31 Aralık 2013 Salı

ÖNGÖRÜLERİ HAKLI ÇIKAN BİR “HAİN” : Dr.İHSAN ALİ


            Yurdu Kıbrıs için yüreği sevgi dolu bir yaşam süren Dr. İhsan Ali (1904-1978), bir hekim olarak hem Kıbrıslı Türklere, hem de Kıbrıslı Rumlara hizmet verdi. Belli bir görüş sahibi ve zeki bir politikacı olup, gerek yerel, gerekse uluslararası politika ile her zaman yakından ilgili idi.

            Bir iç hastalıkları uzmanı olarak 1934 yılında ülkesine döndüğü zaman, Baf’a yerleşti ve oradan, İngiliz sömürge yönetimi altındaki Kıbrıs halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi mücadelesine büyük katkılarda bulundu. Kıbrıs Türklerinin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunları ile ilgili olarak düzenli makaleler kaleme aldı. Önce 1935’de, ilerici Kemalist Ses gazetesinde, haftalık olarak tıbbi konular üzerine yazmaya başladı. Daha sonra Söz gazetesinde siyasal makaleleri çıkmaya  başladı ve bir yıl sonra bu gazetenin yazı işleri müdürü oldu. KATAK çevresindeki Kıbrıs Türk liderliğini eleştirdi ve kendisi de KATAK’ın Baf kaza sekreterliğini yapmaktaydı.

            1951-53 yıllarında, Dr. Küçük’ün politikalarına muhalif olan Necati Özkan’ın İstiklâl gazetesinde yazdı. Dr. İhsan Ali, Baf Maarif Encümeni üyeliği yanında, Baf Türk Birliği Kulübü’nde de sosyal yönden aktifti ve ayrıca Baf Belediye Meclisi üyeliği yaptı.

            1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman, taksimci Kıbrıs Türk liderliğinin emri ile 1962’de öldürülen iki avukat, Ahmet Gürkan ve Ayhan Hikmet’in sahipliğindeki haftalık Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. Dr. İhsan Ali, “Hatıralarım” adlı kitabında şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

            “Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla olağandışı bir devlet yaratıldı. Bu devlet çerçevesinde, dünyada benzeri bulunmayan bir anayasa ile iki toplumun uyumlu işbirliği çok zordu. Daha üç yıl geçer geçmez, 1963 olayları diye bilinen ilk kanlı olaylar yaşandı...(s.37)

            Sömürge idaresi, ...adayı terk ederken, başka yerlerde de yaptığı gibi karışıklık tohumlarını bırakmak istedi ve bu tohumları Zürih-Londra Antlaşmalarıyla ekebileceğini düşündü...(s.37)

            Anayasanın öngördüğü Türk devlet memuru ve polis oranı, nüfus oranından fazlaydı (%30). Diğer yandan Türk askerlerinin (Türk Alayı) oranı %40, Yunan askerlerinin ise (Yunan Alayı) %60’tı. Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısına veto hakkı, ayrı mahkemeler, ayrı belediyeler ve her şeyin üzerinde Kıbrıs’ta Türk ve Yunan askeri bulundurulması hakkının tanınması, Türk tarafına çok cazip göründü ve büyük başarı olarak sayıldı. Ancak gerçekte başarılı olanlar sömürgecilerdi. Tüm çabaları, er ya da geç iki toplumu çatışmaya sokacak bir anayasanın kabul edilmesi için ne gerekiyorsa yapmaları üzerine odaklanmıştı. Kıbrıs’ta yaratacakları bir iç savaşla, Zürih anayasasıyla elde etmeyi başardıkları askeri üslerini güvenceye alacaklarını düşündüler.” (s.37)

            Dr. İhsan Ali, taksimci Kıbrıs Türk liderliğine karşı verdiği onurlu mücadeleyi de şöyle savunmaktadır:

            “Bu insanların, Kıbrıs Türk toplumunu nasıl korkuttuklarını anlamak kolaydır. Amaçlarının, durumun fiili bir bölünmeye varması için iki toplumu birbirinden uzaklaştırmak olduğuna şüphe yoktu...Okuyucularımın bu liderlikle işbirliğini niye reddettiğimi anlayacaklarını umarım... Kıbrıs Türk liderliğinin siyasetini izlemediğim için, kendi ihanetlerini örtmek amacıyla beni hainlikle suçladılar.

Bazı Elenler dahi, yaptığımı garip buldular. Çünkü, fanatik ve şoven yapıları, durumu bir Kıbrıslı olarak göğüslediğimi ve Kıbrıs halkının bir bütün olarak çıkarlarını gözettiğimi anlamalarına izin vermiyordu. Bu ruhu değerlendiremiyorlardı. Şimdi soruyorum: Kıbrıs halkı, bilincine, her şeyden önce Kıbrıslı olduğunu yerleştiremiyorsa, bu devlet var olmaya nasıl devam edecek?” (s.58)

            Dr. İhsan Ali, Cumhurbaşkanı Makarios’un yakın bir dostuydu ve 1970’de onun siyasal danışmanı olarak atanmıştı. Faşist darbe ve onu izleyen Türk istilası ardından, 1977’de temel çözüm ilkelerinin kabul edildiği toplantıya katılanlardan biri de o idi. 1978’de, ölümünden birkaç ay önce kaleme aldığı “Hatıralar”ında şunları yazmaktadır:

            “Kıbrıs sorununun çözümünün temel ilkeleri Makarios tarafından Waldheim ve Clifford’a anlatıldı. Bu, toprak oranı, Rum ve Türk göçmenlerin geri dönmesi, serbest dolaşım, yerleşim ve mülkiyet hakkının tanınmasıydı. Bu ilkeler birkaç gün sonra Kıbrıs Türk liderliği ve Türkiye tarafından reddedildi.” (s.94)

            “ Sorunun çözülmesi için, Kıbrıs devletinin bağımsızlığı, bölünmezliği ve bağlantısızlığının güvenceye alınabilmesi için temel olan bazı ön şartlar vardır. Bunlar, dolaşım özgürlüğü, her vatandaşın mülkiyet hakkının tanınması ve tüm yabancı askerlerin Kıbrıs’tan uzaklaştırılmasıdır. Her iki taraftan kitlelerin tutkusu olan bu temel ön şartları Türkiye Hükümeti ile Kıbrıs Türk liderliği tanımıyor ve görüşmek istemiyor. Bu gerçek karşısında, görüşmelerin sürdürülmesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dağılması sonucunu getirecek olan bölünme ve belki de çifte enosise yol açacak bugünkü durumun kalıcılaşması için Türklerin uyguladığı bir oyalama taktiğidir.” (s.100)

            Dr. İhsan Ali’nin bu düşünceleri, Kıbrıslı yurttaşların hareket noktasını ortak vatan olarak almaları fikrini çok açık bir şekilde göstermektedir.

            Kardeşinin oğlu, emekli diplomat Özdemir Özgür’e yazdığı ve 2004’de Türkçe olarak “Dr. İhsan Ali’den Mektuplar” adı altında kitaplaşan mektuplarında da görüleceği gibi, Kıbrıs sorunu ile ilgili değerlendirme ve öngörülerinin haklı çıkması, onun konuya olan hakimiyetini göstermektedir.

13 Mayıs 1976 tarihli mektubunda, yakın dostu ve danışmanı olduğu Cumhurbaşkanı Makarios’a gönderdiği mektubu ile ilgili olarak şunları yazmaktaydı:

            “Ben iki toplumun bir arada yaşayabilecekleri tezini savundum. ‘Eğer semeresiz kalmışsa, suç benim değil. Junta ile EOKA B’cilerindir’ dedim ve bu durumda benim durumumun pek nazikleştiğini, çünkü Türk olduğumdan Rum tarafınca yabancı sayıldığımı, namuslu ve ciddi politikam yüzünden Türk toplumundan da kendimi tecrit etmiş olduğumu (Türklerin, yine Rum tarafının ihaneti neticesi olarak, kuzeye nakledilmelerile) ve bu yüzden yıllar yılı politika yapmış bir vatandaş olarak kendimi ‘psychique’ bakımından iyi hissetmediğimi ve diğer yandan bütün Türklerin kuzeye nakledilmesi neticesi olarak hekimlik bakımından da kaybettiğimi,  adeta mütekait bir durumda bulunduğumu belirttim. Beni telefona alarak ‘görüştüğümüzde konuşuruz’ dedi.” (s.151)

            27 Nisan 1977’de ise şunları yazmaktaydı:

            “Kıbrıs meselesinin halledileceği yok. Bana öyle geliyor ki Türkler ayrı hükümet ilan edecekler. Ve Amerika’ya kendi semtlerinde, üs yapmalarına müsaade edecekler. Rum tarafında zaten İngilizlerin üsleri vardır ki istedikleri zaman onlardan faydalanabilirler. Nasıl ki Arap-İsrail harplerinde kullanmışlardı. Yani harp uçakları buradan kalkar ve Arapları bombalarlardı. Böyle bir fırsat ellerinde bulunduğu halde, CIA’in Kıbrıs’ın başına bu kadar büyük felaketi getirmesi alçaklıktır.” (s.180)

Dr.İhsan Ali, sorunu yaratanların getirecekleri çözüm formüllerine de kuşku ile bakmaktaydı. İşte 1978 yılından bazı alıntılar:

 “Ne yazık ki bu problemin anahtarı akılsız Amerikalıların elindedir. Ve onun için ‘logique’ bir çözüme kolay kolay varılamayacağından endişe ediyoruz.” (s.204)

            “Rum tarafının başarılı sonuçlar elde edebileceğine ben ihtimal vermeyorum. Amerika hükümetinin hedefi ve politikası ne ise o olacaktır. Bu hayalperest mahluklar ümitlerini kendilerini mahveden Anavatanlarına (!) bağlamaktadırlar. Halbuki bilmiyorlar ki Yunanistan Amerika’nın ileri sürdüğü çifte enosisi kabul etmiştir ve fakat Türkiye reddettiği için gerçekleştirilmedi. Bunu ben öğreneli epeyi oldu.” (s.206)

            “Bu problemin, yani Kıbrıs meselesinin da kolayca kapanacağı hususunda ümit verici hiç bir işaret yok. Orta Doğu meselesi şimdiki durumu ile devam ettiği müddetçe Kıbrıs meselesi de askıda kalacaktır görünüyor. Bunlar hep NATO oyunları.” (s.211)

            Dr.İhsan Ali, Kıbrıslılık bilincinin gelişmesini de tek çıkış yolu olarak görmüş ve bu doğrultudaki eleştiri ve görüşlerini de dile getirmişti:

            “Kıbrıs devleti olarak müstakil bir devletin kurulmasına Kıbrıs Rum ve Türklerinin taşıdıkları ruh ve kafa, müdhiş bir engel teşkil eder. Türk semtinde Türk bayrağı, Rum semtinde Yunan bayrağı sallanmaktadır. Kıbrıs bayrağı görünmüyor. 28 Mart Ohi’yi Rumlar kendi bayramları, 29 Ekim’i da Türkler kendi bayramları gibi kutlamaktadırlar. Doğrusu, bu gibi hareketler, insanda gelecek için tiksinti yaratır. Başka devletlerin bayram saydıkları günler kutlanır ve Kıbrıs’ın ‘sözde istiklâli’ günü kimseyi ilgilendirmez. Sonra da müstakil, hakimiyetine sahip bir devlet istediklerini ilan ederler utanmadan. Çok korkarım ki, bu durum çifte Enosis ile sonuçlanacaktır ve felaket asıl o zaman olacaktır.” (s.194)

            Dr.İhsan Ali, sağ olsaydı, eminim, bugün Avrupa Birliği’ne katılmış olan adamızın güneyde AB’nin, kuzeyde de Türkiye eliyle ABD’nin denetimi altına girmesinden duyduğu tedirginliği yine aynı açıklıkla dile getirirdi.     

            Dr. İhsan Ali, 5 Haziran 1972 tarihli mektubunda, Makarios’un ikinci defa olarak birisine kendisi hakkında “çok değil, bizim da 5-6 İhsan Ali’miz olsaydı” dediğini aktarırken (s.75), 1 Kasım 1977’de de şunu yazmıştı: “Makarios ortadan kalkınca, bu memleketin tadı kalmadı dersek mübalağa olmaz.” (s.196)

            Ben de diyorum ki, Kıbrıs’ımızın şu an binlerce İhsan Ali’lere ihtiyacı vardır. Görevimiz, onun hatırasına bağlı kalarak, ülkemizin yeniden birleşmesini sağlayacak, yeni İhsan Ali’lerin yetişmesine katkıda bulunmaktır.     

 
(16 Aralık 2005 günü Dr.İhsan Ali Vakfı tarafından düzenlenen anma toplantısında yapılan İngilizce konuşmanın Türkçe çevirisi, Afrika, 26 Aralık 2005)

 

2 yorum:

  1. ben umudumu yitirdim çünkü kıbrıslılığa aşılar yapıldı ve bu aşıların hepsi tuttu hepsi yabani kıbrısa aykırı bir yerleşim biriminde hırsızın saysı üçe kadarsa suçlu bulunur konu halledilir fakat beşi geçerse imkansızlaşır siz bir liste yapın eğer beşi geçmişse geçmiş ola
    ÜZGÜNÜM

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil