31 Aralık 2013 Salı

KIBRIS TÜRK SOLUNUN DÜNÜ VE BUGÜNÜNE KISA BİR BAKIŞ


Kıbrıs adasında yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum olan Rumlar ile Türkler, Rusya’da 1917 devriminin başarıya ulaştığı günlerde, İngiliz sömürge yönetimini yaşamakta idiler. Sosyalist Ekim devriminin doğrudan etkileri altında adada hız kazanmaya başlayan sol düşünceler, daha çok Yunanistan’daki fikir akımlarından etkilenmekteydi. 1915-17 yıllarında Leymosun’da üç Rum tarafından oluşturulan siyasal hareket, Aralık 1922’de, iki ayda bir çıkan Pirsos (Meşale) adlı bir gazeteyi yayımlamaya başlamıştı.

1924 yılı başında fakir köylülerin borç ödemelerinin durdurulmasını talep eden komünist hareket, bir Ziraat Bankasının kurulmasını ve ilerici bir çalışma yasasının çıkarılmasıyla işçilerin yaşam koşullarının iyişeltirilmesini, çalışma saatlerinin 14-12 saatten 8 saate indirilmesini istedi.

 
KIBRIS KOMÜNİST PARTİSİ VE KIBRISLI TÜRKLER

Pirsos gazetesi Ocak 1924’de kendi kendini, kuruluş hazırlıklarını sürdürmekte olan Kıbrıs Komünist Partisi (KKK)’nin resmi yayın organı olarak ilan etti. 1 Ocak 1925’den itibaren 15 günde bir çıkan “Neos Anthropos” (Yeni İnsan) gazetesini yayımlamaya başlayan komünistler, 14 Ağustos 1926’da gizli olarak yaptıkları bir toplantı sonunda KKP’nin resmen kurulduğunu açıkladılar.

İlk parti programında Kıbrıslı Türklerden de söz eden KKP, Kıbrıslı Rum, Türk , Ermeni, bütün ada halkının ortak düşmanı olarak nitelendirdiği emperyalizme karşı eylem ve işbirliğini güçlendirme ve etnik şovenizmi geriletme talebini yükseltmekteydi.

Bilinen bilgilere göre, KKP’nin Kıbrıslı Türklerle olan ilişkileri çok sınırlı kalmıştı. Önce bağımsızlık, sonra da özerklik isteyen KKP ile adanın Yunanistan’a bağlanmasını (enosisi) savunan Rum milliyetçileri arasındaki görüş ayrılıkları, Partinin savunduğu “anti-emperyalist birlik cephesi”nin oluşmasını engellerken, Kıbrıslı Türk emekçilerle olan ilişkiler de çeşitli nedenler yüzünden geliştirilememişti. Bu nedenlerden belki de en önde geleni, bilimsel sosyalist fikirlerin Türkler tarafından Türkçe olarak öğrenilmesini sağlayacak yayınların yok denecek kadar az olmasıydı. Dil ve kültür ilişkileri nedeniyle Türkiye’den olan etkilenme, Türkiye Komünist Partisi’nin 1923’den beri yasaklanmış olması ve Kemalizmin tek geçerli görüş kabul edilmesi yüzünden sınırlıydı.

Kıbrıslı Türk emekçilerin politik ve daha çok ekonomik açıdan bilinçlenmeleri, daha sonraki yıllarda, Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri ile Tüm-Kıbrıs İşçi Sendikaları Federasyonu (PEO)’nun Türk Şubesi’nin çalışmaları sonunda gerçekleşecekti. (Kemal Cankat, Ekim Devriminin Kıbrıs İşçi Sınıfının Politik Örgütlenmesi Üzerindeki Etkileri, Söz gazetesi, 6-13 Kasım 1987)

Kıbrıs’ta kuraklığın ve fakirliğin, kapitalist dünyada ise ekonomik bunalımın doruğa çıktığı bir sırada, halk yığınları sosyalizm fikirlerine yönelmekte iken, İngiliz sömürge yönetimi de kitap yasaklama ve ceza yasasındaki değişikliklerle, sol hareketin gelişmesine engel olmaya çalışmaktaydı. Kıbrıslı Rum milliyetçilerin Ekim 1931’deki ayaklanması ardından, ülkedeki siyasi faaliyetlerin yasaklanması ve anayasal düzenin Kavanin Meclisi’nin kapatılmasıyla birlikte ortadan kaldırılması geldi. İşte bu yıl içinde, Kıbrıs Türk basın organlarından Söz gazetesinde yer alan “Sürüden Ayrılanı Kurt Yer!” başlıklı bir makalede yer alan şu satırlar, bazı sol görüşlü Kıbrıslı Türklerin de siyasal çalışma yaptıklarını göstermektedir:

“Son birkaç haftadır Lefkoşada olduğu gibi diğer kaza merkezlerinde de komonistler beyannameler çıkarıyorlar ve asnafı Bolşevikliğe davet ediyorlar. Biz, Komonistlerin neşrettikleri beyannameleri tahlil ve terviç edecek değiliz; yalnız bunları imza edenler arasında bir kaç ta Türk ismi gördüğümüz için en ziyade bunlarla meşgul olacak ve buna dair fikir ve kanaatımızı izaha çalışacağız...Bolşeviklere yanaşan ve karışan Türklerin kimler olduklarını bilmiyoruz. Fakat kimler olursa olsun, bu hareketleri ile bizi gücendirdiler ve pek tehlükeli bir vaziyete soktular...Kendini bilmeyen cahil bir iki Türk, Komonistlerin propagandasına kapılmış ve bizden ayrılmışlarsa, bunda Cemaatımızın bir kusuru ve hatası yoktur. Hata varsa bizden ayrılan ve karanlık yollara sapanlardadır ki bunları da sürüden ayrıldıkları için hiç şüphe etmeyiz ki kurtlar yiyecektir.” (13 Ağustos 1931)

 
KIBRISLI TÜRK EMEKÇİLERİN AYRI SENDİKALARDAKİ MÜCADELESİ

1941 yılında siyasal partilerin yeniden kurulmasına İngiliz sömürge yönetimi yeniden izin verdiği zaman, çalışmalarını yasadışı olarak sürdürmekte olan KKP’nin, 14 Nisan 1941’de AKEL (Emekçi Halkın İlerici Partisi kelimelerinin Rumca ilk harfleri) adı ile yasal planda çalışmalarını sürdürdüğü görülür.

1943 yılı başında yapılan AKEL’in 2. Kongresinde Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi (enosis) politikası benimsenince, gerek sendikal harekette, gerekse siyasal çalışmalarda Kıbrıslı Türklerle işbirliğinde zorluklar başlar. İşte bu nedenle, zaten 27 Aralık 1942’de ilk Türk Amele Birliği oluşturulmuş bulunuyordu. Niyazi Dağlı başkanlığındaki 12 Kıbrıslı Türk dülgerin Rum işçi sendikasından ayrılmasıyla başlayan etnik temele dayalı ilk sendikal örgütlenme, 13 Ağustos 1944’de Hasan Şaşmaz’ın başkanlığındaki yüzlerce Türk işçisinin PEO’dan kopmasıyla daha da genişler. 1945 yılına gelindiğinde, Türk İşçi Birlikleri’nde örgütlü Kıbrıslı Türk işçi sayısı 843’e yükselmişti.

Ekim 1947’de “İşçinin Yolu ŞAŞMAZ” adlı ilk Kıbrıslı Türk solcuların yayın organı çıkartılır. “Kol ve kafa işçisinin siyasal ve sosyal davalarını güden dergidir” alt başlıklı bu yayın organı, 2. sayısından sonra “fazla ideolojiktir” gerekçesiyle yayımını durdurur.

13 Ocak ile 17 Mayıs 1948 tarihleri arasında 125 gün süren tarihi Maden Grevi, Kıbrıslı Rum ve Türk işçi sendikalarının sınıf dayanışmasının güzel bir örneğini oluşturur. Kıbrıs Türk liderliğine yakın Halkın Sesi ve Hürsöz gazetelerinin başlangıçta bu grevi desteklemiş olmalarına rağmen, daha sonra bu desteği geri çekmeleri üzerine, işçilerin sesini duyuracak günlük bir yayın organı oluşturma çabaları, ancak 19 Mayıs 1948’de ilk sayısını yayımlayabilen “Emekçi” gazetesi ile sonuç verir. Grevin bitmesinden iki gün sonra yayımlanan bu ilk Kıbrıs Türk işçi gazetesi, 1949 yılı içinde bir ara günlük yayımını durdurur ve sonradan haftalık olarak yayımlanmaya başlar. Kıbrıs Türk liderliğine yönelttiği eleştiriler yüzünden başı derde giren “Emekçi”, kısa bir süre sonra kapanmak zorunda kalır.

Aralık 1951’de yapılan 7. AKEL Kongresinde, “hâlâ daha şovenist Kıbrıs Türk burjuvazisi ile toprak ağalarının etkisi altında olan Kıbrıs Türk azınlığına daha fazla ilgi gösterilmesi” onaylanır.

1948 yazından beri Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri ile işbirliği yapmaya başlayan PEO, Kasım 1952’de Türk üyeleri için bir merkez bürosu açma kararı alır ve Mart 1954’de, daha önce sözü edilen “Emekçi” gazetesinin sahip ve yazarlığını yapmış olan Ahmet Sadi Erkurt’u (ki 1952’den beri PEO Merkez Konseyi üyeliği yapmaktaydı) bu büronun maaşlı sekreterliğine getirilir.

Bu arada “AKEL’ci Türkler olarak size ilk defa konuşuyoruz” diye başlayan ve “AKEL Türk Kolu İdaresi” imzalı ilk Türkçe bildiriler, Galatya köyüne kadar Türk emekçilerine ulaştırılır. (Köylü gazetesi, 8 Kasım 1954)

1954 yılı sonuna gelindiğinde, PEO’da 1500 kadar Kıbrıs Türk işçisinin örgütlendiğini görüyoruz. Bu arada PEO, Türk üyeleri için sık sık Türkçe bildiriler ve aylık bir “İşçi Bülteni” çıkarmaya başlar. Hatta “İşçinin Sesi” adlı haftalık bir sendika gazetesinin yayımlanması planlanır. 13 Eylül 1955’de “İnkılapçı” adlı haftalık bir gazetenin yayımlanmaya başlaması ile bu plandan vazgeçilir.

14 hafta yayımlanabilen “İnkılapçı” gazetesi, o günlerde önem arzeden bütün toplumsal ve ekonomik konularda makaleler ve haberler vererek, emekçilerin sesi haline gelir. Ama İngiliz sömürge yönetiminin 14 Aralık 1955’de olağanüstü durum ilan etmesi ardından, AKEL’in günlük yayın organı Neos Demokratis ‘le birlikte kapatılır. Başta AKEL olmak üzere solcu köylü, gençlik ve kadın örgütleri yasadışı ilan edilir, birçok solcu tutuklanıp hapse atılır. “İnkılapçı”nın 12 Aralık 1955 tarihli son sayısında yer alan “Tehdit” başlıklı yazıdan anlaşıldığı üzere, zamanın Kıbrıs Türk liderliği ve ona bağlı yeraltı örgütleri “İnkılapçı”yı çıkaran ekibe “İnkılapçı gazetesini durdurunuz, öldürüleceksiniz, kafanız ezilecektir” vb sözler içeren tehdit mektupları göndermişti.

 
TMT’NİN BASKI VE TEDHİŞ POLİTİKASI

1 Mayıs 1958’de Türk  ve Rum işçilerin birlikte yürüyerek, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ortak bir mücadele vermeye kararlı olduklarını açıklamaları ardından, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) yayımladığı bir bildiride, Rum PEO sendikasına üye olan Türk işçilerden istifa etmelerini ve bundan böyle Rumlarla işbirliği yapanların cezalandırılacağını açıklar. Zamanın günlük Türkçe gazeteleri, PEO’dan istifa ilanlarıyla dolup taşar. Ama ilk teşhiş eylemi 22 Mayıs 1958’de PEO’nun Türk Şubesi Başkanı Ahmet Sadi’yi öldürme teşebbüsü ile başlar. Ardından 24 Mayıs günü “İnkılapçı”nın yazı işleri müdürü Fazıl Önder öldürülür. Lefkoşa ve Leymosun’da başka ilerici Kıbrıslı Türkler öldürülür veya yaralanır.

Bu sırada, Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği Kıbrıs sorununun yegâne hâl çaresinin taksim olduğu şeklindeki politikalarını sürdürürken, adanın taksim edilmesine karşı çıkan Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıs Türk solu seslerini yükseltmekte ve muhalefet yapmaktaydılar. Örneğin AKEL’in Türk kolu, o sıralarda Kıbrıs’ta bulunan Prof.Nihat Erim’e ilettiği 19 Ocak 1957 tarihli bir mektupta, “ayrılmaz bir bütün olan Kıbrıs halkı, Türkler ve Rumlar, bu topraklarda yüzyıllarca birlikte yaşamışlar ve yaşamaktadırlar” diyerek, “ortaya atılan adayı taksim etme fikri, Kıbrıs meselesinin nihai hâl şekli olmayacağı gibi, kabili tatbik de değildir. Çünkü Kıbrıs Türk ve Rum halkı ayrı ayrı iki mıntakada yaşamamaktadır. Böylece ortaya bir muhaceret işi çıkacaktır. Böyle hadiselerin hangi menfaatlere hizmet ettiğini tarih hepimize göstermiştir” şeklindeki görüşlerini aktarmışlardı. (Nihat Erim, Bildiğim, Gördüğüm Ölçüler İçinde Kıbrıs, Ankara 1975, s.55-57)

 
KIBRIS CUMHURİYETİ DÖNEMİ

1960’da Kıbrıslı Rum milliyetçilerin enosis ve Kıbrıslı Türk milliyetçilerin taksim taleplerinin dışında bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin kurulması, yeni bir dönemin başlangıcı olur. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkan ve onun kurulduğu 16 Ağustos 1960 günü ilk sayısını çıkaran “Cumhuriyet” adlı haftalık Kıbrıs Türk gazetesi çevresinde, taksimci Kıbrıs Türk liderliğine karşı demokrasi mücadelesini sürdüren demokratlar, 27 Eylül 1960’da da Kıbrıs Türk Halk Partisi’ni kurarlar.

Kıbrıs Türk toplumunu uyarıcı yayınlardan tedirgin olan çevreler, “Cumhuriyet”in 23 Nisan 1962 tarihli 89. sayısında çıkan ve Lefkoşa’nın Rum kesimindeki iki caminin bombalanmasının sorumlularını ima eden yazı üzerine telaşa kapılıp, o günün gecesi, “Cumhuriyet”in sahip ve yazarları olan Ahmet M.Gürkan (35) ile Ayhan M.Hikmet’i (33) öldürtürler.

Kıbrıs Türk liderliğinin taksim politikasına muhalefet eden demokratlara karşı girişilmiş olan bu ikinci tedhiş eylemi, toplumu, 1963 Aralık’ındaki toplumlararası çatışmaların başlamasından sonra daha da artacak olan yeni bir baskı ve korku dönemine sokacaktı. “Cumhuriyet” gazetesi yazarlarından Dr.İhsan Ali, Rumca Fileleftheros gazetesine verdiği bir demeçte, gazetenin yayınının devamı için çaba göstereceklerini belirtmişse de, bu gerçekleştirilemedi.

1965 yılı Nisan ayında AKEL Merkez Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyelerinden Derviş Ali Kavazoğlu’nun sendikacı Rum arkadaşı Kostas Mişaulis ile birlikte katledilmesi, üçüncü tedhiş dalgasını oluşturur. Artık siyasal ortam, ayrılıkçı Kıbrıs Türk liderliğinin kesin tekelindeydi.

1968 yılının ilk yarısından itibaren, toplumlararası ilişkilerin yumuşamaya başlaması ve görüşme sürecine girilmesi ardından, Kıbrıs Türk muhalefet güçleri yeniden mücadelelerini yükseltmeye başlarlar. Eylül 1968’de Kıbrıs Türk İlkokul Öğretmenleri Sendikası’nın (sonradan KTÖS adını alacak) ve Aralık 1970’de Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)’nin kurulması, sendikal ve siyasal hakların yeniden tesisi konusunda önemli kilometre taşları olur.

 
ADANIN TAKSİMİNDEN SONRA

Adanın, 1974 Temmuz’undaki olaylar ardından taksim edilmesi ile, kuzeyde toplanan Kıbrıslı Türkler, çeşitli siyasal partiler, sendikalar ve birlikler oluştururlar. Bunların sol kesimde anılanlarının verdikleri mücadeleler, başarıları ve hataları ile bilinmektedir.

Son dönemdeki duruma kısaca bakacak olursak tablo şöyledir: Her yıl ABD’de yayımlanmakta olan “Uluslararası Komünist Meseleler Yıllığı” adlı kitabın 1991 Yıllığı’na göre, “AKEL’in Kıbrıs Türk toplumu içinde yasaklanmış olmamasına karşın, parti, “yeşil hat” üzerinden temas sağlamanın zorluğu yüzünden, kuzeyde aktif olmamayı seçmiş bulunuyor.

Kıbrıslı Türkler arasında üç tane sol kanat partisi vardır: CTP, TKP ve YKP...Üç sol kanat partisi de, Kıbrıs sorunu için federal çözümü savunmakta ve buna ulaşmada toplumlararası yakınlaşmanın bir araç olduğuna inanmaktadır. CTP liderine göre, “üç sol kanat partisi de, kendi kendilerine özgüdürler ve hiç biri de Kıbrıs’ın güneyinde veya dünyanın herhangi bir yerindeki her hangi bir partiyi kopya etmemektedirler.” (6 Kasım 1990’da Özker Özgür ile yazar Thomas W.Adams’ın yaptığı kişisel iletişimden öğrenilmiştir.”

1990 Yıllığı’nda ise Kıbrıs Türk soluna ilişkin şu değerlendirme yer almaktadır:

“Eğer Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi bir gün “Federal Cumhuriyet”te yeniden birleşecek olursa, her iki toplumdaki sol kanat partilerinin birleşik oy gücünün, bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların çoğunluğunu sağlayabileceği tahmin edilebilir.”

İlk defa 1989 Yıllığı’nda dile getirilen ve burada daha açık bir şekilde formüle edilen Amerikan emperyalizminin korkusu, bu ülkenin neden iki devletli ve adanın taksimine dayanan bir konfederal çözüm peşinde koştuğunu açıklarken, İngiliz ve Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi olagelmiş olan Kıbrıs Türk liderliğinin de “Rum düşmanlığı” ve “toplumların temas ettirilmemesi” politikasının nedenini ortaya çıkarmaktadır. (A.An, ABD’nin Kıbrıs Türk Soluna Bakışı, Sosyalist Gözlem, Ekim 1993, Sayı:5)

 
BUGÜNKÜ SOL SİYASAL YAPILANMALAR

Bugünkü Kıbrıs Türk solunu siyasal planda temsil etmekte olan ve hep birlikte %30’luk oy potansiyelini aşan  Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) ve Yurtsever Birlik Hareketi (YBH)’nin -ki 10 yıl önce TKP’den kopanların oluşturduğu YKP ile Özgür başkanlığında CTP’den kopanların 1998’de birleşmesinden oluşmuştur-, yukarıda sözü edilen ve ölümle, baskıyla susturulmuş olan sol birikime sahip çıkmaması, dikkate değer bir husustur. Bugünkü politikalarını, eski sol geleneğin hata ve sevabıyla savunduğu ilkelere dayandırmayan bu partiler, Kıbrıs Türk toplumuna, içine düşürüldüğü siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel çıkmazdan çıkış yolunu da açıkça gösterememekte, son çözümlemede onu, çaresiz bırakıp erimeye terketmektedirler.

25 yıllık süreç içinde, sol sosyal demokrat bir çizgiden hareket edip, bugün liberal bir yapıyı benimseyen CTP’nin eski çizgisini, bir ölçüde YBH devralırken, sağ sosyal demokrat görüşteki TKP, kendini yeniden üretemediğinden gelişememektedir. Bu üç siyasal partinin üye ve yandaşlarının bir kısmı, işçi ve memur sendikalarında o görüşlerin izdüşümlerini oluşturmaktadırlar. Bu yapılanmalardan bağımsız bir siyasal görüş sahibi olan Kıbrıs Türk solunun diğer unsurları, dönem dönem bazı yayın organlarında veya kendi dergi veya gazetelerinde düşüncelerini aktarabilmekte, ya da belli dar arkadaş grupları şeklinde varlıklarını sürdürmektedirler.

Kıbrıs Rum kesimindeki siyasal partilerin hepsi de, adanın taksimine karşı olup, Kıbrıs sorununun iki toplumlu, iki kesimli federal bir devlet yapısıyla çözümlenmesini ve adada 25 yıldan fazla bir süredir askeri güçle dayatılan oldu-bittilere bir son verilmesini talep etmektedirler. Kıbrıs Komünist Partisi AKEL ile Kıbrıs sosyalist partisi EDEK, %40’dan fazla oy potansiyeline sahiptirler.

Kıbrıs Türk liderliğinin taksimci ve ayrılıkçı politikalarına karşı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeniden federal bir çatı altında örgütlenmesi ve adamız üzerinde yaşayan iki ana etnik-ulusal toplum olan Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında dostluk ve işbirliğinin yeniden kurulması için güçlerini birleştirmesi gereken Kıbrıs Türk solu, bir an önce yeni bir durum değerlendirmesi yapmalıdır. Bağımsız ve federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ne giden yoldaki zorlukların aşılması için, sahte solculardan arınmak ve mücadeleyi yeni baştan örgütlemek artık kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. 

(Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Temmuz 1996, Sayı:6 ve kitap içinde: Ahmet An, Kıbrıs Nereye Gidiyor? İstanbul 2002, s.223-231)
 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder