Dr.Kipros Tofallis
tarafından İngilizce olarak kaleme alınan ve Londra’da onun yönetimindeki
“Greek Institute” tarafından 2002 yılında yayımlanmış olan 388 sayfalık kitaba
şu başlık konmuş: “A History of Cyprus: From the Ancient times to the Present,
An Illustrated History” (Kıbrıs Tarihi: Eski zamanlardan günümüze kadar resimli
bir tarih)
1958 yılında, 11 yaşında
iken Londra’ya yerleşen ve dil-tarih doktorası yapmış olan yazar Tofallis, 1965
yılında bir üniversite öğrencisi iken, yine Londra’da “The Cyprus Problem”
(Kıbrıs sorunu) adlı 16 sayfalık bir broşür çıkarmış ve bunu, 1983’de “A Short
History of Cyprus” başlığı altında yeniden yazarak, kitaplaştırmıştı.
Elimizdeki eser ise, bu “Kısa Kıbrıs Tarihi”nin gözden geçirilerek, güncelleştirilmiş
olan ikinci baskısı oluyor.
Kitap beş bölüm halinde
hazırlanmış: 1. Eski Kıbrıs (s.17-42), 2. Orta Çağda Kıbrıs (s.43-75), 3.
Modern Kıbrıs (s.76-170), 4. Bağımsızlık’tan bu yana Kıbrıs (s.171-291), 5.
1974’den bu yana Kıbrıs (s.292-382) Kitabın sonunda ise,
bibliyografya ve dizin yer alıyor. Kıbrıs tarihine ilgi duyanların mutlaka
okuması gereken bir çalışma.
Dr.Kipros Tofallis,
kitabına yazdığı önsözde şöyle diyor:
“Kıbrıs Tarihi”ni yazmak,
kolay bir görev değildi. Kıbrıs’ın 9 bin yıldan fazla bir geçmişi var. Bu 9 bin
yıllık tarihi 400 kadar sayfa içinde sıkıştırılmış bir biçimde verme
girişiminde bulunmanın zor olduğu en azından söylenmelidir. Sonunda,
okuyucuların daha çok modern ve en son döneme ilgi duyacaklarına karar verdim.
O nedenle adanın İngiliz yönetimine girdiği 1878 yılına kadar olan geçmişini
kısa bir özet halinde vermeyi denedim. 1878 ile günümüz arasındaki olaylar
üzerinde durdum.”
Kıbrıs’ın üç garantörünü
de bugünkü trajedinin sorumlusu olarak suçlayan Dr.Tofallis, devamla şöyle
yazıyor:
“Her iki toplumun
milliyetçi liderleri de, başlangıçtan beri birbirlerine muhaliftiler. Her ikisi
de uyuşup, bağımsızlığı kabul etmişlerse de, çok milliyetçi ve birbirlerinden
çok fazla kuşku duymakta olup, “anavatan”larından büyük ölçüde
etkilenmekteydiler. Bir başka deyişle, önce Yunan ve Türk’tüler ve sonra da
Kıbrıslı.” (s.10-11)
Yazar, giriş yazısında da
şunları söylemektedir:
“Rumlar Enosis ve Türkler
de Taksim hedefi için mücadele ediyorlardı. Başlangıçta, bağımsız bir Kıbrıs
için ne işbirliği, ne de ortak bir mücadele vardı. Birbirlerinin karşıtları
olarak farklı amaçlar için mücadele ettiler ve sonunda bağımsızlık için
uzlaştıklarında, eski ideallerinin “mahkum”uydular ve birbirlerinden kuşku
duymaktaydılar.” (s.15)
KİTAPTAN İLGİNÇ NOTLAR
İşte, bu Kıbrıs’ın
bağımsızlığından yana ve Kıbrıslılık ideallerine bağlı yazarın kitabından bazı
ilginç notlar:
* “(20. yüzyılın ilk
yarısında) Çalışma koşulları çok zordu ve insanlar bütün yıl boyunca, güneşin
doğuşundan batışına kadar işlerlerdi ve 1907 yılına kadar Pazar günü tatil günü
olmamıştı. (s.101)
* “AKEL Merkez
Komitesinde yapılan oylamada, 12 üye Zahariadis’in görüşünü (yani özyönetime
karşı çıkılıp, şimdi enosis için mücadele etme) destekleyip, İstişare
Meclisi’ne karşı oy kullandı. Sadece 5 üye özyönetimden yana oy kullandı. Bu
kişiler Plutis Servas, Adamos Adamantos, Vasos Vasiliu, Miltiadis Hristodulu ve
Kostas Partasidis idi. Bunlardan bazıları daha sonra AKEL’den atıldılar.”
(s.118)
* “Adamos Adamantos,
solcu ve yetenekli bir konuşmacı, eğitimci ve Mağusa’nın Belediye Başkanlığını
yapmış bir kişiydi. AKEL’de gözden düşmesinin nedeni, “Enosis” davası için
küçük parmağımı bile feda etmeye hazır değilim” deme cesaretini göstermesiydi.
Sosyalist ilkelerine bağlı kalan Adamantos, Kıbrıs’taki Rum ve Türk
toplumlarının işbirliği ve kardeşliğini desteklemişti. 1953 yılında Mağusa’da
yapılan Belediye Seçimlerinde, AKEL, Adamantos’un adaylığını desteklemeyi
reddetmiş ve Andreas Puyuros onun yerine Belediye Başkanı seçilmişti.” (s.119)
* “1 Nisan 1955 gününün
ilk saatlerinde Lefkoşa, Leymosun ve Larnaka’da sabotaj eylemleri yapıldı. AKEL
liderliği önce bu eylemleri sorumsuzluk olarak kınadı, birçok solcu insan,
Enosis davası etrafında toplandı ve özgürlük mücadelesine katıldı. AKEL’in Enosis
(Yunanistan’la birleşme) davasına arka çıkma kararı, partinin bazı Türk
üyelerini yabancılaştırdı ve sonunda hep birlikte partiden ayrıldılar.” (s.136)
* “Ortak mücadele, ta
başlangıçtan, bütün Kıbrıslıların, Rumların ve Türklerin, kendi kaderini tayin
etme ve bağımsız bir Kıbrıs devleti, yani ortak bir yurt için verilmiş olsaydı,
bugünkü Kıbrıs tarihinin yönünün çok farklı olacağı söylenmelidir. Başta her
iki toplum liderliklerinin zıt ulusal emelleri yüzünden bunun bu şekilde
olmaması üzücüydü.” (s.137)
* “1923 Lozan
Andlaşması’ndaki koşullara bakmazsızın, İngilizler, Türkiye’nin Kıbrıs’a ilgi
duymasını sağladılar. (Türkiye’nin taraf yapıldığı 1955’deki) Londra
konferansına Kıbrıs Kilisesi tarafından gayrı resmi gözlemci olarak gönderilen
Nikos Kranidiodis, yıllar sonra yaptığı bir itirafta (Nea gazetesi, 3 Ağustos
1978), “Üçlü Konferans, Kıbrıs için bütün karışıklıkların başlangıcı oldu”
şeklinde konuştu.” (s.140)
* “1958 yılında dikkati
çeken bir başka husus, Enosis yerine, adanın bağımsızlığından yana olan Kıbrıslı Rum komünistlerle ilgilenecek özel
bir bölümün Grivas’ın maskeli adamları, Grivas ve EOKA tarafından oluşturulması
ve solcu Kıbrıslı Rumların bu yolla bir dizi cinayete kurban gitmesidir.
Öldürülenler, hain veya işbirlikçi olarak damgalanmaktaydı. Bu gibi insanlar,
Lisi, Koma dis Yalu, Lefkoniko ve Milia köylerinde ve adanın diğer yerlerinde
katledilmişlerdi.” (s.153)
* “Yorgo Papandreu ve
Grivas, Acheson Planı’nı kabul ettiler. Papandreu, Enosis istediği için plann
kabul edilmesini tavsiye etmişti ve Türkiye’ye ödünler vermeye hazırdı. Öte
yandan Makarios, “kısıtsız” bağımsızlık istiyordu ve planı reddetti. Acheson, 2
yıl sonra 27 Ekim 1966’da Kuzey Karolina’daki Samel College’de yaptığı bir
konuşmada şu itirafta bulundu: “Taksim, Kıbrıs için en iyi çözüm şeklidir.”
(s.208)
* “Kıbrıs Komünist
Partisi AKEL, Mart 1970’de Lefkoşa’da yapılan 12. Kurultayında Makarios’un
“mümkün olan” çözümü öngören yeni politikasını onayladı... Makarios, 9 yıl
sonra 19 Nisan 1977’de Agon gazetesine yaptığı bir itirafta şöyle dedi: “Enosis
mücadelesi Kıbrıs’a sadece felaket getirmiştir.” (s.230-231)
* “Kıbrıslı Türkler, 24
Haziran ile 28 Ağustos (1968) tarihleri arasında yapılan toplumlararası
görüşmelerin ilk bölümünde önemli ödünler verdiler ve Anayasada şu
değişikliklerin yapılmasını kabul etmeye hazır olduklarını duyurdular:
1. Temsilciler
Meclisi’ndeki Kıbrıslı Türklerin temsiliyeti, %30’dan %20’ye inip azalacak.
2. Cumhurbaşkanı
yardımcısının veto yetkileri kaldırılacak.
3. Temsilciler
Meclisi’ndeki Rum ve Türk üyelerin ayrı çoğunluk oyu kaldırılacak.
4. Cumhuriyetin ordusu
lağvedilecek.
5. Kamu Hizmeti Komisyonu,
Kamu Hizmeti ve Polis’teki Kıbrıslı Türklerin katılım oranı %30’dan %20’ye
indirilecek.
6. Rumların ve Türklerin,
kendi toplumlarından yargıçlar tarafından yargılanmasını öngören madde
lağvedilecek ve alt mahkemeler birleştirilecek.
7. Temsilciler
Meclisi’nin Başkan ve Başkan Yardımcısı, ayrı ayrı değil de, Meclis’in Rum ve
Türk üyeleri tarafından birlikte seçilecek.
Bu ödünleri veren Kıbrıslı
Türkler, Kıbrıslı Rumların şu koşulları kabul etmelerini istiyorlardı:
1. Yerel yönetim
makamları, uygulamada olduğu gibi atama ile değil, seçimle belirlenecek.
2. Yerel yönetim amacıyla Rum ve Türk köyleri
bir arada gruplara ayrılacak.” (s.232-234)
* “(15 Temmuz darbesine
karşı) Başpiskoposlukta, Kaymaklı, Leymosun, Baf, Omorfo, Solea ve Marathasa’da
direniş vardı. Darbe sırasında 504 kişi öldü ve yüzlercesi yaralandı.” (s.297)
* “(Türkiye’nin istilası
sırasında) 200 bin kadar kişi evlerinden kovuldu ve çadırlarda yaşadı,
nüfusun üçte biri kendi yurdunda göçmen oldu. 3 bin kadar kişi öldü.Birçok ırza
geçme olayı oldu. Dükkan ve malların yağmalanması yaygındı. Yüzlerce kişi
Türkiye’ye esir olarak götürüldü ve bugün oldu hâlâ daha, binden fazla kayıp
kişinin akıbetini kimse bilmiyor.” (s.320)
* “Kleridis, Türklerin
Kıbrıs’ın coğrafi bölünmesi temelinde bir çözüm istediklerini öne sürdü.
Denktaş’ın kendisine, “Rumlar, Kıbrıslı Türklerin toprağın %25’ini denetimleri
altında tutmasını kabul ederlerse, bu işi görüşebiliriz” dediğini söyledi.”
(s.328)
(Afrika gazetesi, 20-21
Temmuz 2003 ve Yeni Çağ gazetesi, 25 Temmuz 2003)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder