Kıbrıslı Rum yazar Kiryakos Cambazis’in ülkemizde
Türkçe olarak yayımlanan üçüncü kitabı, “Bir Mitin İfşası” başlığını taşıyor ve
Işık Kitabevi tarafından Ağustos 2013’de basıldı (s.120). Daha önceki
“Kıbrıs Devleti Üzerine Partenojenez” (2009) ve “Kıbrıs Siyasetinde
Milliyetçilik” (2011) adlı kitapları Galeri Kültür Yayınları arasında çıkmıştı.
“Kıbrıs Siyasetinde Milliyetçilik” ile ilgili değerlendirmemizi, “Birbirimizi
anlamak için” başlığı altında, Ekim 2011’de önce kendisine ulaştırmış ve daha
sonra da onun girişimiyle internet üzerinden yayımlatabilmiştik. (www.bugunkibris.com).
Makalemiz daha sonra bu sayfadan kaldırıldığı için, onu www.can-kibrisim.blogspot.com
adresindeki kitap eleştirilerimize ekledik, isteyen oradan okuyabilir.
“Bir Mitin İfşası” kitabının yazarı, arka kapakta
şöyle demektedir: “Elinizde tutmuş olduğunuz kitap, dünyayı kavramaya
başladığım zamandan beridir kafamı kurcalayan birtakım soruları Kıbrıs Rum
toplumunun dikkatine getirme çabasından ibarettir... 2005 yılında Yunanca
olarak yayınlanmıştı ve ülkemin ikinci resmi dili olan Türkçe’de de yayınlanmasından
dolayı çok mutluyum.”Yurttaşımız Kiryakos Cambazis’e ve yayında emeği geçenlere, gerek bu çalışmayı, gerekse daha önceki iki çalışmayı Türkçe olarak bizlere kazandırdıkları için teşekkür borçluyuz. Cambazis’in kitabındaki “Giriş” yazısında belirttiği şu görüşlerine yürekten katılıyorum:
“Kanımca Kıbrıslı Rumların yazdığı makalelerin Kıbrıs Türk basınında yayımlanması görüş alışverişi yanında, görüş birliği sağlanması ve diyalog oluşturulması için gereksiz pürüzlerin giderilmesi açısından da yardımcı olacaktır... Biz Kıbrıslı Rumların da, Kıbrıs Türk basınında yer alan aydın görüşleri yanında siyasi yaşam hakkında da ayrıntılı bir şekilde fikir sahibi olmamız şarttır. Maalesef, Kıbrıs Rum toplumu günümüz itibarıyla hâlâ daha Kıbrıs Türk toplumu aydınlarının görüşlerine ilişkin olarak tamamen bir bulanıklık içinde bulunmaktadır. Öyle ki, bildiğim kadarıyla siyasi, edebi veya sosyal içerikli herhangi bir kitap dahi Yunancaya çevrilmiş değildir. Ancak, liderlerimiz tek bir halkın varlığından söz ediyorlar. Peki, bu halk kimlerden oluşuyor acaba?” (s.14-15)
İlginçtir, Kıbrıs Türk toplumunda, aralarında benim de bulunduğum bazı yazarlar, yıllar önce, belki de Cambazis’ten çok önce, sözünü ettiği Kıbrıs sorunu bağlamında halk, toplum, millet, milliyet gibi konular üzerinde tartışmalar yapmış, görüşlerini kaleme alarak yayımlamışlardır. Ama ne yazık ki, dil ve çeviri sorunları ve diğer engeller yüzünden, ne o, bizim yazdıklarımızdan, ne de biz, onun yazdıklarından zamanında haberdar olamadık.
Kendi adıma konuşacak olursam, ilk aklıma gelen, Aşama dergisinin Kasım 1982 tarihli son 12. sayısında yayımlamaya başladığım, ama derginin yayınını durdurmasından sonra, 7 Mart 1986 tarihinde Lefkoşa’da yapılan 4. Halkbilim Sempozyumu’na sunduğum “Bromley’in etnos ve etno-sosyal organizmalar üzerine görüşleri” başlıklı bildiridir. Burada, SSCB Bilimler Akademisi Etnografya Enstitüsü Başkanı’nın çalışmalarını özetleyerek, ülkemizde o sıralarda sürdürülen sınıfsal bakış açısından yoksun halk ve kültür tartışmalarına ışık tutmaya çalışmıştım. Bu çalışmada, etnos-etnik topluluk nedir, etnik özellik olarak kültür, kültürün en kapsamlı karakteri olarak dil, biz-onlar muhalefeti, etnik bilinç, milliyet-ulus ayrımı gibi konular ele alınmaktaydı. (Halk Sanatları Derneği Halk Bilim Sempozyumları, İstanbul 1986, s.365-383)
1989 yılı içinde haftalık Demokrat gazetesinde dizi olarak yayımlanıp, daha sonra Şubat 1998’de kitaplaşan “Kıbrıslılık Bilincinin Geliştirilmesi” başlıklı çalışmamızda da, bir yandan Kıbrıs Rum toplumunda tarihsel süreç içinde ortaya çıkan “Kıbrıslılık” görüşünün gelişimini özetleyip aktarırken, öte yandan da devlet-ulus ayrımı, bir Kıbrıs ulusu oluşabilir mi, ulusal azınlık tanımı, Kıbrıslı siyasal kimliğin önündeki engeller, ulusal sorunda AKEL’in tavrı, bir Kıbrıs milleti değil, iki ayrı milliyet var gibi konuları irdelemekteydik. Kitabın ekler kısmında da, Yeni Kıbrıs Derneği’nin Lefkoşa’nın Rum kesiminde 8 Nisan 1994 günü düzenlediği ve konuşmacılar arasında benim de bulunduğum, “Kıbrıslı Türkler açısından Kıbrıslılık” konulu toplantıda söylenenler yer almaktaydı.
Kiryakos Cambazis, ele aldığımız bu kitabında AKEL dahil, Kıbrıs Rum siyasetinin yaratmış olduğu şu mitleri deşifre etmektedir: “Örneğin Kıbrıs halkının sadece Kıbrıs Rum cemaati tarafından temsil edilebilir oluşu yönündeki mit, kendi kaderini tayin etmenin “Enosis” anlamına geldiği yönündeki mit, Zürih’in işlevsel olmadığına dair mit, federasyon kurmanın bölünme ile özdeşleştirildiği –halbuki söz konusu federasyon daha 1974 öncesinde, nüfus değişimi gerçekleşmeden de kurulabilirdi- mit ve Anna Planı’nın işlevsel olmadığına dair mit. Tüm bu küçük mitçikler günümüzde Kıbrıslı Rum liderlerin benimsemiş olduğu büyük miti oluşturmaktadır.” (s.12)
Kitap dört bölüm ve sona eklenen bazı fotoğraflardan oluşmaktadır. Birinci Bölüm: “Kıbrıs halkı teriminin anlamı: Birleşme ve kopma”. İkinci Bölüm: “Kendi kaderini tayin etme meselesi”. Üçüncü Bölüm: “Anayasanın gelişiminde karşılaşılan siyasi sorunlar”. Dördüncü Bölüm: Annan Planı ve ortaklık federasyonuna dair.”
Yazar kitabın ilk bölümüne “Kıbrıs halkı kimdir?” sorusuyla başlamakta ve Kıbrıs Rum liderliğinin “yayılmacı” bir anlayışla Kıbrıslı Türkleri “Kıbrıs halkı” tanımına dahil etmediğine parmak basmaktadır. Bu durumda Kıbrıs halkı, sadece adada yaşayan çoğunluk Rum toplumundan oluşacağından, onların Yunanistan’la birleşme talepleriyle uyuşmayan Kıbrıs Türk toplumunun da dışlanmış olması, siyasal bütünlük açısından bir zorunluluk oluyor.
Yazara göre, 1926’da kurulan ve Enosis hedefine karşı politika geliştiren Kıbrıs Komünist Partisi (KKK), adanın tam bağımsızlığını kendine ana hedef olarak koymuş ve bunun sadece iki cemaatin ortak mücadelesiyle başarılabileceğini savunmaktaydı (s.55). Oysa KKP’nin yerini alan ve Kıbrıs Emekçilerinin İlerici Partisi olarak kendini tanımlayan AKEL’in liderliği ise, milliyetçi liderlik gibi “Kıbrıs halkı = Kıbrıs Rum cemaatı” tanımını benimsemekte ve başta Kıbrıs Türk cemaatı olmak üzere Maronit, Ermeni, Latin gibi diğer dini grupları da ortak siyasal mücadeleden dışlamaktaydı.
Kitabında AKEL’in Enosis politikasını ve Kıbrıslı Türklere yaklaşımındaki hatalarını eleştiren üyelerin varlığı ve görüşleri hakkında bizlere bilgiler de veren Cambazis, partinin “Neos Dimokratis” adlı dergisinde yer alan ve AKEL Politbüro üyesi ve Kıbrıs Türk toplumundan sorumlu Pavlakis Yorgiyu’nun kaleme aldığı “Milli mücadelede Türk hemşerilerimizi kazanmak ciddi bir görevdir” başlıklı yazısına değinmekte ve şunları yazdığını aktarmaktadır (s.25):
“Türk hemşerilerimizi, kendi kaderini tayin için atılan sloganların kesinlikle sadece Rumlar için özgürlük anlamına gelmediği konusunda ikna etmeliyiz... Bağımsızlık hem Rum, hem de Türkler için gerçekten de kapsamlı olacaktır.”(N. Dimokratis dergisi, AKEL yayını, Sayı:8, 1955)
Cambazis, bu alıntı ile ilgili dipnotunda şöyle demektedir:
“Yunanistan Komünist Partisi, AKEL yönetimini Enosis konusunda ciddi boyutta etkilemiştir. Y.İyoannidis, K. Kaloyannis ve P. Rusos editörlüğünde çıkarılan N. Dimokratis (Sayı:1-2, 1952) dergisinde yayımlanan bir incelemede AKEL yönetimine Enosis mücadelesinin nasıl geliştirileceğine dair çeşitli biçimler sunmaktaydı. Bunlar, AKEL’in 1953 yılındaki programında yer bulmuştu.” (s.25)
Yazar, kitabın ilerleyen sayfalarında yine Pavlakis Yorgiyu’nun “AKEL ve Azınlıklar”
başlıklı ve “N. Dimokratis” dergisinde çıkan (Sayı:12, 1954, s.294-297) bir
başka makalesinde şunları yazdığını aktarmaktadır:
“AKEL, hem Rum halkını mücadelenin zorluklarıyla
ilgili eğitmemiş, hem de azınlıkların rolünü küçümsemiştir. Bu sebeple de
hiçbir zaman azınlıklara hitap etmemiş, onları hiç aydınlatmamış ve mücadeleye
çağırmamıştır... Ayrıca Türk azınlığın ilerici partimiz tarafından yok
sayılması ya da küçümsenmesi bu şovenizmin bariz bir ifadesinden başka bir şey
değildir.” (s.31) Cambazis, bu alıntıyla ilgili dipnotunda ise şu değerlendirmeyi yapmaktadır:
“Aslıntıda sözü geçen küçümseme, emekçi toplantılarında ve parti belgelerinde Türk dilinin kullanılmaması ile sınırlıdır. Tabii, dilsel iletişim temel bir etken teşkil etse de, tek etken değildir. Kıbrıslı Türk emekçilerin tepkisi, AKEL’in destek verdiği ilhak siyasetiyle ilgiliydi. AKEL yönetimiyse, bunu, dilden ötürü tezlerini açıklamasının mümkün olmadığı çeklinde yorumluyor ve altta yatan sebepleri incelemeyi reddediyordu.” (s.31)
Biz, kendi çalışmalarımızda, Kıbrıslı ilerici işçilerin ortak sendikası olan Umum Amele Birliği ’nden 27 Aralık 1942’deki ilk kopuşu gerçekleştiren “Lefkoşa Türk Dülger İşçiler Birliği”nin ayrılma nedeninin dil olduğunu, Niyazi Dağlı’nın ifadesiyle şöyle saptamıştık:
“Sendika yöneticisine, toplantılarda Türkçe konuşmaların Rumcaya çevrildiği gibi, Rumca konuşmaların da Türkçeye çevrilmesi gerektiği, Türk işçilerin konuşmaları anlamadığını söyledim. Fakat bu konuda tedbir alınmadı ve toplantılar aynı sistemle devam etti. Bu nedenle ben de Türk işçiler için sendika kurmaya karar verdim.” (İşçi Sınıfımızın İlk Öncüleri, Lefkoşa 2011, s.182)
13 Ağustos 1944’de ikinci ve esas kopuşu gerçekleştiren “Türk Amele Birliği” ise, Halkın Sesi gazetesinin 13 Haziran 1944 tarihli nüshasında çıkan “D.A.Alkan” imzalı (Derviş Ali Kavazoğlu’nun takma adı) ve “Türk Amele Birliği Rumlardan niçin ayrılmıştır?” başlıklı bir yazıda, hepsi de etnik ayrımcılık ve dışlamaya dayanan ve özetleyerek vereceğimiz şu dört gerekçeyi sıralamıştı: Yunan milli günlerinde Yunan bayraklarının birlik binasına çekilmesi, ama Türk milli günlerinde Türk bayrağının çekilmesine izin verilmemesi, Birlik Genel Sekreteri Jartidis’in, hiçbir Türk işçisinin onayını almadan Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi için İngiltere Başbakanlığına tantanalı bir telgraf çekmesi, Birlik üyesi yüzlerce Türk ve birçok Ermeni üyenin olmasına karşın, kendilerine “Kardeşler, Yunan olmamız dolayısıyla mücadeleye devam ederek teşkilatlanmalıyız ki, sonunda milletimizi yükseltebilelim” diye hitap edilmesi, ırk ve din farkı gözetilmediğinin söylenmesine karşın, kaza heyeti arasında herhangi bir Türke yer verilmemesi. (Kıbrıslı Türklerde Sınıf Sendikacılığından Etnik Sendikacılığa Geçiş ve İşçi Muhalefeti (1944-1960), Lefkoşa, Aralık 2005, s.14)
Yukarıda sözü edilen “Neos Dimokratis” dergisindeki ilginç makalelere tekrar dönelim: 2000 yılı sonunda, Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek adlı aylık dergide (Sayı:58, Kasım-Aralık 2000) “AKEL ve Kıbrıs Türk Faktörü (Yusuf Aydın)” başlıklı bir yazı yazmamıza neden olan, o günlerde Kıbrıs Türk basınında yer alan "Hristofyas: "Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkat verilmedi" başlığı ile yayımlanan bir haberdi. Haberde şöyle denmekteydi: “15 Ekim 2000 tarihli Haravgi gazetesine göre, AKEL'in 13 Ekim akşamı düzenlediği bir etkinlikte konuşan AKEL Genel Sekreteri Hristofyas, Kıbrıs'ın uzun yıllar ve çetin mücadeleler sonucu bağımsızlığını kazandığını, bu mücadelede halkın çoğunluğunun yer aldığını, ancak iç cephede bazı hatalar olduğunu ve Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkatin verilmediğini söyledi.”
Hristofyas'ın bu önemli saptaması, bize 1952 yılına ait “Demokratis” gazetesinde çıkan bir makaleyi anımsatmış ve kaleme sarılmıştık. Ama ne yazık ki, Kıbrıs işçi sınıfının partisi olmakla övünen AKEL'in bizzat kendisi, Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkati hâlâ daha vermemekteydi. İşte yakıcılığını yitirmeyen bu konuya parmak basan ve yarım yüzyıl önce konuya gereken dikkatin verilmesini isteyen tarihsel bir makaleyi biz de, bu vesileyle ilerici kamuoyumuzun dikkatine getirmiştik. AKEL’in yayın organı “Demokratis”ten alınarak, 19 Mart 1952 tarihli Halkın Sesi gazetesinde Türkçe çevirisi yayımlanan “Kıbrıs Halkının Kurtuluş Mücadelesi. (Yazan: G.İoannidi, K.Koliyannis, P.Rusu, Çeviren: K.Muhtaroğlu) =Türk Azınlığı=" başlıklı bu alıntıda diğer şeyler yanında şöyle denmekteydi:
“AKEL Türk azınlığına, Yunanistan'la ilhakta temin edilecek müstakil idarenin Kıbrıs Türklerine bol otonomi, Milli, Dil, Siyasi, Dini vs.'de gelişme sağlayacağını veciz ve hassas kelimelerle açıklamalıdır. AKEL eğer Türk azınlığı işçisini de, siyasi sahada ve teşkilat olarak nüfuz edip kazanmaya muvaffak olmadıkçe, Kıbrıs halkının mücadele partisi lideri olmıyacaktır. Türkler Rumlara ve AKEL'cilere itimat etmiyorlar. Zira büyük Yunanistan şovenizmine emniyetleri yoktur. (...) Türklerin ve Rumların halk sendikaları, tek cemiyetleri ve diğer zirai teşkilatları olmalıdır. İşçi sınıfının bir tek partisi olmalı. Bu tek partinin (AKEL) Milli Türk Kolu olabilir. Fakat Rumlar ve Türkler nerede beraber çalışırlarsa çalışsınlar, siyasi cemiyetlerin faaliyetleri halk için olmalıdır. Türklerin çoğunlukta oldukları yerlerde AKEL'in Milli Türk Kolu haritada da tesbit olunabilir ve AKEL'in faaliyet sahası içinde müstakil idareye sahip olabilir. Gençlik için de bir cemiyete ihtiyaç vardır. Kadınlara gelince, Türk ve Rum kadınının bir arada teşkilatlı olması daha doğru olduğu halde, Türk kadınlarının daha geri olmaları, çarşaf geymeleri ve Türklerdeki malûm manialar, ihtimal ayrı cemiyetlere lüzum gösteriyor.
Kıbrıs'taki Türk meselesi, bütün Milli mesele içerisinde, hususi Milli bir meseledir. Eğer AKEL'in Türk azınlığına karşı tam Milli bir siyaseti olmazsa, Yunan Milli Davasını, ilhak davasını da gerektiği gibi karşılayamayacaktır. AKEL, Türk azınlığının ve Halk Antiemperyalist Kurtuluş Mücadelesi Cemiyetinin tenvir edilmesinde büyük dikkat göstermelidir."
Biz tarihi önemi olan bu yazıya “KKK/AKEL Belgelerinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kıbrıs Türk Toplumuna İlişkin Kronolojik Değerlendirmeler” başlıklı çalışmamız içerisinde (s.177-179) yer verdik. (bkz. Kıbrıs, Dün ve Bugün, Derleyen: Masis Kürkçügil içinde, İthaki Yayınları, İstanbul 2003, s.169-256. Bu belgesel çalışmanın ilk taslağını Ağustos 1982’de Aşama dergisinde (Sayı:10) yayımlamıştık.
AKEL'in 13 Ekim 2000 akşamı düzenlediği bir etkinlikte konuşan AKEL Genel Sekreteri Hristofyas, Kıbrıs'ın uzun yıllar ve çetin mücadeleler sonucu bağımsızlığını kazandığını, bu mücadelede halkın çoğunluğunun yer aldığını, ancak iç cephede bazı hatalar olduğunu ve Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkatin verilmediğini söylemesi üzerine, kaleme aldığımız “AKEL ve Kıbrıs Türk Faktörü” başlıklı makalemizinde şu önemli noktayı bir kez daha vurgulama ihtiyacını hissetmiştik: “Ama ne yazık ki, Kıbrıs işçi sınıfının partisi olmakla övünen AKEL'in bizzat kendisi, Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkati hâlâ daha vermemektedir.”
Demokratis’ten yaptığımız bu alıntıyı, daha sonra iki toplumlu Hade dergisinde de “Tozlu basın arşivlerinden bir makale üzerine bir yorum” başlığı altında yeniden kamuoyunun gündemine getirmiştik. (No.4, September 2001)
Mart 1952’de Demokratis’te çıkan bu uyarıların haklılığı o zaman kabul edilmiş ki, önce Kasım 1952’de PEO, Kıbrıslı Türk üyeleri için ayrı bir Türk Dairesi kurdu. AKEL’in ayrı bir Türk Bürosu kurduğu haberi de 1954 yılı Haziran ayı içinde Kıbrıs Türk basınında yer aldı. Halka dağıtılan “AKEL Türk Kolu Dairesi” imzalı ilk bildiri ise, 20 Ekim 1954 tarihli Halkın Sesi gazetesinde tam metin olarak yayımlandı. (Kıbrıslı Türklerde Sınıf Sendikacılığından Etnik Sendikacılığa Geçiş ve İşçi Muhalefeti, Lefkoşa, 2005, s.208-212)
Cambazis, kitabında AKEL’in savunduğu Enosis konusu hakkında Türk üyelerin tutumuna ilişkin olarak şunları yazmaktadır: “Maalesef, AKEL yönetiminin parti üyesi Türkleri de bilgilendirdiğine veya bilgilendirmişse bile, bu üyelerin tepkisinin nasıl olduğuna dair herhangi yazılı bir belge bulunmamaktadır.” (s.25)
Ben de “İşçi Sınıfımızın İlk Öncüleri-1958’e Kadar Emek Hareketinde Kıbrıslı Türkler” başlıklı kitabımda (Khora Yayınları, Lefkoşa Ocak 2011), önemli ve hassas olan AKEL’in Enosis politikası ve Kıbrıslı Türkler konusuna da yer vermek istemiş, fakat sadece elde edebildiğimiz iki anektoda değinmiştim. (s.141) Ne yazık ki, eski kuşak AKEL’ci Türklerin, parti yönetimi ile uyuşmadıkları Enosis ve benzeri konularda yaptıkları tartışmalara dair pek bir bilgi yoktur. Anılarını yazması için onu yüreklendirdiğim Kamil Tuncel, Ocak 2005’de çıkardığı ve Temmuz 2011’de genişletilmiş ikinci baskısı yapılan “Bir Gün Daha Yaşamak” adlı kitabında, 1954 yılı içinde AKEL’in Türk üye yazmasının hangi koşullar altında olduğunu şöyle anlatmaktadır:
“1950’lerden sonra PEO sendikalarının yanında AKEL de büyük bir güce sahip oldu. Bunun yanında sendikalarda başarılı Kıbrıslı Türkler de AKEL’e üye yapılmaya başlandı. Ben ve bazı arkadaşlarımın o seviyeye geldiğini gören büyüklerimiz, partiye üye olmamız için çağırdı. AKEL Yürütme Kurulu’nda olan ve Kıbrıslı Türklerin de mesulu Bavlagis ile tanışma fırsatı bulduk. Aynı zamanda yakından tanıdığımız arkadaşlarımız Ahmet Sadi Erkurt ve Derviş Ali Kavazoğlu ile de bir araya geldik. İlk olarak partinin anayasasını, amaçlarını ve hedeflerini öğrenip kabullendikten sonra, üye olmamız gerekirdi. Esasen biz, oraya gitmeden partinin bir çok faaliyetlerini bilen kişilerdik. Orada tek takıntımız Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi isteği olduğunu ileri sürdük. Ama bizi bir takım örneklerle ikna etme yoluna gidildi. Öncelikle AKEL, sosyalizmin gerçekleşmesi için mücadele veren bir partiydi. Ama biz, Kıbrıs’ta bir başımıza bu rejimi kuramazdık. Ancak bizden daha güçlü bir devletle birleşerek, sosyalizmi gerçekleştirebilirdik.
O zamanki koşullarda en uygun devlet Yunanistan’dı. Bir başka neden de, Kıbrıs halkının ekseriyeti Rumlardı. Ayrıca Kıbrıs’ta varolan AKEL Komünist Partisi çok güçlüdür. Yunanistan’da olan Yunan Komünist Partisi de güçlüydü. Onlarla elele verdiğimizde daha da güçlü olup, Sovyet Rusya’nın da yardımını alarak, Balkan devletleri gibi, hem Yunanistan’da, hem Kıbrıs’ta sosyalist rejimi kurabilirdik. Bunlar gerçekleştiği gün, Sovyet Rusya Ortadoğu’ya inecekti ve petrollere hakim olacaktı. İşte Anglo-Amerikanların korkulu rüyası buydu.
O zaman biz Türkler sorduk, neden Yunanistan’a değil de Türkiye’ye olmasın, hem Türkler buranın eski sahibiydi) Çok güzel ve mantıklı örnekler yanında şunları da ekliyorlardı:
Kıbrıs Türkleri azınlıkta, Türkiye’de Komünist Partisi çok çok zayıf, hatta AKEL ve Yunanistan Komünist Partisi ile kıyas edecek olursak, Türkiye’de Komünist Partisi yok denecek kadar azınlıkta. Türkiye’de sendikal faaliyetler çok zayıf, çünkü Türkiye’nin işçi sınıfına karşı çok baskı vardı. Hele sosyalist ve komünist rejime karşı, Türkiye’nin çok büyük bir alerjisi olduğu bir hakikattı. Bunları bize gayet iyi bir şekilde izah ettiler. Elle tutulur, gözle görülür örnekler de ortaya koydular.
Ben şahsen sendikacılığı ve sosyalizmi birbirine bağlayarak bu söylenenlere inanıp AKEL’e 1954 yılı içinde üye oldum ve çok yakın bir zamanda sosyalizmi gerçekleştireceğimize inanıyordum. Çünkü komünist partiler, o tarihlerde her memlekette en kuvvetli partilerdi. Böylece Kıbrıs’ta proleterya sınıfının tüm hakları yürürlüğe girecekti, hatta daha elde edemediğimiz İhtiyat Sandığı ve Sosyal Sigorta Sandığı kurulacaktı. İşçi sınıfının da çok büyük bir refaha kavuşacağına inanıyordum.” (s.207-208)
Gerek Kiryakos Cambazis’in “Bir Mitin İfşası” kitabının yayımlanması ile Türkçeye kazandırdığı bilgiler, gerekse Kamil Tuncel’in anlattıkları birlikte değerlendirilecek olursa, enternasyonalist olması beklenen Kıbrıs işçi sınıfı partisi AKEL’in, milliyetçi davranarak, Kıbrıs Rum liderliğinin Enosis politikasını benimsemesi, Kıbrıslı Türkler ile güncel ortak bir siyasal hedef oluşturamamasının en büyük nedeniydi.
Cambazis, 1963-1964’deki toplumlararası çatışmalarla ilgili olarak da, “AKEL içinde farklı görüşlerin ileriye atılmaya başladığını, ancak maalesef, milliyetçi fanatizmin bu farklı sesleri boğarak duyulmalarına izin vermediğini” belirtmekte ve yine bir dipnotta şöyle demektedir:
“Örneğin PEO delegesi Zaharias Filippides’in Merkezi Komite’nin 4. Genel Kurulunda ifade ettiği, Kıbrıs Rum tarafına da sorumluluk yükleyen tezi anlaşılmadığı gibi, hemen hemen hiçbir PEO üyesini düşündürmemiştir. Gündemde bulunan “Enosis”e değinmekten kaçınan Z. Filippidis, konuşmasında şunları söylemiştir: “Türkler arasındaki birliktelik işinin mahvolduğunu belirtmemiz gerek. Tabii, Rumlarla Türklerin ilişkilerinin mahvolmasının başlıca sorumlusu emperyalizm ve Kıbrıs ile Ankara’nın ekstremist Türk liderliğidir. Ne var kiü bu durum çerçevesinde bize de birtakım sorumluluklar düşmektedir. Partimiz, geniş halk kitlelerinin etkili bir şekilde aydınlatılması konusunda zaafiyet göstermiştir. Bizim bu zaafiyetimiz, şovenizm ve Türk karşıtı duyguların halk arasında geniş yer edinmesine olanak sağlamıştır. Bizim bu zaafiyetimiz, Kıbrıs sorununun siyasi değil, askeri olduğunu zannedenlerin eğilimlerini pekiştirmiştir. Hem Rumlarla Türklerin barış içinde birarada yaşamasından bahsefip, hem de yağmalama, evlerin yakılması, rehin alma gibi eylemlere müsamaha gösteremeyiz. Biz bu meselelerde zaafiyet sergilerken, basınımız da duruma mesafeli yaklaşmıştır.” (“N.Dimokratis” dergisi, No.16, Temmuz 1964) (s.76-77)
Cambazis’e göre, “Esas temel yanlış, mücadelenin biçimi değil, içeriği, yani “Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakıydı”. Bu içerik Kıbrıs halkının çıkarlarıyla örtüşmüyor ve aslında bir cemaatin diğerine sırtını dönmesine sebep oluyordu.” (s.59). Yazar ilerideki sayfalarda da şunları belirtiyor:
“AKEL yönetimi, Makarios’u takip ederek “mümkün olanı” desteklediğini duyurdu. Ancak AKEL, aynı zamanda “arzulananı”, yani “Enosis”i de unutmuyordu. 28 Ocak 1968’de gerçekleşen partinin örgütlenme kongresinde parti tüzüğünde değişiklik yaparak 1962 yılı tüzüğünde açıkça belirtilmeyen “Enosis” de partinin hedefleri arasına eklendi... AKEL yönetimi “mümkün olan” ile “Enosis”, bağımsızlık ile Kıbrıs devletinin dağılışı arasında bocalamaktaydı. Ancak, gariptir ki, kongrede yer alan 800 temsilcisi, AKEL yönetiminin bu çelişkili tezlerine alkış tutuyordu.” (s.86)
Cambazis burada bize önemli bir dipnot açıklaması yapıyor:
“Bu maddenin (Kıbrıs’ın Yunanistan ile ilhakını içeren madde) parti tüzüğüne önerilmesine sadece Mağusa’dan Adamos Zahariadis itiraz etmişti. Trajik 1974 olaylarının faturasını AKEL yönetimine çıkarınca, 1975 yılında yönetimden atılmıştı.” (s.86)
Esas metinde Cambazis devamla şöyle diyor:
“Yunan askeri darbesi, Türk işgali ve AKEL yönetiminin hayranlıkla desteklediği “Enosis” siyasetinin ebediyen maziye karışması, kendilerini çıkmaza sürüklemişti. Bu durum hem AKEL yönetimini, hem de Makarios’un ayaklarını yere basmasını sağlamıştı. Ancak –trajik olayların ardından, üyelerin olağan dışı toplantıya çağırmasına rağmen- parti tüzüğüne dokunmaya cesaret edememişler ve 1968’de belirlenen maddeleri muhafaza etmeye devam ediyorlardı. Halbuki savundukları siyaset bunun tam tersiydi: bağımsızlığı ve iki cemaatli, iki bölgeli federasyonu destekliyor, “Enosis”i kınamaktaydı. Tüzük değişikliği nihayet herhangi bir tartışma, ya da AKEL’e herhangi bir siyasi bedele mal olmaksızın 1982 yılındaki kongrede gerçekleşmiş, tüzükten “milli” ve “milli itibar” tanımlamaları çıkarılmıştı. Biraz geç olmuştu, ama ne açıdan bakılırsa bakılsın, zorunlu bir değişiklikte.” (s.86-87)
Kiryakos Cambazis, Ocak 1965’de SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko tarafından, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda federasyon modelinin tercih edilebileceğinin açıklanmasından sonra, AKEL liderliğinin gösterdiği tepkiyi de ayrıntılı olarak aktarmakta ve şu değerlendirmede bulunmaktadır:
“Federasyon modelinin reddedilmesi, nüfusun iç içe geçmesi ile ilgili değildi. Ne var ki, bu modelin kabul edilmesi “Enosis”ten vazgeçmek, bağımsızlığın pekişmesi olarak yorumlanacaktı. Bağımsızlığın “ayrı bir milli bilinç ile ayrı bir milli varlığın yaratılması” olarak tanımlanabilecek karşı uca yerleştirildiği andan itibaren bütün farklı görüşler reddedilmeye mahkumdu. Hepsi bilimsel analizden mahrum birer buluştan ibaretti.” (s.80)
1974 yazındaki faşist Yunan darbesi ve onun ardından Türkiye tarafından adanın taksimi, AKEL dahil Kıbrıs Rum liderliğini federasyon modelini kabul etmeye zorladı. 1965’de SSCB’nin ile ters düşen AKEL, hangi gerekçelerle şimdi bu modeli kabul etmekteydi?
Bu satırların yazarı olarak ben de, tıpkı Cambazis gibi, dünyaya işçi sınıfının dünya görüşü çerçevesinde bakmaya başladığım zamandan beri, kafamı kurcalayan birtakım soruları, sempati duyduğum AKEL liderliğine sormayı çok istiyordum. Nitekim, 14. AKEL Genel Kurulu öncesinde AKEL’e ilettiğim 20 Aralık 1977 tarihli bir mektupta, Cambazis tarafından kitapta ayrıntıları ile anlatılan ve daha önce parti tarafından şiddetle karşı çıkılan federal çözüm şeklinin AKEL tarafından kabul ediliş nedenlerinin açıklanması talep etmiş ve şu öneride bulunmuştum:
“AKEL’in 14. Genel Kurulu’ndan önce, Kıbrıslı Türklerle ilgili teorik ve örgütsel sorunlar için bir konferans toplanması yararlı olmayacak mı? Kıbrıs’ta etnik-siyasal bir bütünleşmenin geleceği nasıl olacaktır?”
Ne yazık ki bu öneriye yanıt bile verilmedi ve “Kıbrıslı Türklere yaklaşım ve milliyetler sorunu” kanayan bir yara olarak iki toplumun ilişkilerinin düzelmesini engellemeye devam etti.
Kiryakos Cambazis’in 111 sayfalık incelemesi ile, Kıbrıslı Türk ilericilerin çok iyi bildiği bir “mit ifşa edilmiş”tir, ama sorun hâlâ daha çözüm beklemektedir. AKEL Genel Sekreteri Andros Kipriyanu tarafından Kasım 2013’de açıklandığına göre, 2014 yılının Şubat ayı içinde yapılacak özel bir genel kurulda, AKEL parti programı tartışılacak ve bazı konulara daha fazla açıklık ve kesinlik kazandırılacaktı. Bu özel Genel Kurul, 14-15 Şubat günlerinde Lefkoşa’da yapıldı. Fakat yapılan açıklamada, “Kıbrıslı Türklere yaklaşım ve milliyetler sorunu” hakkında programa herhangi bir paragraf eklendiğine dair herhangi bir bilgi yok. Bizim görüşümüze göre, bu ve benzeri sorunların aşılması, ancak AKEL Türk Bürosu’nun yeniden faaliyete geçirilmesiyle olasıdır. Böyle bir karar ise, dar milliyetçi ve dışlayıcı bir bakış açısı ile değil, ancak işçi sınıfının enternasyonalist yaklaşımı ile alınabilir.
(Bu yazı, 3 Mart 2014 tarihli Kıbrıs gazetesinde
yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder