgür iradelerinin ifadesi mümkün olmayacaktır. Kıbrıslı Türkler, halihazırda 200,000’den fazla Türkiyeli yerleşiğin yaşadığı işgal edilmiş bölgede, azınlık bir toplum haline gelmişlerdir. Adanın Türkiye tarafından işgal altında tutulan kuzey bölgesinde 1974’den beri gelişmiş olan statüko, gerçek bir değişiklik için olanak sunmamaktadır. Hükümette bir değişiklik olmuş olmasına karşın, ayrılıkçı unsurlar hâlâ daha üstündür ve iktidarın yapısında hiç bir değişiklik olmamıştır. Türk ordusu, hâlâ daha en yüksek yetki sahibidir ve ekonominin ana dalları, Türk mafyasının ve onların yerel işbirlikçilerinin elindedir.

                Yazar, Claire Palley’in “Bir Uluslararası İlişkiler Hezimeti” (Oxford, 2005) adlı kitabında da öne çıkarılan aşağıdaki tartışmalı konulara ne yazık ki herhangi bir çözüm getirmemektedir.

* Türkiye’nin yükümlülüklerinin uygulanmasına ilişkin güvenceler

* Türkiye’nin, Kıbrıs’a askeri müdahale hakkına ilişkin iddiası

* Kıbrıs’ta Türk birliklerinin sürekli olarak bulundurulması

* Yer değiştirmiş olan Kıbrıslı Rumların geri dönme hakkına getirilen sınırlamalar ve

* Kıbrıslı Rumlara ait malların sınırlı olarak geri verilmesi

* Türkiyeli yerleşiklerle ilgili sorunlar: Türkiyeli yerleşiklerin çoğu Kıbrıs’ta kalacak ve gelecekte daha fazlası da gelebilecek.

                Annan Planı’nın, federal bir formül görüntüsü altında, Kıbrıslı Rumların korktuğu, bir çeşit konfederal devleti getirmek istediği kabul edilmelidir. Çünkü bu devlet, ortakların dostça işbirliği yapamadıkları bir durumda, adanın kolayca ikiye bölünmesiyle sonlanabilecekti. Üniter bir devlet olarak Avrupa Birliği’ne girişten sadece altı gün önce, Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun Annan Planı’nı reddetmeyi tercih etmesinin nedeni de budur.   

                Öte yandan, her iki toplumun düşünce şeklinde herhangi bir değişiklik olmazsa, içte en iyi bir anayasa bile çalışamayacaktır. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin toplumsal haklara değil de, sadece kişisel haklara sahip olacakları bir üniter devlet için uğraşmamalı ve Kıbrıslı Türkler de, öteki federal devlet ile çok gevşek ilişkileri olan ve örneğin ekonomik ve siyasal konularda kendi başına hareket edebilen ve hatta merkezi federal hükümetin onayı olmadan yabancı ülkelerle anlaşmalar imzalayabilecek ayrı bir devlete sahip olma fikrini terk etmelidirler.  

Tim Potier, uluslararası hukuk ve insan hakları hocası olarak, anayasası ile birlikte işlevsel bir Kıbrıs çözümünü sunmaya çabalarken, uluslararası hukuk ve insan haklarına daha fazla saygı göstermelidir. Yazar, bununla beraber, kendi eserinden gurur duymaktadır ve bazı okuyucular da, Potier’in de yazdığı gibi, “fikirlerinin kalıcı değerde oldukları kanıtlanabilir/günümüzdeki ve gelecekteki başka uyuşmazlıklara uyarlanabileceği” konusunda onunla uyuşabilir.

(Afrika gazetesi, 30 Temmuz 2008)

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder