31 Aralık 2013 Salı

KUZEY KIBRIS’TAKİ TÜRKİYELİ GÖÇMENLERİN KÜLTÜR FARKLILIĞI


            Bilindiği gibi, 1571 yılından beri Kıbrıs adasında Kıbrıslı Rumlarla birlikte yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler, 1974 yılında yaşanan savaş ardından, adanın %37’lik kuzey bölgesine toplandılar. Bu tarihten başlayarak adanın Türk denetimi altındaki bölgesine Türkiye’den önce “mevsimlik işçi” adı altında nüfus getirilirken, daha sonra bu bölgenin nüfusunu artırmak amacıyla, gerek kitle, gerekse tek tek aileler halinde göçmenler burada iskan edilmiştir.

 
TC KÖKENLİ NÜFUS

            En son yapılan 15 Aralık 1996 tarihli nüfus sayımının sonuçlarına göre, Kuzey Kıbrıs’ta 200,857 kişi yaşamaktaydı. KKTC Başbakanlık Planlama Örgütü Müsteşarı Ahmet Bulunç tarafından yapılan açıklamaya göre, bunun 164,460 kişisi KKTC uyruklu, 30,702 kişisi  TC uyruklu öğrenci, çalışan, işsiz vd olup, 5,425 kişisi de diğer ülke uyruklu idi. (Kıbrıs, 28 Kasım 1997)

            KKTC uyruklu olarak gösterilenlerden 137,398 kişi KKTC doğumlu iken, 23,924 kişi TC doğumlu, 3,138’i de 3. ülke doğumlu idi. Daha ayrıntılı bilgi verilmediğinden KKTC doğumlu olan 137,398 kişiden hangilerinin Kıbrıslı Türk, hangilerinin Türkiyeli göçmen anne-babadan doğduklarını belirlemek olanaklı değil.

            Öte yandan Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Dairesi’nin tahminlerine göre, adanın kuzeyinde 2000 yılı sonunda 115 bin TC uyruklu göçmen bulunmaktadır. Kıbrıslı Türklerin sayısı ise 87,800 olarak verilmekte, 1974-2000 yılları arasında da 55,000 Kıbrıslı Türkün adayı terk ettiği tahmin edilmektedir.

 
KAÇAK İŞÇİ SORUNU

            Çalışma ve İskan Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Alper, KKTC’deki işyerlerinde çalışanların %70’inin “kaçak” olduğunu açıklarken (Kıbrıs, 7 Ekim 1999), KKTC Meclisinde konuşan CTP Mağusa milletvekili Sonay Adem de, KKTC hükümeti ile başsavcılığın gizlice anlaşarak, ülkedeki 20-25 bin kaçak işçinin statülerinin yasalaşması için gayret gösterildiğinden şikayet etmekte ve bu yönde TC hükümetiyle gizli protokoller imzalandığını söylemiştir. (Kıbrıs, 1 Kasım 2000) Bu arada kaçak işçilerin sosyal güvenceden yoksun ve sendikal örgütlenmeden uzak çalıştırılmaları birçok sorunlar da yaratmaktadır. .

 
SOSYAL VE SİYASAL ÖRGÜTLENME ÇABALARI

            TC kökenli bu göçmenler, Türkiye’nin çeşitli illerinden gelmekle beraber, bazıları geliş bölgelerine göre örgütlenmiş bulunmaktadır:KKTC Karadeniz Kültür Derneği, Erzurumlular Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Malatyalılar Kültür Derneği, Çukurovalılar Kültür ve Dayanışma Derneği, KKTC Hacı Bektaş-ı Veli Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Derneği, Türk Göçmenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği gibi. Bu arada Gaziantepliler, ya da Kayserililer bir araya gelerek sosyal dayanışma geceleri düzenlemektedirler.

            Kuzey Kıbrıs’a yerleşmiş olan TC göçmenleri, 1980’li yıllarda ayrı siyasal partiler kurarak (Türk Birliği Partisi, Yeni Doğuş Partisi gibi) genel seçimlere de katılmışlar ve koalisyon hükümetlerine bakan olarak katılarak, anahtar roller üstlenmişlerdi. Ama daha sonra görülen lüzum üzerine örneğin YDP, Demokrat Parti ile birleştirilmişti.

            1993 genel seçimlerinde milletvekilliği için aday olanlar arasında TC doğumluların oranı %22 iken, 1998’de bu oran %17 idi. Son yapılan 1998 genel seçimlerinde ise, 3’ü DP’den, 1’i de UBP’den olmak üzere 4 tane TC kökenli kişi milletvekili olarak seçilerek, KKTC Meclisi’ne girmişti.

            Son genel seçimlerde, Meclis’te yeterince temsil edilmediklerini öne süren bir grup TC göçmeni, Kıbrıs Türk basınına paralı bir ilan vererek, "Nüfusun %40'ını (Kıbrıs, 15 Aralık) / nüfusun yaklaşık üçte birini temsil eden geniş halk kesiminin oyunun kurnazca bölündüğü ve bu kesimin Meclis'te hakça ve dengeli bir şekilde temsiliyetinin önlenmesi"nden şikayetle, bu durumu protesto etmişti. (Hürriyet-Kıbrıs, 22 Aralık 1998)

            Öte yandan bazı Kıbrıslı Türkler, seçimlerde oy kullanma hakkı verilmiş olan TC kökenli göçmenlerin Kıbrıslı Türklerin kendi iradelerinin sandığa yansımasına engel olduğu şeklinde şikayetlerini sürdürmektedirler. Ama bu konuda herhangi bir önlem alınmış bulunmamaktadır. Dahası, seçim öncesi dönemlerde KKTC uyruğuna kaydedilen TC göçmenlerinin sayısında artışlar görülmekte ve kurulu rejime destek verenlerin sayısının artması için girişimler kesintisiz devam etmektedir.   

                       
EVLENME VE DOĞUMLARDA DİKKATİ ÇEKEN HUSUSLAR

            KKTC Başbakanlık Devlet Planlama Örgütü’ne bağlı İstatistik ve Araştırma Dairesi’nin Şubat 2000’de yayımladığı 1998 yılına ait İstatistik Yıllığı’nda yer alan verilere göre, 1998 yılı içinde KKTC’de 1108 evlilik olmuştur. Evlenen erkek ve kadınların, evlenme anındaki karşılıklı okur-yazar durumuna bakıldığı zaman (s.36) şu durum dikkati çekmektedir:

                                      Erkek     Kadın

Okuma-yazma bilmez         6            2

İlkokul                              109        142  

Orta ve dengi okul            188        202

            Kıbrıslı Türk erkek ve kadınların genellikle en az lise ve dengi okul mezunu oldukları göz önünde bulundurulacak olursa, 1998 yılında yapılan evliliklerin en azından üçte birinin TC kökenli kişiler arasında yapıldığı görülmektedir.

            Aynı şekilde, Kıbrıslı Türk erkek ve kadınların daha ileri yaşlarda evlenip, doğum yaptıkları da göz önünde bulundurulacak olursa, aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi (s.22), TC kökenlilerin, 1998 yılı içinde meydana gelen doğumların yarıya yakınını gerçekleştirdikleri ortaya çıkmaktadır:

Eğitim durumu     Baba       Anne
 
İlkokul                    751       812      

Ortaokul                 390       259

Klasik Lise             963     1103

            Yine aynı İstatistik Yıllığı’nda yer alan bilgilere göre (s.23), 1998 yılı içinde KKTC’de 2433 doğum olayının meydana gelmiştir. Bu doğumların gerçekleştiği yerle ve annenin yaşına göre dökümü  şöyle olmuştur:

 
Yaş      Devlet Hastanesi Özel Klinik

                   1039               1394

14-19            103                  53 

20-24            420                 448

25-29            292                 509

 
            Bu verilerden de benzer sonuçlar çıkmaktadır. Daha erken yaşlarda evlenip doğum yapan TC kökenli kadınlar, sosyo-ekonomik durumlarının daha düşük olması nedeniyle, Kıbrıslı Türklere kıyasla daha çok Devlet Hastanelerinde doğum yapmayı tercih etmektedirler.

            Nitekim bu durum, KKTC Meclisinde yapılan tartışmalarda da gündeme gelmiş ve zamanın Sağlık ve Çevre Bakanı Dr.Gülsen Bozkurt tarafından dile getirilmiştir. KKTC hastanelerinde tedavi görenlerin yüzde 30’unun TC vatandaşı olduğunu açıklayan Dr.Gülsen Bozkurt, “Türkiye'den KKTC'ye doğum yapmaya gelenler var” diyerek, Meclis’teki konuşmasını şöyle sürdürmüştür:

            “Feribotla Girne Limanı’na ayağı kırık bir durumda gelen hastalar var. Telefon edip, limana ambulans gönderilmesini istiyorlar. Ambulans şoförüne de Girne'deki hastaneye değil, Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne gitmek istediklerini söylüyorlar. Ameliyat edildikten sonra faturayı çıkarıp veriyoruz. “Paramız yok, isterseniz canımızı alın” diyorlar. Elimiz kolumuz bağlanıyor.”

            Dr. Gülsen Bozkurt’un verdiği bir uç istismar örneğine göre, Türkiye'de ameliyat olacak para bulamayan bazı hastalar, KKTC'ye getirilmekte ve burada çalışma izni aldıktan sonra, bu hastalar sağlık kurulu kararıyla geri Türkiye'ye gönderilerek ameliyat ettirilmektedir. TC uyruklu bu kişilerin milyarlarca liralık ameliyat masrafı ise, KKTC devleti tarafından karşılanmaktadır. (Kıbrıs, 24.2.1999)

 
TC GÖÇMENİ AİLELERDE AİLE PLANLAMASI YOK

            KKTC genel nüfusu içinde giderek çoğunluk durumuna gelen TC kökenli göçmen nüfusun önemli bir kısmı, gerek eğitim düzeyi ve gerekse sosyo-ekonomik durum açısından Kıbrıslı Türk nüfusa kıyasla daha alt düzeylerde bulunmaktadır. Bu kişilerin daha çok kırsal kökenli veya Kıbrıs koşullarından farklı kültürlerden gelmeleri nedeniyle, bazı çevresel uyum güçlükleri göstermeleri de doğal olmaktadır. TC kökenli göçmen ailelerin Kıbrıs Türklerine kıyasla eğitim durumlarındaki gerilik ve beraberlerinde getirdikleri geleneksel kültür farklılığı yüzünden, erken yaşta evlenme ve çocuk sahibi olmaları da dikkati çekmektedir.  

            Örneğin bu ailelere mensup kız çocukları, eğitimlerini erkek çocuklara kıyasla daha erken  sonlandırmakta ve daha erken yaşlarda evlenip, erken yaşlarda çocuk sahibi olmaktadırlar. Aile içinde erkek çocuk, kız çocuklarına kıyasla daha fazla sevilip, tercih edilmekte ve “erkek adamın erkek çocuğu olur” gibi deyimlerle cinsiyet ayrımcılığına gidilmektedir. 

            TC kökenli göçmen ailelerde, aile planlaması ve doğum kontrolu gibi kavramlar pek bilinmediğinden, bu ailelerindeki çocuk sayısı da  “Allah verdi”ği için daha fazla olmaktadır.      

 
ÇOCUK BAKIMINDAKİ FARKLILIKLAR

            Anne-babanın eğitim ve sosyo-ekonomik durumunun düşük olduğu durumlarda, özellikle yeni doğan bebeklerin düzenli sağlık denetiminden geçirilmemesi, bazı gelişim bozukluklarının geç teşhisine yol açabilmektedir. Sadece süt, unlu gıda ile besleme, sebze çorbasına başlamayıp muhallebilerle sağlıksız beslenme, hijyenik olmayan koşullar yüzünden kusma ve ishale bağlı su kaybı, sık sık hastalanma ve ateşli hastalıklarda erken önlem alınmaması sonucu  enfeksiyona bağlı komplikasyonlar sık görülen durumlardır. Yapılması zorunlu olan bazı çocuk hastalığı aşılarının zamanında ve düzenli olarak yapılmasında da bazı ihmaller görülmektedir. Bu ailelerin ilkokula giden çocuklarında da, eğitim düzeyi düşük olan anne-babadan yeterli desteği görmeme  ve yaşam koşullarındaki zorluklar yüzünden gerekli randımanın alınamadığı saptanmıştır. 

 
SUÇ İŞLEME EĞİLİMİ OLANLARDAN İLGİNÇ ÖRNEKLER

            Kıbrıslı Türklerin büyük bir kısmı daha çok kamu görevinde çalışmayı tercih ederken, kol gücüne bağlı iş alanlarında da çoğunlukla TC kökenli göçmen ve kaçak işçilerin çalışması dikkati çekmektedir. Özellikle inşaat, otelcilik, lokanta işletmeciliği, tamiratçılık gibi dallarda çalışan TC göçmenleri, hizmet kesimindeki büyük bir boşluğu doldurmaktadırlar.  

            Gerek KKTC’ye yerleşmiş olan, gerekse buraya turist olarak gelip çeşitli hırsızlık, soygun,  cinayet, ırza geçme vb  suçlar işleyen TC kökenli kişiler, adadaki sosyal yaşamdaki huzur için bir tehdit unsuru olmayı sürdürmektedir. Kıbrıs Türk basınına son yıllarda yansımış olan bazı ilginç olaylardan bir kısmını buraya aktararak, yazımızı bitiriyoruz:

* Koyuna tecavüz etti! Böyle rezalet olmaz. Ülkemize turist olarak gelen 30 yaşındaki S.D., bir koyuna tecavüz etti .10 milyonluk kefaleti yatıramayan sanık hapse atıldı. (11.7.1993)

* Ülkemizde böylesine hırsızlık olayı görüldü mü? Bu kez bahçeden ağaç çaldılar. (12.9.1994)

* Lefkoşa Yeni Sanayi Bölgesi’ndeki iki fabrikaya önceki akşam giren hırsızlar, fabrikalardan sadece bir miktar giyim eşyası çalmakla kalmadı, eşofman giydirilmiş bir vitrin mankenine de tecavüz etti. Sarışın mankenin giydiği eşofman üzerindeki sperm lekelerini fark eden fabrika sahibi ve çalışanlar hayretler içinde kaldı. (8.10.1994) 

* Girne’de Entari Butik’e giren hırsızlar, dükkandaki manken bebeğe tecavüz ettiler...Girne‘de arka arkaya meydana gelen hırsızlık olayları vatandaşları tedirgin ediyor... Biten çalışma izninin süresini kendi kendine 1996’ya kadar uzatan TC uyruklu bir kişi tutuklandı. (Kıbrıs, 20 Kasım 1994)

* 39 yaşındaki bir kişi, Lapta’da bir gece kulübünde, 29 yaşındaki Mehmet Nacar’ı, “bakışlarını beğenmediği” gerekçesiyle bıçakladı. (2.3.1995)

* Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra el atılması gereken sorun: İç huzur’ Güpegündüz yaşlı kadınla kızına saldıranlar çantayı alıp kaçtı. (22.4.1995)

* KKTC’de çoban sıkıntısı çeken sürü sahipleri çareyi Türkiye’den gelen çocuk çobanlarla çözmeye çalışıyorlar... Yaşları 16 ile 18 arasında değişen bu çocuklar, Türkiye’den gelerek 5 milyon TL aylıkla sürülerin başına geçerek mandıralarda sağlıksız ortamlarda yaşıyor. (11.6.1995)

* Lefkoşa sokaklarında artık baskülüyle para kazanmaya çalışan küçük çocuklar da var... Bu çocuklar, genellikle Türkiye’den KKTC’ye gelen kalabalık ailelere sahip. (22.7.1995)

* Son zamanlarda çok sayıda saka ve iş yapamaz durumda olan şahısların KKTC’ye akınında bir artış gözlemlenirken, Başkent Lefkoşa’da küçük çocukları dilendirerek para kazanma yöntemlerine başvuran şebekelerin türediğine ilişkin  şikayetler arttı. (29.7.1995)

* Dipkarpazlı M.S.B. dün 1 haftadır ayrı yaşadığı imam nikahlı eşinin baba evini basarak 45 günlük öz oğlunu zorla kaçırdı. (26.8.1995)

* Malatya İmam Hatip Lisesi mezunu Ömer Şahin (27) isimli turist genç, Girne’de önüne gelen bütün  kızlara aşk teklifinde bulundu, reddedilince de dayak atmaya kalktı. Tacizci zorba tutuklandı. (6.9.1995)

* TC uyruklu olup KKTC’deki geçimini hayat kadınlığından sürdüren A.M.G, 25 Ağustos’ta Lefkoşa hastanesi doğum servisinde sezaryenle bebeğini dünyaya getirdi... Annenin, istemediği prematüre bebek, 28 Eylül’de hastanede ölürken, anne hastane muhasebesine olan borcunun bir kısmını ödeyip, ortalıktan kayboldu. (8.11.1995)

* Aslen Trabzonlu olup, ailesiyle Sipahi’de ikamet etmekte olan ve gece kulüplerine para yetiştirmek için hırsızlık yapan genç hırsıza, 2 yıl hapislik cezası verildi. (8.2.1996)

* Konya yöresinden gelen Cemile Bulut, yıllardan beri çocukları ile Yedikonuk’ta yaşayan bir aile olup, bugüne kadar ekmek yerine yufka ile beslendiklerini ve evlerine henüz daha ekmek girmediğini kaydettiler. (14.10.1996)

* Bit salgını: Lefkoşa’daki anaokullarıyla ilkokullarda öğrenim gören her 6 öğrenciden biri bitlendi...Atatürk İlkokulu öğrencilerinin, dar gelirli ailelerden geldiğine işaret eden Müdür, okuldaki 380 öğrenciden yaklaşık 60’ının bitlendiğini kaydetti. (2.11.1996)

*  Gazimağusa’da TÜK’nun patates ambarları yakınında bir barakada yaşayan Davulcu çiftinin 6 aylık bebeği farelerin saldırısına uğradı. (25.1.1997)

* “Polis imdat!” Hırsızlık olayları canına tak eden Lefkoşalı bir grup vatandaş, topladıkları imzaları Polis Genel Müdürlüğü’ne iletti ve acil önlem istedi. (29.1.1997)

* Erenköy’de ‘namus’ kavgası: Kız kaçırma meselesi yüzünden kavgaya tutuşan yedi genç, Yeni Erenköy Festival Alanı’nı arenaya çevirdi. (23.7.1998)

* “Gazimağusa Bediz Plajı’na gittik. Gitmez olaydık. Plajın en uç kısmına gelen işçi grubu orada olan aileleri hiç takmadan pantolonlarını çıkarıp, don ile denize girdiler. ne olduğunu anlayamadık.” (13.6.1999)

* Park değil, açık hava yatakhanesi: Yürüyüş, dinlenme ve çocukların oyun yeri olarak inşa edilen Kumsal Parkı, kaçak işçilerin yatakhanesine dönüştü. (5.9.1999)

* Alsancak’taki bir bahçeden erik çalmaya giden hırsız, ağıldaki keçiye tecavüz etti... Zanlının kardeşinin 40 milyon TL ödeyerek keçiyi satın almasıyla sorun çözüldü. (10.6.2000)

* Gazimağusa’da geçtiğimiz hafta bir köpeğe tecavüz edilmesinin ardından, dün de Gazimağusa’ya bağlı Dörtyol köyünde 6 aylık dişi bir kuzu vahşice tecavüze uğradı. (17.8.2000)

* Haspolat Ağıllar Bölgesi’nde ölü olarak bulunan 3 yaşındaki erkek çocuk üzerinde yapılan otopside tecavüze uğradığı anlaşıldı. (1.1.2001)

* Çoğunlukla Lefkoşa kent merkezinde son zamanlarda görmeye alıştığımız dilenci portreleri, her geçen gün yerine yenileri eklenerek çoğalmaya devam ediyor....Dilencilik yapan bir kadının, çocuklarına dahi bu işi yaptırması, sosyal kültür içerisinde bozukluklara yol açmıyor mu? (2.2.2001)

* Gazimağusa’ya bağlı Çınarlı köyü, eşine benzerine az rastlanır bir tecavüz olayıyla sarsıldı. Köy halkının “Kınalı” diye isimlendirdiği eşeğin iç organlarının zarar gördüğü bildirildi. (12.8.2001)

* Atatürk İlkokulu Müdürü Cemal Özyiğit’in Kafesli gazetesine demecinden: “Sorun, Lefkoşa Surlariçi’nin eski halkı tarafından terk edilişi ve onların geride bıraktığı eski, izbe evlere Türkiye’nin özellikle Hatay ili başta olmak üzere çeşitli yerlerinden gelen ailelerin yerleştirilmesidir. 3-4 aile bir olup bir eski evi kiralıyorlar ve her odada bir aile kalıyor. Üstelik çok çocuklu olan bu ailelerde, anne, baba ve çocuklar bir odada yaşamak zorundadırlar. Erkekler, her sabah iş bulmak için yola çıkarlar ve bulabildikleri günlük işlerde çalışırlar. kadınlar ise arandıkları zaman ev temizliğine giderler. Dolayısıyla kazandıkları para geçimlerine bile yetmez. Bu durumda çocukların önemli bir kısmı, başta beslenme sorunu olmak üzere, üniforma ve ayakkabı alamayacak durumdadırlar. 

            İşte böyle bir ortamda aileler çocuklarıyla yeterince ilgilenmez, çocuklar da okula düzenli gelmez. Kimi zaman öğrenciler, evde kalıp daha küçük kardeşlere bakar, kimi zaman da okula gelmeyip işe gider ve aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışır. Dolayısıyla çocuklar doğru dürüst ders çalışamaz ve ödev yapamaz. Bu durumda da eğitim kalitesi beklenenin çok gerisinde kalır.” (Eylül 2001)

 
(Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi, Lefkoşa, Sayı:77 -Özel-, Ağustos 2002)

 

 
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder