15 Ekim 2000 tarihli
Haravgi gazetesine göre, AKEL'in 13 Ekim akşamı düzenlediği bir etkinlikte
konuşan AKEL Genel Sekreteri Hristofyas,
Kıbrıs'ın uzun yıllar ve çetin mücadeleler sonucu bağımsızlığını kazandığını,
bu mücadelede halkın çoğunluğunun yer aldığını, ancak iç cephede bazı hatalar
olduğunu ve Kıbrıs Türk faktörüne
gereken dikkatin verilmediğini söyledi.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin
doğuşundan itibaren, komplolar ve aç gözlülüklerin nişangâhında bulunduğunu belirten
Hristofyas, Türkiye'nin kendi yayılmacı politikasını Kıbrıs'a karşı ileri
götürmek için çalışan çıkarları istismar ettiğini, ancak Kıbrıs'ın iç
cephesinde bu niyetlerin hayata geçişine yol açacak durumlar olmasaydı güdülen
hedeflere ulaşılmasının mümkün olamayacağının itiraf edilmesi gerektiğini
söyledi.
Kıbrıslıların büyük bir
bölümünün Kıbrıs Cumhuriyeti'ni gerekli olan sevgi ve saygı ile
kucaklamadığını, birçokları tarafından, Zürih uzlaşmasının, çok geçici ve
Enosis veya Taksim için bir geçiş aşaması olarak kabul edildiğini belirtti ve
ortak kazanım olan Kıbrıs devletinin çalışmasına olanak vermediğini söyleyerek,
şöyle devam etti:
"Kıbrıs
Türk toplumuna faşist TMT, şiddet ve kanla empoze edildi. Bu örgüt taksim
politikası ve Ankara'nın aç gözlülüğünün taşıyıcısı oldu. Kıbrıs Rum toplumunun
başta Makarios olmak üzere demokratik güçlerinin direnişi faşizmin empoze
edilmesine olanak vermedi. Aşırı sağ ve EOKA-B'nin faaliyetleri ve 15 Temmuz
1974 darbesi, Atilla istilasına kapılarını açtı ve Türk işgaline yol
açtı."
AKEL Genel Sekreteri,
Kıbrıs Rum toplumunun iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu tarihi bir uzlaşma
olarak kabul ettiğini, bunun işgal ile değil, Kıbrıs Türk vatandaşları ile bir
uzlaşma olduğunu, bunun hedefinin adanın kesin taksimini önlemek, Kıbrıs
Cumhuriyeti'ni toprak açısından ve egemenlik açısından bütün olarak iki
toplumun ortak vatanı yapmak olduğunu söyledi.
Hristofyas, milliyetçi
zihniyetlerle de mücadele edilmesi gerektiğini, bunlardan birinin Kıbrıs'ı
ikinci bir Elen devleti olarak görmek isteyen zihniyet, Türk tarafında ise
Kıbrıs'ı Türkiye'nin bir devamı olarak görüp taksimde ısrar eden zihniyet
olduğunu belirtti ve konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kıbrıslı Rumlar olarak bu adanın yalnız bize ait olmadığını
anlamalıyız. Bu yalnız bizim vatanımız değildir. Bu adanın geleceği için tek
söz sahibi bizler değiliz. Ada, Kıbrıslı Rumlara ve Türklere, hepimize aittir.
Kıbrıs ortak vatanımızdır. Bundan dolayı, doğru anlamı ile federal
çerçevede siyasi eşitlik, Kıbrıs Türklerine bir lütuf olarak görülmemeli ve
karşılıklı saygı koşulları altında birlikte yaşamaya olanak verecek kaçınılmaz
doğal ve kolayca anlaşılır bir koşul olarak görülmelidir. Siyasi eşitlik, ekonomik eşitlik ve sosyal adaletle tamamlanmalıdır. Bu
da ulusal zenginliğin hakça dağılımı anlamındadır. Şöyle ki hoşgörüsüzlük
ve şovenizm üretmek için ideal seralar yaratacak ekonomik ve sosyal
dengesizlikler olmamalıdır.
Diğer yandan Kıbrıslı Türk
vatandaşlarımız işgalin hak yaratmadığını anlamalıdırlar. İstila sonuçları hakça bir çözüm için zemin oluşturamaz. Bir
çözümün hakça olabilmesi, iki toplumun adalet duygularını tatmine bağlıdır. Her
iki toplumun da haklarını güvence altına almalıdır. Ancak bir toplumun
haklarının güvenliği, diğer toplum aleyhine olmamalıdır."
Rum basınından alınan bu
haber, 16 Ekim 2000 tarihli Kıbrıs gazetesinde, "Hristofyas: "Kıbrıs Türk faktörüne gereken dikkat
verilmedi" başlığı ile yayımlandı. Avrupa gazetesi de
"Hristofyas'ın konuşması" başlığını kullandı ve uzun metni tam olarak
yayımladı.
Hristofyas'ın bu önemli
saptaması, bize 50 yıl önceki bir başka saptamayı anımsattı. Ama ne yazık ki, Kıbrıs işçi sınıfının
partisi olmakla övünen AKEL'in bizzat kendisi, Kıbrıs Türk faktörüne gereken
dikkati hâlâ daha vermemektedir. İşte yakıcılığını yitirmeyen bu konuya
parmak basan ve yarım yüzyıl önce konuya gereken dikkatin verilmesini isteyen
tarihsel bir makaleyi de biz, bu vesileyle ilerici kamuoyumuzun dikkatine
getirmek istiyoruz.
Halkın Sesi gazetesinin 19
Mart 1952 tarihli nüshasında yer alan ve "AKEL'in organı
"Demokratis"ten naklen: Kıbrıs
Halkının Kurtuluş Mücadelesi. (Yazan: G.İoannidi, K.Koliyannis, P.Rusu,
Çeviren:K.Muhtaroğlu) =Türk Azınlığı=" başlıklı yazıda şöyle denmekteydi:
"Kıbrısta Milli azınlığı teşkil eden 70-80.000 Türk vardır.
Aşikardır ki Emperyalist İdare, Kıbrıs halkının antiemperyalistlik mücadelesini
parçalamak için bu mevcudiyeti istismar etmektedir. Bunda, Türkiye'nin
mukavemetinden ve adanın coğrafi mevkii ile eski Türk Osmanlı hükümetinin
haklarını istismar eden adalı bey ve ağaların müzaheretinden yardım
görmektedir. Gerek Yunanistan, gerekse Türkiye'nin mukavemetini kendi
hesaplarına uyduran İngiliz ve Amerikan Emperyalistleri kendi mukavemetlerinde muvaffak
olmak, Rum ve Türk işçisini baskı altında bulundurarak emperyalist
menfaatlarına hizmette bulunmaları için Kıbrıslı Rumları olduğu gibi, Türk
ağalarını da kullanmaktadır. Bunlar hem Rum, hem de Türk işçisi ile
çiftçisinin, demokratik kuruluşuna aykırıdır.
Fakat Emperyalistlerin
istismar ettikleri halkın milli hisleri, Türk azınlığının siyasi sahadaki
geriliği ve adadaki milli muhalefeti, AKEL ve Emperyalist mücadele için ciddi
meseleler doğurmaktadır. Türk azınlığı
meselesi Antiemperyalist mücadele için esas meseledir. Ve AKEL bu gibi
meselelere ciddiyet ve katiyetle karşı koymalıdır. Partinin çalışmaları, Türk
azınlığını fesatçılıktan, Emperyalist idarenin milis kuvveti ve Türk bendesi
olmaktan ayırarak, Rum işçi sınıfının dostu yapmaya yönetilmelidir. Mesele,
Türk çiftçisi ile işçisinin, Türk mukavemetinin de aynen Emperyalist İdarenin
esaret yolu olduğuna inandırmaktır. Mahut Yunanistan'a ilhak propagandası
parolası ise, Türk işçisinin buna güç inanacağı aşikârdır. AKEL Türk
azınlığına, Yunanistan'la ilhakta temin edilecek müstakil idarenin Kıbrıs
Türklerine bol otonomi, Milli, Dil, Siyasi, Dini vs.'de gelişme sağlayacağını
veciz ve hassas kelimelerle açıklamalıdır. AKEL
eğer Türk azınlığı işçisini de, siyasi sahada ve teşkilat olarak nüfuz edip kazanmaya
muvaffak olmadıkçe, Kıbrıs halkının mücadele partisi lideri olmıyacaktır.
Türkler Rumlara ve AKEL'cilere itimat etmiyorlar. Zira büyük Yunanistan
şovenizmine emniyetleri yoktur.
Yalnız Rum ve Türk
işçisine günlük halk meseleleri için yapılan halk mücadelesi dahilinde
Türklerin de kendilerine ait meselelerde gösterecekleri faaliyetle yıkılmaz
birlik perçinleşecek ve Türkler doğru yolun ve kurtuluşlarının Türkiyeli ağalar
ve beyler ile olmıyacağına, fakat Rumların demokratik faaliyetlerle yaptıkları
halk mücadelesinde olduğuna inanacaklardır.
Türklerin ve Rumların halk sendikaları, tek cemiyetleri ve diğer zirai
teşkilatları olmalıdır. İşçi sınıfının bir tek partisi olmalı. Bu tek partinin
(AKEL) Milli Türk Kolu olabilir. Fakat Rumlar ve Türkler nerede beraber
çalışırlarsa çalışsınlar, siyasi cemiyetlerin faaliyetleri halk için olmalıdır.
Türklerin çoğunlukta oldukları yerlerde AKEL'in
Milli Türk Kolu haritada da tesbit olunabilir ve AKEL'in faaliyet sahası içinde
müstakil idareye sahip olabilir. Gençlik için de bir cemiyete ihtiyaç
vardır. Kadınlara gelince, Türk ve Rum kadınının bir arada teşkilatlı olması
daha doğru olduğu halde, Türk kadınlarının daha geri olmaları, çarşaf geymeleri
ve Türklerdeki malûm manialar, ihtimal ayrı cemiyetlere lüzum gösteriyor.
Kıbrıs'taki Türk meselesi, bütün Milli mesele içerisinde, hususi Milli
bir meseledir. Eğer AKEL'in Türk azınlığına karşı tam Milli bir siyaseti
olmazsa, Yunan Milli Davasını, ilhak davasını da gerektiği gibi
karşılayamayacaktır.
AKEL,
Türk azınlığının ve Halk Antiemperyalist Kurtuluş Mücadelesi Cemiyetinin tenvir
edilmesinde büyük dikkat göstermelidir.
"
(Yusuf Aydın imzasıyla, Kıbrıs’ta Sosyalist
Gerçek, Sayı:58, Kasım-Aralık 2000)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder